Bold Pilot, 1995’te Veli Efendi’de çıktığı ilk yarışla beraber, yalnızca bir yarış atı olmadığını, çok daha fazlası olduğunu göstermişti. İngiliz kökleri olan safkan için sahibi Özdemir Atman “Merkez Bankası’nı verseler satmam” diyecekti. Gazi Koşusu’ndaki rekoruna hâlâ yaklaşılamayan Bold Pilot’ın 2015’teki vefatı, sadece atçılık sektörünün içindekileri değil, 7’den 70’e birçok insanı üzmüştü. Efsane at, beyazperdeye uyarlanan yaşam öyküsüyle geri dönüyor.
Hayatı boyunca büyük ba şarılara imza atan yarış atı Bold Pilot, 21 Nisan 1993’te doğdu. Annesinin adı Rosa Palumbo, babasının ismi ise Persian Bold’du. İngiliz kanı taşıyan bir Arap atıydı. Atman ailesine ait Bold Pilot, doğduğu günden itibaren ahırın gözdesi oldu. Sivaslı yoksul bir ailenin çocuğu olan ve Türkiye jokeycilik tarihinin zirvesini temsil eden Halis Karataş, Bold Pilot’ın binicisi olmuştu. İkilinin arasındaki ilişki yarışlarla sınırlı kalmayacak, derin bir arkadaşlığa, Karataş’ın ifadesiyle “kardeşliğe” dönüşecekti.
Bold Pilot ilk hipodroma çıktığı gün 2 yaşındaydı ve tarihler 28 Mayıs 1995’i, saatler ise 14.30’u gösteriyordu. Karataş’la beraber 900 metrelik koşuyu birinci bitirdiler. İlk 12 koşunun dokuzunda birincilik, üçünde de ikincilik: İlk senenin bilançosu buydu. Ertesi yılki Gazi Koşusu geldiğinde Bold Pilot favoriler arasında öne çıkan isimdi. 23 Haziran 1996’da gerçekleşen yarışta tarih yazıldı: 2400 metrelik pisti 2 dakika 26 saniye 22 salisede koşan Bold Pilot, bugün dâhi henüz kırılamamış bir rekora imza atmıştı. Bu muhteşem yarışçının resmî jübilesi 30 Haziran 2013’te Veliefendi’de yapıldı. Binlerce yarışsever kendisini dakikalarca ayakta alkışladı. Bundan iki sene sonra ise “Şampiyon” hayatını kaybetti. Dergimiz #tarih, Bold Pilot’ın ölümü üzerine onun anısına bir yazı yayımlamıştı. Türk yarışçılığının bu efsane atının hikayesi beyazperdeye “Şampiyon” ismiyle aktarıldı. 7 Aralık’ta vizyona girecek olan film ve Bold Pilot üzerine, filmde danışman olarak görev almış Hakan Cantınaz’la konuştuk.
Bu proje nasıl ortaya çıktı, sizin fikriniz miydi?
Şöyle oldu: Yönetmen Ahmet Katıksız Bold Pilot öldüğünde, sosyal medyada, Twitter’da “trend topic olduğunu görüyor konunun ve bu ilgisini çekiyor. O ana kadar atçılıkla alakası yok. Bold Pilot nedir, kimdir araştırıyor. Araştırdıkça derinine gidiyor ve orada bir inanılmaz bir başarı hikayesi görüyor. Bu hikayeden çok etkileniyor. O esnada yapımcı firma Ay Yapım’la iletişime geçtiklerinde de firmanın genel müdürü Pelin Hanım beni aradı. O süreçte de Ahmet hocayla biraraya geldik. Sonra aileyle irtibat kurduk.
Aileyle bir araya gelmek zor oldu mu?
Evet, o çok zor bir kısımdı. Atman ailesi Türkiye’de atçılık sektörünün duayenlerinden. Özdemir Atman’ın babası Ahmet Bey, Fevzi Çakmak’ın yaverlerinden biri. Atman ailesi üç kuşaktır atçı ve aileye Bold Pilot üzerinden gelen onca kitap, film teklifine rağmen bunları kabul etmemişlerdi. Ay Yapım da işin içinde olunca, senaryoyu dinleme şansı buldular. Senaryodan çok etkilendiler ve yönetmeni de çok sevdiler. Ahmet hoca Atman ailesine, onların hassasiyetlerine ciddi anlamda değer veren bir yönetmen. Aile çok yakın zamanda bir kızını kaybetmiş, kardeşlerini kaybetmişler. Türkiye’nin en önemli figürlerinden biri olan Halis Karataş’ın da eşi aynı zamanda. Senaryo içinde hem sevgili Hadis’in hem Begüm’ün hikayeleri yer aldığı için bir onay gerekiyordu tabii. Bu süreçte gitmeler gelmeler oldu, senaryo üzerinde konuşmalar oldu. Üç senelik bir proje bu. Ailenin diğer fertleri de, özellikle Zeynep Hanım, Lale Hanım ve Esra Hanım da okuduktan sonra Halis Bey de senaryoyu okudu. Çok ufak düzeltmeleri vardı, onlar yapıldı.
