Kasım
sayımız çıktı

TARİHE DÜŞÜLEN NOTLAR

BİLİMİNSANLARI

‘FELAKET GELİYOR’ DEDİLER KİMSEYE DİNLETEMEDİLER

Yerbilimciler başta olmak üzere biliminsanları, afet öncesinde de bizi uyarmaktan asla vazgeçmemişti. Özellikle 2020’de yaşanan Elazığ dep­reminden bu yana, bu bölge­de büyük bir depremin kapıda olduğunu söylüyorlardı. Kah­ramanmaraş’ta 1513’te büyük bir deprem meydana gelmişti. Fayın depremi tekrarlama pe­riyoduna bakıldığında süre­nin yaklaştığı görülüyordu. Bir tarafta Hatay’a, diğer taraf­ta Malatya, Elazığ ve Bingöl’e giden fayın kesiştiği noktada riskin yüksek olduğu söyleni­yordu.

Bilim Akademisi üyesi, jeo­log Naci Görür, “Elazığ depre­mi olduğu zaman Elazığ doğ­rultu atılımlı oldu. Bu depre­min kırığı Malatya’ya kadar geldi. Malatya’dan Kahraman­maraş’a kadar olan kısmı kı­rılmadı. Her doğrultu atılımlı fay kırıldığı zaman kırılmayan yerine enerji transfer eder. Bu basit gerçeğe bilimsel gerçe­ğe dayanarak dedik ki; ‘Şim­di Maraş bölgesi tehdit altına girdi dikkatli olun!’” diyordu. Çözüm önerisi ise şuydu: “Afet Bakanlığı kurun, ona iyi bir bütçe verin, liyakatlı kadrola­rı oluşturun. Yerel yönetim­lerle beraber deprem dirençli kentler yapın”. Ve devam etti: “1999 depreminden sonra hız­la, istekle, durmadan işe baş­lasaydık, 23 senede tüm Tür­kiye’yi depreme dirençli kent­ler haline getirirdik”.

AFAD VE TSK

BAKANLARIN AÇIKLAMALARI, EKİPLERİN BÜYÜK FEDAKARLIĞI

6 Şubat’ta sabaha karşı Kah­ramanmaraş merkezli ilk depremin hissedilmesinin ar­dından, görüntüler ulaşmaya başladıkça tüm Türkiye yıkı­mın boyutlarıyla sarsıldı. An­cak özellikle 1999 depremini hatırlayanların umudu, ara­ma-kurtarma ekiplerinin böl­geye kısa sürede ulaşacağı, en­kazdan çıkarılanların çadırla­rına yerleştirilip, yılın en soğuk günlerini geçiren bölgede ısın­ma, gıda, tedavi gibi ihtiyaçları­na hızla ulaşacağı yönündeydi. Afet durumlarında hızlı organi­ze olma kabiliyetine ve deneyi­mine sahip ordu, madenciler, Kızılay, arama-kurtarmada uz­manlaşmış sivil toplum kuru­luşları gibi yardımları planla­yıp organize etmekten sorum­lu olan AFAD’dan da beklenti büyüktü.

10 şehirde 13 milyon 421 bin 699 kişinin yaşadığı bir bölgeyi etkileyen afetle ilgili AFAD’ın açıklamalarına gö­re, ilk günün sonunda bölgede görevlendirilen toplam ara­ma kurtarma personeli sayısı 9.698, AFAD Gönüllüsü ve Des­tek Ekiplerinden personel sayı­sı 9.876, araç sayısı 216, iş ma­kinesi sayısı 1.511’di.

İkinci günün sonuna ge­lindiğinde bu rakamlar AFAD, PAK, Jandarma, DAK, Millî Savunma Bakanlığı, UMKE, İtfaiye, Millî Eğitim Bakanlığı, Güven, STK ve Gönüllüler, Gü­venlik, yerel destek ekiplerin­den görevlendirilen personel ile uluslararası arama kurtarma ekiplerinden oluşan 60.217 ki­şiye çıkmıştı.

Üçüncü gün personel sayı­sı, 98.153 kişiye yükselmişti. Dördüncü gün ise saha perso­neli sayısının da yükselmesiyle 120.344 kişinin bölgede görev yaptığı açıklanmıştı. AFAD’ın açıklamalarına göre sahada gö­revli personel, depremlerden 10 gün sonra 16 Şubat’ta 253.016 kişi ile en yüksek noktasına ulaşmıştı. Ancak o sırada en­kazdan sağ olarak kurtarılma ihtimali artık çok düşmüştü. İlk günlerde yıkılmış binala­rın altından yakınlarının sesini duyanlar, çok uzun süredir ses­sizliği dinliyor; artık en azından yakınlarının cansız bedenleri­ne ulaşmak istiyorlardı. Tabii bir de soğukla, açlıkla mücadele ederken kendilerine uzanan bir yardım eli görmek…

Arama-kurtarma ekipleri sahada büyük fedakarlıklarla bu ihtiyaçları karşılamaya ça­lıştı. Tüm Türkiye gerek nakdi gerek ayni yardımlarla onla­ra destek olmak için seferber oldu. Ancak AFAD’ın bölgede­ki koordinasyon konusunda yetersiz kalması, gecikmeler, yeteri kadar askerin sahaya çı­karılmaması gibi ağır eleştiriler de yapıldı.

