Kasım
sayımız çıktı

Avrupa’da rüzgâr soldan esiyor

Yunanistan seçimlerini kazanarak bir yandan Avrupa solunda heyecan dalgası yaratan, diğer yandan AB’nin zengin ülkelerini korkutan Syriza’nın kökenlerinde, Anadolu’nun işgaline karşı Yunan ordusundaki bozguncu faaliyetlerden 1930’lu yıllardaki Metaksas diktatörlüğüne, II. Dünya Savaşı’ndaki işgalden 1967-74 Albaylar Cuntası’na karşı mücadeleye uzanan bir arka plan mevcut.

Altı yıl aradan sonra, 2014’te yeniden bir ekonomik gelişme gözüktüyse de Yunanistan savaş yaşamadan yıkıma uğrayan, ekonomisinin yüzde 30’unu yitiren bir ülke.
11 milyon nüfusun 2 buçuk milyonu yoksulluk sınırının altında ve 3 milyon 800 bin kişi de buna katılma tehlikesiyle karşı karşıya. İşsizlik yüzde 26.6, 15-24 yaş diliminde yüzde 52’ye çıkıyor. Ücretler 2009’dan bu yana her yıl yüzde 5 düşüyor. Nüfusun yarısı ihtiyacı olan ilacı almaktan aciz. Binlerce öğretmen işini kaybetti ve sınıflar tıka basa dolu. Eğitime ayrılan bütçe dört yılda yüzde 33 kesintiye uğramış durumda ve 2016 için de yüzde 14’lük bir kesinti öngörülüyor. İntihar sayısında artış var. 1930’lu yıllardaki krizden bu yana benzeri bir durum görülmemişti. Bu koşullar altında yapılan Ocak 2015 seçimlerini, Yu- nanistan’ın geleneksel iki partili sisteminin dışından gelen Radikal Sol Koalisyon (Syriza) yüzde 36.23 oyla kazandı. Şimdiden bu seçim zaferinin hem Yunanistan tarihinde hem de en azından Avrupa’da yaratacağı ciddi gelişmeler tarihin kapısını zorluyor.

Syriza 2004 (yüzde 3.5) ve 2009 (yüzde 4.9) seçimlerinde ulusal ölçekte ihmal edilebilir bir konumdaydı. Ancak 2012 Mayısında yapılan seçimde yüzde 16, bir ay sonraki seçimde yüzde 26 oy alarak Ocak 2015 seçimlerinde birinci parti olacağını göstermişti. Syriza’yı uçuran ise bir umut arayışında olan ve yıllardır genel grevden sokak gösterilerine büyük bir direniş gösteren kitle hareketliliği oldu.

Şimdi ihtiyar kıtada 1974 Portekiz’deki Karanfil Devrimi’nden bu yana görülmedik bir heyecan dalgası, özellikle Güney Avrupa’yı etkiliyor. Bu partinin kökeni ve ne menem bir parti olduğuna dair olmadık iddialar ileri sürülüyor. Yakın tarihte 1970’de Şili’de Salvador Allende’nin sosyalist partisinin seçimi kazanmasını hatırlatan bir durum var.

Partinin gövdesini oluşturan Synaspismos (SYN), 1968 Çekoslovakya işgalinin ardından işgale karşı çıkanlar ve 1970’li yıllarda Avrupa komünizminin etkisi altında olan Yunanistan Komünist Partisi’nden (KKE) kopanların oluşturduğu bir parti.

Ancak partinin damarında önemli yer tutan komünist geleneğin kökenleri daha eski.

KKE’nin 1919’da kuruluşundan sonra Anadolu’nun işgaline karşı Yunan ordusundaki bozguncu faaliyetlerden 1930’lu yıllardaki Metaksas diktatörlüğüne, İkinci Dünya Savaşı’nda önce İtalyan daha sonra Alman işgali ile 1967-74 Albaylar Cuntası’na karşı mücadeleye uzanan bir arka plan mevcut. Çipras’ın başbakan olur olmaz ilk işinin 1 Mayıs 1944’te Naziler tarafından infaz edilen 200 komünistin anıtını ziyaret etmesi bu geleneğe duyduğu saygıyı gösteriyor.

