Tarihin akışını değiştiren, ona mührünü vuran veya büyük tehlikelere mani olan Liderlere her memlekette rastlamak mümkün değildir. Ancak Atatürk bunun da ötesinde, dünya tarihinin nadir gördüğü müstesna bir asker, bütünleyici bir yönetici, bir dehadır. Bugün halen özlemle anılıyorsa ve gönülden seviliyorsa, bu beyhude değildir.
Türkçede son yıllarda yaygın ve bazen yanlış olarak “karizmatik” kavramı kullanılıyor. Weberyen bir tabir olan, kilise literatüründen alınma ve Yunanca “karizma”, “yanılmaz- güvenilir” ile eşanlamda kullanılan bir kavramdır. Eski Türkçedeki karşılığı ise “sahibkıran” dır. Karizma kelimesi tam olarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve benzeri liderleri ifade ediyor. Yanılmasına ihtimal verilmeyen, güvenilen bir lider … Kaldı ki Atatürk liderlik vasfıyla doğmuş; herkesin göremeyeceği şeyleri görebilen; ileri görüşlü ve bu sebeplerle de “karizmatik” diye tavsif edilebilecek bir şahsiyettir.
Atatürk’ün karizmatikliğine şu iki örnek verilebilir: İstiklal Savaşı kumandanları, bilhassa kurucu üç kumandan (Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa ve Kazım Karabekir), fevkalade kıymetli insanlar olmakla beraber, içlerinde en olmayacak gibi görünen hedefleri işaretleyen Atatürk’tür. Diğer ikisi ise daha temkinli hareket etmişlerdir. Başka türlüsü de mümkün değildi; zira bu memleketi yönetenler 1. Dünya Savaşı sırasında büyük atılımlardan, ideallerden bahsetmiş, sonrasında ise olmayacak hatalar yapmışlardı; bu hatalar her şeyden önce imparatorluğun cenaze namazının kılınmasına ve büyük insan kaybına sebep olmuştu. Mekteplerde okuyan gençler yedek subay olarak askere gitmişler ve geri dönmemişlerdi. Tarlalar kıymetli çiftçiden, kasabalar zanaatkar esnaftan mahrum kalmıştı. Bu durum, kumandanlar da dahil olmak üzere, sivil ve askeri erkanın temkinli olmasına yolaçmıştır. Birçoğunda en ziyade “Evet, kurtaralım ama nasıl kurtaralım? Ne kadar kurtarabiliriz?” düşüncesi ve endişesi hakimdi.
Ekim sayısı tüm Türkiye’de bayide ve web sitemizde!