Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası’ndaki denge sütunu artık -8 asır sonra- çalışıyor. “Bana bir dayanak noktası gösterin, kaldıraçla Dünyayı kaldırayım!” diyen bilgin Arşimet’in, diğer İlkçağ bilge ve bilginlerinin fizik kuram ve yasaları dünya durdukça değişmeyecek.
Bundan esin diyelim, sonsuza kadar hizmet vermesi dileğiyle yüksek mimarlık eserlerinin çoklukla girişlerine, yapının “stabil” (:Dengeli) durumunun değişmediğini gösteren birer denge sütunu monte edilirmiş. Dikey ekseni üstte ve altta madenî birer mile dayanan denge taşı, yapıya doğal veya yapay bir yüklenme olmadığı sürece el dokunuşuyla dönermiş. İstanbul’da, Edirne’de, Bursa’da, kimi Anadolu kentlerinde tarihi yapıların kapılarında Denge sütunu örnekleri vardır ama birkaçı dışında bunlar yapısal sorunlarla hassasiyetlerini yitirmiştir.
İstanbul Edirne Bursa’da, İzmir-Selçuk -Şirince’de, Anadolu’da Selçuklu-Osmanlı vakıf mimari eserlerin cümle kapılarındaki köşe çalığı işlevli porfir sütuncukların denge taşı olduğu tartışmalıdır. Denge taşı olup binadaki duvar-temel hareketleri sonucu bu özelliğini yitirenler içinse halk arasında: -“Demek bina yıkılacak durumda, kıyamet de yakın!” denirmiş.
Denge taşı denen bu mimari düzeneğin ne zaman başladığı bilinmese de Roma dönemi-sonrası düşünülebilir ki bir araştırma konusudur.
İslâm dünyasında servetlerini hayra vakfetmek üzere Cami, medrese kervansaray… yaptıranlar, vakfiyelere, eserlerinin kıyamete kadar işlevini sürdürmesi dileklerini yazdırırken mimar ve ustalardan da öylesine sağlam yapmalarını isterlermiş. Bunun güvencesi de yapının el dokunuşuyla kendi ekseninde dönen dikey denge sütunu -yani o zamanların bir tür sismografı imiş. Zamanla denge taşı dönmez olunca “kıyamet yakın!” denirmiş.
Kimi camilerde örnekleri görülebilen denge sütunları, zaman aşımı, deprem, yapıdaki tasmanlar sonucu “dönme” özelliğini yitirmiştir.
***
Konumuz olan denge taşı için önce Divriği Mengücek Camii ve bitişik Darüşşifası konusunda genel bilgi vermek gerekiyor: Eserin yapılış tarihi 1228, bu mimarlık şaheserinin Doğu bilimcilerce keşfedilişi 1890’lar, “UNESCO Dünya Kültür mirası” kapsamına alınışı 1985, 2016’da başlayan restorasyonu ise 2024’te tamamlanmak üzeredir. Kendi kaynaklarımızdan Kâtip Çelebi’nin (öl. 1657) Cihan-nümâ’’sında adı Ahmet Şah Camii, yaptıranı da A. Keykubat kaydedilmiştir. Evliya Çelebi (öl. 1681) de Divriği’yi ve eseri dinlediklerinden yazmış olmalıdır.
Devam eden restorasyonun son evresindeki sürpriz, külliyenin câmiye bitişik Melike Turan Melek Darüşşifası’ndaki: Denge sütununun işlevine kavuşturulması, bir el dokunuşuyla dönmesi bunun da anıt eserin sağlamlığını işaret edişi olmuştur.
Görkemli taçkapının üst kat penceresi önündeki yüzeyleri kabartma-oyma Mühr-i Süleyman ve kozmik simgelerle bezeli, üstün sanat ustalığıyla başarılmış bu müstesna denge taşı, taçkapı yüzeyinin dışına asılı izlenimi verir. 8 asırlık sütunun bugün de dönmesi ise mimarlık-mühendislik ve sanat tarihçileri için önemli bir haberdir.
Mimar, sanat yetisi ve cesaretiyle boyut, biçim ve üslupça özgün bir “tek”liği başarmış. Heykeltıraşlık eseri denebilir sütunu, çift yapraklı “Hayat Ağacı” biçimli kaidesiyle pencerenin dışına -sanki- boşluğa oturtmuş!.. Bir el dokunuşuyla dönen Sütunun tekilliği, Cami ve Darüşşifa’nın tekliğini de hatırlatıyor.
Taçkapı alınlığın altındaki iç içe silmelerle çerçevelenmiş sığ panonun ana öğesi bu sekiz yüzlü denge sütunu kaidesi hayat ağacıdır. Bu ikili, taşıntılı olarak pencere tabanına bağlıdır. Sütunun bastığı yekpâre kaide tomurcuğu da olan iri ama zarif hayat ağacıdır. Sütunun oval başlığı, yalın bir silme ile pencere lentosuna bağlıdır.