Solun daha önce gösterdiği en önemli seçim başarısı, yasaklı olan ve kendi adına seçime giremeyen KKE’nin 1958’de Solun Demokratik Birliği (EDA) olarak girdiği seçimlerde %28 oy almasıydı (Bu oran 1964’te yüzde 11’e düştü). EDA içinde 1961’de katledilen, Vasili Vasillikos’un Z adlı romanının ve romandan uyarlanan Costas Gavras’ın yönettiği Ölümsüz filminin kahramanı milletvekili Lambrakis, şair Yannis Ritsos ve ünlü müzisyen Mikis Theodorakis de bulunuyordu. Dolasıyla bu gelenek genel olarak yüzde 10’dan aşağı olmayan bir toplamı ifade etmenin yanı sıra ülkenin toplumsal, siyasal ve kültürel yaşamında köklü bir yer tutmaktaydı.

1974 yılında Albaylar Cuntası’nın devrilmesiyle Yunan siyasal sistemi yeniden düzenlendi ve esas olarak PASOK ile Yeni Demokrasi’nin oluşturduğu merkez sağ ve merkez solda ikisi de kayırmacılık esası üzerine işleyen iki partili bir sistem üzerine kuruldu. Yeni Demokrasi lideri Karamanlis, KKE’yi yasallaştırdı. O dönemden 1989’a kadar KKE’nin oyu yüzde 10 civarındaydı. KKE 1989’da, kendisinden daha evvel kopmuş olan Avrupa komünizminden etkilenenlerle seçimler için Synaspismos (SYN) adıyla bir koalisyon oluşturdu. Seçmen nezdinde beklenen sonuç elde edilemeyince koalisyon dağıldı ve 1991’de SYN, KKE’den ayrı bir parti haline geldi. Aynı yıl, Sovyetler Birliğinin çöküşü bir dizi ülkedeki sol hareketin gerilemesine yol açarken Yunanistan’da sol kendi yoluna devam etti.

1996’da yüzde 5.1 alan SYN, 2002’de radikal soldan kesimlerle birlikte bir koalisyon olarak Syriza’yı kurdu. 2004’te SYN’nin başkanı olan Alekos Alavanos, 2008’de yerini henüz 34 yaşında olan bugünkü başbakan Çipras’a bıraktı. Böylece Yunan politikasındaki dinozorların arasında ilk kez genç bir parti lideri belirmiş oluyordu.

Temmuz 2013’te Syriza koalisyon olmaktan çıkıp parti haline geldi.

2000’li yıllarda küreselleşme ve ırkçılık karşıtı hareket, göçmenlerle dayanışma, kadın ve LGBT hareketi gibi alanlarda etkin olan partiye KKE’den kopan sendikacıların da katılmasıyla bir
sol kanat oluşmaya başladı. Kendi dışlarındaki radikal solla organik ilişkiye geçen partide sol kanat bu- gün partinin üçte birini oluşuyor. Eski KKE’den gelenler, eski Maocular, Troçkistler ve bağımsızlardan oluşan bu sol kanat borçların ödenmesi, Euro, AB gibi konuların yanı sıra ittifak politikasına da farklı bakıyor.

Şubat ortasında yapılan bir kamuoyu araştırması Syriza’nın oylarının %45,4’e çıktığını, Yeni Demokrasinin oylarının %18,4’e düştüğünü göstermekte. 2012’den bu yana yüzde 6-7 dolayında oy alan faşist parti Altın Şafak’ın da oyları da iki puan düşmüş gözüküyor.

Yeni heyecan dalgası SYRİZA oyların yüzde 36,23’ünü alarak 1974 Karanfil Devrimi’nden bu yana görülmedik bir heyecan dalgasıyla Güney Avrupa’yı etkiliyor.

