OSMANLI DÖNEMİ VE FARKLI YAKLAŞIMLAR
UYKU: Vahiy, ilham ve aymazlık arasında
Uyku, dış uyaranlara karşı bilincin uyuştuğu, tepki gücünün zayıfladığı, etkinliklerin büyük ölçüde azaldığı dinlenme durumu. Osmanlılara göre gaflet/ aymazlık hâli veya gece ibadetine bedeni hazırlayan tatlı bir öğle şekerlemesi (kaylûle) yahut da rüya kapısına aralanan, sıradan kulların bile ilahi vahye kendini yakın hissedebildiği o kutsal an.
ÖLÜM CEZASININ İNFAZI
Ölüm Cezasının İnfazı: Baş kesme, sallandırma, kazığa oturtma ve çengel
Osmanlılar, hemen bütün toplumlar gibi belirli idam usullerini suçları önlemek (nizâm-ı âlem) ve toplum vicdanını rahatlatmak gibi amaçlarla kullandı. Osmanlılar idam kararlarında genellikle İslâm şeriatına uydular ve bu konuda ayrıntılı düzenlemeler yapmadılar. Türkiye'de idam cezası 2004'te kaldırıldı.
Temizlik imanın yarısı Osmanlı olmanın nişanı
Avrupalının temizlik konusundaki genel zaafı, Türk-Osmanlı kültürünü parlak gösterir. Gerçekten Doğulu, evini ve bedenini Batılıya kıyasla çok daha temiz tutar; ancak dün olduğu gibi bugün de çevresi konusunda pek duyarlı görünmez. İlginç bir ayrıntı da, taharet sırasında kağıt değil sadece su, taş ve bez kullanılmasıdır. Zira kağıt Osmanlı toplumunda bir ilim malzemesidir!
GEZGİNLER-RESSAMLAR
Batılı seyyahın merakı ‘çarşı ressamı’nın sanatı
17. yüzyılda, kitap resimlerinden bağımsız olarak kıyafet albümleri için çizimler yapan bağımsız “çarşı ressamları” ortaya çıktı. Batılı seyyahlar ya da görev için İstanbul’da bulunan elçiler, dükkanlarında oturan bu esnaf-nakkaşlara Osmanlı halkını ve yöneticilerini betimleyen resimler sipariş ediyordu.
SULTANIN SURETİ: SARAY CİHANI, ONLAR SARAYI YÖNETTİ
Siyah efendiler
Siyah tenliler, Osmanlı coğrafyasının pek çok yerinde varlıklarını sessiz sedasız sürdürmüşlerdi. Ancak bazıları, imparatorluğun görsel kayıtçılarının bile dikkatini çekecek kadar şaşaalı bir yaşam sürdüler. Topkapı Sarayı’nın padişahın evi demek olan Dârüssaâde bölümünü yönettiler ve köle kökenli olmalarına rağmen veziriazamlarla yarışacak kadar büyük bir iktidara eriştiler.
DİN, KÜLTÜR VE MEKAN
Evden çalışan kadı ve şeyhülislâm
Osmanlı Türklerinde ev, korunan, gözetilen, mahrem bir mekân. Yani Harem. Çevresi yüksek duvarlarla örülü. Kadın evle o kadar özdeşleştirilmiş ki ev bazen “kadın” anlamına geliyor. Bir-iki kadı efendinin de olsa evinin hâlleri ve ev hâlleri Osmanlıları muhayyilemizde birer kavram olmaktan çıkarıp insanlaştırıyor.
FİLLER, GERGEDANLAR, ŞAHİNLER, ATLAR…
Osmanlılar ve ‘dilsiz canlar’
Nakkaşların öykü anlatma becerileri ve gözlem yetenekleri sayesinde insan-hayvan ilişkisinin Osmanlı Türklerindeki tezahürleri görsel birkaç anlatıma bürünür. Elimizdeki bu oldukça az sayıda belge, Osmanlılardaki hayvan algısını, düşüncesini ortaya koyan renkli deliller niteliğinde.
HAREM MİNYATÜRLERİ
Mahrem olanın tasviri
Osmanlı saray nakkaşları, mensup oldukları sarayın Harem dairesini gözleyip tasvir etmeyi akıllarından bile geçirmemiş gibidir. Burası “mahrem/korunan” bir alandı ve saraylı kadınların tasvirine dair günümüze çok az minyatür ulaştı. Levnî Abdülcelil Çelebi bunların kurgusal versiyonlarını çizmiş. Ancak sokak minyatürcüleri için Harem’i görmek hayal dahi değildi; içini düşlemek ise serbestti.
REÂYÂ VE İKTİDAR İLİŞKİLERİ
Halk bir ‘sürü’dür, hükümdar ise ‘çoban’
Reâyâ, “koyun” veya “sığır sürüsü” anlamına gelen “raiyyet” kelimesinin çoğulu. İslâm dünyasında kısaca “vergi vermekle mükellef yönetilen sınıf” anlamına gelmiş. Osmanlılarda kılıç ehli (seyfiye), bilginler (ulema) ve kalem ehlinin dışında kalan geniş tabakayı ifade ediyor. Bu topluluk hem gözetilmeli hem de gözetlenmeliydi.
OSMANLI TOPLUMUNDA DANS
Rakkas geldi meydane, Al bastı ak gerdane…
Osmanlı Türkleri, gösteri sanatlarından dansa büyük önem verdiler ve bu alanda ileri gittiler. Kimileri dansı yasaklamak istedi, kimileri ise ibadethanelerinde Tanrı adına raksetti. Osmanlı danslarının pek az figürü günümüze ulaştı. Öte yandan nakkaşlar, dondurulmuş karelerle de olsa bugün bunları görmemizi sağlıyor.