Aralık
sayımız çıktı

‘Bahşı’nın genişleyen anlamı: Hoca, hekim, katip, sanatçı…

FARKLI ZAMANLAR, FARKLI REFERANSLAR

“Ruhani üstad” anlamından sonra birbirinden farklı birçok niteleme için kullanılan “bahşı” kelimesi, bugün hâlâ Kazakça (baksı), Kırgızca (bakşı), Yeni Uygurca (bahşi), Türkmenistan (bağşı), Özbekistan, Karakalpakistan ve Horasan’da (bahşı) geçerli. Çekirdek anlamın periferisinde halkalanan diğer anlamlar; coğrafi-kültürel değişmelerin dildeki karşılıkları.

Türkçeye 10.-11. yüzyılda Çinceden geçen “bahşı” (öğretmen) kelimesi, Budist Uygurlarda “ruhani üstad” karşılığında kullanılırdı. Ancak bu insanlar salt bir doktrinin yan­daş ve müdafileri değildi. Budist Orta Asya ve Uzak Doğu’nun türlü alfabelerini ve dillerini bilen mü­ellif ve mütercimlerine, aritmetik bilen tüccarlarına, halk hekim­liğinden anlayan şifacılarına da bahşı denirdi.

Uygurların Moğol egemenliği­ne girmelerinin ardından, başta alfabe olmak üzere sahip olduk­ları tüm bilgiler Budist bahşılar aracılığıyla Moğol dünyasına transfer edildi. Bu durum, keli­menin coğrafyasını genişleterek onu Altınordu dönemi Rusya’sına ve İlhanlı dönemi İran’ına kadar taşıdı. Marco Polo, Monte Cor­vino gibi seyyahlar, bahşıların hükümdarlar üzerinde büyük nüfuzlarından sözeder. Nitekim Reşîdüddîn, Hülegü Han’ın toru­nu Gazan’ın eğitiminde bahşıla­rın görevlendirildiğini yazar. Bu durum Gazan Han’ın İslâmiyet’i kabulüne kadar sürdükten sonra, bahşı kelimesi resmî belgeleri defterlere kaydeden divan katip­lerinin unvanı için kullanılır oldu. Orta Asya Türklerinde Budizmin izleri silinirken, bu sözcük bir yandan Uygur alfabesini, Türk ve Moğol dillerini bilen kâtipler; öte yandan cerrahlık da yapabi­len hekimler, gezgin saz şairleri, hatta sihirbaz ve kahinler için kullanılan ana referansa dönüştü. Bunun altyapısını Budist Uygur keşişlerin çok yönlü kimliği oluş­turmuştu. Timur’un torunlarını eğiten Ali Şir Nevâi’nin babasının (Kiçkine Bahşı), Fatih’in Doğu Türkleriyle ve Uzun Hasan’la yazışmalarını yürütmek için Semerkant’tan getirttiği katibin (Abdürrezzak Bahşı) bu unvanla anılması, sözcüğe İslâmiyet son­rası yüklenen anlamların ilkini yansıtır.

TurkDili
Türkmen ressam Beşim Nuralı’nın “Bagşı” adlı tablosu (1964).

Bâbür Şah’ın otobiyografi­sindeki (Bâbürnâme, 16. yüzyıl) “Moğol halkı cerraha bahşı der” cümlesi, sözcüğün Türk hakimi­yetindeki Hindistan coğrafya­sında kazandığı ikinci anlamın en eski kaydıdır. Kazakça (baksı), Kırgızca (bakşı) ve Yeni Uygur­cada (bahşi) hastalıkları şaman pratikleriyle tedavi eden kişiler bugün hâlen bu sözcükle anılır. Hülegü’nün Budist torunu Argun, ömrünü uzatmak için Keşmirli bir bahşının hazırladığı kükürt ve cıva karışımı ilacı içtikten sonra kronikleşen bir hastalığa yakalanıp ironik biçimde 30’lu yaşlarının başında ölünce, bahşı kelimesinin anlamında “şarlatan hekim, büyücü” nüansları ortaya çıkar. Bu anlam Özbekçede yaşa­maktadır.

Ancak Türkmenistan (bağşı), Özbekistan, Karakalpakistan ve Horasan’da (İran) bahşı, ağırlıklı olarak halk ozanları için kullanı­lır. Á. Vámbéry, Orta Asya gezisi notlarında (1867) Türkmenle­rin kış gecelerindeki en büyük eğlencelerinin dombra eşliğinde bahşılarca okunan şiirler olduğu­na değinir. Bahşılar Özbekistan ve Türkmenistan’da düzenlenen toylarda binlerce dizelik destan metinlerini uzun saatler boyunca tiyatro performansı da sergileye­rek ezberden okuyabilen saygın bir sanatçı grubudur.

Bahşı kelimesi, donör dil Çincedeki “öğretmen” anlamını bugün yalnız Moğolca ve Tuvaca­da koruyor. Çekirdek anlamın pe­riferisinde halkalanan anlamlar ise, coğrafi-kültürel değişmelerin gereksinimleriyle ortaya çıkmış. Bu olguya dilbiliminde “semantik neolojizm” adı veriliyor.