2015 seçimleriyle, halkın acil ihtiyaçlarını giderecek bir umut olarak yeni tipte bir partinin öne çıkması bir kez daha kayırmacılık üzerine oturmuş iki partili sistemin çöktüğünü kanıtlıyor. Ancak uçurumdaki insanların yeniden ayakları üzerinde nasıl durabileceği sorusunun yanıtı, benzer durumdakilerin yakından izledikleri zorlu bir güç ilişkileri mücadelesine bağlı.

Syriza lideri Çipras’a gelince… Her ne kadar Chavez ile aynı günde doğmuş olsa da onun gibi bir hatip olarak öne çıkmış değil. Ayrıca liderliğinin ilk döneminde, uluslararası bir havası da yoktu. Ancak partinin Atina belediye seçimlerinde başı çekmesiyle yıldızı parladı. Eleştirinin ötesinde krizden çıkış için bir seçenek sunması hızla yükselmesine neden oldu. Geçtiğimiz yıl yapılan Avrupa parlamentosu seçimlerinde İtalya’da solun birleşerek seçime katılmasında rol oynadı. “Bir Başka Avrupa İçin-Çipras Listesi” diye anılan bu koalisyon 4.03 oy alarak üç milletvekilliği çıkardı. Bugün İspanya’da Öfkeliler Hareketi’nin oluşturduğu ve önümüzdeki Kasım seçimlerinde yüzde 30 dolayında oy alması beklenen Podemos da Syriza’nın yakın izleyicilerinden.

Latin Amerika’daki sol gelişmelerden etkilenen Çipras’ı en çok etkileyen Bolivya’da çok farklı toplumsal hareketlerin birleşmesiyle Evo Morales’in liderliğindeki MAS’ın hükümete gelmesiydi. Şimdi kendisi Avrupa’da bir başka deneyimin sözcüsü haline geldi. Çipras, 29 Mayıs 2012’de Guardian’da kendisiyle yapılan görüşmede “Siyasette kurtarıcı veya kahramanların olduğunu sanmıyorum. Kendimi bir kurtarıcı olarak görmüyorum. Selamete ancak halk kitleleri gücün ellerinde olduğunu anladıklarında ulaşılabilir” diyerek ardında kitle desteği olmadığı takdirde işinin zor olacağının bilincinde olduğunu göstermekteydi.

Aynı görüşmede, “Almanya sizin düşmanınız mı?” sorusuna ise “Yaşadığımız savaş ne halklar ne milletler arasında. Bir yanda emekçiler ve halkın çoğunluğu, öte yanda dünya kapitalistleri, bankacılar, borsa piyasasındaki spekülatörler, büyük yatırım fonları bulunuyor. Avrupa’nın ne yeni bir New Deal ve Marshall planına ne de Obama’nın izlediği gibi yayılmacı bir para politikasına ihtiyacı var” diyerek bir sosyal selamet perspektifine sahip olduğunu da gösterdi.

ALMANYA – YUNANİSTAN İLİŞKİLERİ

2. Dünya Savaşı’nın kapanmayan hesabı

Çipras hükümeti işe başlar başlamaz, Yunanistan’da Nazi Almanyasının yarattığı tahribat dolayısıyla Almanya’nın Yunanistan’a olan borcu için bir komisyon atadı. Komisyonu SYRİZA üyesi, Nazizme karşı direnişin sembol isimlerinden Manolis Glezos yönetiyor. 1939’da henüz bir liseliyken işgalci İtalya’ya ve Metaksas diktatörlüğüne karşı bir anti faşist grup oluşumuna katılan Glezos, Nazi işgalinin hemen akabinde 30 Mayıs 1941’de Akropolis’in tepesindeki Nazi bayrağını indirerek Yunanistan’daki ve belki de Avrupa’daki ilk direniş eylemine imza atmıştı. Glezos 2014 seçimlerinde büyük miktarda tercihli oyla Avrupa parlamenteri seçildi.

Almanya bugüne kadar 1941- 44 arası Nazi işgalinin Yunanistan’da yaratığı tahribatın tanzim edilmesi için kararlaştırılan miktarın ancak altmışta birini ödedi. Ocak 1946’da Paris’te müttefiklerin düzenledikleri konferansta Almanya’nın işgal ettiği 18 ülke için ödemesi gerekenlerin %3.7’si kadarını Yunanistan’a ödemesine karar verilmişti.