20 Şubat’ta Hatay’da 6.4 ve 5.8 büyüklüğünde iki deprem daha yaşanmadan önce Cum­hurbaşkanı Erdoğan 1 milyon 684 bin vatandaşın barınma ih­tiyacının giderildiğini açıklar­ken, depremlerin ardından Ha­tay Samandağ Belediye Başkanı Refik Eryılmaz halen “Vatan­daşlarımız çadır istiyor. Bugü­ne kadar havalar çok kötüydü, bazı insanlar hasarlı evlerine girmek zorunda kaldı. İnsanları bu şekilde ölüme terk etmenin anlamı yok” diyordu.

Cumhurbaşkanı bundan 10 gün önce, 10 Şubat’ta Adı­yaman’da yaptığı açıklamada bir eksiklik olduğunu kendisi de ifade etmişti. “Müdahalele­ri istediğimiz hıza ulaştırama­dık. Depremin yıkım etkisi 10 il ve 500 km’lik alana yayıldığı için işimiz maalesef çok zor ol­du. Buna bir de bölgedeki kamu görevlilerinin kendisinin ya da ailesinin yıkım altında kalması eklenmiştir. Bölgede sert bir kış yaşanıyor olması da bir diğer engel olarak önümüze çıkmış­tır. Yolların bir kısmı da ciddi bir trafik yüküne maruz kal­mıştır” diyordu.

13 Şubat’ta Kahramanma­raş’ta konuşan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise eleştirile­re “AFAD’ın toplam personel sayısı 7.300’dür. Takdir edilir ki 7.300 personelle Türkiye’de­ki bu büyük afeti veya herhangi bir afeti yönetebilmek müm­kün değildir” diye cevap ver­miş, AFAD’ın bir koordinasyon kurumu olduğunu söylemişti. Soylu, 17 Şubat’ta bir televiz­yon programına çıktığında da “O sabah saat 08.15’de deprem bölgesine indik. 9.15’de Gazian­tep’teydik” diyerek ilk saatleri anlatıyor; ardından daha önce 97 bin deprem tatbikatı yaptık­larını, 620 bin AFAD gönüllü­sü yetiştirdiklerini aktarıyordu. Ancak ordunun sahaya indiril­memesiyle ilgili eleştirilere de­ğinmemiş, “Jandarma ve polis koordineli çalıştı” demekle ye­tinmişti.

Türkiye, günlerce arama kurtarma ekiplerinin enkazdan çıkardığı her insanda onlarla birlikte güldü, her kayıpta birlikte ağladı.

Millî Savunma Bakanı Hu­lusi Akar ise 20 Şubat’ta konuş­tu; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hazırlığının dakika dakika ta­kip edilebileceği bir kronoloji verdi. Buna göre, Pazarcık depreminin olduğu 04.17’den 13 dakika sonra saat 04.30’da Millî Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay, askerî birlik­lerden rapor istemiş; Anka­ra, Mamak’taki TSK İnsani Yardım Tugay Komutanlı­ğı’na “Hazır ol” emri veril­mişti. Saat 04.50’de bölgede­ki askerî birliklere komuta eden Malatya’daki 2. Ordu Komutanı Orgeneral Me­tin Gürak görevinin başın­da, bölgedeki birliklerden ilk raporları almaya başlamıştı. Saat 05.10’da Akar, Cumhur­başkanı Erdoğan’ı arayarak ilk raporunu vermiş; kendi­si ve komuta kademesinin Hatay’a “hareket edeceğini arz etmiş”, Cumhurbaşka­nı “uygun bulmuştu”. Saat 07.00’de iki askerî ambu­lans uçağı Ankara, Etimes­gut havaalanında hareke­te hazır hâle gelmişti. TCG İskenderun, Bayraktar ve Sancaktar çıkarma gemile­rine “seyre hazır” emri ve­rilmişti (AFAD’ın toplam personel sayısı 7.300’ün ye­tersiz oluşu Süleyman Soy­lu tarafından dillendirilir­ken; Hulusi Akar depremin üçüncü günü olan 8 Şubat’ta “Bütün bölgede 7.500 civa­rında Mehmetçik çalışma­larını sürdürmekte” demiş­ken; depremin ardından, 33 dakika içinde hazır olduğu açıklanan Malatya’daki 2. Ordu Komutanlığı’nın em­rinde 120.000 asker varken ve Millî Savunma Bakanlı­ğı’nın 2021 Faaliyet Rapo­ru’na göre TSK’nın personel sayısı, 390.960’sı askerî per­sonel olmak üzere toplam 430.577’yken ve teçhiza­tı, akaryakıtı, iş makineleri, uçar ve yüzer birlikleri, sah­ra hastaneleri ve mutfakları varken, bu konu bir süre da­ha tartışılacak).

