Şimdi Abone Olun

Bugünü anlamak için  küçük dev neşriyat: #tarih'te bugün

#tarih’in 13 yıllık arşivinden özel bir seçkiyle günün mühim gelişmeleri, dünyanın ve Türkiye’nin özet gündemi... hap bülten her sabah aynı vakitte e-posta kutunuza gelsin!

 

 

* You will receive the latest news and updates on your favorite celebrities!

dosyalar

Blog Posts

Kapak Konusu

10 MADDEDE KADIN HAREKETİNİN İLKLERİ

Yazdılar – çizdiler, dünyayı değiştirdiler

 

19. yüzyılın ilk yarısından itibaren Osmanlı toplumunda kadın hareketi, kadınların ısrarlı yayın ve üretimleriyle Batı’nın hiç gerisinde kalmayarak büyük kazanımlar elde etti. Kız çocuklarına eğitim hakkından kamuda çalışma ve yüksek öğrenim hakkına pek çok kazanım yayınlar yoluyla olmuştu. İşte ilkleriyle 10 maddede son Osmanlı döneminde ve Kurtuluş Savaşı’nda kadın ve emek hareketine dair ses getiren yayınlar; mücadeleleriyle günümüzü ve geleceğimizi aydınlatan kadınlar…

Kapak Konusu

ÖLÜMSÜZ MARADONA

‘Tanrı’nın eli’, futbolun ilahına değdi

 

Bir yanda skandalları, mafya ilişkileri, “en büyük pişmanlığım” dediği uyuşturucu bağımlılığı; bir yanda milyonlara yoksulluğunu, ezilmişliğini unutturan, onu ilahlık seviyesine taşıyan bu dünyadan olmayan yeteneği… Adına kilise bile kurulmuştu ya bu dünyada Tanrı olmak kolay değildi. Sonunda Eduardo Galeano’nun dediği gibi “sırtında taşıdığı ağır çarmıhın” altında kaldı.

Kapak Konusu

Yeni nesil propoganda: Siyasi trollük yöntemleri 

Trollük, birbirini yüz yüze tanımayan çevrimiçi dünyada cemaatleşmiş, insanların hassasiyetlerini hedef alan, bir tür ganimet olarak duygusal tepkiler toplayan kışkırtıcı, konu dışı ve hariçten gazel okuyan kimse anlamında kullanılıyor. Trollük daha kişisel ve apolitik bir minvalde düşünülürken kolektif ve siyasi misyona sahip bağlamlarda kullanımı giderek arttı. Anonymous adlı hacker grubunun Scientology tarikatiyle mücadelesinin politikleşmesi ilk büyük örneklerden olabilir. Putin’in siyasi troll kullanımı da… Bir Guardian yazısında Putin’in siyasi trolleri ile ilgili sıralanan uzman görüşleri arasında şunlar öne çıkıyordu:

Kapak Konusu

TARİHTE TROL EFSANESİNİN KÖKENLERİ

İskandinav mitolojisinin kötü niyetli yaratıkları

 

İskandinav mitolojisinde ve folkloründe inançsızlık, kötülük, vahşet, çirkinlik ve gecenin tekinsizliğini cisimleştiren troller, günışığına görüp taşlaşana kadar kötülük yapmaktan vazgeçmezlerdi… Aynı günümüzdeki troller gibi onlar da gerçek isimleri yani kimlikleri ortaya çıkınca güçlerini kaybedip yokolurlardı. Belki de aralarında zannettiğimiz kadar büyük bir fark yoktur.

Kapak Konusu

TÜRK İMPARATORLUĞU’NUN MÜSTESNA YILLARI

Kültürde ve askeriyede ‘Magnifique’ bir dönem

 

Kanunî devri sadece büyük bir fetih devri değil, sınırlar kadar aynı zamanda devlet idaresinin de oturduğu bir dönemdir. Kültürel atılımlar, başta mimari ve kayıt sistemi olmak üzere kalıcı bir etki yaratmıştır. Ne Batı’da ne Doğu’da, dünya tarihinin bu en tayin edici dönemi ne yazık ki şimdiye kadar hakkıyla yazılamamıştır.

Kapak Konusu

2 ÇOCUĞUNU, 5 TORUNUNU ÖLDÜRTEN PADİŞAH

Kaçınılmaz trajedi: Kanunî ve oğulları

 

Klasik trajedide insan kaderin oyuncağıdır. Hükümdar kendi oğullarını yani doğal rakiplerini öldürtür. Şehzadeler de babalarına başkaldırır, birbirleriyle savaşır; çünkü bu bir ölüm-kalım meselesidir. Sultan Süleyman son yıllarında artık böyle trajik bir karakterdir: Yorgun bir hükümdar, çok sevdiği karısını kaybetmiş bir erkek, iki oğlunun ölüm kararını vermiş yaşlı bir adam.

