Dünün ve bugünün gündemi e-postanıza gelsin.
0,00 ₺

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Bazen kahkaha bazen taşkınlık ve facia

Hıristiyanların en büyük bayramlarından Paskalya, Hz. İsa’nın dirilişini simgeliyor. Osmanlı döneminde gerek İstanbul’da gerekse taşrada düzenlenen şenlikler, kimi zaman bir bayram havası içinde kimi zaman ise sonu ölümlere varan felaketler eşliğinde yaşanmıştır. Devlet, Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında, din ve siyasetin belirlediği hassas ilişkiler Paskalya’sı. 

Yahudilikteki Pesah (Fısıh) Bayramı, Paskalya adını aldığı Hıristiyanlık inancında en büyük bayramlardan. Noel gününün aksine sabit bir günü yok. Doğu ve Batı kiliselerinin takvim farklılığına göre, her yıl 22 Mart’tan sonraki ilk dolunaya rastlayan pazar günü veya dolunaydan sonraki ilk pazar günü kutlanıyor. 

Katolik ve Protestanlar, Paskalya Bayramı’nı bu yıl 4 Nisan’da, Ortodokslar ise 2 Mayıs’ta kutlayacak. İsevî inanışa göre Hz. İsa, Pesah Bayramı öncesinde çarmıha gerilip öldü ve bayramın bittiği pazar günü dirildi. Bu dirilişin anısına kutlanan Paskalya bayramının öncesinde, şubat ayından itibaren 3 hafta bol bol yenilip içilen Apukurya şenlikleri olur; sonrasında hayvansal gıdalar almadan 40 gün oruç tutulan “büyük perhiz” günleriyle Paskalya’ya hazırlanılır. Paskalya gününde bu oruçtan çıkılır ve Hz. İsa’nın dirilişi nefis yemekler ve çeşitli ayinlerle kutlanır. Bu günün belli başlı ögeleri olarak paskalya çöreği, paskalya yumurtası, paskalya tavşanı, paskalya sepeti öne çıkar. 

Osmanlı Devleti, kuruluşundan itibaren her dönemde tebaası olan gayrimüslimlerin ayinlerine karışmaz ve bayramlarını tam bir serbestlik içinde kutlamalarına ses çıkarmazdı. Böyle olunca kalabalık bir Hıristiyan nüfus barındıran Osmanlı topraklarındaki kutlamalar, tüm toplumu etkilerdi. 

Kutlamaların dozunda aşırıya kaçılıp tüfek, silah atılması; Yahudi, Ermeni ve Rumlar arasında gerginlik çıkması sıklıkla tekrarlanan olaylardandı. Ermenilerle Rumlar arasındaki geçimsizlik bilhassa Kudüs’te Kamame Kilisesi’nde (Kumame/Kıyame/Holy Sepulchre) başgösteriyordu. Hıristiyan fanatiklerin, Hz. İsa’yı katlettikleri gerekçesiyle her Paskalya’da Yahudiler ile gerginlik yaşamaları, sürtüşmeleri adet olmuştu. Hahamhane Paskalya günlerinde bu gibi tacizlerin tekrarlanmaması için önlem alınmasını talep ederdi. 

Hıristiyanların Müslümanlarla aynı kıyafetleri giymeleri kesinlikle istenmediği halde, Paskalya şenliklerinde onların Müslüman kıyafetlerine bürünüp sokaklarda şarkılar söyleyerek gezip tozmayı tercih ettikleri anlaşılmaktadır. 3. Selim döneminin bazı fermanlarında, Hıristiyanların bu şekilde davranmalarının kesinlikle engellenmesi emredilmektedir. 

