Uygurların 840’da yıkılmasından sonra uzun bir süre, İç Asya’nın kaderine büyük devletler yerine, irili ufaklı küçük devletler ve boylar hâkim olmuştu. 1206’da başa geçen Çinggis Han soyları devreden çıkarmış, çekirdek aileler yaratmış ve bunları ordu içerisinde farklı coğrafyalara dağıtmıştı.
Eskiden okullarda yaramazlık yapanları birarada oturtmazlar, usluların yanına koyarlardı. Hatta çok yaramazları ayrı ayrı başka şubelere gönderirlerdi. Kırsal kesimlerde bu yönteme “aztıvermek” derler. Problem çıkaranları yönetmenin bir yoludur. Bu aslında ta Tevrat’a kadar giden bir düzen anlayışıdır. Orta Asya tarihi de bu yöntemden nasibini almıştır.
Diğer bir yöntem ise kendilerine özgü bir dinamizmi olan grupların iç dayanışmasını, belkemiğini kırarak, parçaları çeşitli yönlere göndermektir. Orta Asya tarihinde bunlar daha çok soy gruplarıdır.
Uygurların kurduğu devletin 840’da yıkılmasından sonra uzun bir süre, İç Asya’nın kaderine büyük devletler yerine, irili ufaklı küçük devletler ve boylar hâkim olmuştur. Ta ki 1206’da Çinggis Han başa geçinceye kadar.
840 sonrasında beylik ve boylardan bazılarının babadan oğula geçen sülâleler şeklini almış olduğunu; bazılarının ise bu türlü kalıtımsal yapılanmaya karşı çıkan boylar halinde yaşadıklarını görüyoruz. Türkçe konuşanların çoğunlukta olduğu beylik ve boylar sülâle usulü hiyerarşik bir yapı içinde iken, Moğolca konuşan ve dağınık olarak bugünkü Moğolistan’ın doğu taraflarında ve eski Mançurya bölgesinde yaşayan boylar, sülâle usulüne karşı idiler. Onlar bir boyu, tek bir kişinin değil de birkaç kişinin birden yönetmesini ve böylece katılımın daha yaygın olmasını yeğliyorlardı. Örgütlenmeleri hiyerarşik bir yapı üzerine değil, akrabalık ve soy bağları üzerine kurulmuştu. İleride Çinggis Han adını alacak olan Temücin’in de bağlı olduğu gruplar, daha çok bu ikinci türden idi. Bunlara Moğolca olarak “nirun”, yani, belkemiği veya arka deniliyordu ve bunlar gerçekten de yeni kurulan bu siyasi yapının belkemiğini oluşturuyorlardı.
Bu arada her iki durumdan da memnun olmayanlar 12. yüzyılın son çeyreğinde yavaş yavaş Temücin’in etrafında toplanmağa başladılar. Bu dönemleri bize ayrıntılı olarak anlatan Moğolların Gizli Tarihi adlı eserde Temücin’e ilk katılanlar için akrabalık ilişkilerine işaret eden terimler değil, “nöker”, yani arkadaş, yoldaş tabiri kullanılmaktadır. Temücin’e ilk katılanlar arasında çok değişik boylardan gelenler olduğu gibi, çok değişik yerlerden gelenler de vardı.
Devletin kurulmasından önce, boylar ve soylar arasında uyuşmazlık ve çatışmalar olduğu için, Çinggis Han eski boy toplumları yerine bir ordu devlet düzeni kurmuştu. Böylece, eski iç çelişkilere de bir çözüm getirmiş oluyordu. İşte, Çinggis Han devletinin uyguladığı yeni “yasa”, artık bu türlü boy esasında, bireysel hareketlere izin vermiyordu. Ordu birimleri içinde yani onluk, yüzlük, binlik ve tümenler içinde bireylerin yerlerinden ayrılmaları, yer değiştirmeleri yasa ile men edilmişti. Emirlere itaat etmeyenler şiddetle cezalandırılıyordu.
Böylece boylar ve beylikler arası çekişmeler ve halkın memnuniyetsizliği, soy ve boyların dağıtılması ve ordunun kurulmasıyla dikkati çekecek kadar kısa bir sürede çözümlenebilmiştir. Soylar devreden çıkınca, bunların derme evlerle varlıklarını sürdürmüş olanlar üzerlerindeki yaptırım gücü ortadan kalkmış ve aileler devlete karşı sorumluluklarını yerine getirmekle mükellef çekirdek aileler durumuna gelmiştir. İç dinamiklerden meydana gelen çelişkilerin çözülmesi, boyları itaat altına almak ve sonra da bu halkları Batı Asya ve Doğu Avrupa’ya yapılan seferlerle dağıtarak uzaklara göndermek şeklinde olmuştur.
Çinggis Han bu toplamda bu yapı değişikliğini nasıl başarabilmiştir? O, “nirun” denen çokbaşlı, akrabalık ilişkilerine dayanan ve kendilerine özgü bir iç dinamikleri olan bu yapıları önce parçalara ayırmış ve sonra ordu içinde dağıtmıştır. Bundan sonraki aşama ise bazen kendilerinden “celet” yani “haşarı” diye bahsedilenleri yeni kıtalara yerleştirmek olmuştur. Bu işlem ise ayrık otu ayıklar gibi, her onluktan iki kişinin seçilmesi şeklindedir. Çinggis Han’ın başarısı, kendisinin de bu yapıdan (nirun) gelmesi, dolayısıyla incelikleri yakından bilmesi ile ilgilidir. Kısacası Çinggis Han, önceki dönemde sarmaşık gibi birbirinden ayrılmayanları önce sündürmüş, sonra da ayrık otu ayıklar gibi temizlemiştir; Gizli Tarih’te dendiği gibi “kül gibi uçurarak imha etmiştir”.