Kapak Konusu

Dünya Süleyman’a kalmamış 

Uluorta “şanlı atalarımız” denen Osmanoğullarını –velev Süleyman olsun– kötülemek yanlış, eleştirmek ise gereklidir. Okul kitaplarında istila, yağma, haraca bağlama, tutsak etme seferlerini dinleyen ve okuyan öğrenciler, bu eylemleri kahramanlık sayarak yapanlara hayranlık duydular. Parlak zaferlerden korkunç cinayetlere, 30 Eylül 1520’den 7 Eylül 1566’ya Kanunî Sultan Süleyman…

Kapak Konusu

16. YÜZYILDA MERKEZ ÜLKE: OSMANLI DEVLETİ

Doğu’da toparlanma Batı’da büyük travma

 

Kanunî döneminde Batı’daki fetihler, Hıristiyan zihin dünyasında büyük bir altüst oluş meydana getirdi. Vaktiyle Endülüs vasıtasıyla İslâm’ın yayılmasının önü kapatılmıştı; şimdi ikinci bir “Endülüs” daha doğmuştu ve çok daha güçlüydü. Doğu’da ise Osmanlı hilafet anlayışı bu dönemde şekillendi; İslâmi muhafazakarlığı hayatın her kademesine kadar yaygınlaştırma anlayışı hakim olmaya başladı.

Kapak Konusu

KANUNÎ DÖNEMİNDE YÖNETİM VE YÖNETİMSİZLİK 16. YÜZYILDA OSMANLILAR

Hedef yeni ve ileri, ama kafalar eski

 

Akdeniz’in 1500’lü yıllarda şüphesiz bir ticari önemi vardı; ancak Osmanlılar esas olarak İpekyolu’ndan beslenen bir imparatorluktu. Zaten Akdeniz’in zengin ticaret yolları da esas olarak Batı Avrupa’dan; İspanya, Fransa’nın güneyi ve İtalya etrafından geçiyordu. Osmanlı yönetimi Kanunî devrinde avangard kapitalist ruhu yakalayamadı; “müsadere”yle yetindi.

Kapak Konusu

KANUNÎ DEVRİNDE PAYİTAHT VE SANAT

İstanbul’un altın çağı mimarinin tepe noktası

 

16. yüzyıla damgasını vuran Sultan Süleyman, Osmanlı başkentinin dokusunu da değiştirdi. Mimar Sinan gibi bir büyük ustanın öncülük ettiği mimarlık ve sanat hamlesi sırasında, 19 ayrı yapı tipinde 596 eser ortaya kondu! İznik çinilerinin, Uşak halılarının, hat sanatının, revzen/vitray sanatının, kündekarinin en parlak örnekleri bu dönemde üretildi.

Kapak Konusu

PROFESYONEL REHBER GÖZÜYLE

Ayasofya: Kubbe altında herkesi birleştiren mabet

 

Bosna’da camilerin yakıldığı; Suriye’de kiliselerin, antik eserlerin yokedildiği; Afganistan’da Buda heykellerinin havaya uçurulduğu günümüz dünyasında, Türkiye’nin dünyaya verdiği bir kültür dersiydi Ayasofya. Özellikle Batı’nın genetik kodlarına yerleşmiş olan ayrımcılığa karşı, Türk insanının tarihten gelen adalet duygusu, ahlak duygusu, eşitlik ve hakkaniyet duygusuydu.

Kapak Konusu

AYASOFYA'NIN CAMİ OLMASINDAN YANASINIZ AMA...

Fatih’in bedduası ve İstanbul’daki vakıf malları

 

Ayasofya’nın cami olması kararı, Fatih Sultan Mehmet’in bedduasına dayandırıldı, ama tüm vakıfnamelerde bulunan bu beddualardan kurtulmak için Ayasofya’yı camiye çevirmek yeterli değil. Osmanlı ve Selçuklu dönemlerinden kalıp yöneticisi olmadığı için Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredilen başka vakıf malları da var ve pek çoğu da amacına uygun kullanılmıyor.

Kapak Konusu

AYASOFYA’NIN CAMİ OLMASINA KARŞISINIZ AMA...

İktidardakiler değiştikçe, mabetler de dönüştü…

 

Eski çağlarda bir tanrıya inanmak, mutlaka diğerini inkar etmeyi gerektirmiyordu. Tektanrılı dinlerin yayılmasıyla bu etkileşimler sınırlandı; bir toprağa gelip orada iktidarı ele geçirenin eski mabetleri kendi ibadethanesine çevirerek gücünü kanıtlaması yaygın hale geldi. Bu şekilde bir yandan insanları alışık oldukları ortamda ama bu sefer kendi dinleri için dua etmeye çağırıyorlar, bir yandan da birçok yapının kullanılmaya devam ederek korunmasını sağlıyorlardı. Dünyanın dörtbir yanından bazen korumak bazen tarihten silmek için işlevi değiştirilen dinî yapılar…

Kapak Konusu

KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE 1500 YILLIK TARİH

Ayasofya’nın dili olsa…

 

Ortodoks kilisesi, Katolik kilisesi, cami, müze… Ve Danıştay’ın 10 Temmuz’da açıkladığı kararın ardından yapılan statü değişikliğiyle bugün tekrar cami! Sonuna getirilen sıfatlar hep değişiyor. Ama dünyanın en sembolik yapılarından kabul edilen Ayasofya, etrafında dönen tüm tartışmalara rağmen İlahi Hikmet sıfatını taşımayı, bu hikmetle onu paylaşamayanları ayrıştırdığı gibi, tüm dinler, tüm medeniyetler, tüm ülkelerden insanı biraraya getirmeyi de sürdürüyor. Paganlardan Cumhuriyet’e Ayasofya’nın dönüşümleri…

Kapak Konusu

AYASOFYA

Aynı kubbenin altında

 

Daha öncesini hesaba katmasak da 6. yüzyıldan bugüne dünyanın en görkemli, anıtsal mimarlık eserlerinden Ayasofya… Antik, Helenistik, hatta Arkaik çağların sütunlarına oturmuş bir mabet; İstanbul tarihinin bin yılını sahiplenen Bizans’ın anıtlaşmış arşivi… Yediden yetmişe herkesten saygı gördüğü ve kutsandığı dönem de Osmanlı asırları. Bu dünya harikasının bir kimliği ve bir adı var: Ayasofya, İlahi Hikmet. Önüne sonuna ne yazılırsa yazılsın, Ayasofya Ayasofya’dır; dünyada tektir.