Çikolata tavşanlarla dolu bir hediye sepeti, Paskalya’da tüm çocukların neşesi… 

Ecnebi tebaadan olup Osmanlı topraklarında ahidname ile yaşayan Hıristiyanlar ile sefaret mensupları da tam bir serbestlik içinde ayinlerini icra ederlerdi. 3. Osman dönemine (1754-1757) tarihlenen Fransa elçisinden Sadaret’e gönderilen bir takrirde (BOA.İE.HR.1599), “Beyza-i Surh (kırmızı yumurta) Paskalyası gecesi sabaha karşı Galata’daki Efrenç Kilisesi çevresini, ellerinde birer mum ile dönerek ayin icra edecekleri” bildirilmektedir. Mutad-ı kadim olan bu ayin için izin istenilmeden sadece bildirimle yetinilmesi dikkati çekicidir. Paskalya zamanı sefaretlerin, İstanbul’da tedariki en zahmetli gıda maddelerinin başında gelen kuzu etini belirlenen miktarda almasına izin verilirdi. 

Eski dönemlerde patrikhanelere, kiliselere devletin para yardımında bulunduğu vaki değilken, Tanzimat sonrası Osmanlılık anlayışının uzantısı olarak bazen padişahların kesesinden, bazen Maliye Hazinesi’nden patrikhanelere yapılan yardımlar da Paskalya zamanına denk getirilirdi. Rum Patrikhanesi’nin Osmanlı sarayına Paskalya çöreği gönderdiğine dair bir belgeye rastlayamadım. Bununla birlikte Tanin gazetesinin 19 Nisan 1914 tarihli nüshasında “Çörek Takdimi” başlığı altında “âdât-ı kadîmeden (eski âdetlerden) olduğu vechile her sene Saray-ı Hümayun’a gönderilmesi mutat olan Patrikhane’nin çörekleri, pek müzeyyen (süslü) sepetler derununda (içinde) olarak evvelki gün Saray-ı Hümayun’a gönderilmiştir” haberine rastlıyoruz. 

Eski bir âdet olduğu özellikle belirtilen bu uygulamanın karşılığında, Osmanlı sarayından da Patrikhane’ye kutsal günlerde bir yiyecek gönderiliyor muydu? Saray’da pişirilen aşurenin gönderildiği kişilerin uzun devirlere yayılan listeleri mevcuttur. Bu listelerde hahambaşılığa veya patrikhanelere aşure gönderildiğine dair bir kayda rastlanmamıştır. Dinî kaygılarla gönderilmediği düşünülebilirse de kurban etinin veya aşurenin gayrimüslimlere verilmesine dair bir yasak olmadığı, aksine bunun teşvik edildiği bilindiğine göre, belgelerine rastlanmaması ilginçtir. 

Kudüs’te Paskalya  Hz. İsa’nın yeniden dirileceği yer olduğuna inanılan Kudüs’teki Kutsal Kabir Kilisesi’nin aynı zamanda Yeni Ahit’e göre Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği yer olduğuna inanılıyor. Paskalya günleri oldukça kalabalık bir grup kilisenin önünde toplanıyor. 

Çok dinli, çok uluslu bir devlette, toplumsal katmanların birbirleriyle çatışıp asayişi ihlal etmesi hiç istenmeyen bir durumdu. Asayiş ihlallerinin önüne geçmek için harcanan çabalar yanında, cemaatler arasında dostluğu pekiştirecek uygulamalar da bilhassa 19. yüzyılın “Osmanlılık projesi” çerçevesinde yaygınlık kazandı. Sadrazam Midhat Paşa, Kanun-ı Esasi’nin ilanından biraz sonra, 28 Zilhicce 1293 (14 Ocak 1877) Pazar günü Küçük Paskalya Bayramı’nda Rum ve Ermeni patrikhanelerini ayrı ayrı resmen ziyaret edip birlik, beraberlik nutukları çekti. Osmanlı sadrazamlarının Patrikhane’ye resmî ziyaret âdeti yokken böyle bir uygulamanın Kanun-ı Esasi çerçevesinde yürürlüğe konması Hıristiyan tebaa arasında coşkuyla karşılandı. Önceki yüzyıllarda farklı dinlerden Osmanlı tebaasının sosyal ilişkilerinde mutlaka hissedilen ayrılık ve rekabet duygusunun bir nebze de olsa giderilmesi yönündeki çabaların, 19. yüzyıl sonlarında ayrı ayrı sosyolojik katmanları biraraya getirmekte başarılı olduğuna dair veriler vardır. 

