Kasım
sayımız çıktı

Bolşevik desteği geldi toprak sorunu bitmedi

1917 Ekim’indeki Sovyet Devrimi’nden sonra, Rusya’da 1922 sonlarına kadar devam eden içsavaş, Anadolu’daki millî kurtuluş mücadelesiyle aynı yıllarda devam etti. Ankara’daki TBMM hükümetiyle Moskova arasındaki ilişkiler de gerek maddi yardımlar gerekse sınır bölgesindeki coğrafi ve siyasi düzenlemeler ekseninde şekillendi. 

Rusya’daki taze Bolşevik yönetimi ile ilişkiler neredeyse TBMM açılır açılmaz, 26 Nisan 1920’de başlamıştı. Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa, o tarihte yazdığı bir mektupla Moskova’daki yönetimden Anadolu’da girişilen mücadele için para ve silah yardım istemişti. O döneme kadar çok kanlı bir içsavaş yaşanan Rusya’da, Bolşevikler artık kesin olarak üstün gelmek üzereydiler. Nitekim Kızıl Ordu 27 Nisan’da Azerbaycan’a girecek, ertesi gün de Bakü’ye hâkim olacaktı. 

Mustafa Kemal Paşa, 31 Mart 1922’de Afyon’da bir denetim sırasında Sovyetler Birliği Büyükelçisi Semyon İvanoviç Aralov ve Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Elçisi İbrahim Abilov’la sohbet ediyor. 

Öte yandan, Mart 1919’da Bolşeviklerin önderliğinde toplanan 3. Enternasyonal, uluslararası politikada çok önemli sonuçlar doğuracak bir dizi karar alma aşamasındaydı. Batı dünyasının Büyük Britanya ve Fransa gibi emperyalist güçlerine karşı bağımsızlık ya da varoluş mücadelesine girişmiş ülkelerin başarıya ulaşmalarının, Bolşeviklerin doğal düşmanları olan bu Batı ülkelerini zayıflatacağı, bunun da sosyalist devrimi o ülkelere sıçratacağı düşünülüyordu. Dolayısıyla komünistlerin Türkiye gibi ülkelere, başlarındakilerin komünist olup olmadıklarına bakmaksızın yardım etmesi gerekiyordu. Lenin’in de bu fikirde olması, Bolşevik yönetiminin Ankara Hükümeti’ne yardım kararı almasını sağladı ve ilk yardımlar hemen 1920 Eylül’ünden itibaren Anadolu’ya gelmeye başladı (#tarih, sayı 75). 

Ancak Bolşevik yardımları, Ankara ve Moskova arasında tam bir fikir birliği ve dostluk olduğu anlamına gelmiyordu. Hatta ortada toprağa ilişkin ciddi bir de sorun vardı. Bilindiği gibi Ankara Hükümeti, son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın kabul ettiği Ahd-ı Millî’yi (Misâk-ı Millî) dış politikasının temel taşı olarak kabul ediyordu ve bu metin 1878’de Rusya’ya verilen ama Bolşeviklerin hiç memnun kalmadıkları Brest-Litovsk Antlaşması’yla (3 Mart 1918) Osmanlı Devleti’nin geri aldığı Elviye-i Selâse’yi de (Kars, Ardahan ve Batum Sancakları) Türkiye toprağı olarak görüyordu. Bolşeviklerin ise bu topraklara sahip olmak isteyen Ermenistan ve Gürcistan’la sorunları vardı. Bu iki ülke henüz Bolşevik idaresine girmemişti. Gürcistan’da Menşevikler, Ermenistan’da ise Taşnaksutyun Partisi iktidardaydı. Moskova’nın bu üç sancağı Türkiye’ye bırakması, Ermeniler ve Gürcülerin Bolşevik sempatilerini zayıflatacaktı. Nitekim Ankara ve Moskova yetkililerinin ilk görüşmelerinde Bolşevikler, Türk tarafının duymak bile istemediği bazı sınır düzeltimlerinden dem vurmuşlardı. 

Moskova’da antlaşma masası  Moskova Anltaşması’nın imza töreninde sağda Rus temsilciler Georgiy Çiçerin, Lev Karahan ve Florinskiy, solda Türk temsilciler Yusuf Kemal Bey (masanın başından beşinci), Rıza Nur Bey, Ali Fuat Paşa (masanın başından dördüncü). Moskova, 16 Mart 1921. 