Ne zaman başladı filmin çekimleri?
Geçen sene Nisan ayında çalışmalara başladık. “Motor” deyişimiz ise Mayıs 2018. Buradaki en büyük sıkıntı şu: Filmdeki yarışlar görüntü olarak kullanılmadı, birebir canlandırıldı ve o atları bulmak çok kolay değil. İnsanlara rol yaptıramıyorsunuz, atlara nasıl rol yaptıracaksınız? Hayvanla, atla film çekmenin dünyada çok az örneği var; hani savaş sahneleri falan bunlar çekilebilir ama burada bir ata rol yaptırıyorsunuz. Üzerindeki binicinin, jokeyin de o yarışı birebir kurgu haline getirip paylaşması gerekiyor.
Bold Pilot’ın yavrularından biri de oyuncu galiba, değil mi?
Şimdi o da çok ilginç bir hikaye; bahsettiğiniz Ganesh’in hikayesi. Ben çok film seti gördüm, sertlerde çok şey yaşanır, duyarız, görürüz, biliriz ama Ay Yapım’ın “Şampiyon” filminin setinde herkes kenetlenmişti. Zaten atlar da bizim arkadaşlarımızdı. Bold Pilot’a çok benzeyen bir at bulmak durumundayız ve bu işe Ekim ayında başladık. Atları alıp depoya koyamıyorsunuz, onlara bakmak zorundasınız. Atların hepsi satın alındı. Tabii bunların fiziksel özellikleri, rol kabiliyetleri, hareket refleksleri bilinmeli. Sonuçta bu atlar Gazi koşmuş atlar, enternasyonal koşmuş atlar ve sıradan atları koyamıyorsunuz. Seçim süreci biraz sıkıntılı geçti. Bir türlü o gözümüzdeki Bold Pilot profilini göremedik, canlandıramadık. Bakıyorsun, hayır olmuyor, benzemiyor. Bir gün Ay Yapım’la yine toplantıdaydık, toplantı esnasında at araştırırken bir haber geldi; dediler bir binek atı var, Belgrad ormanlarında gezinti yapıyor, siyah. Videoları geldi atın, baktım. Ahmet Hoca da baktı. Dedik ki bu olur ama yakından görmek gerekir. Gittik, gördük, baktık; at hakikaten Bold Pilot’a çok benziyor. Hatta atın burun yapısı, alın yapısı dahi birebir aynı. Dedim ki ne kadar benziyor Bold Pilot’a. Sorduk, nereden aldınız bu atı? Cumhurbaşkanlığı’ndan, Beştepe’den almışlar. Beştepe’de belli dönemlerde Muhafız Alayı’ndaki atlar emekli ediliyor ve açık arttırmayla satılıyor. Sonra dedik ki, yarış atıysa bunun çipi vardır, çipteki bilgileri okuruz. Çipi bir okutuyorlar, orada herkes şok, babası Bold Pilot! İnanılmaz. Bakıyoruz, at Ganesh ve o da Zeynep Hanım’ın atı. Zeynep Hanım’a sorduk; “Ben bu atı iyi bakılsın diye Muhafız Alayı’na hediye etmiştim” demez mi? Uzun bir süre oraya hizmet ediyor, birkaç yıl sonra değiştiriyorlar, o esnada satılıyor, özel bir şirketin genel müdürü kendine satın alıyor. Tesadüfen bu atı Belgrad Ormanları’nda gezerken görenler oluyor; filmde de at aradığımızı bilenler bize geliyor ve biz bu atın kim olduğuna bakıyoruz, Ganesh çıkıyor. Bu bile ayrı bir film konusu. Biz Bold Pilot’a benzer beklerken, oğlu geldi karşımıza. Ganesh hakikaten babası gibi akıllı. Yarış hayatı çok parlak olmamış ama babasının birçok özelliklerine sahip olan bir yarış atı Ganesh.
