Etiyopya’da Eritre’nin yüksek platolarından çıkmış bamya. İslâmiyet’in yayılması sırasında doğuda Hindistan’a ulaşıp ekilmeye başlanmış ve “hanım parmağı” olarak adlandırılmış. Osmanlı saray mutfağında bamyanın mevsiminde tazesi, kışın ise kurusu tüketilirdi. Bugün çiçek bamyanın en çok üretildiği yer Amasya. Kuru bamyanın hakkını veren ise Konya.
Hatminin, pamuğun da dahil olduğu pek kalabalık bir aile olan ebegümecigillerdendir kendisi. Avrupa’da abelmoschus esculentus diye fiyakalı bir isim ile tanınmış. Arapçada “abū-l misk” (misk’in babası) olmuş. Latince soyadı esculentus, “insan evladı yiyebilir” manasında. Ancak biz aile ortamlarında, aramızda ona “hey bamya!” diye sesleniyoruz. Tutup 10 kişiye sorsak, belki 5’i burun kıvırır bamyaya “sümüklü şey” diye. Diğerleri ise ayılır-bayılır. Sümüklü diyenler seçmeyi, pişirmeyi bilmezler. Onların kaybı tabii… Tarih boyunca ortadan kaybolmadan bugüne eriştiğine bakarsak, kendisine “ömür boyu başarı ödülü” vermemiz gerekirken sümüklü denir mi hiç? Ayıp.
Botanikçilere sorarsak, bamya Etiyopya’da Eritre’nin yüksek platolarından yayılmış. Olasılıkla Etiyopya’dan Kızıldeniz kıstağından Arabistan’a geçmiş; oradan da 7. yüzyılda Mısır’ı ele geçiren Araplar tarafından Mısır ve Kuzey Afrika’ya, sonra Akdeniz’i çevreleyen coğrafyaya ve doğuda Hindistan’a doğru dağıldığı tahmin ediliyor. Victoria Gölü’nden doğup Akdeniz’e doğru yollanan Nil’in “Beyaz Nil” denen ana akağı ve doğusunda kalan Etiyopya çevresinde bamyanın yaban türleri bulunduğu için, bu bölgede yetiştirilmeye başlanmış olabileceği düşünülüyor. Bamyanın adına yazılı kaynaklarda ilk defa 1216’da Mısır’a yolu düşen bir Mağribî’nin gezi notlarında rastlıyoruz. Bitkiyi ayrıntılı olarak tanımlamış. Mısırlılar tarafından yetiştirildiğini, körpe iken toplanıp un ile pişirildiğini not düşmüş.
MÖ 4000’li yıllarda Bantuların kıtanın merkezinden doğusuna ve güneyine doğru hareketlenmeleri ile Afrika’nın temel gıda maddelerinden biri olmuş bamya. İslâmiyet’in yayılması sırasında doğuda Hindistan’a ulaşıp ekilmeye başlanmış ve “hanım parmağı” olarak adlandırılmış. Brezilya, Batı Hint Adaları ve Kuzey Amerika’da ekilmeye başlandığı sıralarda diğer yönde Makao limanından Çin’e de ayak basmış. O taraflarda Angola’daki ismi “quilobo”yla tanınan bamyanın İngilizce ismi “okra” ise Nijerya’daki adı “okwuru”dan türetilmiş.
Bamyanın 1500’lerde köle ticareti ile güneydeki limanlardan Kuzey Amerika’ya girdiğini de biliyoruz. Köle tüccarları esir aldıkları etnik grupların yeme-içme alışkanlıklarına dikkat etmeyi öğrenmişler. Hıncahınç gemilere yükledikleri insancıkların alıştıkları yiyecekleri reddetme olasılıkları düşük tabii. Böylece kargonun sağkalım yüzdesini yükseltiyorlardı.