İTFAİYECİLER

İNSANLAR KAÇARKEN KOŞARAK YARDIMA GELENLER

Alevlerle savaşma deneyimi­nin verdiği cesaretle dep­rem bölgesindeki arama-kurtar­ma çalışmalarında umut olan; yüzlerce insanı tekrar günışına kavuşturan; Türkiye’nin dörtbir yanından itfaiyeciler kurtarma çalışmalarına ciddi bir katkıda bulundu. Depremlerin ardın­dan sadece Ankara Büyükşehir Belediyesine bağlı itfaiye arama kurtarma ekibi 432 kişiyi en­kazdan sağ olarak çıkardı. Dep­remden etkilenen bölgelerde yaşayan bazı itfaiyeciler henüz kendi ailelerini görmeden enka­za koştu; bazıları yaralarını ekip arkadaşlarından saklayıp çalış­maya devam etti. Kimileriyse kilometrelerce öteden geldiler; aralarında 1999 Depremi’nde bölgede çalışan Düzce, Kocae­li, Sakarya ekipleri de vardı. 6-7 gün uyumadan, dinlenmeden çalışan, tuttukları her elde biraz daha güç bulan; bazen gördük­leri acı manzaralar karşısında gözyaşlarını tutamayan itfa­iyeciler “Enkazda bir canlıya ulaştığımız zaman o sevinçle 24 saat dinlenmiş gibi oluyoruz” dediler. Gaziantep’te depremin 129. saatinde enkazın altından çıkardığı kediyi sahiplenerek “Enkaz” adını veren Mardin İt­faiyesi’ne bağlı İtfaiye Eri Ali Çakas, güvercinleri dahi yıkık yuvalarında bırakmayan Konya Büyükşehir Belediyesi itfaiye ekipleri ve enkazdan çıkardık­ları 2 milyon doları tereddütsüz yetkililere teslim eden Gazian­tep İtfaiyesi ve ilk günden itiba­ren koordine olarak enkazların altıdan 557 kişinin sağ kurta­rılmasını sağlayan 1.324 kişilik İstanbul Büyükşehir Belediye­si İtfaiye arama kurtarma ekip­leri unutulmayacaklar arasına yazıldı.

Hiçbir talimat beklemeden hazır hâle gelen madenciler, bir afette daha hızlı organize olma becerilerini gösterdiler.

SAĞLIK GÖREVLİLERİ

FELAKETI UMUDA ÖLÜMÜ HAYATA…

Depremlerin ardından her­kesin gözü arama-kurtar­ma çalışmalarındaydı; ancak kurtarılanların hayata tutun­ması için durup dinlenmeden, çok zor koşullar altında çalışan bir grup daha vardı: Sağlıkçı­lar. Depremin vurduğu hemen bütün şehirlerde, depreme en dayanıklı binalardan olması beklenen hastanelerden yıkı­lan olmuş; 448 sağlık görevlisi enkaz altında yaşamını yitir­miş; 528 sağlıkçı yaralanmıştı. Bölgeye Türkiye’nin ve dünya­nın her köşesinden yardıma ge­len sağlık görevlileri hemen işe koyulmuş; bazıları birkaç saat içerisinde çok sayıda sahra has­tanesi kurmuştu. Sağlık Bakan­lığı’nın açıklamasına göre 10 ildeki sağlık tesislerine dışarı­dan gelenlerle birlikte bölgede görev yapan sağlıkçıların sayısı 140 binin üzerine çıktı. İçlerin­de gönüllü olarak bölgeye gelen tıp fakültesi öğrencileri de var­dı, kilometrelerce yolu otostop­la kateden hemşireler de…

Bu sağlık birimleri, yara­lıları tedavi etmekten doğum yaptırmaya, salgın hastalıkla­rı önlemeden ölülerin teşhisi­ne çok kritik görevler üstlendi. Yalnız insan sağlığı için değil, veteriner kliniklerinde hayvan­ların kurtarılması için de çalış­tılar. Hastanelerin ve yaralıların son durumunu anlatan deprem bölgesi tabip odası başkanları, ambulans hizmetinin yetersiz olduğunu, hastanelerin hasar gördüğünü, otopsilerin “yığıl­dığını”, sağlık çalışanlarının insan üstü bir çabayla çalıştı­ğını aktardı. Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) İzmir Şubesi, deprem bölgesine gönüllü giden çok sayıda sağlık çalışanı oldu­ğunu ama sağlık malzemeleri­nin eksikliği nedeniyle müda­halede zorlandıklarını belirtti. Türk Tabipler Birliği Başka­nı Şebnem Korur Fincancı ise günlerce aralıksız çalışan mes­lektaşlarının yerini almak için yaptıkları yardım taleplerinin görmezden gelindiğini söyledi.