Kapak Konusu

12 BİN YIL ÖNCEDEN GÜNÜMÜZE

Mikroptan virüse, hastalıklara karşı bitmeyen mücadele

 

Tabiat intikam almaz; hayatı korumaya, sürdürmeye çalışır. İnsan ise, özellikle 12 bin yıl öncesinden başlayarak kendi kurduğu düzenleri “hayatı pahasına” sürdürmeye çalışıyor. Çatalhöyük’ten Sanayi Devrimi’ne mikropların keşfinde öncü çalışmalar, önde gelen isimler ve sonrasındaki “viral” döneme damgasını vuran biliminsanları…

Kapak Konusu

“EL YIKAMA”NIN ÖNEMİNİ KEŞFEDEN HEKİM

Pasteur’den önce mikropları tanımıştı: Ignaz Semmelweis

 

19. yüzyıl ortalarında, henüz virüs-mikrop-hijyen kavramları dahi pratik olarak mevcut değilken “el yıkamanın” önemini anlayan ve bunun için mücadele eden bir hekim vardı: Macar doktor İgnaz Semmelweis. “Büyük doktorlar” onun söylediklerine prim vermediler ama ölümünden bir süre sonra Pasteur’ün mikroplarla ilgili keşifleri, enfeksiyonlar ve hijyen arasındaki bağlantıyı bilimsel olarak kanıtlamayı mümkün hale getirdi.

Kapak Konusu

ESKİ TÜRKÇESİ “USÛL-İ TEHAFFUZ” KARANTİNA

‘Usûl-i Tehaffuz’ ya da karantina uygulamaları

 

Hastalık taşıyanların izolasyonu anlamına gelen ve önce 30 günden (trentino) sonra 40 güne (quarantino) çıkarılan önlemin adı İtalyanca. Osmanlı Devleti’nde bilinen ilk karantina uygulaması Sultan 2. Mahmud döneminde, 1831’deki büyük kolera salgını sırasında olmuştu. Avrupa ülkeleri ise 14. yüzyılda kıtayı kasıp kavuran veba salgınları sırasında karantina uygulamasına geçtiler.

Kapak Konusu

SAVAŞ, PROPAGANDA VE KOMPLO TEORİLERİ

1. Dünya Savaşı ve suçu Almanlara lafı İspanyollara atmak

 

1. Dünya Savaşı’nın son yılında başgösteren İspanyol Gribi salgını, trajedi içinde trajediydi. Fransa’da bunun aslında gizli bir Alman saldırısı olduğuna inananların sayısı çoktu; hatta Fransız ordusu bile bu iddiaları araştırmıştı. Salgının adı da savaşa katılmamış olan İspanya’da askerî sansür olmaması, bu nedenle hastalıkla ilgili ilk haberlerin İspanya’dan gelmesiydi.

Kapak Konusu

1918-1920 SALGININDAN İNSAN MANZARALARI

İspanyol Gribi de ayrım yapmadı ama en çok yoksullar ağladı

 

Tarihçiler, 1. Dünya Savaşı’na gösterdikleri ilginin onda birini bile daha fazla can alan İspanyol Gribi salgınına göstermedi. Liderler ve generaller de hastalıktan etkilendi ama, bunlar yoksul halkın çektiği acılar yanında bir hiç mertebesindeydi. Yine de ilk araştırmalar, savaşmaktan bitap düşmüş Avrupalıların bu salgını metanetle, bir çeşit tevekkülle karşıladığını gösteriyor.

 
Kapak Konusu

DÜNDEN BUGÜNE SALGIN HASTALIKLAR

Kendimiz ettik, kendimiz bulduk

 

Tarım ve şehirleşmeyle başlayan uzun dönem boyunca birçok salgın hastalık insan türünü tehdit etti. Ancak bu salgınların ortaya çıkıp yayılmasının baş sorumlusu da, bizzat insanın tabiat üzerinde oluşturduğu yeni düzenlemelerdi. Tarih öncesinden modern zamanlara ve son yaşadığımız Coranavirüs salgınına uzanan yol ve bir türlü ders almayan insanın alternatifleri.

Kapak Konusu

300 YIL BOYUNCA İMPARATORLUĞU ŞEKİLLENDİRDİLER

Valide sultanlar: İstanbul’un kraliçeleri

 

Valide Sultan olarak İstanbul’a ilk taşı koyduran Nûrubânu, sonuncusu ise Pertevniyal Valide Sultan’dır. 10 padişah annesinin, onlara koşut onlarca padişah hasekisinin, kızlarının, sadece İstanbul’da 220 eseri biliniyor. 16. yüzyıl sonundan 19. yüzyıl sonlarına kadar İstanbul dışında da Bosna’dan Hicaz’a çeşmeler, mektepler, mescit ve camiler, bend ve kemerler, köprüler, hastane ve imaretler, sebiller, şadırvanlar… yaptırdılar.

