Daha 13 yaşındayken başladığı siyasi mücadelesini cumhurbaşkanlığı ile taçlandıran Celal Talabani 3 Ekim günü hayata veda etti. Talabani’nin ölümü, her türden ayrışmanın keskinleştiği yakın coğrafyamızda belki de uzlaşma anlayışının sonunu temsil ediyor.
ZEYNEP ARIKANLI
Celal Talabani, namı diğer Mam Talabani (Amca Talabani), Irak ve genel olarak Arap dünyasında Arap olmayan ilk cumhurbaşkanı… Talabani’nin cumhurbaşkanı olması (2005), o dönemde, Araplar ve Kürtler arasında kalıcı bir diyalogun başlayabileceğine dair inancı arttırmış, rekabet halindeki Kürt hareket(ler) ini nihayet birleştirilebileceğine dair bir gelişme olarak da algılanmıştı. Talabani açısından bu koltuğa oturmaksa, neredeyse daha çocuk yaşta başladığı siyasi mücadelenin zirvesine ulaşmak anlamına geliyordu. Bu, Wadie Jwadieh’in deyişiyle, “en belirgin özelliği bütünleşme eksikliği” olan Kürt siyasi hareketi açısından büyük bir fırsat olabilirdi. Zira Talabani de Kürt hareketinin bütünleşememesinin iki sembol isminden birisiydi. Diğeri malumdur; Molla (Mustafa) Barzani’nin oğlu Mesut Barzani…
Celal Talabani 1933’te Kuzey Irak’ta, Erbil ili yakınlarındaki Kelkan şehrinde doğar. Siyasi mücadelesinin miladının, Kürdistan Demokratik Partisi’ne (KDP) bağlı Kürdistan Öğrenci Birliği üyeliği ve liderliği olduğu doğru olsa da, Talabani’nin 1946’da henüz 13 yaşındayken Kürt öğrencilerden oluşan gizli bir derneğe üye olduğu da biliniyor. Ardından, Kürdistan Öğrenci Birliği’ne girer ve 18 yaşında partinin merkez komitesine atanır. Mensubu olduğu Talabani aşireti, Sünni gelenekten, tasavvuf eğilimleriyle öne çıkan bir aşirettir. Bu haliyle, aşiretin Celal Talabani’yi mücadelesinde en azından görünürde desteklemediği iddia edilir.

1961’de Abdülkadir Kasım hükümetine karşı gerçekleştirilen Kürt isyanına katılır. Yoğun siyasi faaliyeti, Talabani’nin hukuk fakültesini birincilikle bitirmesine engel olmaz. Bütün siyasi hayatına şekil veren hukukçu yanı, diplomasi ve müzakere becerisini de beslemiştir. Hükümetin 1963’te devrilmesinin ardından ülkenin yeni lideri Abdülselim Arif’le müzakereler yürüten Kürt delegasyonun başında Celal Talabani vardır.
Nasır’ın 1970’deki ölümüyle Arap ve Müslüman coğrafyasında dengelerin değiştiği, seküler-sosyalist formüllerin çöküşe geçip, yerlerini siyasi İslâm’a bıraktığı 70’li yıllar ortamı, Kürt hareketi açısından da yeni ve etkileri bugüne kadar süren bir ayrışmayı beraberinde getirir. Celal Talabani ile hamisi Molla Barzani’nin arası açılmaya başlar. Gerginlik çift taraflıdır; nasıl bir Kürt devleti kurulacağına dair bir fikir ayrılığı varken, aynı zamanda Kürt hareketinin ne yönde, hangi mücadele yöntemleri ve taleplerle yürütüleceğine dair temel bir ayrışmaya da işaret eder. Talabani müstakil ve sosyalist bir Kürt devleti kurulmasını, bu süreçte de Irak Komünist Partisi’yle işbirliği yapılmasını; Barzani ise Irak devleti içinde aşiret temelli özerk bir Kürt bölgesi olarak kalınmasını savunur. Fikir ayrılığının ulaştığı boyut, Talabani’nin İran’a ilk sığınışının da nedeni olur. Daha sonra Irak Baasçılarıyla anlaşıp dönse de, 1975’te partiden ayrılıp Suriye’nin başkenti Şam’da Kürt Yurtseverler Birliği’ni (KYB) kurar. Bu, Kürt siyasi hareketinin gelişim seyrine damgasını vuracak olan Barzani-Talabani ayrışmasının da miladıdır. Talabani’nin adı, önce Molla (Mustafa) Barzani ile sonra oğlu Mesud Barzani ile hep birlikte anılacak, ama genellikle Kürtlerin bölünmüşlüğüne işaret edecektir.