Belediyelere bağlı itfaiye ekipleri, arama kurtarma çalışmaları sırasında binlerce insanın hayata yeniden dönmesini sağladı.

SİVİL TOPLUM

DAYANIŞMANIN UMUT VEREN YÜZLERİ

Deprem süresince sivil top­lum kuruluşları, pek çok kişi için güvenilir, hızlı, şeffaf ve yararlı bir alternatif olarak öne çıktı. Bu örgütlerin bürokratik engellere takılmadan hızla or­ganize olabildiklerini; otonom bir şekilde, yönlendirme bekle­meden harekete geçebildikleri­ni; beklenmedik zor sorunlara demokratik çözümler bulabil­diklerini; işbirliği içinde çalı­şabildiklerini; bizden/onlardan demeden yardım eli uzatabil­diklerini ve sonuçta arkalarına aldıkları halk desteğinin sağla­dığı meşruiyetle tek başına bir güç olabildiklerini gördük. Fela­ket anının travmasını başkala­rına faydalı bir iş ortaya koya­rak, gerçek anlamda bir kamu hizmeti üretme isteğiyle atlatan gönüllülerin belki de hiç amaç­lamadan ortaya bir alternatif olarak çıkması, zaman zaman siyasetçilerin hedefi hâline gel­melerine de neden oldu.

Ancak tamamen enformel ve kendiliğinden hareket eden gönüllülerden dernek, vakıf gibi formel örgütlere, meslek odalarından taraftarlara, ce­maatlerden mahalle grupları­na, AHBAP’tan İHH’ye, BaBa­La Tv’den İhtiyaç Haritası’yla birlikte hareket eden DasDas’a, belgelerin başında nöbet tutan avukatlardan çocuklara sinema kuran öğretmenlere, aşevleri açan Michelin yıldızlı şefler­den köylere erzak götüren mo­tokuryelere, setlerini kapatıp karavanlarını deprem bölgesi­ne getiren sinemacılardan sos­yal medya fenomenlerine sivil dayanışma, başka bir müşte­rek iradenin mümkün oldu­ğunu hatırlattı. Gerek deprem bölgesinde gerekse yaşadıkları şehirlerde seferber olan, enkaz kaldıran, giydiren, doyuran, ba­rındıran, güldüren kadın-erkek, genç-yaşlı herkes bu büyük fe­laketin umut veren yüzleri oldu.

140 binin üzerinde sağlık çalışanı, depremin yaralarını sarmak için çok zor koşullarda çalıştı.

SOSYAL MEDYA / MEDYA

BASININ ZOR SINAVI

“Savaşta ilk kayıp hakikat­tir” sözü 2 bin 500 yıl önce­ye gidiyor. Refleksleri zayıfla­mış/zayıflatılmış geleneksel medyanın teyit etme ve doğru bilgiyi yaygınlaştırma hızının, sosyal medyaya yetişemediği doğal afetleri de buna eklemek gerekir. Sosyal medyadan ya­pılan çağrılar çok sayıda canın kurtarılmasını, yardım ulaş­mayan bölgelere ulaşmak için halkın koordine olmasını, ana akım haber kanallarında dep­rem bölgesi dışına ulaşmaya­cak seslerin duyulmasını sağ­ladı. Deprem haberlerinin ilk duyulduğu anlarda bazı iller­den veri akışının kesilmesiyle ortaya çıkan sessizlik, yıkımın ilk habercisi oldu. Deprem bölgelerinde 23 basın mensu­bunun hayatını kaybetmesinin ardından, yerel medya 5 Şubat tarihinde donup kaldı. Yalnız Adıyaman’da 11 gazeteci, Yu­nus Emre Doğan, Kemal Öner, Hidayet Özdemir, Ruhi Akan, Burak Alkuş, Aynur Göksu, Fatih Bayın, Mehmet Ünsal, Yaşar Hamurcu, Zübeyir Pek­taş, Muhammed Akan yaşamı­nı yitirdi.