Kapak Konusu

KURULUŞ EFSANELERİ VE GERÇEKLER

SELÇUKLULAR-OSMANLILAR: VE TEKRARLANAN RÜYALAR…

 

Oldukça meşhur olan Osman Gazi’nin rüyası hem Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu hem de İstanbul’un fethini müjdeler. Bununla birlikte hükümdarlık ve fetih müjdelerinin “ağaç” imgesiyle anlatıldığı rüyaları Babil hükümdarı Nabukadnezar; Reşidüddîn’in Oğuzname’sinde yer alan Türk kağanı Tuğrul ve kardeşleri; Selçuklu Devleti’nin kurucusu Selçuk Bey’in babası da görmüştür!

Kapak Konusu

KUTSAL METİNLERİN ETKİSİ

SEMAVİ DİNLER VE HABERCİ DÜŞLER

 

Diğer peygamberlerin aksine Hıristiyanlıkta Tanrı’nın vücut bulmuş hali olduğu kabul edilen Hz. İsa’nın bu konumu rüya görmesine müsaade etmez. Müşrikler, rüyasında gördüğü gibi Mekke’yi fethedemediği için alay eder ama, Hz. Muhammed 630’da ikinci denemesinde başarılı olur ve doğduğu şehre girer. Fetih Suresi’nin 27. ayeti bu olayı kastederek “And olsun, Allah, elçisinin rüyasını doğru çıkardı” der.

Kapak Konusu

HOMEROS’TAN ARİSTO VE ÇİÇERO’YA

Tanrılar, rüyalar ve fantastik öte dünyalar

 

Aristo, düşlerin ilahi varlıklardan gelen mesajlar olduğuna dair Homerik görüşü reddeder ve düşleri, fizyolojik ve ruhsal süreçlerin bağlantılı olarak ürettiği imgeler, bir phantasma olarak tanımlar. Cicero ise “Tanrıların işi gücü yok da ölümlülerin yatakları etrafında uçuşup horlayan birilerini bulduklarında, onun başucunda eğri büğrü, bulanık bir görüntü şeklinde mi duracak?” demeye getirir.

Kapak Konusu

RÜYA GÖSTERİLEMEZ ANCAK ANLATILIR; UYDURULMAMIŞ AMA KURGULANMIŞTIR 

Prof. Dr. Cemal Kafadar Kim Var İmiş Biz Burada Yoğ İken adlı kitabında, Üsküplü Asiye Hatun’un rüya defterine bir bölüm ayırır. Kafadar şöyle der: “Kimse rüyasını ‘olduğu gibi’ bir başkasına gösteremez, ancak anlatır. Dolayısıyla elimizde rüyaların kendileri değil, görülmüş ya da uydurulmuş rüyaların sözlü ya da yazılı anlatıları, yani çatılmış- kurgulanmış metinler olabilir ancak. Bu nedenle tarihî rüyalar edebiyat tarihinin de ilgi alanına girerler…”

Kapak Konusu

TARİH BOYUNCA RÜYA VE MANİPÜLASYON

Dünyayı yöneten düşler, düşleri yöneten güçler…

 

Antik metinlerden kutsal kitaplara, fetih ve savaşlardan gündelik işlere, rüya ve rüya tabiri, tüm çağlar ve tüm coğrafyalarda insanları etkilemiş; iktidar sahiplerinin kararlarına ilahi bir meşruiyet kazandırmış. Çivi yazılı tabletlerden günümüz tabirnamelerine, sanat yapıtlarından felsefe metinlerine rüya ve gerçeğin iç içe geçen hikayesi.

Kapak Konusu

KURULUŞUNUN 75. YILINDA DİYANET VE LAİKLİK

Din ve devlet işleri: Ayrılsak da beraberiz!

 

Cumhuriyetle birlikte oluşturan Diyanet kurumu, son yıllarda farklı kesimlerin farklı eleştirilerine konu oluyor. Bir taraftan “Diyanet kapatılsın”a kadar varan sesler yükselirken diğer taraftan kurumun 2020 için öngörülen bütçesi de (11.5 milyar TL) birçok Bakanlıktan dahi daha yüksek bir seviyeye ulaşıyor. Son Osmanlı döneminden bu yana din ve devlet işlerinin “ayrılamaması” hikayesi.

Kapak Konusu

'JOKER'LERİN EVRİMİ

Gerçek hayattan kurguya: Anti- Kahramanlar

 

Dünyada ve Türkiye’de gösterime giren “Joker” filmi, değişen dünyadaki kurgu karakterleri de farklılaştırıyor. Bununla birlikte, edebiyat tarihi boyunca “süper” ama “kötü” kahramanların varlığı, bir dizi klasik eserin de ana ekseninde yer alıyor. Ayşen Gür, son filmden yola çıkarak, değişen/değişmeyen yönleriyle, dünya edebiyatındaki anti-kahraman arketipini anlattı.

Kapak Konusu

Dünyayı değiştiren en büyük yağmalar 

İnsanlık tarihindeki büyük dönüşümler, büyük kaynaklara el konulmasıyla gerçekleşti. Her medeniyetin ve her ilerlemenin temelinde kan ve mal var. Amerika kıtasının talanından Hindistan ve Afrika’nın yağmasına; Latinlerin İstanbul’dan, Naziler’in Yahudiler’den çaldıkları para ve eserlere kadar tarihi biçimleyen en önemli hadiseler…

Gündemin Tarihi

TÜRK ATASÖZÜ VE DEYİMLERİNDE KADINA BAKIŞ

Vur diyen ataların öldüren torunları

 

Kuşaktan kuşağa aktarılan kimi atasözleri ve deyişlerimiz, kadınlar konusunda ayrımcı yaklaşımlarıyla dikkati çeker. Bugün giderek artan kadın cinayetlerinin toplumsal sorumlusu şüphesiz atasözleri değil; ancak dildeki “erkek”lik, ikincilleştirme ve değersizleştirme, “sorumlu” ve “sorunlu” olarak hep kadınları işaret ediyor. Atalar “sırtından sopayı, karnından sıpayı” deyince, torunlar da “gereğini” yapıyor.

