Kasım
sayımız çıktı

Yanlış fil Bağdat’tan döner

Yanlış hatırlamıyorsam yalakalarının diplomatik başarılarını yere göğe sığ­dıramadığı adamların başında bi­zim meşhur Şarlman geliyor (ya da Charlemagne, Büyük Karl artık kafanıza göre). Tabii, Şarlman bu şişirmelere inanıyor mu, inanıyor­muş görünüp kullanıyor mu ya da en baştan kullanılmak üzere kendi mi uydurtuyor bilmek mümkün değil. Yani evet, bir yandan kosko­ca imparator olmuşsun, bu kadar saflık çok da mümkün değil gibi.

Çok da ufalamamak lâzım, büyük ihtimâlle Şarlman kendi­si hakkında anlatılan şişirmele­rin farkındadır. Yani evet, oku­ma-yazma bile bilmeyen, üstelik bir türlü de öğrenemeyen bir adam ama danışmanlarına öyle “şu kitapların özetini bir anlatın bana” demiyor, her akşam yemek yerken kitapları baştan sona yük­sek sesle okutuyor. Ha nedir? O zamanlar imparator olmak için yok üniversite bitirmiş olacak­sın, yok intihal yapmayacaksın, yok iki değil dört yıllık mezunu olacaksın gibi gereksizlikler yok. Kılıcını iyi kullanan oturuveriyor tahta. Tabii babası kılıcı iyi kulla­nıp kontenjandan tahta oturanlar var ama Game of Thrones’tan da bildiğimiz gibi kılıçla koltuğa otu­ran, evladını da kılıçla yaşayacak şekilde yetiştiriyor.

Şarlman, eğer aklımda yan­lış kalmadıysa, kıta Avrupa’sında birlik ve beraberliği sağlamıştı. Bu “birlik ve beraberliği sağla­mak” 8-9. yüzyıllarda genellikle rakipleri öldürüp şehirlerini yağ­malayıp ele geçirmek ve yerle bir edilen mahallelerin, köylerin üze­rine TOKİ’ye toplu konut yaptır­mak anlamı­na geliyor. Ama yine de Şarlman o ka­dar insafsızlaşmamış, ele geçirip yağmaladığı şehirlerin farklı diller konuşan halklarına ve tarihsel dokularına zarar ver­memiş diye biliyorum. İşte kıta Avrupa’sında birlik ve beraberliği sağlayan Şarlman bu hâkimiyeti­ni bir de Papa’nın desteğiyle taç­landırmak isteyip Kutsal Roma İmparatorluğu’nun temellerini atıyor ve o dönemin dünyasında­ki üç büyük güçten biri oluyor.

Diğer güçler nedir diye bak­tığımızda resmen en iyi üçüncü olmanın bile çok zor olduğu bir ölüm grubu görüyoruz. Bir taraf­ta (bugün tarihçilerin “Sen de Roma İmparatorluğu’sun, o da Roma İmparatorluğu, bari biz sa­na Bizans diyelim de karışmasın” dediği) Roma İmparatorluğu’nu, Bizans’ı önce küçük yaştaki oğlu yerine, daha sonra da bizzat yö­neten İmparatoriçe Irene’yi, di­ğer tarafta da grup lideri olarak Abbasi hükümdarı Harun Reşid’i görüyoruz. Şarlman kendi Öz Hakiki Roma İmparatorluğu’na rakip olarak Bizans’ı gördüğü için Irene’nin “Din kardeşiyiz gel bir­lik olalım,” çağrısını görmezden geliyor ve üç kişilik bir elçi heye­tini Bağdat’a gönderiyor. Dört yıl sonra üç kişilik heyetten sadece bir tanesi yanında bir fille geri dönüyor.

Tabii o zamanlar cep telefonu yok, adamı gönderiyorsun, gele­ne kadar bekliyorsun; yolda ne olduğunu da hiç bilmiyoruz, artık giderken mi öldüler, gelirken mi öldüler, yoksa “Usta sen bizi yok yaz, biz burayı beğendik burada kalacağız” diye dönmek mi iste­mediler… Zaten şimdi eğri otu­ralım doğru konuşalım, koskoca Şarlman seni Bağdat’a göndere­cek, dört yıl sonra elinde bir fille çıkageleceksin; benim aklıma çok yatmıyor doğrusu. Şimdi Google Maps’e sordum, Aachen’den Bağ­dat’a yürüyerek 36 günde gidersin dedi. Günde sekiz saat yürüyelim deseniz aşağı yukarı üç ayda Bağ­dat’tasınız, ki koskoca Şarlman’ın da elçilerini Bağdat’a yalınayak başı kabak gönderdiğini zannet­miyorum. Hiç olmazsa altlarına at, ceplerine harçlık vermiştir de göndermiştir.

Sonradan Harun Reşid’in Şarlman’a hediye ettiği fil işi bü­yüyor, koskoca kilise orglarından altınlı zümrütlü çanak çömleğe ve Kudüs şehrinin anahtarına ka­dar bir alay şey ekleniyor. Ayrıca Harun Reşid tarafından bu anah­tarla birlikte Kudüs yönetiminin de Şarlman’a verildiği de söylen­meye başlanıyor. Hesapta dev diplomatik başarı ama Abbasi ka­yıtlarında bir satır yok. Üç kişilik heyet gitmiş, heyetten biri anca dört yıl sonra geri dönmüş, valla nereden baksanız şaibe akıyor. Ama yemişler işte ve hatta yedik­leri yetmiyormuş gibi 19. yüzyıla kadar da Kudüs bizim yok sizin diye gargarasını yapmışlar. Şimdi ben kimseye cevap hakkı doğsun istemem ama Şarlman kusura bakmasın, ben olsam yemezdim. Ha fil güzel ama artık nereden buldularsa.