“Yangın var” dendiğinde ilk akla gelen isimlerden Nurhan Damcıoğlu’nun aramızdan ayrılmasıyla neşemiz biraz daha eksildi. Damcıoğlu, yalnızca bir kanto icracısı değil, eski kantoları bulup çıkaran, dinleyiciye sunan bir araştırmacıydı da. Önemi de buradaydı. Ankara’dan başlayan ve bir ülkenin kalbinde yer eden fıkır fıkır bir ömür.
Bir geleneğin son temsilcilerinden Nurhan Damcıoğlu, 5 Haziran’da 82 yaşında hayata veda etti. Kantoyu geçmişten günümüze taşıyan Damcıoğlu, bilhassa 1970’lerde yaptığı çalışmalarla bu geleneği yeniden izleyicinin karşısına çıkardı. Elbette bunu yaparken tek başına değildi: Başta Huysuz Virjin olmak üzere, Oya Alasya’dan Ayben Erman’a o dönem gazino programlarında ya da plaklarda kanto söyleyen isimler, bu türü hep gündemde tutmuştu. Yine de kanto denince akla gelen ilk (ve çoğu zaman tek) isim hep Nurhan Damcıoğlu oldu.
Çok çocuklu bir ailenin üyesiydi Damcıoğlu. Hep kafasına koyduğunu yaptı; babası ve annesi de ondan desteklerini esirgemedi. Kulislere aşinalığı operada terzilik yapan annesinden geliyordu. Bale eğitimi alırken TRT Ankara Radyosu bünyesinde Çocuk Kulübü Korosu’nda şarkı söylemeye başladı, Ankara Devlet Tiyatrosu’nun çocuk bölümüne girdi.
Cüneyt Gökçer, azmiyle dikkatini çeken Nurhan Damcıoğlu’nu Eskişehir’de yeni kurulan Şehir Tiyatrosu’na konuk oyuncu olarak gönderdi. Damcıoğlu, oradan da İstanbul’a sıçradı. Nisa Serezli’den Engin Cezzar’a, Sadri Alışık’tan Gülriz Sururi’ye büyük isimlerle çalıştı. Bunlar arasında biri özellikle önemli: Arena Tiyatrosu’nda yöneticiliğini yapan Mücap Ofluoğlu, ona kanto söylemesini öneren isim. Bir oyunda Toto Karaca’dan dinlediği “Fındıkkurdu” kantosuna vurulan Damcıoğlu, sonrasında onun peşine düşüyor. Bestecisi Fehmi Ege, ona bu kantoyu öğretmekle kalmıyor, başka kantoları da önüne yığıyor. Sonrası, kantolarla geçen bir ömür… Damcıoğlu, yalnızca kanto söyleyen değil, tarihini de araştıran, bulduklarını heyecanla dinleyicilerin önüne çıkartan bir isim. Önemi de burada.
Damcıoğlu, 12 Eylül sonrasında söyledikleri ve yaptıkları “genel ahlaka mugayir” bulunduğu için TRT’den veto yedi. Onu Ramazan’da hatırlayan yapımcılar, bu karar sonrasında tamamen unuttu. Oysa 1972’de katıldığı bir TRT programında Niko, Anjel ve İsmail Dümbüllü’den el almış; bu üç duayen bayrağı ona devretmişti. Neyse ki sahnelerden çekilmedi, hep halk huzurunda kaldı.
Nurhan Damcıoğlu, arada yaptığı “aranjman” denemelerini saymazsak, hep kanto söyledi. Kayıtlara geçsin diye altını çizeyim: Kıbrıs Harekatı sonrasında Ecevit’i destekleyen bir plağa da imza attı. Plakta, sözleri dönüştürülmüş iki kanto vardı: “Zafer Kantosu (Koşa Koşa)/ Yunanın Hâline Vay (Kabağı da Boynuma Takarım)”. Ardarda yaptığı iki albüm, “Kantolar (1977) ile “Direkler Arasında 12 Koca” (1978) ve Almanya piyasasına sunulmak üzere yaptığı “Disco Kanto” (1980) ilk dönem albümleriydi. Kanto külliyatının en bilinen eserleri bu albümler aracılığıyla evlere girdi.
Nurhan Damcıoğlu’nun aramızdan ayrılmasıyla neşemiz biraz daha eksildi. Neyse ki eski görüntüleri, kayıtları hep bizimle kalacak.