 
Gündemin Tarihi

SINIRSIZ ŞİDDET, SINIRLI İSTATİSTİK

2019’un ilk 7 ayında en az 245 kadın cinayeti

 

İsim-soyadın yalnızca baş harfleri, kurbanların yaşları ve gazete 3. sayfalarında kısa cinayet haberleri... Türkiye’de kadına yönelik şiddete gerçekçi ve kapsamlı bir çözüm bulmak için kullanılabilecek şeffaf ve güvenilir verilere ulaşmak mümkün değil. Ülkemizde günde 115, her bir saatte ise 5 kadın ölüm tehlikesiyle karşı karşıya.

 
Gündemin Tarihi

İstanbul Sözleşmesi: Kadınların kazanımları şiddetin bahanesi oldu 

2000’lerin başında kadına karşı şiddeti önlemeye yönelik kanunlarda değişiklikler yapıldı ve kadın hareketi önemli kazanımlar elde etti. Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’ne de ilk imza atan ülkeydi. Fakat ne yazık ki bu imzalar ve değişiklikler kadınların hayatına yansımadığı gibi, yaşanan şiddet ve ayrımcılığın bahanesi olarak kullanılmaya da başlandı.

 
Gündemin Tarihi

KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN DÜNÜ-BUGÜNÜ

ÖLMEK İSTEMİYORUM

 

Bu o kadar saf, o kadar güçlü bir çığlık ki! Her gün gazetelerin 3. sayfasında, sokakta, yan komşunuzda, otobüste, okulda, işyerinde, belki de kendi çatınızın altında korkulu gözleriyle karşı karşıya geldiğimiz milyonlarca kadının talebini aynı anda haykırıyor. 2013’te eşi Fedai Baran’dan boşandıktan sonra, geçen ay 10 yaşındaki kızının gözleri önünde katledilen Emine Bulut’u ve diğer kurbanları unutmamak için...

 
Kapak Konusu

F-35 ve S-400

İki dünya arasında Türkiye

 

Bugün kamuoyunda “F-35 ve S-400 krizi” olarak tanımlanan fiili durumun tarihsel perde arkası… 1. Dünya Savaşı’na kadar başını İngiltere’nin, sonrasında ABD’nin çektiği Batı bloku ile Rusya arasında gidip gelen Türkiye, değişen dünya dengeleri içerisinde yerini-mevcudiyetini koruma yolunda çeşitli politikalar-inisiyatifler geliştiriyor, geliştirmeye çalışıyor.

Kapak Konusu

ÇERNOBİL

Dünyayı sarsan 42 saniye

 

26 Nisan 1986’da yaşanan Çernobil faciası, insanlık tarihinin en büyük trajedilerinden biriydi. Çernobil’den 33 yıl sonra bile, sadece ve sadece 42 saniyede oluşan bir felaketin izlerinin silinebilmesi için uğraşılıyor. Santralin yakınlarında bulunan Pripyat kenti, 24 bin yıl boyunca insan yaşamına kapalı kalacak. Kazanın saniye saniye radyografisi ve bugüne uzanan gelişmeler…

Kapak Konusu

GERÇEKLER VE SENARYOLAR

9.6 (IMDB) şiddetinde bir dizi: Çernobil

 

HBO’nun yeni dizisi “Çernobil”, 33 yıl önceki felaketi gayet başarılı bir şekilde dramatize ediyor. Dört yıllık bir araştırma-geliştirme sonucu ortaya çıkan projenin çekimleri, Çernobil Santrali’ne neredeyse birebir benzeyen Litvanya-Vilnius’taki artık kullanılmayan bir nükleer santralde gerçekleştirilmiş. Yaratıcı ve senarist Craig Mazin, esas olarak Nobel ödüllü Svetlana Aleksiyeviç’in Çernobil’den Sesler: Felaketin Sözlü Tarihi isimli kitabını temel almış.

Kapak Konusu

Ceasar’dan Trump’a tarihin en hileli seçimleri 

Serbest veya kısıtlı; gizli oy açık tasnif olsun veya açık oy gizli tasnif; olsun, parlamento veya başkan seçimi… Tarih boyunca dünyada birçok seçime defalarca kez şaibe ve hile karıştı. Bu bazen bir adayı kazandırmak ve diğerini kaybettirmek için, bazen de seçimleri iptal ettirebilmek için yapıldı. Tartışmaların demokratik çözümü olarak önerilen seçimler, kimi zaman içsavaşları başlatan anti-demokratik süreçlere dönüşebildi. Tarihe damgasını vurmuş en ciddi seçim yolsuzlukları…

Kapak Konusu

USULSÜZLÜK, BASKI VE POLİTİKA

‘Sopalı seçim’lerden cumhuriyet dönemi seçim hilelerine…

 

1912 seçimleri, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin gerçekleştirdiği hile ve baskılar yüzünden tarihimize “Sopalı Seçimler” olarak yazıldı. İkinci büyük kara leke ise 1946 genel seçimlerinde CHP’nin “resmen hile” yapmasıyla yaşandı. 1957’deki seçimlere ise Demokrat Parti’nin ağır siyasi baskıları ve “son anda gelen oylar” damga vurmuştu.

