1368’de son Moğol hükümdarını da kovan Çin, sınırlarını koruma altına aldı, hatta kapattı. Bu tarihten itibaren başlayan toplumsal atılım ve düzenlemeler sonucu, özellikle sanat, ticaret ve sivil hayatın birçok alanında önemli başarılar elde edildi.
Biz genellikle hareket seven bir halkız. “Harekette bereket” sözü bunu en güzel şekilde ifade eder. Oysa ki bazen insanın evine birbiri ardına misafirler gelir. Hepsi sevdiğiniz kişilerdir, ama üstüste gelmesi başınızı döndürebilir. Düşünün, evinizin iki kapısı var, birileri bir kapıdan giriyor, diğerleri öbür kapıdan çıkıyor. Hele hele evinizin bir otobüs garajı büyüklüğünde olduğunu ve devamlı kamyonların girip çıktığını düşünün. Harekette bereket var der misiniz?
İşte 14. yüzyılın ikinci yarısında Çin’de durum böyle idi. Önce 10. yüzyılda üst kata (kuzeye ) gelip yerleşen Karahıtayların dedeleri Kitanlar (916-1119), sonra onların yerini alan Altun Hanlar (1115-1234), Çince adları ile Jin sülalesi… Bunlar da daha sonraki Mançuların dedeleri idi. Derken 13. yüzyılda Çinggis Han ve orduları… Çinggis Han ve evladı bütün Avrasya’ya hâkim olduktan sonra, torunu Kubilay Kağan Çin’i belli bir düzen içinde idare etmek konusunda oldukça başarılı oldu. Hatta toplumu bir ordu sistemi çerçevesinde yeniden düzenlemiş olan dedesi Çinggis Han’ın prensiplerine aykırı düşecek şekilde, askeri ve sivil idareyi birbirinden ayırdı; ordudaki eratın büyük bir kısmını kuzey Çin’e köylü olarak yerleştirdi. Ancak bütün bu düzenlemeler içinde Moğollar ve Orta Asyalılar (kendilerine renkli gözlüler deniliyordu) kuzey ve güney Çin’deki yerli nüfusa göre ayrıcalıklı bir konumda idiler. 1368’e gelindiğinde artık bizim Çinli dediğimiz yerli halk, aydınlar ve hatta bürokrasi de ayaklandı, son Moğol hükümdarı ana yurda (Moğolistan) doğru geri çekilmek zorunda kaldı.
İşte bundan sonrasında kurulan Ming sülalesi döneminde, evinden yabancıları kovup çıkarmış bir halkın evini yeniden düzenleme mücadelesi başladı. Bu mücadeleyi önce sınırların belirgin hale gelmesi, hatta bir çeşit kapatılması ile görüyoruz. Ming döneminin başlarında (1433) deniz seferlerinde çok başarılı olan Zheng Ho’nun faaliyetleri durduruldu. Yani Çin güneyde kendini koruma altına aldı.
Bu arada 15. yüzyılın ortasından 16. yüzyıl ortalarına kadar süren Çin Seddi faaliyetleri başladı. Çin’in kuzeyden de koruma altına alınmasıyla dış kaynaklı hareketliliğe ket vurulmuş oldu. Bu çerçevede Ming döneminde yapılanlara bakınca, hareket halinde olan bir toplumun gerçekleştiremeyeceği faaliyetler dikkati çekiyor. Bu dönemde el zanaatları ve saray için üretim arttığı gibi, özel atölyelerde porselen üretildi. Bugün Ming porseleni diye tanınan bu porselenlerle, Ortadoğu’dan gelmiş ve Moğollar devrinde geliştirilmiş olan mavi-beyaz motifler mükemmelliğe ulaştırıldı. Özel atölyelerde üretilen bu mallar, daha sonra deniz yolu ile dış dünyaya satılıyordu. Dış dünya ile ilişkilerde ilaçlar da önemli bir yer tutuyordu. Hatta güney Çin’de ilaç tüccarları doğdukları ve ticaret yaptıkları şehirlerde ecza evleri yapmağa başladılar. Bugün bile eczacılık güney Çin’de o devirlerden kalma bugün de yaşayan bir gelenek halindedir.
Diğer taraftan Moğollar devrinde günlük konuşma dili Çincesinin yazıya dökülmesi ile, okuma yazma bilenlerin sayısı çok artmıştı. Bu çerçevede de Song döneminden beri varolan matbaacılk daha da gelişti ve ilk romanlar yazılmaya, basılmaya başlandı. Okuma yazmanın artmasından kadınlar da nasiplerini aldılar ve gezici öğretmenlik yapmaya başladılar. Toplumdaki bütün bu gelişmeler, daha çok edebiyatın, sanatın, ticaretin ve sivil hayatın geliştiği güney Çin’de görülmektedir.
Kuzey Çin’de ise devletin başkenti Pekin bugünkü ihtişamına erişti. Bu önce bürokrasinin gelişmesinde görülür. Bürokrasi 1368-1644 arasında hüküm süren Ming sülalesi ve onlardan sonraki Qing (Mançu) sülalesi zamanında, bugün Pekin’e gidilince ilk elde ziyaret edilen Saklıkent (Gugong) ve Gök Sunağı (Tiantan) yapıldı.
Görüldüğü gibi hareket her zaman bereket getirmemektedir. Bazen de bitkilerin güçlenmesi için budanması gerekir.