Ancak teyit edilmemiş ha­berler doğru bilgiden daha hızlı yayıldı; başka afet bölgelerine ait görüntüler; “depremi Amerikalı­lar yaptı” gibi komplo teorileri ve sansasyonel iddialar panik ya­rattı, vakit kaybettirdi, kutuplaş­ma ve ayrıştırmaya hizmet etti, dolandırıcılara kapı açtı. Yapay zeka ile oluşturulmuş görüntü­ler, dezenformasyona ve karma­şaya eşlik etti. Erişime engel­lenmiş sitelere girmeyi sağlayan VPN kullanımı, engellemenin ardından ülke çapında %186 art­tı. Bu süre zarfında enkaz altın­dan mesaj gönderenlerle iletişi­min kesilmesi, hayatların riske atılmasına kapı açtı.

Yalan haberin antidotunun sorumlu habercilik olduğu, afet haberciliğiyle ilgili uzmanlaşmış muhabirlerin varlığının ne kadar kritik bir önem taşıdığı bir defa daha ortaya çıktı. Kamuoyunun depremzededen mikrofon kaçı­ran haberciyle, onun sesini-ih­tiyacını ulaştırmaya çalışan, acısını görmezden gelmeden olabildiğince fazla veriyi kamu­oyuna iletmeye uğraşan gazeteci arasında yaptığı ayrıma; gide­rek artan öfkenin kutuplaşmış toplumun “düşman” addettiği muhabirlere yansımasına tanık olundu. Kolluk kuvvetlerinin ha­bercinin güvenliğini sağlayarak işini yapmasını kolaylaştırmak yerine, zorlaştırdığı, engellediği durumlar da bildirildi.

RTÜK, “özgürce kanaat olu­şumunu engelleme” gibi yeni bir gerekçeyle Halk TV, Tele1 ve Fox TV’ye bir dizi ceza verdi. Avesta Yayınları ve Hollandalı gazeteci Frederike Geerdink’in web site­sine, ayrıca Erbil’den yayın ya­pan Rudaw ve Botan Internatio­nal’a erişim engellendi. Provo­katif paylaşım gerekçesiyle pek çok gözaltı ve tutuklama yapıldı. Twitter hesabından çalışmala­rın yetersiz olduğunu belirten paylaşımlar yapan siyaset bilim­ci Özgün Emre Koç, ifadesinin alınmasının ardından serbest bırakılırken, gazeteci Merdan Yanardağ ve Enver Aysever için “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme” suçlamasıyla so­ruşturma başlatıldı. Urfa’nın Bi­recik ilçesinde yıkılan bir bina­yı görüntüleyen Mezopotamya Ajansı muhabiri Mahmut Altın­taş ve JINNEWS muhabiri Se­ma Çağlak gözaltına alındı.

Kahramanmaraş depremle­rinin akıllarda kalacak medya simgesi, “mucize kurtuluş” ha­berciliği olarak da tarihe geçti. Afetten önce kamuoyunu uyar­ma ve hazırlama, afet sırasın­da mucize ile gerçek arasında denge kurma sorumluluğunun yerine getirilmediği nice örnek yaşandı. Zaman zaman nak­len yayınlarda arama-kurtarma çalışmalarının sekteye uğra­tıldığı gelişmelere tanık olun­du. Gerçekler zaten dramatize edilmeye gerek bırakmayacak kadar ağırken, kimi yayınların arkasına konan müzikler, trav­maları derinleştirecek afetzede görüntüleri ve kimi gazetelerin sorumsuz yayınları acıları de­rinleştirdi.

SPORCULAR/TARAFTARLAR

EZELİ REKABETTEN EBEDİ DOSTLUKLARA

6 Şubat sabahı korkunç yıkı­mın henüz tam olarak id­rak edilemediği anlarda, spor dünyasından ilk olarak Volkan Demirel’in yardım çığlığı du­yuldu. Yıllarca Fenerbahçe’nin kalesini koruyan, millî takımda 63 maça çıkan dünün futbolcu­su, bugünün teknik direktörü ağlayarak görev yaptığı Hatay’a dikkati çekti. Onun ve eşi Zey­nep’in çağrısı sosyal medya sa­yesinde yankı buldu; milyonlara ulaştı. Galatasaraylı, Beşiktaşlı, Fenerbahçeli demeden kişiler, kulüpler, kurumlar her koldan örgütlenmeye başladı. Yine bir dönem Galatasaray’da forma gi­yen Gökhan Zan, doğduğu şehir olan Hatay’ın dörtbir yanından paylaşımlarla durumun aciliye­tini milyonlara duyurdu.

Bu yardım seferberliği sa­dece İstanbul’a değil, ülkenin dörtbir köşesindeki kulüple­re de yayıldı. Pazar günü Süper Lig maçına sahne olan Hatay’ın stadyumu aşevi olarak kulla­nıldı, Konyaspor’un stadyumu depremzedelere tahsis edildi. Federasyonlar da yardım kam­panyalarında yerini aldı. Türkiye Otomobil Sporları Federasyo­nu’nun bölgeye gönderdiği offro­ad araçları, tırlarla girilmeyen bazı köylere ulaşılmasını sağladı.

