Her zaman dünyanın en tehlikeli mesleklerinden biriydi, günümüzün kirli savaşı onu daha da riskli hale getirdi. Çatışma alanlarında haber peşinde koşarken ölümle köşe kapmaca oynayan gazeteciler ve onların unutulmaz kareleri… Savaş muhabirleri yaklaşık 200 yıldır cephelerde yaşanan trajedileri dünyaya duyuruyorlar.
Savaş muhabirliği, gazeteciliğin Napoléon savaşlarından beri var olan bir dalıdır. 19. yüzyılda savaş muhabirleri karargâhlarda centilmenlere yaraşan izzet ikramla misafir edilir, sükunet içerisinde savaş alanlarını gezer ve teleskop dürbünüyle çatışmaları uzaktan gözlerlerdi. Fakat zamanla bu meslek giderek daha riskli hale geldi. Günümüzde savaş muhabirleri, toz toprak içinde ateş hattında sürünen ve ölümle burun buruna yaşayan dijital kameralı haber kahramanlarına dönüştüler.
1. Dünya Savaşı’nda çarpışmaları aktarırken ölen gazeteci sayısının sadece 2 olduğu ifade ediliyor. 2. Dünya Savaşı’nda bu sayı 69’a çıkıyor. Bu anlaşılabilir bir artıştır, çünkü savaş muhabirleri artık bombardıman uçaklarına binip akınlara katılıyor ya da en ön saftaki piyadelerin hayatını paylaşıyordu. O yıllarda en tehlikeli görevlere giden muhabirlerin savaşı Avrupa üzerinde bombardıman yapan uçaklardan aktaranlar olduğunu kaydetmek gerekir. Her akında uçakların % 5 veya 6’sı düşüyordu. Çok az pilot eve dönme hakkını elde ettiği 25 uçuşu tamamlayabilmişti. Gerektiğinde kullanmaları için makineli tüfek eğitimi de verilen bu muhabirlere ““Writing 69th” adı verilmişti. Daha 2. Dünya Savaşı’nda ateş hattından haber geçerken alınan risk ciddi olarak büyümüştü.
Kore Savaşı’nda ölen gazetecilerin sayısı ise 17 olarak veriliyor. Vietnam, 63 muhabir kayıbıyla tek başına 2. Dünya Savaşı’na yaklaşmış. 2003 yılında Irak’ın işgali sırasında sadece ilk iki haftada 16 gazeteci ölmüş ve sayı sürekli artmıştı. Bugün Suriye için en iyimser tahminler ise şimdilik 130’dan başlamaktadır. Elbette bu rakamlara durumun vahimliğini ölçen yuvarlamalar olarak bakmak gerekir. Çapraz ateşte kalan, helikopteri düşen, mayına basan, suç örgütleri tarafından siyasi misilleme nedeniyle öldürülenler vardır. Ayrıca, ideolojik gerekçelerle veya propaganda için öldürülen savaş muhabirleri birden fazla kategoriye konulabilmektedir. Farklı kaynaklar günümüzde o kadar değişik rakamlar veriyor ki, bunların tam listesini yapmak olanaksız hale geliyor. Ama ateş hattında can veren savaş muhabirlerinin hızla arttığı tartışmasız bir gerçek.
Savaş muhabirlerinin hedef alınmaması gerektiği fikri esas olarak Bosna Savaşı’nda terk edilmiştir. Yüksek ücret alan deneyimli savaş muhabirleri yerine düşük rakamlara çalışan, tecrübesiz ve ne yaptığını pek bilmeyen serbest muhabirlerin çoğalmasının da ölümleri artırdığı anlaşılıyor. Öte yandan artık savaşlar daha kirli hale gelmiş, cepheler belirsizleşirken siviller askerlerden daha çok hedef alınmaya başlanmıştır.
