Hangi kıtada olduğu bile bir çırpıda bilinemeyen küçücük bir ülke Surinam. Oysa Atlantik kıyısındaki bu topraklar, sömürgecilikten diktatörlüğe, yoksulluktan göçe dünyanın trajedisini biriktirmiş. Futbol ise her zaman olduğu gibi burada da hayatın aynası olmuş. Ülkemizde daha ziyade Gullit ve Rijkaard isimleriyle bilinen Surinam’ın futbolla örülmüş uzun macerası…
Yıllar önce 2004 Avrupa Futbol Şampiyonası’na katılan takımların aşçılarıyla ilgili bir belgeselde, Hollandalıların şefi Johan Klein Gebbink, oyunculara ne yemek istediklerini soruyordu. Kafiledeki beyazların siparişi netti: “Lütfen yemeklerimizi Surinam asıllılar için pişirdiklerinizle aynı kapta yapmayın!”
Irk ayrımcılığı yıllarını hatırlatıp insanı irkilten bu isteğin altında aslında Surinam’ın “Madame Jeanette” adlı korkunç acı biberleri yatıyordu. Biberin tadı tencerenin dibine yapışıyor; ne kadar yıkanırsa yıkansın ardından pişen yemekleri de dayanılmaz bir acıyla çeşnilendiriyordu. Surinam’ın da aradan geçen yıllara rağmen silinmeyen acılı, baharatlı, hem renkli hem hüzünlü bir tarihi var…
Ülkemizde Surinam Millî Takımı’nın adı, 2013’ten beri Türkiye’de top koşturan Surinamlı millî futbolcu Ryan Donk ile duyulmuştur belki. İslâm İşbirliği Teşkilatı’nın üyesi bu küçük ülkenin bundan başkaca bir yerde anıldığına şahit olmuyoruz pek. Hatta çoğunluk, sayısız Hollandalı siyah futbolcunun Güney Amerika’daki anavatanının Afrika kıtasında olduğunu düşünüyor. Oysa 16. yüzyılda Fransız, İspanyol ve İngiliz kâşiflerin ziyaret ve işgal ettiği Atlantik Okyanusu kıyısındaki bu topraklar için “Surinam” ifadesi ilk kullanıldığında takvimler 1630’u gösteriyordu. Önce İngilizler yerleşmişti oraya; ardından Surinam’ın tarihinin birlikte örüldüğü Hollandalılar gelmişti… İki taraf arasındaki anlaşmazlıkların 1667’de Breda Antlaşması’yla çözülmesiyle Surinam, Hollanda’nın; Nieuw Nederland ise İngiltere’nin olmuştu. “Nieuw Nederland da neresi?” diyorsanız; o dönemin “Yeni Hollandası”nın bugün New York, New Jersey, Pennsylvania, Massachusetts, Connecticut ve Delaware olarak bilindiğini söyleyelim; yani antlaşmanın kârlı tarafının kim olduğu gayet açık.
17. yüzyıl ortalarında, Hollanda’nın Afrika’dan Surinam’a getirdiği kölelerle toprak işlenmeye başlanmış. Kahve, şekerkamışı, hindistancevizi ve pamuk yetiştirilen plantasyonlarda, köleleştirilmiş siyahlara yapılan zulüm katlanılmaz ölçüde. Birçokları kaçmış; yağmur ormanlarında yaşayan yerli halkın yardımlarıyla kabileler kurmuş. Çatışmaların ardından sömürgecilerle yaptıkları anlaşmalarla yerleşik hayata geçen bu eski kölelere özel statü tanınmış.
1863’te köleliğin kaldırılması, Surinam için de yeni bir dönemin başlangıcı olmuş. Ancak eski köleler “tazminat” olarak asgari ücret karşılığında 10 yıl daha çalıştırılmış (ücretli kölelik); bu “geçiş dönemi”nin ardından istediklerini yapmalarına izin verilmiş. Özgürlüklerine kavuşanların çoğu 1873’te başkent Paramaribo’ya gitmiş; bazılarıysa kalıp daha önce sömürgeciler için çalıştıkları toprakları kendileri için işlemeye başlamış. İşgücündeki açığı kapatmak için önce bugünün Endonezya’sı ve Hindistan’dan, ardından Çin ve Ortadoğu’dan işçiler Surinam’a getirilmiş. Bugün dünyanın etnik ve kültürel bakımdan en fazla çeşitlilik gösteren topraklarından birinin Surinam olmasının kökeninde bu var. Ülke nüfusunun % 52’sini Hıristiyanlar, % 18’ini Hindular, % 14’ünü Müslümanlar oluşturuyor.