Sütundaki Mühr-i Süleyman (6 köşeli yıldız) motifleri yontu harikası, hayat ağacı, mimaride görülen örneklerinin en büyüğüdür. Bu kaidenin her iki yanından pencere sövelerine doğru uzanan bükümlü yapraklarından sağdaki, dikey bir çatlak nedeniyle kırılmış.
Denge sütunun, başlık ve kaide milleri arasında bir el dokunuşuyla dönebilmesini sağlayan yöntem, uzman incelemeleri gerektiriyor. Taçkapıdaki dikey çatlak, saptanamayan bir tarihte ciddi bir doğal sorun yaşandığını işaret eder ama denge sütunu bu hasarda kilitlenmişti denemez. Çünkü restorasyon sürecindeki müdahaleyle işlevselliğini kazanmış bulunuyor.
Kapı sövelerine bağlanan başka tarihî yapılardaki denge taşlarına karşılık, bu Turan Melek Darüşşifası’nda mimarın (Hurşad?) üst kattaki pencere açıklığını seçmesi, başlı başına bir teknik ve sanatsal beceriyi düşündürdüğü gibi ustanın, Darüşşifa’nın sağlamlığına güveniyle de açıklanabilir. Bu sütun, salt Darüşşifa taçkapısının veya külliye bütününün denk-durumunu kontrol için mi tasarlanmıştı? da önemli bir sorudur.
Hâcet penceresinin üstündeki yıldızlarla bezeli alınlığın ağırlığı, denge sütunu ile ikiye bölünerek hayat ağacı tabana, azman iki yaprakla da yan yüzeylere aktarılmış. Böylece yıldızlarla bezeli taçkapı alınlığının hâcet penceresine yüklenmesi önlenmiş. Bu harikulâde mimarlık tasarımı için bir fizik kuralının uygulandığı, pencere açıklığına yüklenen taş alınlık ağırlığının, orantısal bölüşümle sütuna, hayat ağacı tabana, iki azman yaprakla da yanları yüzeylere aktarıldığı aynı kuralın farklı tanımıdır.
Sütunda ve kaidelik eden hayat ağacındaki öğelerle kozmik bir anlatım/okuma da tasarlanmış: Kutb-ı Şimâlî (Cedi, Demirkazık, Kutup Yıldızı) ile Kutb-i Cenubî (Süheyl, Yıldırak) yıldızları arasında ve kendi ekseni çevresinde döndüğü kabul edilen dünyanın bu penceredeki simgesi 8 yüzeyli denge sütunu, bunun “koruyucusu” da “Mühr-i Süleyman” tırazlı başlıkla yaşamın sonsuzluğunu simgeleyen Hayat Ağacı kaidedir. Bu tasarımda: Başlıkla kaide arasındaki sütunun bir dokunuşla dönüşü ise dünyanın uzayda dönüşünü; hacet penceresinden görülen asma kat divanhanesine gizemli loşluk da “kaos” olarak tasarlanmış olabilir.
Darüşşifa ile bütünsellik kuran Ahmed Şah Camii’nde, Batı kapısının iki yanındaki taş sütunları veya teki de belki caminin denge sütunuydu. Kapıdaki bariz tasman ve onarımlar nedeniyle gündeme getirilebilir bir konu değildir.
Yine kaledeki camide Şahinşah’ın yaptırdığı sanatsal cephede Fars Kemerli mozaik işlemeli girişin iki yanındaki kırmızı sütunlardan sağdaki 1920’lerden önce, olasılıkla “döndüğü?” için sökülüp götürülmüştür ki belki bir denge sütunu idi.
Aydınlığa kavuşmamış bir durum daha var: Geçmiş asırlarda ruh ve akıl sağlığı için tasarlanmış sağlık yurtlarının en seçkini sayılan Turan Melek Dârüşşifası’nı kitabesi yaptırtan melikeyi (prensesi) ve babası Behram Şah’ı tanıtıyor. Bu 3 satırlık Arapça kitabede, bu darüşşifanın (sağlık yurdu) işlevi ve işleyişi konusunda tek sözcük yok! Darüşşifa vakfiyesi ise Divriği 14. yüzyılda Memlûk Sultanlığına bağlıyken yok edilerek yapı, Medrese-i Kübra adıyla Kur’an, Tefsir, Hadis, Fıkıh öğretilen medreseye dönüştürülmüş.
1516’da Osmanlı sınırlarına katılan kentte 1519’da tahrir işlemi yapan “il yazıcıları” da Darüşşifa adını anmayarak Medrese-i Kübra kaydını düşmüşler.