Bamya da pirinç de kölelerin yanlarında getirdikleri tohumlardan türemişti. 1685’te yüksek kaliteli bir pirinç türünün tarıma alınması ile birlikte bu ürün plantasyon sahiplerine çok para kazandırır oldu ve 1863’te köleliğin kaldırılmasına dek güneyde büyük bir sanayiye dönüştü. Bamya hiçbir zaman bu türden yaygın bir tarım ürünü olmadı. Üretimi kölelerin minik bahçelerinden çok öteye gidemedi ama aile sofrası için hep çok önemliydi. Yeni kıtaya geride bıraktıkları yemeklerin özlemi ile türlü türlü bamyalı yemekler yapmaya başladı. Sonrasında ise bamya, “soul kitchen” denen Afro-Amerikalı mutfağın vazgeçilmez sebzesi oldu. Bunda tabii çok hızlı büyüyen bamyanın tropik ve subtropik iklimlerde son derece verimli şekilde yetiştirilebilmesinin de rolü var. Sadece sebze olarak değil, bamya tohumlarının kavrularak özellikle Kuzey-Güney savaşı sırasında kahve niyetine içildiğini de not edelim.
Gelelim bizim coğrafyamıza… 1402’deki Ankara Savaşı’ndan sonra Amasya’ya çekilen Çelebi Mehmet sipahilerin eğitimi için iki alay oluşturmuştu: Lahanacılar ve Bamyacılar. Zaman zaman cirit oyununa padişahlar da katılırdı. Topkapı Sarayı’ndaki cirit meydanında, Cuma namazı sonrasında cirit heyecanı yaşanırdı. Meydanda duran lahana ve bamya başlıklı iki mermer sütun 2. Mahmut devrine dek nerede ise 400 yıl süren bu ezeli rekabetin simgeleri olarak kabul ediliyor. Buradan şunu anlıyoruz ki 15. yüzyılda bamya Anadolu’da yetiştiriliyor ve seviliyordu. Saray mutfaklarında bamyanın mevsiminde tazesi, kışın ise kurusu tüketilirdi. Saraya en çok satın alınan kuru sebze bamya idi. 17. yüzyıldan itibaren Osmanlı saray mutfağına giren bamya 19. yüzyılda da bol miktarda yeniyordu. Kuru bamya Osmanlı sarayına Edirne ve Amasya’dan getirtilirdi. Bamyacıbaşı tarafından üreticilerin getirdiği bamyanın “en güzidesi” saraya alınır, kalanı da izinle esnafa satılırdı.
Çiçek bamya
Kış için hazırlanan “çiçek bamya” körpecik, çiçekleri henüz üzerinde iken her gün sabah toplanıp öğleden sonra hemen ipe dizilerek kurutulan minik bamyalardan yapılır. Herhangi bir nedenle günlük toplama yapılmazsa hasat zorlaşır; çünkü çiçeği meyvenin üzerine kapanır. Ayrıca hızlı büyüdüğü için bamyanın körpeliği ve dolayısı ile kalitesi azalır. Toplandığı gün pamuklu bir ipe dizilen çiçekli bamyaların üzerleri ince bir bez ile kapatılarak bir gece bekletilir ve ertesi gün çiçekler elle ayrılır. Bu işlem esnasında ısı kontrolü çiçekle beraber meyvenin çürümemesi ve çiçeğin kolay ayrılması açısından önemlidir. 2022’nin Temmuz ayında Amasya-Taşova’nın kuru çiçek bamyasının kilo fiyatı 800-850 TL civarında idi.
Bugün hâlâ çiçek bamyanın en çok üretildiği yer Bamyacılar takımının memleketi Amasya’dır. Şehir ekonomisinde çok önemli bir yeri olan kuru bamyanın hakkını ise onu düğünlerde iki yemek arası geçiş çorbası olarak onurlandıran Konya vermiştir.
Ülkemizde tarımı yapılan sultani Bamya, kınalı Bornova bamyası ve tombik Balıkesir bamyası diğer sevilen çeşitlerdir. Konserve olarak da tüketilen bamya yemeği genellikle kıymalı, domatesli, yazları ise zeytinyağlı olarak yapılır. Büyük ama körpe bamyaların kızartması da Ege’de sevilir. Eskilerin bamya dolmasını yapan kaldı mı acaba? Sanmıyorum.
İrice ama körpe bamyaları hiç ayıklamadan zeytinyağı, limon, sarımsak, tuz ve kırmızıbiber ile harmanlayıp 15 dk. fırın kâğıdının üzerinde fırınlayın. Bir kâsede yoğurt ve tahini karıştırarak bir sos hazırlayın ve bamyaları buna bana bana yiyin. İşte “bamya sevmem” diyene bamya yediren çok basit bir tarif.
Bamya şifadır. Mevsiminde tüketmeye bakın.