Kariyerine İtalya’da devam eden Merih Demiral’ın ken­di inisiyatifiyle meslektaşlarıy­la görüşmesi üzerine Cristiano Ronaldo, Lionel Messi, Kylian Mbappé, Harry Kane, Erling Ha­aland ve Kevin de Bruyne gibi süper yıldızların imzalı forma­ları açıkartırmayla satılmasına başlandı. NBA’deki temsilcile­rimizden Furkan Korkmaz da takım arkadaşlarından James Harden ve Joel Embild’in for­malarını açıkartırmaya koydu. 2005’te oynanan Fenerbahçe derbisinin son bölümünde kaleyi koruyan Beşiktaş’ın eski forve­ti Daniel Pancu’nun eldivenleri yine depremzedelerin yararına satıldı. “Asla yalnız yürümeye­ceksin” tezahüratıyla da marka olan Liverpool’la Everton 13 Şu­bat’ta oynadıkları derbi maçında giyilen formaları yine Türkiye ve Suriye’de depremden etkile­nenler yararına açıkartırmayla satışa sunuldu. Semih Saygı­ner’in ilk dünya şampiyonluğu­nu kazandığı istekasından Mete Gazoz’un Olimpiyat altınını aldı­ğı oka birçok obje, Socrates der­ginin kurduğu sitede deprem­zedeler yararına açıkartırmaya çıkarıldı.

Deprem bölgesinde görev yapan çok sayıda gazeteci, basın kartları olmadığı gerekçesiyle haber yapmalarının engellendiğini bildirdi.

Sporun kayıpları

Hatayspor’lu Christian Atsu, kaldığı otelin enkazından kur­tarılamadı. Ölen binlerce insan arasında, sporcuların adları da akıllara kazındı. Kahramanma­raş İstiklal Spor 4 futbolcusunu

Hakan Doğan, Taner Kahri­man, Saruhan Bolat ve Bur­hanettin Sever’i kaybetti. ING Kadınlar Basketbol Süper Ligi takımlarından Çankaya Üniversitesi’nde forma giyen 30 yaşındaki millî basketbol­cu Nilay Aydoğan; Tekvan­do Millî Takımı antrenörle­rinden Cemal Toman ile eşi Songül Toman; Hatayspor’da malzemeci olarak görev yapan Onur Akdeniz; Yeni Malat­yaspor’un 28 yaşındaki kale­cisi Ahmet Eyüp Türkaslan; İskenderunspor’un kaleci ant­renörü Uğur Kurt ve atletik performans antrenörü Halil İbrahim Ölmez; Rasus Kimya Hatay Voleybol Takımı’ndan Gözde Öztürk, Dilek Mucuk ve Ahsen Baş; Malatya Bü­yükşehir Belediyesi’nde forma giyen Mehmet Can Ağırbaş, Emincan Kocabaş ve Murat Çiloğulları; Merinos Voley­bol’un 27 yaşındaki smaçörü Betül Çoban Çakır ve voley­bolcu eşi Bedrettin Çakır; gü­reşçiler Ahmet Taş, Mehmet Eskisarılı, Ali Gürsoy ve Aslan Ekiz, Eray Şimşek, Halil İbra­him Erdine, Hasan Sarıtürk, Ozan Datlı ve Ahmet Durman; Adana Tenis Dağ ve Su Spor­ları Kulübü sporcuları Yağız Uçurum ve Yağmur Uçurum; Kahramanmaraş Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nde tenis antrenörü olarak görev yapan Tuba Pidecioğlu; millî hent­bolcu Cemal Kütahya; binici Semanur Baysal ve Turgut­lu Belediyesi Espor oyuncusu Gizem Harmankaya…

Turnuva için Adıyaman’a gelen 39 kişilik Gazimağu­sa Türk Maarif Koleji kız ve erkek voleybol kafilesinden 34’üne kaldıkları otel mezar olurken, adları “Melekler Ta­kımı” olarak yazıldı.

Trabzonspor’un, gelirini depremzedelere bağışladığı Basel maçını izlemek için kente akın eden Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaraylı taraftarlar, bordo mavililerle buluşup, kucaklaştı.

ULUSLARARASI YARDIMLAR

SINIRLARIN ÖTESİNDEN TÜRKİYE’YE UZANAN ELLER

Kahramanmaraş depremlerinin ar­dından arama kurtarma çalışmaları­na katılmak için afet bölgesine koşanlar arasında sınır ötesinden gelen ekipler de vardı. 15 Şubat’ta Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun yaptığı açıklamaya göre 100 ülke yardım teklifinde bulunmuş, 76 ülkeden 7.606 kişi sahadaki çalışmalara destek olmuştu. O tarih itibarıyla 712 ki­şinin daha yurtdışından gelmesi bekleni­yordu. Bu ekipler içinde mühendisler, as­kerler, itfaiyeciler, sağlık ekipleri, arama kurtarma köpekleri vardı. Ayrıca birçok ülke yüklü miktarda maddi yardımda bu­lunmuş; bağış kampanyaları düzenlen­mişti.

