22 Haziran 1974’te Hamburg şehrinde oynanan Federal (Batı) Almanya- Demokratik (Doğu) Almanya maçı büyük bir sürprizle sonuçlanmış, gücünün zirvesindeki Federal Almanya, Duvar’ın öteki tarafındaki soydaşlarına 1-0 yenilmişti. O 1 gol, Duvar yıkılıp Almanya birleşene kadar Doğu’nun hanesinde yazılı kaldı. 3 Ekim 1990’da ise Almanya “bir” oldu, koca bir komünist blok ise sıfır!
Belli bir yaşın üstündeki kuşaklar için çok şey ifade ediyor Berlin Duvarı. Bugün yerinde yeller esse de bir dönemi anlatıyor; iki kutuplu dünyanın simgesi olarak hafızalarda ve fotoğraflarda canlanmaya devam ediyor. İşte onun gölgesinde geçmişe dönmeli, “düşman kardeşler”in futbol sahasındaki savaşını incelemeli…
Bugün Bonn’daki Alman Tarihi Müzesi’nde (Haus der Geschichte) sergilenen bir forma, bir maçtan çok daha fazlasını anlatıyor. 22 Haziran 1974’teki o grup mücadelesi, Dünya Kupası tarihindeki yüzlerce karşılaşmadan ayrılıyor.
Aslında her şey harp sonrasında başlamış; Almanya ilk olarak dörde bölünmüştü. İngiliz, Fransız ve Amerikan hakimiyetindeki topraklar tek bir bayrak altında birleşince, 23 Mayıs 1949’da Federal Almanya Cumhuriyeti doğuyordu. Üç ay kadar sonra da 7 Ekim’de Sovyetler Birliği’nin idare ettiği bölümde Demokratik Almanya Cumhuriyeti kurulmuştu.
1950’lerde başlayan Doğu’dan Batı’ya göç dalgası bir türlü durdurulamıyordu. 1961’e kadar tam 3.5 milyon insan iş bulma ümidiyle sınırın öteki tarafına kaçmıştı. Devrin ileri gelenlerine göre bir şey yapılması gerekiyordu. Demokratik Almanya’nın bir numaralı ismi, Sosyalist Birlik Partisi’nin (SED) başı Walter Ulbricht 15 Haziran 1961’de ağzından baklayı ağzından çıkarmıştı: “Kimsenin duvar örmeye niyeti yok!”
İlk kez uluslararası bir basın toplantısından ifade edilen kavram, aynı yılın Ağustos ayında gerçek oluyordu. 13 Ağustos’ta inşaatına başlanan “utancın duvarı”, 9 Kasım 1989’u 10 Kasım’a bağlayan o unutulmaz gecede yıkılmıştı.
Doğu’nun mucizesi
Yıl 1974, aylardan Mayıs… 2. Dünya Savaşı sırasında ülkesini terketmek zorunda kalıp kaçtığı Norveç’te Willy Brandt adını alan ve bu tarihten sonra hep bu adla anılan, doğum kütüğünde Herbert Ernst Karl Frahm yazan, Sosyal Demokrat Parti’nin başı ve Almanya Başbakanı istifa etmek zorunda kalmıştı. Zira bugün İstanbul’da büstü bile bulunan, Varşova gettosunda diz çökmüş unutulmaz politikacının başdanışmanlarından Günter Guillaume’un Doğu Alman köstebeği olduğu ortaya çıkmıştı. Doğu Almanya Devlet Güvenlik Bakanlığı (Stasi), 13 yıl evvel duvarla ayrıldıkları akrabalarına karşı tarihinin en büyük golünü kaydetmiş oluyordu.
Brandt’ın istifasından bir gün sonra da Demokratik Almanya, bu sefer Magdeburg ile gülüyordu. Kupa Galipleri Kupası finalinde Milan’ı deviren takım, rejimi sevindirmişti. Hemen yaklaşmakta olan Dünya Kupası’nda duvarın iki yakası aynı gruba düşmüştü. Kurayı çeken 11 yaşındaki Detlef Lange adındaki bir çocuk, tarihin bu şekilde yazılmasına önayak olmuştu.