Savaş muhabirliğinin ne zaman başladığını, ilk savaş muhabirinin kim olduğunu kesin tespit etmek kolay değildir. Örneğin Nelson’un hayatını kaybettiği 1805 Trafalgar Muharebesini The Times’a aktaran Teğmen William Hicks gazeteciden sayılmayabilir. Öte yandan, aynı gazetenin Wellington’un seferini aktarmak üzere İspanya’ya gönderdiği Henry Crabb Robinson’un ilk gerçek savaş muhabirlerinden biri olduğu söylenebilir. Ancak bu mesleğin ilk büyük ismi, fotoğrafçı Fenton’dan sonra Kırım’a gönderilmiş olan William Howard Russell’dır. Balaclava Muharebesi’nde İngiliz cephesini koruyan tabur için söylediği “Thin Red Line” (İnce Kırmızı Hat) lafı meşhur olmuş, hatta 1998’de çekilen en güzel savaş filimlerinden birisine adını vermiştir.
ROGER FENTON (1819-1869)
Tam teşekküllü savaş fotoğrafçısı
İngiltere’nin ve dünyanın ilk savaş fotoğrafçılarından birisidir. Kırım Savaşı’nı belgelemiş ve bunlar çok olumsuz yorumları olan Russell’ı dengelemek için savaşa daha az eleştirel bakan The Illustrated London News dergisinde yayınlanmıştı. Fotoğraf malzemesi o kadar ağır ve havaleliydi ki, bunları özel yapılmış kapalı bir at arabasıyla taşıyor, cephe gerilerini asistanı Marcus Sparling ve özel uşağı William’ın refakatinde geziyordu.
Roger Fenton
WILLIAM HOWARD RUSSELL (1820-1907)
Florence Nightingale’i hemşire yapan haberci
Savaş muhabirleri arasında özel bir yeri vardır. The Times tarafından gönderildiği Kırım’da 22 ay kaldı, Sivastopol kuşatması ve Hafif Süvari Alayı’nın hücumunu izledi. Oradaki kötü koşulları anlatması İngiltere’de o kadar büyük bir etki yaptı ki, Florence Nightingale onun yazılarından etkilenerek hemşireliğe başladığını söyledi. Daha sonra Amerikan İç Savaşı ile Prusya’nın Avusturya ve Fransa ile yaptığı savaşları da takip etti.
RICHARD HARDING DAVIS (1864-1916)
Cephedeki yandaş medya mensubu
Basının savaşa müdahalesiyle ilgili birçok olay içerisinde Hearst’a bağlı gazetelerin İspanya-Amerika savaşını başlatmak ve sürdürmek için gösterdiği gayret en bilinen örnektir. Savaş kışkırtıcılığı yapan Hearst basınında çalıştığı için eleştirilmiş olan Davis, İspanya-ABD savaşında yakın arkadaşı olduğu Theodore Roosevelt’le ve “Rough Riders” adı verilen süvarilerle ilgili şişirme efsanelerin yaratılmasına katkıda bulunmuştur. Daha sonra Boer ve 1. Dünya Savaşlarını izlemiştir.
ELLIS ASHMEAD-BARTLETT (1881-1931) KEITH MURDOCH (1885-1952)
Çanakkale Muharebelerinin sonunu getiren muharrirler
Ashmead-Bartlett ve Murdoch’un Müttefiklerin Çanakkale’deki savaş yönetimini eleştiren rapor ve haberleri Gelibolu’daki kötü durumu İngiliz ve Avustralya yönetimlerinin gözlerinin önüne tüm açıklığıyla sermişti. İki gazeteci Gelibolu yarımadasından sonra biraraya geldikleri Gökçeada’da durumu tartıştılar. Murdoch, eleştirilerinden dolayı daha sıkı sansür altında olan Bartlett’in mektubunu Londra’ya götürecekti. Fakat planları öğrenildi ve mektup yolda Murdoch’tan alındı. Ama Murdoch durumu kendi kalemiyle yazacak kadar iyi bilmekteydi. Durumu aktardı ve bu arada Bartlett de Londra’ya ulaştı. Eleştirileri, Churchill ve Hamilton’un itibardan düşerek görevden alınmasına ve Çanakkale’den çekilme kararının verilmesinde etkili oldu.