Bu toprak meselesi Anadolu’da da sorun oldu. Doğu Anadolu halkının birçok fikir önderi ve Erzurum’daki 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, başta Kars kenti olmak üzere, Ermenilerin işgalindeki yerlere karşı bir an önce harekat düzenlenmesini istiyordu. Mustafa Kemal Paşa ise buna karşı çıkıyor, Bolşeviklerin duyarlılık gösterdikleri bu konuyu askerî bir oldubittiyle hallederek sorun çıkarmak istemiyordu. İşin diplomatik yoldan çözüme kavuşturulması gerekiyordu. Bu nedenle Ankara’nın ilk diplomatik misyonu Moskova’ya gönderildi. TBMM’nin Dışişleri Bakanı Bekir Sami (Kunduh) Bey, Moskova’da çok uzun süren görüşmelerde bulunmuş ve Bolşeviklerin Türk tezini iyice anlamalarını sağlayarak yapılacak olan antlaşmanın temellerini atmayı başarmıştı. Bunu üzerine de Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Ankara Hükümeti’nin ilk Moskova Büyükelçisi olarak 19 Şubat 1921’de Moskova’ya gitti. 

Bekir Sami Bey’in en önemli başarısı, Moskova’nın Doğu Anadolu’da sabırsızlıkla beklenen harekata yeşil ışık yakmasını sağlamak oldu. Bunun üzerine harekete geçen Kâzım Karabekir Paşa’nın kuvvetleri 30 Ekim’de Kars’ı aldılar ve ilerleyip sınırı da geçerek Ermenistan’ın mütareke istemesini sağladılar. Bolşevikler ise 3 ay sonra, 1921’in Şubat ayında Gürcistan harekatına başlayacak ve Menşevik yönetimine son vereceklerdi. Böylece toprak sorunu gene askerî yoldan halledilmiş oldu. Moskova, hem Ermenistan’daki Taşnaksutyun yönetiminin Türklere yenilerek gözden düşmesini sağlıyor hem de Bolşevik yönetimini Ermenilerin Türklere karşı koruyucusu olarak gösterebiliyordu. Ankara da bir ödün verdi; Batum kenti Gürcülere bırakıldı. 

Bu gelişmelerden sonra, 16 Mart 1921’de TBMM Hükümeti’yle Rusya Sovyetleri Federatif Sosyalist Cumhuriyeti (RSFSC) arasında Moskova Antlaşması imzalandı. Antlaşmanın en önemli maddelerine göre Moskova Hükümeti Misâk-ı Millî’yi kabul ediyor, Türkiye’ye zorla kabul ettirilmeye çalışılacak hiçbir antlaşmayı kabul etmeyeceğini bildiriyordu. Türkiye de RSFSC’ye aynı garantiyi veriyordu. Ayrıca RSFSC, kapitülasyonların geçersizliğini de kabul ediyordu. Son olarak taraflar, kendi yönetimlerinde bulunan topraklarda diğer tarafta iktidarı ele geçirmeye çalışan oluşumların etkinliklerine engel olma sorumluluğunu da yükleniyordu. RSFCS Dışişleri Halk Komiseri Georgiy Çiçerin, Moskova yönetiminin birkaç yıl boyunca Ankara’ya yılda 10 milyon altın rublelik yardımda bulunacağı sözünü de vermişti. 

TBMM’nin önemli ilk uluslararası antlaşması olan Moskova Antlaşması’nın tam anlamıyla uygulanmaya başlaması için 1921 sonbaharı beklendi. Öyle anlaşılıyor ki, antlaşmanın imzalandığı sıralarda Moskova’da TBMM Hükümeti’nin Yunan ordusunun karşısında tutunabileceği konusunda kuşkular vardı. Bu nedenle, Anadolu’daki direnişin başına geçmeye çalışan Enver Paşa ve diğer önde gelen İttihat ve Terakki mensupları, Bolşevik Rusya’daki etkinliklerini 16 Mart 1921’den sonra da sürdürmüşler ve Bolşevik desteğinden ancak Sakarya’daki Türk başarısından sonra mahrum kalmışlardır. Aynı biçimde, Bolşeviklerin Ankara’ya yaptıkları maddî yardımlardaki artış da Sakarya’dan sonra görülmektedir.