1975’te Hollanda’dan bağımsızlığını kazanan Surinam, kısa sürede kaosa sürüklendi. 1980’deki askerî darbeyle iktidarı ele geçiren Dési Bouterse, 1987’ye kadar ülkenin de facto lideri olarak görev yaptı. Bouterse, arka arkaya yaşanan darbe girişimlerini püskürtmeyi başardı. Bu “başarı”sının ardında, Aralık 1982’de toplumun önde gelenlerinden kendisini eleştiren 15 saygın ismi katlederek verdiği gözdağı da var.
Karşılaştığı en büyük meydan okuma ise zam isteği geri çevrilince ülkeyi içsavaşa sürükleyen şahsi koruması Ronnie Brunswijk’ten gelmişti. Brunswijk işini kaybedince, topladığı gerillalarla Surinam Ordusu’nun karşısına çıkmıştı. Çatışmaların başladığı 1986’dan 1 sene sonra yapılan seçimlerin ardından Bouterse orduyu yönetmeye devam etse de, 1990’da Bakanlarını telefonla azletmesinden sonra gücünü yavaş yavaş kaybetmeye başladı. 1999’a gelindiğinde ise Hollanda’da gıyabında uyuşturucu kaçakçılığından yargılandı; 11 sene hapis cezasına çarptırıldı. Aynı yıl hakkında uluslararası yakalama emri çıkarıldı. O her ne kadar bütün bunların bir komplo olduğunu iddia etse de, Wikileaks belgeleri 2006’ya kadar uyuşturucu ticaretinin içinde yer aldığını söylüyor.
Bouterse 2010’dan 2020’ye -bu defa eski koruması ve yeni destekçisi Ronnie Brunswijk sayesinde- devlet başkanı olarak görev yaptı. 2020’de koltuğunu bırakan Bouterse, 2019’da hakkında verilen 20 yıllık hapis cezasını tersine çevirebilmek için her tür hukuki yolu denese de mahkeme şimdilik kararından vazgeçmiyor.
Surinam’dan FIFA’ya
Bouterse’nin başını yakan davalardan biri de “Aralık Cinayetleri” olarak bilinen hadisede işkence görüp katledilen André Kamperveen ile ilgili. Adı bugün Surinam Millî Takımı’nın maçlarını yaptığı stadyumda yaşatılan Kamperveen, Hollanda’da profesyonel olarak futbol oynayan ilk Surinamlıydı. Gençliğinden beri sporun her dalını denemiş; basketbol, judo, atletizm derken, ismini tarihe yazdıracak futbolda karar kılmıştı.
Özgeçmişinde yok yoktu: Futbol millî takımı teknik direktörlüğü, judo federasyonu başkanlığı, CONCACAF (Kuzey ve Orta Amerika ile Karayipler Futbol Konfederasyonu) yönetim kurulu üyeliği, Karayipler Futbol Birliği kuruculuğu, Kültür-Gençlik ve Spor Bakanlığı… Ve FIFA Asbaşkanlığı… Bütün bunların yanında gazetecilik yapmaya, radyo ve televizyonda çalışmaya da vakit bulmuştu. Uzun süre ülkesinde top koşturduktan sonra Hollanda’da Haarlem’de oynamış; Surinam’a dönüşünü müteakip kendisini spora adamıştı. 1982 Dünya Kupası’nın açılış seremonisinde İspanya Kralı Juan Carlos’un yanında durduğu fotoğrafların üzerinden 6 ay geçmeden ülkesinde katledilecek; Surinamlı futbolcuların Hollanda Millî Takımı’nda yıldızlaştığını göremeden ölecekti. Tek suçuysa Bouterse’yi eleştirmekti…
Kabusa dönüşen rüya
1975’te bağımsızlığını kazanan ülkeden akın akın Hollanda’ya göçler başlamıştı. Bugün Hollanda’da yaklaşık 350 bin Surinamlı yaşıyor. Surinam nüfusunun sadece 575 bin olduğu düşünülünce, iki ülkenin ne kadar içiçe girdiği daha net göze çarpıyor. Önce askerî dikta yüzünden, sonra ekonomik gerekçelerle yükselen göç dalgalarıyla kaçan insanlara uzun süre iki seçenek sunulmuştu: Ya Hollanda vatandaşı olacaklardı ya da Surinam… Aynı kural futbolcular için de geçerliydi. 2019 sonunda çifte vatandaşlığa izin çıkana dek, Surinam Millî Takımı’nın üç defa boy gösterebildiği CONCACAF organizasyonları haricinde herhangi bir büyük turnuvada sahne alamamasını biraz da buna bağlamak gerek. 2019’daki karar ise millî takımın havuzunu genişletti. Yakın gelecekte Hollanda Millî Takımı’nda sahne almayan birçok oyuncu Surinam için ter dökecek gibi duruyor.