Bold Pilot hırçın mıydı?
Bold Pilot hırçın değildi; kendi özellikleri olan, nevi şahsına münhasır nitelikleri olan bir attı. Bold Pilot şampiyon olduğunu biliyordu, bu özelliklerinin farkındaydı. Piste girdiğinde ‘bu mekanın karizması benim’ derdi. Çok enteresan bir attı, padoka girdiğinde yarışacağını, ne için yarıştığını, mücadele ettiğini o vakur bakışıyla anlatırdı. Eğer gerçekten atlarla insanlar konuşabiliyor olsaydı, insanları en iyi anlayabilecek atlardan birinin Bold Pilot olduğunu düşünüyorum. 41 senedir bu sahadayım, 41 senede bunu hiçbir atta görmedim.
Bold Pilot’ın atlara ve at yarışına ilgi duymayanları da bu kadar etkilemesini nasıl açıklıyorsunuz?
Bence insanlar için bir umuttu her zaman. Çünkü o yıllar, 90’lı yıllar dünyada ve Türkiye’de krizli ve kötü dönemlerdi. İnsanlara umut aşıladı bu at. Her şeyin aslında fotofinişte bitmediğini öğretti. Son düzlükte bitmiyor yarış ve mücadele. Son düzlüğe giriyorsunuz ama bitmiyor. Hayat da böyle aslında. Son ana kadar bir şeyden vazgeçmemek gerektiğini, umudun olduğunu gösteriyor. Bence 7’den 70’e herkese umut aşıladı Bold Pilot. Ben birçok arkadaşımı sahaya getirdim, Bold Pilot’ı gören aşık oluyordu. Bold Pilot koştuğu zaman sırf onu görmek için hipodroma gelen insanlar vardı. ‘Müşterek bahisi bir kenara bırakayım, sadece Bold Pilot’ı izleyeyim, göreyim’ diye hipodromu dolduran insanlar vardı.
Halis Karataş da çok ilginç bir karakter. Bold Pilot’la ilgili röportaj yapmaya soğuk yaklaşmıştı.
Bold Pilot, Halis’in çocuğu gibiydi. Çocuğu demeyeyim, yanlış kelime kullandım, kardeşi gibiydi, ağabey-kardeş gibilerdi. Kardeşi kadar yakındı, zaten öyle ifade ederdi. Daha birçok başka jokeylerle de yarışlar kazandı Bold Pilot ama Halis’le özel bir ilişkileri vardı, sohbetleri vardı. Şimdi Türkiye’de 50 tane yarış kazananın adı duyulur. O dönemde 50 tane yarış kazanmayı bırakın, apranti yarışı yok. Yani senede 1-2 tane apranti koşuşu olurdu ve o koşularda kendini göstermek zorundasın ya da büyüklerin yanında iyi atlara binerek kazanmak zorundasın. O dönemlerde Türkiye’nin baş jokeylerinin, işte Süleyman Akdı’nın, Kadir Altınözler’in, Tınay Ali Şen’in yanında iyi at alabilmek kolay değil. Hep iyi atları onlar alırlar. Orada biniş stiliyle, atların üzerindeki fizik kondisyon ve başarılarıyla Halis Karataş fark yarattı ve sıyrıldı. Burada Karataş’ı diğerlerinden ayıran en önemli özellik bana göre, meslek hayatında olduğu gibi özel hayatında da, saha dışındaki hayatında da son derece istikrarlı, son derece uyumlu olması. Mesleğine saygı duyması nedeniyle dışarıdaki hayatına çok dikkat etmiş olması. İşini severek yapıyordu. O 30 sene zirvede kaldı, bu kolay değil. Dünyaya baktığınızda kaç sporcuyu, hangi spor dalında 30 yıl zirvede görürsünüz? Bir düşünün. Yok. Bu anlamda o tek. Halis Karataş 10 binin üzerinde yarış kazandı ve şu anda da hâlâ mesleğinin zirvesinde.
Bu bağlamda filmdeki canlandırmaları, oyunculuğu nasıl buldunuz?