MARTHE GELLHORN (1908-1998)
En çok savaş gören gazeteci
ABD’de adına bir gazetecilik ödülü bulunan Martha Gellhorn, İspanya’dan Arap-İsrail savaşlarına kadar, tarihte en fazla savaşı takip etmiş gazeteci olarak bilinir. 2. Dünya Savaşı sırasında bir süre için Hemingway’in üçüncü eşi oldu ve Çin’e birlikte gittiler. Gellhorn aynı zamanda iyi bir romancı ve seyahat yazarıydı. Gazeteciler serisi pullarda yer alan yegâne kadın gazeteci odur. The Face of War adlı eserinde (1959) savaş anılarını anlatmıştır. 2012 yapımı Philip Kaufman’ın yönettiği Hemingway & Gellhorn filminde Nicole Kidman tarafından canlandırıldı.
ERNST HEMINGWAY (1899-1961)
Ritz Oteli’nin barını Almanlardan kurtardı!
Savaş muhabirliği tarihinde İngiliz ve Amerikalılar açık farkla öndedir. Hem bu ülkelerde basının diğerlerinden daha önce gelişmesi, maddi zenginliği hem de adı geçen ülkelerin dünyada hemen her savaşa katılmaları farkın önemli nedenleridir. Ayrıca, bu muhabirlerin çoğu sadece savaşı aktarmakla kalmamış, aynı zamanda şu veya bu şekilde savaşa karışmışlardır. Örneğin John Steinbeck New York Herald Tribune muhabiri olarak savaşa gitmiş, ancak bu arada CIA’nın öncüsü olan OSS’de çalışmış, 1944 yılında Akdeniz cephesinde akınlara katılmış, Thompson makineli tabancasıyla Alman ve İtalyan askerlerini esir almış ve yaralanmıştı.
20. yüzyılın büyük romancılarından Ernst Hemingway de aynı zamanda bir savaş muhabiriydi. 1. Dünya Savaşı’nda İtalya’da ambulans şoförlüğü yapmış, İspanya İç Savaşı’nı izlemiş ve 1944 yazında ilk gün Normandiya’da kıyıya çıkmıştı. Müttefik orduları Paris’e yaklaşırken çatışma hevesine kapılmış, askeri üniformasıyla aralarına katıldığı direnişçilerle poz vermişti. Muhabirlerin savaşa karışmaları yasak olduğu için azarlandı ama üç yıl sonra savaşı en iyi şekilde anlatmak için gösterdiği çaba nedeniyle Bronz Yıldız madalyasıyla ödüllendirildi..
ERNIE PYLE (1900-1945)
Siperlerde yaşadı, çatışmada can verdi
Görev başındaki ölümü hem askerler, hem de okurlar arasında en çok üzüntü yaratan savaş muhabirlerinden birisi Amerikalı Ernie Pyle’dır. 2. Dünya Savaşı’nda erlerle birlikte siperlerde yaşayan ve piyadenin durumunu en iyi anlatan muhabir olarak askerlerin çok sevdikleri bir kişiydi. Cepheden gönderdiği haberler günlük 400 ve haftalık 300 gazetede yayınlanıyordu. 1945’te Okinawa’da, çatışmalar bitmek üzereyken son anda açılan bir makineli tüfek ateşiyle hayatını kaybetti.
ROBERT CAPA (1913-1954)
Her zaman ateşe en yakın muhabir
Savaş fotoğrafçılarının en iyileri arasında gösterilen “Fotoğrafın iyi değilse, yeterince yakın değilsindir” lafının sahibi Robert Capa’nın savaş fotoğrafçıları arasında özel bir yeri vardır. İspanya İç Savaşı sırasında vurulan asker fotoğrafının kurmaca olup olmadığı tartışılsa da, Çin-Japon Savaşı, Normandiya çıkarması, 1948 Arap-İsrail Savaşı ve Hindiçin’den çok önemli kareleri tarihe kaydetmiştir. Vietnam’da konvoyun önünden koştururken bir mayına basarak can verdi.