1988’de Irak hükümetinin Kürtler’e karşı kimyasal silah kullanması ve 1991’de düzenlenen müdahale, Kürt hareketini bölen bu ayrışmanın bir süreliğine de olsa rafa kaldırılmasını sağlar. Bu dönemde KYB, özellikle Süleymaniye ve Erbil’de güç kazanır. Irak’a müdahale eden Batılı kuvvetlerin kuzeyde güvenli bölgeler kurmasıyla KDP ve KYB arasındaki buzlar kısmen erir; 1992’de Irak Kürdistan Özerk Bölgesi kurulur. Ancak bu, 1994’te çatışmaların yeniden başlamasına engel olmaz. Uzlaşma ancak 1998’de, ABD’nin arabuluculuğuyla imzalanan Washington Antlaşması’yla gelir. 4 Ekim 2002’de toplanan ve iki partiden milletvekillerinin katılımıyla gerçekleşen bölgesel parlamento toplantısı, anlaşmayı pekiştirir. Parlamentonun bu oturumunda Talabani, Kürtler arasındaki çatışmaların yasaklanmasını öngören bir yasanın çıkarılmasını önerir. Bu gelişmelerin en önemli meyvesi, iki tarafın 2003’teki müdahale öncesinde güçlerini birleştirme kararı alması olur. Bunun sonucunda, ABD’nin Irak’a ikinci müdahalesinde neredeyse tüm Kürt unsurlar Saddam Hüseyin’in devrilmesine, dolayısıyla ABD’ye yardımcı olurlar.

Saddam Hüseyin’in devrilmesi sonrasında, Talabani (ve Barzani) “Irak’ın yeni anayasası ve yapılanma sürecini hazırlayan” ve çalışmalarını 2004’e kadar yürüten Irak Yönetim Konseyi’nin üyelerinden biridir. Talabani, 6 Nisan 2005’te Irak Ulusal Meclisi tarafından cumhurbaşkanı seçilir, daha sonra 22 Nisan 2006’da “yeni anayasa altında oluşturulan Irak meclisinin seçtiği ilk cumhurbaşkanı” olur. Bu dönemde hem Barzani hem de Talabani ayrı bir devlet değil, birleşik Irak içinde özerklik talep edeceklerini bildirirler.
Talabani’nin 11 Kasım 2010’da Irak Meclisi tarafından yeniden cumhurbaşkanı seçilmesi, dönemini 2014’e kadar uzatsa da, 2012’de geçirdiği felç onu siyasetten büyük ölçüde uzaklaştırır. Cumhurbaşkanı olarak görev yaptığı yaklaşık dokuz yıllık süreçse, Irak’ın mezhep savaşlarıyla sarsıldığı bir dönemdir. Talabani, özellikle 1998’den beri Kürt siyasi hareketinin birleşmesini ve birarada yaşama kültürünü savunan çizgisini değiştirmez. Irak’ın geneline yayılmasa da, özellikle IŞİD’in Musul ve Kerkük’e saldırması, ardından da Haziran 2014’te Musul’u işgal etmesine kadar geçen süreçte IKBY’nin göreli bir güven içinde kalmasının bir sebebi de bu olur.
Mezhepçi, aşiretçi, milliyetçi, vb. ayrışmayı vurgulayan siyasetlerin belirleyici olduğu, bu ayrışmaların giderek keskinleştiği bir dönemde, Talabani’nin ölümü uzlaşmaya ve birleştirmeye dayalı siyasetin de sonunu temsil ediyor belki…