1 Belge

BİR MEŞRUTİYET TRAJEDİSİ

Fehim Paşa: Ailesinin gözü önünde katledildi

 

II. Abdülhamid’in en yakın çevresindeydi. 25 yaşında paşa yapıldı. İstanbul’da kurduğu hafiye örgütüyle muhalifleri sindirdi. Dedikodu ve şikayetlerin ayyuka çıkması üzerine Bursa’ya sürgüne gönderildi ama orada da ahaliyi tehdit edip sindirerek bir hayli mülk edindi. 1908 Temmuz’unda Meşrutiyet’in ilanı üzerine ailesiyle birlikte kaçmak isterken Bursa-Yenişehir’de çocuklarının gözü önünde linç edildi.

 
Kapak Konusu

LİNÇ

İlkel toplum âdeti değil, modern zaman illeti…

 

Cezasız kaldıkça tekrar yaşanan şiddet, günümüzde linç vakalarının temel karakterini belirliyor. Özellikle son 100 yıla damgasını vuran linç hadiseleri, Batı’da olduğu kadar bizim coğrafyamızda da maalesef yaygın. Son olarak Kemal Kılıçdaroğlu ve yanındakilere yönelen linç girişimi, özellikle yakın tarihimizdeki kimi acı olaylardan pek de ders alınmadığını gösteriyor.

Kapak Konusu

Ye’cûc-Me’cûc’e karşı Büyük İskender seddi 

Makedonyalı Büyük İskender’le (öl. MÖ 323) özdeşleştirilen dinî anlatı şahsiyeti Zülkarneyn, varlığına üç semavî dinin de inandığı Ye’cûc-Me’cûc (Gog-Magog) kavminin şerrinden dünyayı kurtarmak için demirden setini inşa eder ve onları okyanusla çevrili bir kara parçasına sıkıştırır. Ancak kıyamet günü yaklaştığında surda bir gedik açılacaktır. Osmanlı ve İslâm dünyasından bu dinî anlatıyı düşleyen minyatürler…

 
Kapak Konusu

ÇİN SEDDİ

Tarihten efsaneye efsaneden tarihe

 

Çinggis Han zamanında bugün bildiğimiz Çin Seddi yoktu. Set ve duvarlar arasında dağlar-tepeler bulunuyor ve geçit verilen yerlerden geçiliyordu. Yani duvar ve setler Çinlilerin yabancılara karşı bir korunma mekanizması halini almamıştı. Çin Seddi’nin oluşması 1368-1644 arasında hüküm sürmüş olan Ming devrine rastlar ve dönemin başlangıcından 16. yüzyıl içlerine değin devamlı bir duvar yapımı ile karşılaşırız. 

Kapak Konusu

‘O duvar, o duvarınız vız gelir bize vız!’ 

İnsanların yerleşik düzene geçmesiyle kıymetlenen yerleşim ve tarım alanları, zaman içerisinde önemli merkezlere ve ekonominin kalbinin attığı kentlere dönüştü. Dışarda olan, dışarda kalan, “öteki” olanlar ise “barbarlar” diye nitelendi. Bunlara karşı savunma amaçlı yapılan devasa sınır duvarları ise istilacılara karşı içerdekileri korumak kadar, içerdekilerin dışarıya çıkmasını engellemeye de yarıyordu. Tarihte bu duvarların hiçbiri ne içerdekileri ne de dışardakileri durdurabildi. Ancak buna rağmen günümüzde de duvarlar yapılmaya devam ediyor.

Kapak Konusu

TARİHTEN EFSANEYE EFSANEDEN TARİHE

Çin Seddi

 

Çinggis Han zamanında bugün bildiğimiz Çin Seddi yoktu. Set ve duvarlar arasında dağlar-tepeler bulunuyor ve geçit verilen yerlerden geçiliyordu. Yani duvar ve setler Çinlilerin yabancılara karşı bir korunma mekanizması halini almamıştı. Çin Seddi’nin oluşması 1368-1644 arasında hüküm sürmüş olan Ming devrine rastlar ve dönemin başlangıcından 16. yüzyıl içlerine değin devamlı bir duvar yapımı ile karşılaşırız.

Kapak Konusu

MONDROS SONRASI MUSTAFA KEMAL PAŞA

İlk günden itibaren düşmanı defetmeyi ve bağımsızlığı düşündü

 

İtilaf Devletleri’nin 1. Dünya Savaşı bitiminde Türklere pek hayat hakkı tanımayacağını savaşın sonlarına doğru biliyordu. Başkentteki siyasi hava ve gelişmeleri yakından takip eden Mustafa Kemal, bu süre zarfında bir dizi temaslarda bulundu ve kararını verdi. Mustafa Kemal’in 13 Kasım 1918’de İstanbul’a gelişinden, 16 Mart 1919’da Samsun’a gidişine kadar geçen sürede yaptıkları-yaşadıklarının analizi. 

Kapak Konusu

YENİÇERİLERİN SÖZLÜ MİRASI

Allah yektir yek! Alarka’ Vura vura duta!