Bu dönemde şahidi olduğu olayları, yaşanılan âdet ve gelenekleri Osmanlı Âdet, Merasim ve Tabirleri (Tarih Vakfı-1995) adlı kitabında kaleme alan Abdülaziz Bey, Müslüman ve Hıristiyanların karşılıklı uydukları görgü kurallarını sıralarken şunları anlatmaktadır: 

“Kübera, tüccar ve esnaf İslâm olsun, Hıristiyan olsun, bütün ahbaplarına Ramazan’da büyük tepsi ile baklava, kandil geceleri şeker, çörek gönderirdi. Hıristiyanlar da Paskalya’da İslâm ahbap ve komşularına kırmızı yumurta, paskalya çöreği ve portakal yollardı. Paskalya’dan üç gün önce evlerde pişirilmiş, üzerine badem, şeker ve bahar dökülmüş, kiliselerde okunmuş buğdaydan da İslâm olan ahbap ve komşularına gönderirlerdi. 

Düğünlerde İslam ve Hıristiyanlar kendi ahbaplarını ve komşularını gündüz işleri olur diye, akşam yemeğe davet ederlerdi. Hıristiyanlardan birisi kızını evlendirirse, İslâmları da nikâha çağırır, nikâhtan bir-iki gün sonra damadı yanına alır, tanıdığı İslâm ekâbirine el öptürmeye götürür, onlar da damada hediye verirlerdi. 

Kadınların da aralarında benzer adetleri vardı. Bayram ve paskalyalarda birbirine gitmek, tebrik etmek, sene başı gelince Hıristiyan ahbapları evinde ziyaret etmek, yolda karşılaştıklarını “nice yıllara yetiştirsin” diye kutlamak herkesin uyduğu âdetti. Ölüm olduğunda İslâmların ve Hıristiyanların birbirine taziyeye gitmesi de usuldendi. Kibar konaklarında Hıristiyan kilerciler, arabacılar, kayıkçılar, ayvazlar hizmet ederdi. Özel olarak konağa hizmet eden kürkçü, terzi, oyacı, yemenici, haffaf, çamaşır yıkayıcı, tahta silici, tatlı kaynatıcı Hıristiyanlar da vardı. Bunların düğün ve nikâhlarında konaktan hediye gönderilir, hastasının hatırı sorulur, para bırakılır ve her çeşit yardımda bulunulurdu. Hıristiyanlar bir İslâm hocasına başvurup kendilerini okutturabilirler, muska yazdırır, rüya yorumlatabilirlerdi. İslâmlar da ayazmalara giderler, su içerler, papazlara okuturlardı. Yılbaşı gecesi Hıristiyanlar fenerlerle sokaklarda gezer, ekâbir dairelerine uğrar, o gece için hazırlanmış olan helva ikram edilir, bahşiş verilirdi. İslâm olsun, Hıristiyan olsun birbirinin cenazesi geçerken hürmeten sokağın bir kenarında dururlardı”. 

Beyaz Saray’da yumurta avı  Başkan Barack Obama, 2015’te Beyaz Saray bahçesinde yumurta yuvarlama oyunları sırasında… 

Abdülaziz Bey’in bu tespitlerinin genellikle İstanbul halkı arasında geçerli olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Halk arasında bir yakınlaşma sözkonusu olsa da her yerde aynı ölçüde değildi. Bazen de düşmanlıklar Paskalya’da artıyordu. 19. yüzyılda ayrılıkçı, bağımsızlık yanlısı hareketlerin çoğaldığı Balkanlar’da, bilhassa Paskalyalarda bazı kiliseler bu hareketlerin merkezi olmayı üstlerine alır, hükümet ve saltanat aleyhine gösteriler organize ederlerdi. 

Bahar çocukları  Bahar aylarına denk gelen Paskalya Bayramı, çocukların en sevdiği bayramlar arasında… Çiçekli şapkaları, küçük hediyelerle dolu sepetleriyle en güzel kıyafetlerini giymiş çocuklar… 

1878’de Bulgaristan Prensliği kurulduktan ve 1885’te Şarkî Rumeli Vilayeti, Bulgaristan Prensliği tarafından işgal edildikten sonraki yıllarda, Bulgaristan Türkleri Paskalya’da dükkanlarını açamaz, okullarına gidemez hâle geldiler. Babıâli’nin bu tür eylemleri engelleme girişimleri çoğunlukla başarısız oldu. Bulgaristan Hıristiyan ve Müslümanları giderek ayrışmaya, birbirlerine karşı düşmanlığa meylettiler. 

