Bu ayki Fotografik Hafıza sayfalarında, 27 Mayıs 1960’ta iktidara el koyan Milli Birlik Komitesi’nin başkanı, Türkiye’nin dördüncü Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in nadir fotoğraflarını paylaşıyoruz. Deklanşöre basan yazarımız o anda henüz bilmiyor ama, bu sayfada gördüğünüz kare, lakabı “Cemal Aga” olan Gürsel’in elveda karesi. Ağır hasta olan dördüncü Cumhurbaşkanı hayattayken alınan son görüntüsünde, tedavi olmak için Amerika Birleşik Devletleri’ne gitmeden önce, ülkesine ve halkına son bir gayretle veda ediyor.
27 Mayıs ihtilali ve onu izleyen günlerin zirvede görünen baş kahramanı, önce askeri yönetimin Devlet Başkanı, daha sonra da parlamento tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanı olan Cemal Gürsel’dir. Gazetecilik kariyerimin en aktif zamanlarına rastladığı için o günleri yakından izleme fırsatı bulmuştum.
31 Ocak 1966’da uzun süredir şeker hastası ve yarı felçli durumda olan Gürsel’in beyin kanaması sonucu komaya girdiği haberi duyulmuştu. Bundan iki gün sonra ABD başkanı Lyndon B. Johnson, özel uçağını Ankara’ya göndermişti. Cumhurbaşkanımızın Amerika’da tedavisinin mümkün olup olmadığı araştırılacaktı.
Olayı yakından izlemek için birçok gazeteci arkadaşla birlikte Esenboğa Havaalanı’ndaydık. O zamanlar bütün karşılama ve uğurlama törenleri havaalanında yapılırdı. Başta Başbakan İsmet İnönü olmak üzere bakanların pek çoğu ve üst düzey bürokratlardan bir bölümü oradaydılar.
Gürsel, Cumhurbaşkanlığına ait açık bir makam arabasının ön koltuğuna oturtulmuştu. Arabanın portatif tentesi örtülü, ancak yan tarafları açıktı. Kendisinin hayal meyal seçilebilen görüntüsünden sağlık durumunun çok iyi olmadığı ve zoraki dik durmaya çalıştığı belli oluyordu. Araba, uğurlayıcı protokol erkanının önünden yavaşça geçmekteydi.
Diğer foto muhabiri arkadaşlarla bu durumu fotoğraflamaya çalıştık. Başkan Johnson’ın uçağı aprondan bir hayli uzakta, ana pist üzerinde beklemekteydi. Protokol hizası geçilince araba birden hızlandı. Her türlü önlemeyi göze alarak ben de koşmaya başladım. Makam aracıyla yarış edercesine koşturuyordum. Sayın Gürsel benim mevcudiyetimin ayırdında mıydı, değil miydi bilmiyorum. En son bana mı el sallıyordu, yoksa boşluklara mı veda etmekteydi emin değilim ama son kez bir kez daha elini uzattı ve hafifçe salladı. Ben de tam o son anı fotoğraflayabildim.
Bu fotoğrafın o henüz sağken en son çekilmiş görüntüsü olduğunu rahatça söyleyebiliyorum çünkü Amerika’ya gittikten sonra çok sıkı bir koruma altına alındığı ve kimseyle görüştürülmediği biliniyor. Zaten gittiğinin haftasında, 9 Mart’ta bir daha uyanmamacasına derin bir komaya girmişti.
Süre uzayınca ve umutlar bütünüyle kesilince, 24 Mart 1966’da Bakanlar Kurulu yurda getirilmesi kararı almış, 26 Mart’ta da getirilip Gülhane Askeri Hastanesi’ne nakledilmişti. O gün yine Esenboğa Havaalanı’ndaydık. Karlar serpiştiren bir Mart gününde uçağın yanaşması ve hastanın alınması sırasında geçen süre içinde parti liderlerinden İsmet İnönü ile Osman Bölükbaşı’nın muhabbetli diyaloğu Alpaslan Türkeş ve Mehmet Ali Aybar’ın da katılımıyla samimi ve sıcak bir sohbete dönüşmüş, soğuk havayı ısıtmaktaydı. Sonunda Cumhurbaşkanlığına ait bir resmi araç eşliğinde Cemal Gürsel’i taşıyan bir ambulans, karşılayıcıların önünden geçip Gülhane Askeri Hastanesi’nin yolunu tutmuştu.
Her insanın bir kader çizgisi olmalı. Cemal Gürsel’in önce ordunun bir generali ve sonra bir darbe lideri olması, aynı anda hem devlet hem hükümet başkanlığını, hem de genelkurmay başkanlığını üstlenmesi kendisi için çizilmiş bir kader gibiydi. Ordu mensubu iken babacan tavırları nedeniyle arkadaşları ve astları Gürsel’e “Cemal Aga” adını uygun görmüşler, öyle anılır olmuştu.
Gürsel ihtilal liderliğini kabul ettikten sonra ilk beyanlarından birinde, “Ben ordunun siyasete karışmasından yana değildim. Gerç arkadaşlarımın ihtilal girişimlerine engel oluyordum. Şimdi bütün hedefim adalet ve ahlak prensiplerine dayalı bir idareyi yeniden kurmaktır” demişti. Veda zamanı geldiğinde ordunun bütün kademelerine dağıtılan mektubunda ise şunları diyordu: “Ordunun ve taşıdığınız üniformanın şerefini daima yüksek tutunuz. Şu sırada memlekette esen hırslı politika havasının zararlı tesirlerinden kendinizi korumasını biliniz. Ne pahasına olursa olsun politikadan katiyyen uzak kalınız. Bu, sizlerin şerefi, ordunun kudreti ve memleketin kaderi için ehemmiyeti haizdir.”