Çoğunluğu varoşlarda yaşayan Surinam kökenli gençleri hayata bağlayan iplerden biri de futbol olmuştu. Toplumun geri kalanından uzakta, izole hayatlar yaşayan göçmen delikanlıları spora teşvik edenlerden biri, kendisi de Surinam kökenli bir sosyal hizmet görevlisi olan Sonny Hasnoe’ydu. Hasnoe, gençlerin yeni ülkelerine entegre olmaları için 1986’da “Kleurrijk Elftal” veya İngilizce bilinen adıyla “Colourful 11” (Renkli 11) isimli bir sosyal sorumluluk projesi başlatmıştı. Hollandalı Surinam asıllı futbolculardan oluşan bir karma ile Surinam’ın şampiyon takımı Robinhood’u çimlerde buluşturduğu organizasyonlarla hatırlanan proje, tam bir başarı öyküsüydü. Ta ki 1989 Haziran’ındaki trajediye kadar…
O yıl Surinam’daki özel karşılaşmaya Surinam asıllı birçok yıldızın katılması planlanıyordu. Kulüplerinden izin koparamayan birkaç oyuncu ve o zaman Hollanda Genç Millî Takımı’nda oynayan Dean Gorré haricindekiler Amsterdam’dan uçağa atlamış, fakat ne yazık ki sağ salim yere inememişlerdi. Düşen uçakta hayatını kaybeden 176 kişinin arasında 15 futbolcu da vardı. Tüm uçakta kurtulan 11 kişiden 3’ü sporcuydu. İkisi bir daha sahalara dönememiş; biri dönse de bir daha hiç eskisi gibi olamamıştı. Kulüplerinden ceza almayı göze alarak daha erken bir uçağa bindikleri için kurtulan Henny Meijer’i olmasa da, Ajax’ın unutulmaz file bekçisi Stanley Menzo’yu belli bir yaşın üstündekiler hatırlıyor olsa gerek. Söz dinleyip Surinam’a gitmekten vazgeçen Gullit ile Rijkaard ise biraz daha diretseler belki bugün aramızda olamayacaklardı. Verilmiş sadakaları varmış…
EFSANELERE KARŞI OYNADI
Siyasetin ağır topu futbolun ağlarında…
Yıllar boyunca Surinam’ın de facto lideri olarak kalan Bouterse’nin önce koruması, sonra ona karşı savaşan gerillaların lideri, ardından tekrar devlet başkanı seçilmesi için müttefiki konumunda oturan Brunswijk, futbol tutkusuyla da biliniyor. Interpol tarafından aranmasına rağmen Bouterse’nin ardından devlet başkanı olan Chan Santokhi’nin yardımcılığını da yapan Brunswijk, Surinam Ligi’nin en başarılı takımlarından Inter Moengotapoe’nin sahibi.
60 yaşındaki başkan yardımcısı, geçen ay 21 Eylül’de Honduras takımı Olimpia’yla oynanan maçta sahaya çıkınca hâliyle manşetleri süsledi. 54 dakika sahada kalan Brunswijk, maçta aynı zamanda takım kaptanıydı. Ancak kendi ismini taşıyan stadyumda 6-0 yenildiler. Türkiye basınında da yer alan haberin devamına gelince:
Müsabakadan önce Brunswijk’in Honduraslı futbolculara para verdiği görüntüler ortaya çıkınca iki takım da organizasyondan diskalifiye edildi. Ayrıca Inter Moengotapoe 3 yıl boyunca CONCACAF turnuvalarına katılmaktan men edildi. Daha önce hakkında oyuncuları silahla tehdit ettiği iddiaları da çıkan, hakeme ve bir oyuncuya saldırdığı için 1 yıl ceza alan Brunswijk’in futbol sevdası, bu sefer başına iş açmışa benziyor.