Kasım
sayımız çıktı

Bir şehir efsanesi: GS-FB dostluğu

Türkiye’de futbol maçlarında olay çıktığı zamanlarda eski günlerin kavgasız, gürültüsüz maçlarından söz edip centilmenlik nostaljisi yapmak adettendir. Ancak bundan tam 90 yıl önce oynanan bir Galatasaray-Fenerbahçe maçında yaşananlar bunun pek de gerçek olmadığını ve futbolda şiddetin kökenlerinin çok eskiye gittiğini gösteriyor.

Bundan 90 yıl önce, 12 Haziran 1925’te Galatasaray ve Fenerbahçe arasında Taksim Stadı’nda oynanan Tayyare Kupası maçı, son derece olaylı, kavgalı ve küfürlü geçmişti. Fenerbahçe’nin 1-0 kazandığı maça dönemin gazete ve dergileri de geniş yer ayırmış ve yaşananları eleştirmişti.

O yıllarda çıkan Gol mecmuası, bugünkü spor gazetelerine benzer şekilde çoğunluğu futbol haberlerinden oluşan bir spor dergisiydi. 15 günde bir çıkan dergide, haberlerin yanı sıra maç analizlerine ve “tenkit yazılarına” da yer veriliyordu.

Fenerbahçe kalecisi Şekip (Kulaksızoğlu) ve Zeki Rıza (Sporel) olaylı maçın devre arasında dinleniyor. Zeki Rıza limonunu bitirmek üzere.

Dergi, olaylı Galatasaray-Fenerbahçe maçıyla ilgili de uzunca bir yazıya yer vermişti. İmzasız olmasına rağmen yazı büyük ihtimalle derginin yazı işleri müdürü Refik Osman Bey tarafından kaleme alınmış. Günümüzde futbol karşılaşmalarında önü alınamayan küfür ve şiddet olaylarının bir gelenekten beslendiğini açıkça ortaya koyan, “Galatasaray-Fenerbahçe Faciası” başlıklı yazıya bakılırsa seyircilerin küfürleri, oyuncuların tekme tokat kavgaları maçın önüne geçmiş. Tam 90 yıl önce yazılmış olan bu yazı, hiç şüphe yok ki herkese tanıdık gelecektir.

Gol, Sayı: 2, 23 Haziran 1925

İşte dergideki ‘Galatasaray-Fenerbahçe Faciası’ başlıklı yazı:

Galatasaray-Fenerbahçe arbedesi, karışıklığı çok şükür ki nüfusça zayiat olmadan halkın yuhaları ve oyuncuların birbirlerini döğmeleri, tekmelemeleri arasında ve Fener’in bir gol yapmasıyla hitama erdi.

“Ne facia idi! Bir ormandan odun yarar gibi birbirlerini baltaladılar. Birbirlerini döğdüler, birbirlerini tokatladılar! Ya hele o nihayetsiz küfürler ne idi! Hatta zavallı futbol oyunu bir aralık katır tepişmesine döndü. Oyun her dakikada duruyor her dakikada bir patırtı ve niza çıkıyordu.”

Haftalardan beri sabırsızlıkla beklenen Galatasaray-Fenerbahçe Tayyare Kupası maçı yalnız davetiyeler elinde gelen birkaç yüz kişinin karşısında tatsız, cansız, tokatlı ve küfürlü bir boğuşmadan sonra nihayet buldu. Galatasaray-Fenerbahçe maçından bir gün evvel akşam gazetelerinin birinde:

“İşte yarın herkes sarı-kırmızı ve sarı-laciverdin ne olduğunu anlayacaklardır” gibi deli saçmasını okurken içimden gülüyordum.

1920’li yıllarda bir Galatasaray-Fenerbahçe maçı öncesinde Taksim Stadı’nın önünde bekleyenler. Eski maçlardan birinde çekilmiş bir fotoğraf da stada asılmış.

Hakikaten sarı-laciverdin ve sarı-kırmızının ne meta‘ [mal] olduğunu anladık.

Galatasaray-Fenerbahçe hadisesi spordaki ahlakın, terbiyenin seviyesini de gösterdi. Memleketin spor hayatındaki varlığını yaratan bu güzide kulüpleri ma‘hud maçtan evvel ve sonra birbirlerini severek, öperek ayrılmalarını görmek isterdik.

Netice ne olacaktı? Bir kulübün diğer kulübe galebesi değil mi?

Utanınız efendiler, utanınız!…

Spor bu demek değildir. Karşı karşıya oynadığınız ve çarpıştığınız oyuncuların hepsi de bu mavi semanın altında beraber yaşadığınız, beraber bu havayı aldığınız kardeşlerinizdi.

Ne facia idi! Bir ormandan odun yarar gibi birbirlerini baltaladılar. Birbirlerini döğdüler, birbirlerini tokatladılar!

Ya hele o nihayetsiz küfürler ne idi!

Hatta zavallı futbol oyunu bir aralık katır tepişmesine döndü. Oyun her dakikada duruyor her dakikada bir patırtı ve niza çıkıyordu. Ne oluyoruz? Neredeyiz?