 

14. yüzyılda, 1. Murad döneminde kurulan Yeniçeri Ocağı, 1826’da 2. Mahmud tarafından ilga edilinceye kadar dışarıya kapalı doğasıyla kendine has bir kültür oluşturdu. Bektaşilik, ahi kardeşliği ve savaşçı erlerin dayanışması, onlardan geriye benzersiz bir sözlü kültür mirası bıraktı: Argoları, jargonları ve sözlü ritüelleriyle Yeniçerilerin lügatına “imkân dâhilinde” bir bakış… 

Kapak Konusu

YENİÇERİLER

Avrupa’yı titrettiler İstanbul’u inlettiler

 

 Kapıkulu Ocaklarının daimi ve paralı piyade ordusu Yeniçeriler, 464 yıl boyunca Osmanlı Devleti’nin temel askerî gücünü oluşturdu. Savaş meydanlarındaki pervasız kahramanlıkları ve 17. yüzyıldan itibaren barış zamanındaki barbarlıklarıyla tanındılar. Okul kitaplarımızda “Yükseliş Devri”nde övdüğümüz Yeniçerilerin sonraki olumsuz hallerine pek değinilmedi. Bugün Aksaray-Yusufpaşa’da, Et Meydanı’nı çevreleyen yüzlerce koğuş, oda, çardak, kerevet, mutfak, ahır örüntülü bir bekâr mahallesinde konuşlanmış Yeniçerilerin gündelik hayatına bir bakış. 

Kapak Konusu

DOĞUMUNUN 117. YILI NÂZIM HİKMET

Bilinmeyen şiirleri ve dizeleriyle…

 

Ünlü dünya şairi Nâzım Hikmet’e ait kimi şiir ve dizeler, Rus arşivlerinde ilk kez açığa çıkarıldı. 1920’lere tarihlenen bu eserler, şairin erken dönemine ve Rusya’daki devrimin ilk yıllarındaki heyecana tanıklık ediyor. Nâzım’ın Türkçede yayımlanan kimi şiirlerinde de, ilk yazıldığı versiyonlarına kıyasla farklılıklar izleniyor. Ünlü şairin peşinde bir arşiv yolculuğu…

Kapak Konusu

SEFERBERLİK TRAJEDİSİ VE YAZILMAYAN TARİH

1. Dünya Savaşı’nın askerî olmayan yüzü çok daha karanlıktı

 

Haritalar, krokiler, fotoğraflar, kahramanlar, savaşanların anıları, cepheler… Savaş tarihleri bunları yazar. Yazılmayan ise gündelik hayat ve “sıradan” insanların trajedisidir. Bu sözlü tarih zaman içinde erozyona uğrar ama, yazılı tarihteki hatalar veya saptırmalarla kıyaslandığında gerçeğe çok daha yakın bir tablo çizerler. En sert ve acımasız etkilerini 1914-18’de göstermiş, ondan önce1877-78 Osmanlı-Rus savaşında, yakın tarihte ise 2. Dünya Savaşı’nda yaşanmış ama yazılmamış seferberlik gerçekleri…

Kapak Konusu

EFSANELERE KURBAN EDİLEN SAVAŞ

Çanakkale mitleri, UFO hikayeleri ve saptırılan gerçekler

 

Çanakkale muharebelerine dair gerçek olmayan anlatı ve “tarih”ler, bugün bu tayin edici savaşa dair bildiklerimizden çok daha etkili ve yaygın. “Çocuk askerler”den uzaylı hikayelerine, evliyalara ve anlamsız abartılara uzanan bu dev dezenformasyon sektörü, “hem kökü içerde hem kökü dışarda mihraklar” tarafından yıllardır besleniyor. İnsanların inançlarını kullanarak büyütülen anlatılar, bir müddet sonra “resmen gerçek” halini alıyor.

Kapak Konusu

1. Dünya Savaşı’nın yalan, propaganda, efsane ve suç cephesi 

1. Dünya Savaşı’nın günümüze kalan en önemli sorunlarından biri, bu dönemle ilgili efsanelerin hem devletler hem de kurumlar tarafından yaratılması, belgelerin arşivlerden yokedilmesi için yüz yıldır bitmeyen bir çabanın gösterilmiş olmasıdır. Devlet adamları ve politikacılar ve tabii generaller çok sayıda hata yaptılar ve sorumlulukların unutturulması, savaş suçlarının örtbas edilmesi için çalıştılar. Gerek savaş sırasında, gerekse sonrasındaki yalanlar veya tahrif edilmeye çalışılan gerçekler…

Kapak Konusu

19.YÜZYILDAN GÜNÜMÜZE EMPERYAL STRATEJİLER

Yüzde bir tebessüm elde büyük bir sopa…

 

19. yüzyılda İngilizlerin gambot (savaş gemisi) diplomasisi, Amerikalıların büyük sopa politikası adını verdikleri eski strateji, günümüzde özellikle ABD tarafından sandıktan yeniden çıkartılmış görünüyor. Amaç, ekonomik- siyasi yaptırımlarla “yola getirilmek” istenen devleti pazarlık masasına oturtmak, böylece gerçek bir savaşın maliyetinden kaçınmak. 19. yüzyılın büyük devletleri bu yöntemle bir taşla iki kuş vuruyordu: Güç gösteriyle muhataplarının gözünü korkutuyor, vatandaşlarının milliyetçi duygularını okşayarak kendi kamuoylarını hoş tutuyorlardı.