22 Haziran’da taraflar Hamburg Volkparkstadion’da çimlere ayak bastıklarında, her iki ülke de Dünya Kupası’nda gruptan çıkmayı garantilemişti. Yeni Başbakan Helmut Schmidt, tam 13 Bakanıyla şeref tribününe çıkarma yaparken, o zamanın muhalefet lideri sonranın başbakanı Helmut Kohl de oradaydı…
Stadyumdaki 1500 şanslı Doğu Almanya vatandaşı maçı beklemeye koyulurken, belki de Bild’de “Bu Almanlar bizi asla yenemezler” başlığını okuyorlardı. Bu taraftarlar Stasi tarafından özene bezene seçilmiş; -herhalde izaha gerek yok- ülkenin normal futbol metfunlarına izin çıkmamıştı.
Dakikalar 78’i gösteriyordu. Kaleci Jürgen Croy’un degajı, sonradan oyuna giren Erich Hamann’a gelmiş, o da Jürgen Sparwasser’i topla buluşturmuştu. Sparwasser, Panzerlerin efsanevi file bekçisi Sepp Maier’i avladığında bütün Almanya’da saatler 21.03’ü gösteriyordu. Bitime 12 dakika vardı. Demokratik Almanya, 1961’de yaptığı gibi kalesine duvar örebilecek miydi… Batı saldırıyor, Doğu direniyordu. Uruguaylı hakem Ramon Bareto Ruiz’in son düdüğüyle maç bitmişti.
Alman futbol tarihinin kilometre taşlarından biri, 22 Haziran 1974’te saat 21.03’te dikildi. O an, ülkenin gördüğü en özel anlardan biri. Üzerine Horst Tomayer’in yazdığı bir şiir belki de her şeyi anlatıyor:
Kimdim, nasıldım, neredeydim
Sparwasser ölçüyü aldığında,
Schön’ün takımını infaz ettiğinde
Bir Adidas mermisiyle.
Bild, “Böyle olmaz, Bay Schön!” diye teknik direktörlerine gözdağı veredursun, aslen Dresden doğumlu hoca adeta yıkılmıştı. Bitiş düdüğünden sonra, Halit Kıvanç ustamızın da dediği gibi ev sahibinin kolay gruba düşmek için maçı kaybettiği iddia edildiyse de, birçokları bu açıklamadan tatmin olmamıştı. Sonradan kazanılacak dünya şampiyonluğu, yaşanan utancın üstünü ancak örtebilecekti.
Soyunma odasında Federal Almanya’nın komünist yıldızı Paul Breitner, Sparwasser ile forma değiştiriyordu. Onlar gözönünde bunu yaparken, diğer futbolcuların ancak kapalı bavullarla bunu gerçekleştirebilmesi belki de zamanın ruhunu gösteriyordu. Sonradan ülkesinin teknik direktörlüğünü de yapacak Berti Vogts, elinde bavulla rakiplerinin soyunma odasına gitmiş, kısa bir selamlaşmadan sonra elindekini bırakıp başka bir bavulla takım arkadaşlarının olduğu soyunma odasına geri dönmüştü. Böylece Croy, Bernd Bramsch, Harald Irmscher, Siegmar Wätzlich, Martin Hoffmann ve Bernd Kische turnuvadan sonra Demokratik Almanya’nın yolunu tutarken, terli formaları Federal Almanya’da kalmıştı.
Breitner yıllarca sakladığı emaneti, 2002’de Almanya’nın doğusunda gerçekleşen bir sel felaketinin mağdurları için internette satışa çıkarınca olaylar gelişmiş, o tarihî 14 numaralı mavi forma, Hans-Helmut Bremicker adındaki işadamı tarafından 16 bin 500 Euro’ya satın alınmıştı. Bremicker bu formayı müzeye bağışlarken, Sparwasser ile o maçta sahne alanlardan Wolfgang Overath da oradaydı. Törende Demokratik Alman futbol tarihinin en önemli golüne imzasını atan Sparwasser, ülkesinin beşte birinin rakiplerini desteklediklerini söylemişti. Emekli oyuncu, bunun karşılığında sadece 2500 mark aldığını belirtmişti. Hakkında çıkan ev-araba söylentileri yalandı. Duvar yıkılmadan Batı’ya iltica etmesi ise unutulmazdı.