Bu bilgi açıkları bilim-araştırma insanlarının çalışma konusu olacakken uzun bir dönem hurafeler anlatılmış. Uydurulanlara yenileri katılmış. Söylenceler giderek çoğalarak günümüze kadar gelmiş. 60 yıl önce benim yaşlılardan dinlediğim “Helvacı Hatun”, “Şehitlik ve mumyalar” bugün unutulmuş! Şimdilerde bir denge taşı öyküsü uydurulabilir. Bu çağda masallara inanmak!.. Örneğin bir yabancı N. Watss, Sevginin Yolu romanında, Şems-i Tebrizî kaybolunca bunalıma giren Mevlâna’nın tedavi için buraya getirildiğini yazmış. Bir öteki W. Traugott Divriği’de Bir Cami ve Darüşşifa İle Karşılaşmalar kitabında caminin kilise olarak yapıldığını ileri sürmüş. Caminin batı kapısı nişindeki doğal gölgeye “bu eseri yaptıran Ahmed!” öndeki gölge uzantısına da “Kur’an-ı Kerim” tanısı koymuş! Alın size “Kitap okuyan Ahmed Şah”! Divriği’ye gelenler bunları da dinliyor. Divriği şahlarının 13. yüzyılda yaptırdıkları şaheserleri dünyaya tanıtan Batılı araştırmacıları: V. Cuinet, S. Lane Poole, M.F. Grenard, Max V. Berchem, A. Gabriel’i ananlar da belki vardır.
***
Sonuç: Müjdeler olsun: 8 yüzyıldır denge ve dönme özelliğini koruyarak monte edildiği yapının statiğini/ dinginliğini göstermiş sapasağlam bir denge sütunumuz var.
***
UNESCO Dünya Kültür Mirası Mengücekli Camii ve Darüşşifası’nda 2016’dan beri devam eden restorasyonların son aşamasına gelinmişken denge sütununun dönme özelliğini koruduğunun öğrenilmesi bir sürprizdir. Başarıya imza atanları kutlamalıyız.
Türkiye ve İslâm dünyasında örneği olmayan Mengücek Külliyesini ziyarete gelenler bu mucizeyi nasıl görebilecekler?.. Her gelen ve gezen çevirme şansını denemek isterse sonuç ne olur? Allah saklasın, dev sütun günün birinde kapı sahanlığında parçalanmış görülebilir. Kuşkusuz önlemler alınacaktır. Denge taşının dönüşü ziyaretçilere kamera/video gösterimiyle izletilebilir.
Taçkapı: Kozmik bir kompozisyon
Turan Melek Darüşşifası Tackapısının tamamı okunabilen kozmik bir kompozisyondur. Alınlıktaki 3 sıradaki 16 yıldız, bir “atlas” (uzay) betimidir. Eski Grek kültüründe Pitagor işareti veya pentagram denen bu yıldızlar, Asya Turan/Türk yurdunda da ulusal-kutsal simgelerdi. Giderek batı Tük yurtlarına da taşındı. Türk Bayrağının 5 ışınlı yıldızı biçim ve oran olarak bu alınlıktaki yıldızlarla bire bir aynıdır. Demek oluyor ki Türkiye ve Türk egemenliğinin simgesi “Beş ışınlı yıldız”ın otantiği taşa işlenmiş olarak 8 asırdır Divriği’de ışıldıyor. Türk Hilâlinin örnekleri de bu kapıdaki kursları bezemeleri çerçevelemiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nden başka Türk, İslam ülkeleri bayraklarında da 5 ışınlı yıldız ve hilâl simge var.
Bu alınlık, Denge Sütunu, altı kollu Mühr-i Süleyman, yıldızlı alınlık birlikte okunduğunda, Cami ve Darüşşifa ustalarının taçkapılarda evreni çağrıştıran kompozisyonlar tasarladıklarını söylemekte bir duraksama yoktur. Bütün öğeler, Hayat Ağacı, yıldızlar, büstler, figürler, kemerler tılsım örgenleri, okuyamadığımız kaligrafiler, iki eşkenar üçgenin birbirini ortalayarak dik kesmesiyle elde edilmiş Mühr-i Süleyman’ın, şekline karşılık Beş Kollu Türk Yıldızı, 3 üçgenin birbirine geçmesidir. Bu biçimin mistik okunuşunda göz biçiminin simgesi üçgen ile kem göze karşı beş parmak-yani pençe dikkati çeker. Bunlar, halk kültürlerinde tılsım işaretleri olarak “kem gözden” koruyucu sayılarak kutsallaşmıştır.
Sonuç: Divriği şaheserlerinin restorasyon sonrası insanlığa açılışı yeni bakış ve yorumlara açık olacaktır.