RAMAZAN AYINDA YAZILAN İNSANLIK DIŞI BİR TEKLİF
‘Ölürse ne güzel! Ölmezse yerim için garanti isterim’
3. Selim dönemine ait 1805 tarihli mektupta, ahlaksız ve insanlıktan uzak bir anlayışın normalleştirildiğine tanık oluyoruz. Mehmed Sadık Efendi, vekili olduğu kadı efendiye, bulunduğu kazadaki Hacı Bakioğlu Abiş adlı tüccarın ölüm döşeğinde olduğunu gayet “mutlu ve sevinçli bir şekilde” bildiriyor ve parasına nasıl elkonacağıyla ilgili fikirlerini açıkça paylaşıyor.
YILDIRIM BAYEZİD’DEN ABDÜLMECİD DEVRİ’NE
Osmanlıları çürüten devleti yiyip bitiren illet ‘RÜŞVET HELVASI’NIN TADI… (Tarihçi Naima)
Osmanlı belgeleri, devleti içten içe yiyip bitiren rüşvet ve yolsuzluk hastalığının hiç geçmediğini, hatta zamanla neredeyse devletle bütünleştiğini ortaya koyuyor. İlan edilen fermanlar, sert ikazlar ve önlemler, nizamnameler, ettirilen yeminlere rağmen devlet görevlilerinin para yemesinin önüne geçilememiştir.
DÜNYA TARİHİNDEN 5 BÜYÜK SKANDAL
‘Yolunu bulan’ krallar ‘işini bilen’ düzenbazlar
Yolsuzluk ve rüşvet, şüphesiz modern devlet-kapitalizm öncesinde de hatta çok eski devirlerden beri vardı. Para ve sermaye piyasaları geliştikçe, yolsuzluğun uygulama biçimleri de gelişti. 20. yüzyılda yolsuzluğu önlemek için gerek tek tek ülkelerde gerekse uluslararası düzeyde yasalar çıkarıldı, antlaşmalar imzalandı. Ancak “bal tutan parmağını yalar”, “benim memurum işini bilir” hâlâ geçerli. Döneminde, dünyayı sarsan 5 büyük hadise…
YEDİM-YEDİRDİM-YÖNETTİM
Rüşvet ve yolsuzluk
İktidar sahipleri tarihin her döneminde, her medeniyette, her siyasi ve dinî yapıda, devlet işleri için ahaliden toplanan paraları gaspettiler. Doğu’da ve Batı’da, krallar ve sultanların etraflarındaki ayrıcalıklı kesimin aldığı rüşvetler, muazzam kişisel servetlerin kaynağını oluşturdu. Çok öne çıkanlar cezalandırıldı ama özellikle Osmanlı toplumunda yıllar içerisinde gelenekselleşen bu mekanizma, “işini bilen” idarecilerin önünü alamadı. Dünden bugüne, “yiyor ama çalışıyor” mekanizması…