6 Şubat’taki depremlerin ardından Türkiye’ye yardım gönderen ilk ülke 370 personel ile bölgeye ulaşan Azerbaycan ekibi oldu. Avrupa Birliği, tarihinin en büyük insani yardım operasyonunu Tür­kiye için düzenlerken Avrupa’dan Tür­kiye’ye ilk ziyaret ilişkilerin son dönem­de gergin olduğu Yunanistan’ın Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’dan geldi. Dendias iki ülke arasındaki ilişkilerin düzelmesi için depremlere gerek olmaması dileğini paylaştı.

Gerilimin yüksek olduğu İsrail ve Er­menistan’ın dışişleri bakanları da Türki­ye’yi ziyaret ederek normalleşme süre­cinin hızlanacağı işaretini verdi. Yardım kampanyaları başlatan, 10 bin evlik bir konteyner kent kuracağını açıklayan ve şahsi olarak da 14 milyon dolar bağışla­yan Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani ise depremler sonrası Türkiye’ye gelen ilk uluslararası lider oldu. ABD Dı­şişleri Bakanı Antony Blinken, iki yıldır görevde olmasına rağmen depremlerin ardından ilk defa Türkiye’ye ayak bas­tı; deprem bölgesini helikopterle incele­di. Çin, Hindistan, Japonya, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Irak, Pakis­tan, Kanada, Tayvan, İskandinav ülkeleri, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın yanısıra savaşmakta olan Ukrayna ve Rusya’dan da destek ve yardımlar ulaştı. Sahra has­taneleri kuranlar, maaşlarını bağışlayan milletvekilleri, ulusal yas ilan edenler, saygı duruşunda bulunanlar, binalarını kırmızı-beyazla aydınlatanlar hafızalara yazıldı.

1999 depreminde de özellikle Yuna­nistan, Ermenistan ve İsrail’in yardım­ları karşısında kamuoyunda sevinçli bir şaşkınlık oluşmuş, gazetelerin “Türk’ün Türk’ten başka dostu varmış!” manşetle­ri minnettarlıkla birlikte önceden varolan önyargıları da eleştirmişti.

DÖRT AYAKLI KAHRAMANLAR

PROTEO, KÖPÜK, ŞİLAN VE DİĞERLERİ

Depremlerin ardından bir­çok ülkeden kurtarma ekipleri peş peşe afet bölgele­rine gelirken, bir kısmı yanla­rında felaket süresince büyük rol oynayan arama kurtarma köpeklerini de getirdi. Türki­ye’den ekiplerin arasında da özel olarak insan kokusunu tespit etmek için eğitilmiş kö­pekler vardı. Eğitimli kurtar­ma köpekleri, insanlardan 10 bin kat daha iyi koku alma ve 50 kat daha iyi işitme özellikleriyle yüzlerce kişinin kurtarılması­na vesile oldu. AFAD ekipleriyle çalışan Köpük, cam kırıklarıyla yaralanan patilerine rağmen tek başına 5 kişiyi tespit etti. Sarı­yer Belediyesi’nin Şilan’ı 16 saat aralıksız çalışıp 3 kişiyi kurtar­dıktan sonra yorgunluktan ade­ta baygın düşmüşken fotoğraf­landı. Türkiye’de yasaklı ırklar listesine alınan Leo adlı pitbull ise 135. saatte 1 kişinin kurtarıl­masını sağladı. Kurtarma çalış­maları sırasında hayatını kay­beden Meksika ekibi (SEDE­NA) üyesi “yoldaş” Proteo ise hiç kuşkusuz hem milletlerarası hem türler arası dayanışmanın sembolü oldu.

KARANLIĞIN İÇİNDE UMUT HİKAYELERİ

SİVİL TOPLUM

Depremin dehşeti, hayatta ve uzakta olan­larımıza da nasıl ve ne zaman çıkılabileceği belli olmayan koyu bir karanlık gösterdi. Ancak felaketin kalbinden çıkan öyle insan­lar vardı ki, en karamsar anlarda nezaketleri, neşeleri, dirayetleriyle bir gün gelip yeniden gülebileceğimizi, bu yarayı sarabileceğimizi hatırlattı.

