1940'larda Beyazıt-Laleli-Aksaray üçgeninde komşuluk ve bilim birarada yaşardı. İnsanlar farklı düşünce akımlarına mensup olsalar da bilim ve dostluk onları beraber kılardı. Daha sonra üniversitede öğrencisi olacağım Arap-Fars filolojisinin seçkin hocalardan Prof. Ahmed Ateş Bey, "her zamanı kendi değerleri içinde anlamanın önemi''ne dikkatimizi çekerdi.
“Hanbazi” terimini, “oyun oynar gibi han atama; ‘jouer au khan’, ‘khan play” şeklinde dışarıdan gelen bir bakışaçısıyla bugünkü dilimize aktarabiliriz. Oryantalist Charles- Henri-Auguste Schefer, Histoire de l’Asie Centrale par Mir Abdoul Kerim Boukhary adıyla 1876’da Farsça metin ve Fransızca çevirisi ile yayımlanan eserinde, hanların meşruiyetine ihtiyaç duyulduğu ancak güçlerini yitirdikleri döneme işaret eder.
10. ila 13. yüzyıl arasında (Song dönemi) Kuzey Çin artık medenileşmiş yabancılar tarafından değil de Kıtay ve Cürçen gibi kuzeydoğulu yabancılar tarafından (Liao ve Jin sülaleri) idare edilir olmuştu. Bu yeni durum, artık kendini yerli gibi gören eski yabancıların da bir zamanlar uzaktan gelmiş oldukları gerçeğinin dile getirilmesine yol açmıştı.