Unutulmamalıdır ki Yunanların bağımsızlık isteklerinin ateşlendiği 1821 İsyanı, Paskalya günü eyleme geçmek üzere hazırlanan bir isyandı. Ayrılıkçı Sırplar ve Bulgarlar da bu tarihi ve eylemi asla unutmadılar. Devlet de her Paskalya’da Hıristiyan çoğunluğun bulunduğu Balkan şehirlerinde teyakkuz durumuna geçerdi. Güvenlik güçleriyle halkın karşı karşıya gelmemesi için uğraş verilirdi. 

Anadolu Hıristiyanları ise bağımsızlık taleplerinden uzak, ancak gayet tantanalı Paskalya şenlikleri düzenlerdi. Asayişin ihlal edilmesinin istenilmediği bu şenliklere adli kolluk güçleri sık sık müdahale etmek zorunda kalırdı. Bazen de kalabalık sebebiyle meydana gelen olaylar faciayla sonuçlanırdı. 

Böyle bir olay günümüzde Malatya’ya bağlı Arapkir ilçesinde 8 Nisan 1893 günü Paskalya kutlamaları sırasında meydana gelmişti. Aşağı Çarşı mevkiindeki bir hanın üzerinde Ermeni halkı Paskalya yumurtası tokuşturup şenlik yapıyordu. Bu esnada izdiham sebebiyle çöken hanın altından 38 ölü, 8 yaralı çıkarılmıştı. “Diriliş Günü” kutlamaları birdenbire matem ortamına dönmüştü. 

Samsun’daki Rum kilisesinde Paskalya Yortusu esnasında meydana gelen felaket de çok acıdır. Ayin esnasında başörtüsü tutuşan bir kadının feryadı diğer kadınları paniğe yöneltmiş ve kiliseden çıkarken oluşan kargaşa esnasında 5 yaşlı kadın ezilip ölmüş, 4’ü de ağır yaralanmıştı. 

Günümüzde, ülkemizde sayıları varla yok arası bir halde bulunan Hıristiyanların, kalabalıklardan uzak ve toplumu etkilemeyen Paskalya kutlamalarının kazasız, acısız gerçekleşmesini diliyorum. 

1BELGENİN BELGESİ 

Malatya’daki hadise 

Huzur-ı Sami-i Sadaretpenâhîye Dünkü gün saat altı buçuk raddelerinde Arabgir kazasının Aşağı Çarşısında vaki Ermeni Kilisesi Vakfı akarı bulunan bir kıt’a han üzerinde Ermeni efradından birçok kesan Paskalya yumurtası uruşmakta iken izdiham sebebiyle mezkur hanın bağteten yıkıldığı haber verilmesiyle yetişilip kemal-i germiyle hafriyata müsaraatla otuz sekiz neferin meyyiten ve sekizinin de mecruhen enkaz altından çıkarıldığı ve bir taraftan da hafriyata devam edilmekte olup nüfus ve hayvanca miktar-ı zayiat henüz tamamıyla tahakkuk etmediğinden neticesinin badehu iş’âr kılınacağı Arabgir Kaymakamlığı’ndan alınan telgrafta beyan olunmuş ve mahallî beledî memurlarının bu gibi köhne ebniyeleri teftiş ve muayene ile vaktiyle hedm veya tahkimine adem-i takayyüdleri saikasıyla böyle bir kazâ zuhuruna meydan verilmiş demek olacağından tahkikat icrasıyla beraber iş’âr ve mecruhînin dahi icra-yı tedavilerine fevkalade itina olunması cevaben izbar edilmiş idüği maa’t-teessüf maruzdur fermân. 

Fî 27 Mart sene 309 [8 Nisan 1893] 

Mamuretü’l-Aziz Valisi Enis 

BOA.YAHUS. 272/106 

Devamını Oku

Son Haberler