Kasım
sayımız çıktı

Yeni sanılan kurnazlıklar taa Roma’dan beri var!..

Cicero, babasını öldürmekle suçlanan Sextus’un müdafiliğini üstlenir. Davayı incelediğinde öldürülen babasının sonradan gayrinizami olarak KHK listesine eklendiğini ve altı milyon sestercelik malına mülküne de dikatatör Sulla’nın yakınlarından Chrysogonus’un sadece iki bin sesterce vererek çöktüğünü görür. Altı milyon sesterce nere, iki bin sesterce nere? Gümüş üzerinden hesaplarsak enflasyon olmasa bile (ki iki bin yılda olmuştur), biri 3 milyon dolar, diğeri 1000 dolar. Artık siz hesap edin.

İnsanevladı, biliyorsunuz birbirini Hâbil ve Kâbil’den beri öldürüyor ve Hâbil ve Kâbil’den beri işlediği cinayetlerin üzerini kapatmaya çalışıyor. Aklımda kaldığı kadarıyla Kâbil, Hâbil’i kıskançlıktan öldürmüş; ondan sonra da cinayetini örtbas etmek için “bekçisi miyim?” gibi klişe bir bahaneye sığınmış. Tabii bu bahanelere sığınan ilk şahıs kendisi olduğundan, bunun için klişe demek pek mümkün değil. Ne var ki bu yalanları kimse yutmamış ve etraflıca bir araştırma sonucu Kâbil’in cinayeti işlediği ortaya çıkınca (ki yani o bağlamda, neyi kimden gizliyorsun arkadaş? Son derece çocukça) kendisi sürgün ve ebedi hayat cezası verilen ilk kişi olmuş.

Bizim bildiğimiz en erken cinayet ise bir fosilin bize gösterdiği kadarıyla, yanılmıyorsam 430 bin yıl önce, yani homo sapiens’in ortaya çıkışından bile çok daha önce, sert bir obje aracılığıyla işlenmiş. Burada bırakın katilin kim olduğunu, maktul kadın mı erkek mi onu bile henüz tespit edemediğimize göre, “gerçeklerin ergeç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır” şeklindeki seküler bedduamızın elinin yetişmediği bir cinayetten bahsediyoruz anlayacağınız. 

Tabii çözülemeyen cinayetlerle dolu tarihte, çözülen cinayetlerin hikayeleri, “katil kim?” sorusuna da cevap verdikleri için daha keyifle okunuyor. Bunlardan biri de Sextus Roscius cinayeti. 

Eğer aklımda yanlış kalmadıysa Sulla zamanında yani işte MÖ 1. yüzyıl başlarında, Roma’daki muhafazakar partinin başında olan Sulla, bir dizi mücadelenin ardından 100 yılı aşkın süredir kullanılmayan diktatörlük unvanını geri getirir ve kendisini diktatör ilan eder. Sulla diktatörlüğü, rakiplerini sindirmek ve sıfırdan yepyeni bir anayasa yapmak için bir araç olarak kullanır. Yaptığı şeylerden biri de siyasi rakiplerini yoketmek için çıkardığı yasal haklardan mahrum etme kararnameleridir. Kanun hükmünde olup olmadıklarını bilmiyorum ama cayır cayır uygulandıklarına göre kanun hükmünde olduklarını varsayabiliriz. Sulla arka arkaya çıkardığı KHK’larda önce seksen, sonra doksan falan derken toplamda binlerce insanın ismini yayımlar. Ama, şimdi ben çoğu kez olduğu gibi Plutark’ın yalancısıyım; esasen ismi KHK listelerine alınanların önemli bir kısmı, malına mülküne çökmek için listelere alınmıştır. 

İşte tam da bu sırada varlıklı bir soylu olan Sextus Roscius gizemli bir cinayete kurban gider. Cinayetin hemen ardından kendisiyle aynı adı taşıyan oğlu cinayetle suçlanır. Savcının iddiasına göre oğlu, servetine konmak amacıyla babasını öldürmüştür. Zaten ortalık karışıkken -aklımda kaldığı kadarıyla kayıtlarda o zamana kadar henüz bir dava almamış görünen- genç hukukçu Cicero, babasını öldürmekle suçlanan Sextus’un müdafiliğini üstlenir. Davayı incelediğinde öldürülen Sextus Roscius’un öldürüldükten hemen sonra gayrinizami olarak KHK listesine eklendiğini ve açıkartırmaya çıkan altı milyon sesterce’lik malına mülküne de başka kimse teklif vermeye cesaret edemediği için Sulla’nın yakınlarından Chrysogonus’un sadece iki bin sesterce vererek çöktüğünü görür. Altı milyon sesterce nere, iki bin sesterce nere? Gümüş üzerinden hesaplarsak enflasyon olmasa bile (ki iki bin yılda olmuştur,) biri 3 milyon Dolar, diğeri 1000 Dolar. Artık siz hesap edin. Ayrıca cinayetle suçlanan Sextus aleyhine şahitlik yapan kuzeninin de bu anlaşmadan güzel voli vurduğu ortaya çıkınca, Cicero “Bir saniye abi” der, “bu adam öldürülmüş; öldürüldükten sonra ismi KHK listesine gizlice alınmış, böylece şu iki kişi herifin malına çökmüş, bundan âlâ cinayet sebebi mi olur? Aha bunlar öldürmüş işte”.

Tabii o zamanlar Roma Cumhuriyeti’inde bu komployu kuranları kafası çalışmadığı için “yok abi, o listede olmasa öbüründe olurdu; hem zaten öldürülmedi, atladı intihar etti, sonra beyle beyle sürünerek ha buradan buraya kadar geldi” falan diyemez. Cicero bu ilk savunmasıyla kendini ıspat eder, büyük üne kavuşur. Babasını öldürmekle suçlanan oğul Sextus kurtulur. Ha babasının malını mülkünü de kurtarabilir mi orasını bilmiyorum. Ama böylelikle Sulla’nın en yakın adamlarından birine -artık ben diyeyim gençlik kolları başkanı siz deyin Güney Roma İl Teşkilatı Genel Sekreteri- meydan okuyan Cicero, “çalışmalarda bulunmak üzere” yurtdışına çıkar. Bizim dedikoducu Plutark’a bakarsanız Sulla’dan korkusuna ki, haksız da sayılmaz bence.