MARIE COLVIN (1956-2012)
Önce gözünü, sonra hayatını kaybetti
Marie Colvin bütün hayatını dünyanın dört köşesindeki çatışmaları izlemeye hasretmişti. Çeçenya, Kosova, Sierra Leone, Zimbabve, Timor, Sri Lanka’da gerçekleşen çatışmaları takip eden ve ölmeden bir yıl önce Kaddafi ile yaptığı mülakatla bir kez daha dikkatleri çeken Marie Colvin, Doğu Timor’da kuşatılmış halde bulunan 1500 kadın ve çocuğun yanından ayrılmayarak hayatlarını kurtarmıştı. İngiliz basını için çalışan Amerikalı gazeteci verdiği bir röportajda kendini “dünyadaki yangını söndürmekle görevli bir itfaiyeci” olarak tanımlamıştı. Fakat 2012’de Suriye İç Savaşı’nı takip ederken Humus şehrinde geçici basın merkezi olarak kullandıkları ev Esad güçlerinin bombardımanında yangın yerine döndü, dünyaca ünlü gazeteci olayda hayatını kaybetti.
REMI OCHLIK (1983-2012)
Kısa bir yaşamdan yürekli kareler
Humus kentindeki rejim güçlerinin bombardımanı sırasında Marie Colvin ile birlikte hayatını yitiren Ochlik, genç yaşına rağmen Afrika ülkelerindeki karışıklıklar, Kahire’deki Tahrir Meydanı olayları ve Libya’da Trablus’un düşüşü sırasında çektiği fotoğraflarla tanınmıştı.
TÜRKİYE’NİN ULUSLARARASI OBJEKTİFLERİ
Türkiye dünya çapında haberci yetiştiremedi ama, uluslararası ölçekte birçok savaş muhabirimiz dünya basınının sayfalarında fotoğraflarıyla yer aldı.
Yeni nesilde bir hayli başarılı savaş muhabirleri yetiştiren ülkemizde, bu alanın yüz yıla yaklaşan bir geçmişi vardır. Ne var ki, örneğin 1. Dünya Savaşı boyunca 27 sayı çıkan Harp Mecmuası’nda yer alan yüzlerce önemli fotoğrafın sahipleri hakkında bilgi konulmamıştır. Bu ve diğer kaynaklarda ancak tanınmış yazarların isimleri zikredilmektedir. 1911-1922 dönemi savaşlarıyla ilgili bir Türk gazetecilik tarihi çalışmasına ihtiyaç vardır.
Uluslararası anlamda savaş muhabirliği yapan gazetecilerimiz arasında Hikmet Feridun Es ve eşi fotoğrafçı Semiha Es’in Kore’deki çalışmaları bir kilometre taşı sayılır. 2012 yılında 100 yaşında iken İstanbul’da hayata veda eden Semiha Hanım, aynı zamanda ülkemizin ilk savaş fotoğrafçısıdır. Kore’de görev yapan muhabirler arasında Faruk Fenik ve Alaadin Berk’i de anmak gerekir.
Keza Gökşin Sipahioğlu (1926-2011) 1961 Küba Krizi’ni, 1956 Mısır-İsrail Savaşı’nı ve 68 Paris olaylarını belgeleyerek uluslararası üne kavuşmuştur. Fransa’da kurduğu SIPA Fotoğraf ajansı dünya basınında büyük prestij sahibi bir kurum olmuştur. Savaş muhabirliğiyle ünlü diğer bir gazeteci ve fotoğrafçımız olan Coşkun Aral da Polonya Gdansk grevini, İran olaylarını, Kuzey İrlanda, Afganistan, Çad, Lübnan ve Uzakdoğu’da çeşitli sıcak çatışmalarda görev yapmıştır.
1974 Kıbrıs Çıkarması sırasında Ergin Konuksever ile Adem Yavuz’un özellikle anılması gerekir. Konuksever birçok fotoğraf çektiği bu harekat sırasında yaralanmış, kendisiyle birlikte görev yapan AA muhabiri Adem Yavuz’un esir düşmüşken vurulmasını anlatmıştır.
Sonraki dönemlerde yine sıcak çatışma noktalarında çalışan Savaş Ay, Ramazan Öztürk, Sedat Aral, Sebati Karakurt, Murat Sezer, Bülent Kılıç, Selçuk Şamiloğlu, Levent Kulu, Bünyamin Aygün, Emin Özmen, Osman Örsal, Emrah Gürel, Sedat Suna, Uğur Can, Hüseyin Sarı, Erdem Şahin ve Kürşat Bayhan da, uluslararası çap ve kalitede işler ortaya koyan savaş ve foto muhabirleri oldular.