EN ZOR ANDA NEZAKET

Hatay’da depremin 4. gününde enkazdan çıkarılmayı bekleyen kadının “Teşekkür ediyorum, hiç tanımadığınız insanlar için buradasınız. Allah razı olsun, Allah sizi düşürmesin. Hiçbir tanıdığınız düşmesin bu duruma. Tam ümidimi kesmiştim biliyor musun? Dedim artık bırakın uyuyacağım ben, üşüdüm. Zaten kimse de gelmedi. Üze­rimizden geçip gidiyorlardı. Burası tehlikeli diye girmek istemediler herhalde. Onlar da haklı” sözleri unutulmayacaklkar arasına kaydedildi.

KURTARILDI VE YARDIM ETMEK İSTEDİ

Hatay’da yıkılan binanın enkazında arama-kurtarma çalışması yapan ekipler, depremden 24 saat sonra göçük altından 26 yaşındaki Hatice Şeren’i kurtardı. Şeren, he­nüz sedyedeyken “Hiçbir yerimde hasar yok. Burada kalıp annemin, babamın çıkmasına yardımcı olayım” dedi. Genç kız hastaneye sevk edilirken ekipler, Hatice’nin ailesini de kurtarmak için çalışmaları sürdürdü. Depre­min dördüncü günü 83. saatte kurtarılan 23 yaşındaki Onur Mermer de “Hastanede 4-5 saat tedavi gördükten sonra taburcu olup eve gittim. Fakat, yakınlarım enkaz altında olduğu için dayanamayıp enkaz yerine gel­dim. Enkazlarda akrabalarım, arkadaşlarım ve yakınlarım vardı. Enkazdaki çalışmalara yardım ediyorum” dedi.

MUHABBET KUŞUNU BIRAKMADI

Kahramanmaraş’ta 13 yaşında bir çocuk, depremden 55 saat sonra, elinde tuttuğu muhabbet kuşuyla enkazdan sağ çıkarıldı. Yaklaşık 3 saatlik çalışmanın ardından ulaşılan Berat, ambulansa götürüldüğü sırada teyzesini görünce sağlık ekiplerinden durmalarını istedi ve muhabbet kuşunu, yanına çağırdığı teyzesine verdi. Teyze, yeğeninden aldığı kuşu önce bağrına bastı, sonra da çevreden bulduğu ekmekten yedir­di, şişe kapağından su içirdi. Hatay’da yıkılan bir binanın enkazı altında kalan tıp fakültesi öğrencisi Kerem Çetin de arama kurtarma ekiplerinden önce kedisi Çilek’in kurtarılma­sını rica etti, her ikisi de sağ salim çıkarıldı.

İLK AKLINA GELEN KİTAPLARIYDI

Antakya ilçesi Ürgen Paşa Mahallesi Altı­nevler Sitesi’nin enkazından çıkarılan yaralı 19 yaşındaki Gürkan Öztürk, ambulansla taşınırken sağlık görevlisinin “En çok neye üzüldün” sorusuna “Depremde her şey gitti, kitaplarıma yazık oldu. YKS’ye 5 ay kaldı. Ona çok üzüldüm, çünkü sınavda onlar bana lazım. Taburcu olur olmaz sınava çalışmaya başlayacağım” diye cevap verdi. Bunun üzerine sağlık görevlisi, gencin kitaplarının temin edileceğinin sözünü verdi.

ENKAZDAN SİGARASIYLA ÇIKTI

Adıyaman’da depremin 3. gününde arama kurtarma ekipleri tarafından enkaz altından çıkarılan 58 yaşındaki Soner Tuğtekin’in elindeki sigara ile molozların arasından çıktığı anlar sosyal medyaya yansıdığında, özellikle tiryakiler onu çok iyi anlamıştı. Tuğtekin, enkaz altında kaldığı süre boyunca yanında yalnızca su ve sigara olduğunu; çok sigara içmekten çakmağının gazı bitince kumandanın pillerini parçalayıp, kablolarını birbirine çarptırarak ateş çıkardığını söyledi. “Yardım için bağırıyorduk. Cevap gelince sigaraları art arda yakmaya başladım. Elimde de çıktığımda o yüzden sigara vardı. Has­taneye gitmek istemedim çünkü Hatice’mi bırakmak istemedim. Hastaneye gidince verdikleri serumu bırakıp enkaz alanına gittim. Eşimin cansız bedeninin çıkarıldığı 4. güne kadar kaldırımda yattım” sözleriyle anlatmıştı hikayenin gerisini…

‘MUAYENE OLMADAN İÇMEM’

Hatay’da depremden 72 saat sonra aynı bi­nanın enkazından 4 kişi kurtarıldı. Enkazdan annesiyle birlikte çıkarılan 5 yaşındaki kız çocuğunun, ekiplerin su isteyip istemediği sorusuna, “Yok daha muayene olmadım” yanıtını vermesi nadir gülümseme anların­dan oldu.