Abdülaziz’i tahttan indiren sadrazam Hüseyin Avni Paşa’nın mezarı, ancak dönemin VIP’lerinin gömüldüğü Süleymaniye Camii’nin haziresinde. II. Abdülhamid’in o mezarı naklettirmeye gücünün yetmeyeceğini düşünemeyiz. Ama o, ölüyle, mezarıyla uğraşacak bir kültüre mensup değildi.
Mahalle aralarındaki cami hazirelerine 16.-17. yüzyılda sadece camiyi vakfedenin cenazesi, en fazla belki ailesi defnedilebilirdi. Tekkelere büyük şeyhler, bazı mühim siyasi müritler gömülebilirdi. Selatin camilerinin bahçelerine defin ise neredeyse imkânsızdı. Kanuni’ye Süleymaniye Camii’ni yapan Koca Mimar Sinan dahi kendini hazireye defnettirememiştir. Caminin dışındaki küçük kabrinde yatmaktadır.
18. yüzyılda bu sıkı kurallar gevşedi. Sultanların yakınındaki önemli kişilerin, büyük camilerin mezarlıklarına gömülmeleri adet oldu. Yine de oralara gömülebilmek için bizzat padişahın hatt-ı hümayunu/ iradesi aranırdı (Günümüzde bu durumlarda aranan Bakanlar Kurulu kararı ve Cumhurbaşkanı izninin kökü Osmanlılara dayanır). Buralara gömülme adeti Tanzimat sonrasında yaygınlık kazandı. Üstelik bir imtiyaz halini aldı. Nice ilmiye, mülkiye, seyfiye erbabı buralarda gömülüdür.
Son günlerde gündeme gelen “darbeci hainlerden çatışmada ölenlerin cenazesinin camilere getirilmemesi, umumi mezarlıklar yerine, yeni inşa edilecek Hainler Mezarlığı’na gömülmesi projesi” tarihimizde, geleneğimizde görülmüş bir şey değildir. Geleneğimiz suçluyla uğraşır, ailesini cezalandırmaz, topluma kazandırır. Örneğin Yunanlılarla işbirliğinde bulunan Madanoğlu Mustafa, Yüzellilikler’dendir. Oğlu Cemal, Harbiye’de okutularak Orgeneral Cemal Madanoğlu yapılmıştır. İşbirlikçi ve Kuva-yı Milliye aleytarı olduğu için linç edilen Ali Kemal’in oğlu Zeki Kuneralp saygın okullarda okutulup intisap ettiği diplomasi mesleğinde devletin en hassas noktalarında çalıştırılabilmiştir.
Serasker Hüseyin Avni Paşa (1820-1876)
Ispartalı bir köylü çocuğuyken Osmanlı Devleti’nin sadrazamı, Ordusu’nun Seraskeri oldu. Başarılı ve sevilen komutan iken darbe yaptı, Eşekçi Ahmed’in oğlu adıyla anılır oldu. Yine de cenazesi Süleymaniye’ye gömülebildi.
Gündeme uyan en etkili örnek Süleymaniye Camii Haziresi’ne yapılacak kısa bir gezintide karşımıza çıkacaktır. Kıbleye göre batı taraftaki hazire kapısından girilince soldaki büyük, sanat eseri mezar, bu ülkenin en etkili darbecilerinden, Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesinde en önemli rolü oynayan, Serasker ve Sadrazam Hüseyin Avni Paşa’nın mezarıdır. Çerkes Hasan tarafından öldürüldükten sonra, bir darbeci olmasına rağmen bugünkü yerine gömülebilmiş, üstüne üstlük ne kadar önemli bir kahraman olduğu, hatta şehit öldüğü mezartaşına bile yazılabilmiştir. Denilebilir ki “oraya gömüldüğünde iktidar darbecilerin elindeydi. Darbe aleyhtarlarının gömülmeyi engellemeye gücü yetmedi”. Böyle bir durumda üç ay sonra tahta çıktığında, bütün darbecileri Yıldız Sarayı’nda mahkemeye çıkarttıran II. Abdülhamid’in o mezarı da naklettirmeye gücünün yetmeyeceğini düşünemeyiz. Bizce ne nakil, ne de tahrip onun aklına bile gelmemiştir. Çünkü ölüyle, onun mezarıyla uğraşacak bir kültüre mensup değildi.