Bir kere Ekin Koç’a hayran oldum ben. Halis’i canlandıran arkadaş. Halis için söylediklerimi Ekin için de söyleyebilirim. Bir kere karakter olarak çok oturmuşlar. Neden? Halis mesleğine ne kadar çok önem veriyorsa, Ekin de oyunculuğa o kadar çok önem veriyor. Çünkü hiçbir oyuncu role girmek adına bu kadar uğraşmaz. Tamam, iki kere gider at biner, at bindim der veya çok fazla dublör kullanır. Burada Ekin apranti okulundan, jokeylerden ders aldı. At bindi. Bu role girebilmek adına 10 küsür kilo verdi. Bir gün hiç unutmuyorum, çekimlerdeyiz; Halis’in kamçıyı kolunun altına alıp atın üstüne binişi vardır, meşhur. Piste çıkarkenki Halis’in durumuyla, Ekin’in sette ata binişi tıpatıp aynıydı. Apranti okulu eğitmenlerine bu bağlamda da teşekkür etmek lazım. Orada Kıvanç Tüysüz ve Davut Hoca vardı, onların çok katkısı oldu. Ekin için söylediklerimin aynısını Farah için de söyleyeceğim çünkü ben Begüm’ü de tanıyorum. O da o kadar güzel canlandırdı ki, o kadar naif, o kadar hoş. Çok doğru bir seçim yapılmış. Bana göre filme çok değer katan, özel bir oyuncu. Fikret Kuşkan’a zaten söylenecek bir şey yok, gerçekten duayen. Özdemir Bey de atçılığın tartışmasız duayeni; onu da ancak usta bir oyuncu canlandırabilirdi.
Filmde beş at kullanılmış Bold Pilot’ı canlandırmak için…
Beş at kullanıldı ama başrollerde, hep Ganesh var. Ay Yapım ve ekibi atların en iyi şekilde, en iyi koşullarda beslenmelerine, sağlığına ve sonrasında da, en önemlisi, sahiplendirilmesine önayak oldu. Hepsi son derece sağlıklı, güçlü atlar. İyi vaziyetteler. Burada ekip sorumluluğu çok önemli. Yapımcılara örnek olması adına söylüyorum. Orada kullanılan atlar, “bizim işimiz bitti” deyip kenara atılan atlar değil, çünkü bunlar birer canlı. Film ciddi anlamda bir istihdam da yarattı. Hipodrom ve çevresindeki yerden, yemcisinden, otçusundan, saraçlardan eyeri ve kantarmasına dek hepsi satın alındı. Kriz döneminde bu kolay bir şey değil, bakın 30 tane attan bahsediyoruz.
Halis Karataş da küçük bir rol oynamış sanırım. Başka gerçek kişilikler de rol aldı mı filmde?
Çok küçük bir rol oynadı Halis. Üç saniyelik bir rol için o gün sette beş saat kaldı. Halis’e orada yönetmen, rakibine şans dilediği çok kısa bir sahne verdi. Bunu fragmanda da görebilirsiniz. Halis dediğim gibi o gün beş saat kaldı sette; hiçbir jokeyi çok kısa süreli roller için saatlerce sette tutamazsınız; ama diğerleri, seyisler olsun, hepsi sahadan.
Halis Karataş Bold Pilot’ı anlatıyor
Birlikte başarıdan başarıya koştukları Bold Pilot’ın Halis Karataş için anlamı bambaşkaydı. Bold Pilot öldüğünde, #tarih’te Mehmet Ayan bir yazı yazmış, Halis Karataş’ın Bold Pilot’la olan macerasını ise Yarış dergisinden Reşat Köstem yorumlamıştı:
“Özdemir Bey (Atman) yeni sezonda koşacak taylarını kışın çalıştırmamı ve puan vererek aralarında bir sıralama yapmamı isterdi. 1995 Şubat’ında birkaç tayı çalıştırdıktan sonra sıra Bold Pilot’a geldi. Bold Pilot’tan iner inmez Özdemir Bey’e ‘Beyim ben bunda kalayım’ dedim. O yılın tayları arasında Nedym de vardı ve o da çok kabiliyetliydi. Özdemir Bey, Nedym’i kastederek ‘Bir de bunu çalıştır kararını ondan sonra ver’ dese de, ‘Yok beyim, bu tay bende kalsın’ dedim. Eşkâliyle, edasıyla tam bir şampiyondu (…) Diğer atların sabah idmanını 10-15 dakikada tamamlarsınız, onun idmanı ise 30-35 dakika sürerdi. Önce uzun uzun etrafını izler ve sonra kendini iyi hissettiğini belli edince idmana başlardık. İdmanda önünde at göstermemeye gayret ederdim çünkü önündeki atı yakalayıp geçmeye çalışırdı.