Herkese hamiyet, nezahet, ahlak tavsiye eden çorbacılar… Her gün ballandıra, ballandıra meddahlıklarını yaptığınız güzidelerinizi görünüz. Vay gidi güzideler vay! İşte arslanlar, kaplanlar, yavuzlar birbirlerini yediler ve stadyumda halk da bu boğa döğüşünü kemal-i zevkle temaşa etti. Sanki ortalıkta yenecek bir şikâr [av] mı vardı.

Galatasaray kadrosunun, Taksim Stadı’nda 1924-28 yılları arasında çekilmiş bir fotoğrafı. Cengiz Kahraman arşivi

Galatasaray-Fener faciasından sonra Fenerbahçelilerin taşkınlığı da ne idi? Kazanılan maşrapa [kupa] büyük bir merasimle Balıklı’ya Patrikhane’ye patrik gider gibi gürültülerle gitti!

Bu çirkin hallerin fenalıkların en mühim sebeplerini bunlarda buluyoruz.

Fenerbahçeliler maçı kazandıktan sonra Galatasaraylı kardeşlerinin ellerini sıkarak onları teselli edeceklerdi.

İğrenç ve manasız bir surette devam eden bir kulüpçülük yüzünden aramızdan yarınki maçlarda birkaç kişi eksilecek ve yalnız sevdiklerimizi rahmetle anacağız.

Veyahut mezar taşlarının üzerlerine “Galatasaray’dan şehit Ahmet Efendi”, “Fenerbahçe’den şehit Mustafa Efendi” gibi cümleleri ve medhiyeleri hatta mersiyeleri yazacağız ve hiç olmazsa içimizde cennetlik sporcular çıkmış olacaktır.

Galatasaray-Fenerbahçe faciası; mahallelerdeki tulumbacı kavgalarını aratacak kadar parlaktı. Ne yazsak nafile! Yazıla yazıla bıkıldı. Biraz bu efendileri güzideleri, unutalım da belki akılları başlarına gelir.

Birbirinizi yiyiniz, bol bol yiyiniz, katığınız kuvvetli olsun efendiler… 

MAÇIN ELEŞTİRİSİ

“Top havadan uçtu”

Dergide bir başka imzasız “tenkit” yazısı ise “Galatasaray-Fener” başlığı ile çıkmıştır. Bu yazıda her iki takım futbolcularının maçtaki performansı yorumlanmakta ve eleştirilmektedir. Yazının giriş paragrafı şöyledir:

“Galatasaray-Fenerbahçe maçının neresini tenkit etmeli ve tenkide nereden başlamalı. Bir maçı tenkit edebilmek için oyunun tarz-ı cereyanını, sanatını, inceliğini görmek icap eder. Top havadan oynandı, havada uçtu. Ne Fenerbahçe’nin ‘kombinezonu’ ne Galatasaray’ın seri akını vardı”. Yazının devamında her iki takımın 11’inde görev alan futbolcuların teker teker performansları değerlendirilmekte eleştiriler, övgüler sıralanmaktadır. İşte bunlardan bazıları:

FENERBAHÇE

“Kaleci Şekip Bey; uzun zamandan beri Fener kalesinde göremediğimiz bu kaleci, maç esnasında her zamanki gibi asabi idi. Top tutarken adeta titriyordu.

Kadri Bey (Müdafaa hattı): Kadri Bey, Fenerbahçe müdafaasında ve takımında en iyi oynayan oldu.

İsmet Bey: Merkez haf (orta saha) oyuncusu İsmet Bey’e gelince; eski asabiyetinden, çocukluğundan eser yoktu. Kendisine karşı yapılan korkunç favullere rağmen aldırmıyordu. Pasları yine mükemmeldi. Yan pasları, plase şutları kuvvetli idi.

Zeki Bey (Muhacim hattı): Zeki Bey’in oyunun sonlarına doğru takımını galibiyete isal etmekle (taşımakla) beraber on metre dahilinde kaçırdığı ve dışarı vurduğu şutlar şerefini hırpalayacak kadar büyük nakısalardandır (eksikliklerdendir)”.

GALATASARAY

“Kaleci Ulvi Bey: Galatasaray’ın ve spor hayatının en genç kalecisi olan Ulvi Bey de geçen tenkitlerimizden sonra kusurlarını görmemek çok şayan-ı memnuniyettir. Topları muntazam tuttu, hele Alaaddin Bey’in iki şutunu büyük bir maharetle atlattı.

Mehmet Bey (Müdafaa hattı): Yalnız yemek için yaratılmış; işi gücü adam yemek, tehlikeli mıntıkaya bir oyuncu geldiği zaman tekme vurmaktır. Bu futbol zeka oyunudur.

Kemal Bey (Merkez haf hattı): Bugün müdafaa gibi oynadı. Diğer oyunları daha güzeldi. Çok geri kalıyordu. Havada iken topu kapması cidden iyi idi.

Leblebi Mehmet (Muhacim hattı): Galatasaray’ın ve Türkiye’nin en iyi sağ muhacimi (sağ açığı) olan Leblebi, dün yine güzel oynadı. Aldatma pasları, sürüşleri çok güzeldi. Kornerleri mükemmeldi.