İşgale karşı gerilla direnişi II.Dünya Savaşı’nda Nazi işgaline karşı ilk gerilla tarzı direniş 1941’in Ekim ayında başladı. Dağlarında direniş geleneği güçlü olan ülkede gerillalar, işgalcilere ve işbirlikçilerine karşı çok sayıda eylem gerçekleştirdi. Gerillalarla baş etmekte zorlanan işgalciler sivil halka yönelik çok sayıda katliam gerçekleştirdi.

1938 satın alma gücüne göre 7.1 milyar dolar olan bu miktarın 2010 yılı karşılığı 106.5 milyar dolar. Oysa 1946, 1960 ve 2003’te Almanya’nın ödediği miktar 2010 satın alma gücü bakımından toplam 1.781 milyar dolara karşılık düşüyor. Yani toplam borcun altmışta biri!

1946’dan bu yana bütün Yunanistan hükümetleri Almanya’dan bu tazminatın ödenmesini talep etti. Daha 2010’da Başbakan Yardımcısı Pangalos, Alman medyasına Nazilerin Yunan ekonomisini çökerttiklerini, binlerce insanı öldürdüklerini, Yunanistan Bankası’ndaki ve ülkedeki bütün altınları ve paraları ülkelerine taşıdıklarını ve bunların asla geri verilmediğini belirtmişti.

2. Dünya Savaşı’ndan sonra NATO’nun ve Varşova Paktı’nın kurulması, Soğuk Savaş gibi olaylar dünyanın durumunu köklü bir biçimde değiştirmişti. Amerika, İngiltere ve Fransa’nın NATO çerçevesinde Almanya’nın yeniden inşası ve silahlandırılmasına öncelik vermeleri bu anlaşmanın gereklerinin sessizce geçiştirilmesine yol açtı.

Nazi bayrağını indiren adam Çipras hükümetinin Yunanistan’da Nazilerin yarattığı tahribat dolayısıyla Almanya’nın Yunanistan’a olan borcu için oluşturulan komisyonun üyesi olan Manolis Glezos, 30 Mayıs 1941’de Akropolis’teki Nazi bayrağını indirerek ülkesindeki ilk direniş eylemine imza atan iki genç öğrenciden biriydi.

Öte yandan Nazilerle müttefik olan ve Yunanistan’ın işgaline katılan İtalya, Bulgaristan, Romanya ve Finlandiya ile de 1947’de bir barış anlaşması yapılmıştı. İtalya ve Bulgaristan, 2010 değerleriyle toplam 2.2 milyar dolar, yani Almanya’dan daha fazla tazminat ödedi.

1941’de nüfusu 6.9 milyon olan Yunanistan’da Alman işgali 520 bin insanın ölümüne yol açtı. Bunların 125 bini açlıktan, 53 bini kırsal alanda ve dağlarda yapılan operasyonlarda, 91 bini rehine olarak, yaklaşık 100 bini toplama kamplarında ve 58 bin Yahudi ve Çingene Yunanlı da yok etme kamplarında hayatlarını kaybetti.

600 yerleşim yeri, 350 bin ev yakılıp yıkıldı. Hiçbir Alman hükümeti Alman işgalinin Yunanistan’daki tahribatını müzakere etmeye yanaşmadı. Ne kurbanlara tazminat verilmesi ne de savaş suçluların soruşturulması söz konusu oldu.

Alman işgali boyunca Yunanistan’ın yeraltı ve yerüstü kaynaklarının tarumar edilmesine ilişkin rakamlar da yukarıdaki tahribata paraleldir. Örneğin bütün petrol ve kömür rezervi, 71 bin ton kuru üzüm, 18 bin ton zeytin yağı, 7 bin ton pamuk, 3.500 ton şeker, 3 bin ton pirinç ve 1940-41 tütün rekoltesinin tümü, Kuzey Afrika’da bulunan Rommel komutasındaki Nazi ordusunu beslemek için Alman işgalciler tarafından gasp edilmişti.