Dünün ve bugünün gündemi e-postanıza gelsin.
0,00 ₺

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Altın Çağ’dır adı, kötü biter sonu

Giriş bölümleri “geçmişlerini bilmeyen toplumlar, geleceklerini göremezler” gibi beylik cümlelerle başlayıp sonuç bölümleri de her nasılsa birbirinin kopyası olan takriben 12 bin doktora tezinin yazarlarını saymazsak; tarihin elinden en çok çektiği insanlar, uzak geçmişte yaşanan bir altın çağın varlığına inanıp bu altın çağ hayaliyle yaşadıkları toplumu geçmişe götürmeye çalışanlardır. Tabii altın çağcıların karşısında bir de karanlık çağcılar var, o da fena ya, ayrı mesele.

Ama doğruya doğru; şöyle etrafınıza bir sorun, herkesin en çok sevdiği filmler gençliklerinin baharında çekilen filmler, en sevdiği müzikler gençliklerinin baharında yayınlanan albümlerdir genellikle. İnsan geçmişi, geçmişte yaşanan bir dönemi değil, kendi gençliğini özler daha çok. “Yoo bence en iyisi 60’lar rock ama ben 77’liyim, naber?” diyen arkadaşlar da ilk gençliklerinde Ace of Base yerine “60’lar rock” dinlemişler, laf aramızda iyi de etmişler. Zaten istisnalar bir kenara bırakılacak olursa hayat hemen her anlamda daha iyiye gider her zaman. Hemen celallenmeyin, o kadarını ben de biliyorum, istisnalar müstesna dedim.

Bir de daha geniş bir perspektiften bakınca daha iyiye gidiyor her şey, öyle doğrusal bir çizgi izlemek zorunda değil. Yer yer birkaç on yıl öncesinden daha kötüye gidebilir, yer yer birkaç on yıllığına basbayağı karanlık bir çağa girebilir ama, geri çekilip baktığınızda herhangi bir yerin iki yüz yıl öncesinden daha kötü olması ve de uzun süre daha kötü kalması için insanüstü bir gayret gerekir. Bu bakımdan birtakım insanların asırlar öncesinde boncuk ararcasına altın çağlar arayıp güzellemeler yapması gerçekten enteresan. “Tekrar büyük Finlandiya! Yeniden muhteşem Polonya! Haydi o eski büyük Pomeranya için!” gibi sloganlarda bahsedilen o eski büyük ülkeler gerçekten büyük müdür bilinmez ama, bir ihtimal “Bakın bir zamanlar ne de büyüktük, istesek yine öyle büyük olabiliriz” şeklinde söylenen yalanı inandırıcı kılmak için kullanılıyor da olabilirler.

Altın çağ, eğer aklımda yanlış kalmadıysa, zaten ilk kez iyiden iyiye mitolojik, aslı astarı olmayan, Hesiodos’un milattan önce altıncı ya da yedinci yüzyılda yazdığı bir şiirle ortaya atılan bir fikir. Biz nasıl bugün tarihi bakır çağı, tunç çağı falan diye dönemlendiriyorsak Hesiodos da gitmiş altın çağ, gümüş çağ, bronz çağ, mansiyon çağ diye bir çaba içine girmiş. Hesiodos’un “altın çağ” dediği de Kronos’un, hani Zeus’un babası olan arkadaşın hüküm sürdüğü dönem. Aklımda kaldığı kadarıyla gümüş çağ da Kronos’un mahdumu Zeus Bey’in egemenliğinde ki hakikaten yaşanacak çağlar değil. Olimpos Dağı’ndan kalkıp büyükbaş hayvan kılığına girip ırza namusa göz dikilen bir dönemden söz ediyoruz. İnsan gibi istese belki kızı verecekler ama bildiğin hayvan kılığına girip geliyor ayı, öyle bir dönem. Bu ilk “altın çağ” tamamen fantastik zaten de, insan evladı tarih boyunca kendine yeni altın çağlar bulmaktan da geri kalmıyor. Mısır’ın altın çağına bakıyoruz, piramitler falan var varolmasına da, aklımda kaldığı kadarıyla altın çağda o piramitleri var etmek için boğaz tokluğuna, çokluk bir ömür çalışan insancıklar da var.

Tabii, altın çağ peşine, “Yahu biz o gün bin atlı ne kadar da şendik” diye geçmişten gurur vesileleri çıkarma telaşına düşmenin basit bir açıklaması da var. Misal, ne zaman futbol muhabbeti açılsa, konuyu bir şekilde Eskişehirsporlu Fethi Heper’in Sevilla’ya son on dakikada attığı üç golle turu nasıl da geçtiğine getiriyorum. Eskişehirspor süper ligde şampiyonluğa oynasa sürekli olarak bunu dile getirir miyim? Muhtemelen getirmem. Fethi futbolu bırakmış, akademik hayata atılmış, profesör olmuş, aradan elli yıl geçmiş ama ne yapalım, Eskişehirspor’un altın çağı da o işte.

Tabii bu “altın çağ”lar genellikle kendilerini takip eden “karanlık çağlar” yüzünden bulup çıkartılıyor da, çoğunlukla o karanlık çağın da hazırlayıcısı oluyorlar bir yandan. Amerika’nın “kükreyen 20’leri” dedikleri 20’li yıllar, hemen sonrasında Büyük Buhran çıktığı için altın çağ ama bu altın çağın o Büyük Buhran’da da bir payı olmadığını kim iddia edebilir? Hatta nerede bir altın çağ varsa, o altın kaplamanın altında çürümeye başlamış, ha dağıldı dağılacak bir yapı vardır gibi geliyor bana.

Devamını Oku

Son Haberler