İSTANBUL DEPREMİNDEN ÇOK NADİR BİR BELGE
1894’te ‘zelzele-i azim’ ve tarih yazan telgrafçı Agâh
İstanbul’da son büyük deprem bundan 129 yıl önce 10 Temmuz’da meydana gelmiş, şehir harabeye dönmüştü. 2. Abdülhamid döneminin oto sansürlü payitaht gazeteleri olayı “hafiften” duyururken, telgrafçı Agâh Efendi konuyla ilgili günümüze ulaşan tek yerel ve sivil belgeyi hazırlamıştı.
SAVAŞTAN BARIŞA, ASKERLERDEN SİVİL HALKA
Osmanlılardan cumhuriyete Hilal-i Ahmer’den Kızılay’a
Başta deprem olmak üzere, doğal felaketlerde insani yardım yapma fikri ve bunun örgütlenerek uygulanması sadece 1862’den beri var. Savaş meydanlarında yaralanan-hastalanan askerlere yardım girişimleri, giderek Kızılhaç, Hilal-i Ahmer, Kızılay adları altında sivil felaketzedelere de el uzatılmasına yolaçtı. Türkiye tarihinde en düzenli ve tatmin edici yardımlar Kızılay tarafından yapıldı.
DONANMA / DENİZ ANA ÜSSÜNDEN DAKİKA DAKİKA
Gölcük ve civarından 24 senelik tarih notları
1999 Marmara depremi sırasında Gölcük Deniz Ana Üssü’nde görev yapan Deniz Kurmay Albay Celalettin Güllapoğlu; felaketin hemen ardından Donanma Tabii Afet Koordinatörü olarak hizmet verdi. Güllapoğlu Hoca’nın hadisenin hemen ardından almaya başladığı notlar, günümüze de ışık tutuyor.
1999’DAN BUGÜNE ERKEN MÜDAHALEDE TSK’NIN ROLÜ
Hızlı, donanımlı, eğitimli askerî yapının kabiliyeti
24 seneki önceki felaket öncesinde, sırasında ve sonrasında TSK bünyesindeki organizasyon faaliyetleri, çok sayıda felaketzedenin hayatta kalmasını sağlamıştı. Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz, o dönemki askerî yapının deprem sonrası müdahale ve imkanlarını, günümüzdeki gelişmelerle birlikte değerlendirdi.
1999 DEPREMİNDE MÜTEAHHİTLERİN AĞIR SORUMLULUĞU
Binlerce kişi yargılandı ‘günah keçisi’ Göçer kaldı
Emlakçı ve müteahhit Veli Göçer, 1999 depremini takip eden yıllarda cezaevine girdi ve 7.5 yıl hapiste kaldı. “Günah keçisi” seçildiğini iddia eden Göçer’in hikayesi, bölgede yaşanan facianın diğer sorumluları ve 1999’da Yalova’yı da yıkan depremin ardından yaşanan hukuki süreç. Rakamlar, isimler ve zamanaşımına uğrayan hafızalar…
1999 DEPREMİNDE DEVLETİN AĞIR SORUMLULUĞU
Risk hattındaki Yalova ve ovaya inşaat yapanlar
İmar tarihimiz, özellikle 1965 tarihli Kat Mülkiyeti Yasası, Özal dönemindeki imar affı, müteahhit sayısının hızla artışı, inşaatçı ve emlakçıların siyasete de dahil olmasıyla şekillendi. Rant hırsıyla verilen imar ve kat izinleri 1999 depreminde Yalova ve ilçelerinde 2.500’ün üzerinde can kaybına yolaçtı. Ölen insanların yaklaşık 1.500’ü Yalova-Hacımehmet Ovası’nda yeni yapılan sitelerde yaşayanlardı.
OSMANLI BASININDA DEPREM KAYITLARI
Zelzelenin kendisi çok ama yayın neredeyse yok
Osmanlı basınında deprem üzerine yayınlar neredeyse yoka yakındır. Ali Muzaffer Bey’in kaleme aldığı Zelzele Hakkında Malumat (1897) isimli eserde, dönemin büyük biliminsanlarından Seydişehri Mahmut Esat Efendi’nin yazara hitaben gönderdiği bir mektup da yer alır. 1909 tarihli Şehbal mecmuasında ise “Sismograf / Zelzele-nüvis aleti nasıl çalışır?” başlıklı bir yazı bulunmakta.
1894 BÜYÜK İSTANBUL DEPREMİ
Devletin başı emretti, ‘artçı basın’ kuruluşları haberleri ‘yumuşak’ verdi
Tahminî 7 büyüklüğündeki, bugüne kadarki son büyük İstanbul depreminde binlerce insan ölmüş, binlerce bina yıkılmıştı. “Büyük hareket-i arz”, “Zelzele-i azime”, “310 Zelzelesi” olarak adlandırılan hadiseden 4 gün sonra, 2. Abdülhamid’in fermanıyla gazeteler uyarılmıştı. Depremden sonra çekilen ve bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı arşivinde bulunan toplam 142 fotoğraf, felaketle ilgili bilinen en önemli somut görsel malzemeyi oluşturuyor.
ARŞİV KAYITLARINDA BÜYÜK İSTANBUL DEPREMLERİ
Osmanlı başkenti sarsıldı ahali çadırlarda yaşadı
İstanbul tarihinde bilinen büyük depremler arasında, Osmanlı döneminde yaşanan üçü öne çıkar. 1509, 1766 ve 1894 depremleri, 1999’da İstanbul’u da etkileyen Marmara depremine kadar halkın ve devletin hafızasına kazınmış; arşiv belgelerindeki kayıtlar felaketleri tarif ve izaha çalışmıştı. Gerçekler ve senaryolar…
EVLİYA ÇELEBİ’DEN İBRETLİK BİR ADALET KURGUSU
Mimar Ayasofya’yı aşamadı Fatih’in şerrinden kaçamadı
Fatih mahkemede! Evliya Çelebi Seyahatnâme’de çok çarpıcı bir “öykü”ye yer verir. Fatih Sultan Mehmed, kendi adını taşıyan caminin mimarı Atik Sinan’dan, yapının Ayasofya’dan daha kısa yapılmasının hesabını sorar. Mimar, “çok zelzele olduğu için” deyince iki eli de kesilir. Mahkemeye giden mimar padişahtan davacı olur ve Fatih duruşmaya davet edilir!
Ve acı gerçek Padişahın yargılanması bir yana, şahit olarak mahkemeye çıkarılmasının bile mümkün olmadığı bir sistemde Evliya Çelebi’nin akıl ve adalet arayışını temsil eden bu kurmaca, mahkeme sahnesi tatlıya bağlanarak biter. Ancak gerçek bambaşkadır: Atik Sinan 1471’de bir Eylül gecesi, deniz kıyısındaki izbe bir zindanda dövülerek öldürülmüştür.