Sonradan kazanılan Dünya Kupası, Batı Almanya’yı güldürmüştü belki ama, Doğu Almanya hanesinde yazan “1”, 16 yıl daha durmaya devam etti. 3 Ekim 1990’da ise Almanya “bir” oldu, koca bir komünist blok ise sıfır!
Doğu Almanya’nın yıldızları
Futbol sayesinde Batı’ya iltica edenler
Efsane Doğu Alman takımının oyuncularından Friedel Rausch ve Werner Lorant, Batı’ya iltica edip daha sonradan Fenerbahçe’yi çalıştıracak; iki sezon Türkiye liginde kalecilik yapan Pahl, Rizespor’da; tribünlerinin sevgilisi olan Falko ise Galatasaray’da forma giyecekti.
Duvar’la birlikte Federal Almanya’ya akın mecburen kesilmişti. Ülkeden çıkabilmek için gerekli izinleri almak neredeyse imkansızdı. Stasi’nin çıkardığı Talimat 4/71, Batı’da yarışacak bireyler ve takımların uyması gereken koşulları düzenliyordu. Birçok istihbarat ajanı ayrıca müsabakalara yollanıyordu. 1980 Kış Olimpiyat Oyunları’na gönderilen 176 kişilik kafileye 35 ajan eşlik etmişti!
Yine de 20’ye yakın futbolcu, bir yolunu bulup Batı’ya kaçmayı başarmıştı. Bunlardan ikisi de Türkiye’ye sığınmıştı.
16 Kasım 1976’da Bursa’da oynanacak ümit millî takım müsabakası için gelen kafileden kaçan Norbert Nacthweih ile Jürgen Pahl, Federal Almanya’ya iltica etmek istiyorlardı. O günlerde gazetelerin 1. sayfadan verdiği hadise sonucu, iki oyuncunun dileği gerçek olmuştu. Bir süre sahalardan men edilen futbolcular; bir daha millî takım yüzü görmemişti. 16 aylık cezaları bittikten sonra Eintracht Frankfurt forması giymeye başlayan ikili, 1980’de UEFA Kupası şampiyonluğu da yaşamıştı. O muzaffer kadroyu çalıştıran Friedel Rausch da, o yıl zaferde tuzu olanlardan Werner Lorant da yıllar sonra Fenerbahçe’nin başına geçmişti. Sonradan Bayern Münih’in yolunu tutan Nachtweih, Bundesliga’nın en iyilerinden biri olmayı başarırken, Pahl 1987’de Rizespor’a transfer olmuştu.
İki sezon ligimizde kalecilik yapan Pahl, Batı’ya kaçan Doğu Alman futbolcular arasında ülkemize gelen tek isim değil. Bir dönem Galatasaray tribünlerinin sevgilisi olan Falko, Götz BFC Dynamo forması giyerken, Şampiyon Kulüpler Kupası maçı için gittikleri Belgrad’da takım arkadaşı Dirk Schlegel ile birlikte 3 Kasım 1983’te sırra kadem basmıştı. Partizan, sarı-kırmızılı tribünlerin aşık olacağı Cevat Prekazi’nin golüyle kazanmasına rağmen, Berlin’deki ilk karşılaşmayı 2-0 kazanan Demokratik Almanya temsilcisi tur atlamıştı.
Bu arada Dynamo takımı, Stasi’yi yıllarca yöneten Erich Mielke’nin gönlünün sultanıydı. Her iki oyuncu, birer yıl sahalardan men edildikten sonra kariyerlerine Bayer 04 Leverkusen’de devam etti. Bu topraklarda Falko adıyla ünlenen yıldız, 1988’de UEFA Kupası’nı kaldırırken finalde bir de gol atmıştı.