Kapak Konusu

USTANIN İZLERİ VE TARTIŞMALAR

Mimar Sinan gerçeği ve efsaneler…

 

Mimar Sinan’ın eserleri, kendisi ve kökeni üzerine bitmek bilmez tartışmalar yapılmış ama, bilimsel çalışmalar o düzeye yaklaşamamış. Mimar Sinan da Büyük Çekmece Köprüsü dışında
(ki o da tartışmalıdır) hiçbir yapısında ismini geçirmemiş. Köken tartışması 1930’lu yıllarda büyük bir rezalete de sebep olmuş. Büyük ustanın mezarı açılmış, kafatası ölçülüp ırkı belirlenmek istenmiş ve sonunda kafatası kaybolmuş.

Kapak Konusu

PANTHEON’UN KUBBESİYLE TARİHE GEÇTİ

Batı’nın Sinan’ı Mimar Brunelleschi

 

14. yüzyılda Batı’da Pantheon’dan Doğu’da ise Ayasofya’dan sonra o ölçüde alanı örten bir kubbe daha yapılmamıştı; zira bunu sağlayacak teknik bilgi Ortaçağ boyunca unutulup gitmişti. Mimar Sinan’dan yaklaşık bir asır önce yaşamış Filippo Brunelleschi (1377-1446), Pantheon’un üzerine “yapılamaz” denilen kubbeyi yaptı ve Leonardo Da Vinci dahil birçok Rönesans şahsiyetine ilham verdi.

Kapak Konusu

BÜYÜK MİMARIN ÖLÜMÜNÜN 430. YILI

Mimar Sinan: Eserleri var ama adı yok

 

Tarihimizin kuşkusuz en önemli mimarı Sinan üzerine, gerek yaşadığı dönemde (16. yüzyıl) gerekse sonrasında neredeyse hiçbir yazılı belge bulunmuyor. Hem çağdaşı tarihçiler hem sonrakiler, camilere ilişkin nice detaydan bahsederken Mimar Sinan ismini anmıyor. Cumhuriyet döneminde ortaya çıkan kimi oldukça tartışmalı belgeler ise, onun dev eserleriyle eşitsiz mahiyette. Osmanlı-Türk belgelerinde, Mimar Sinan’ın izinde…

Kapak Konusu

TÜRK BASININDA BİR İLK

‘İki Saltanat Arasında’ Ruşen Eşref’in tarihî tanıklığıyla…

 

Vakit gazetesinin 5 Temmuz 1918 tarihli nüshasında yayımlanan yazı, sadece tarihî bir hadiseyi yansıtmakla kalmıyor, Türk gazetecilik literatüründe de bir ilk olma özelliği taşıyor. Ruşan Eşref’in gerek gazeteciliği gerekse tanık olduğu olayları ve dönemin havasını olağanüstü bir şekilde aktarması, bu makaleyi eşsiz kılıyor: “İki Saltanat Arasında”…

Kapak Konusu

SULTAN REŞAD’IN ÖLÜMÜ VE VAHİDEDDİN’İN TAHTA ÇIKIŞI-100. YIL

Osmanlı sarayında son padişah cenazesi ve son cülûs…

 

Bundan 100 yıl önce, 3 Temmuz 1918’de 35. Osmanlı padişahı Sultan Mehmed Reşad vefat etmiş, 4 Temmuz’da ise son padişah Vahideddin tahta çıkmıştı. Gazeteci Ruşen Eşref 5 Temmuz 1918 tarihli Vakit gazetesinde çıkan “İki Saltanat Arasında” başlıklı yazısı, bu tarihî hadiseyi belgeleyen eşsiz bir kaynaktır.

Kapak Konusu

BİR KÜLTÜR VARLIĞI

Bir kültür varlığı: Bergama, Troya, Boğazköy neyse Nâzım da odur!

 

Nâzım Hikmet’in yalnızca eserleri değil, bizzat ömrü bile destansı bir başyapıt, sonraki kuşaklara kalması gereken bir kültür mirasıdır. Külliyatına dahil edilmemiş onca şiiri, yayımlanmamış onlarca oyun ve senaryosu, yayımlanmamış yüzlerce yazısı, Moskova’da kalan eşyaları, müzeleşememiş, biraraya getirilememiş, dağınık bir şekilde önümüzde durmaktadır… Ölümünün 55. yılında bilinmeyen şiirleri, mektupları ve yaşamıyla Nâzım Hikmet.

Kapak Konusu

ŞAİRE VE EDEBÎ MİRASINA SAYGI

Nâzım külliyatında eksik-gedik kabul edilemez

 

Yayımlanan Nâzım Hikmet eserlerinin tam ve yanlışsız olduğu söylenemez. Şairin Türkiye’de ve SSCB’de dağınık geçen ömrü; Türkçe elyazmalarının çevirmenlerde kalmış, yitmiş olma ihtimali; sağlıklı ve güncellenmiş bir bibliyografyasının hâlâ yapılmamış olması; arşivlerin ve yayınların yeterince incelenmemesi bu durumun başlıca nedenleri. Orijinal belgelerin rehberliğinde çeşitli örnekler…

Kapak Konusu

NÂZIM HİKMET’İN DÜNYAYA GELİŞİ

Kesinleşen tarih: 15 Ocak 1902’de Selanik’te doğdu

 

Şairin doğum tarihi uzun yıllardır bir tartışma konusuydu. Erhan Saçlı’nın araştırmaları sonucu ulaştığı Le Journal de Salonique gazetesindeki haberler, Nâzım Hikmet’in 15 Ocak 1902’de doğduğunu kesin olarak kanıtlıyor. Ailenin Selanik günleri 1899’da başlamış, baba Hikmet Bey’in Diyarbakır’a gitmesiyle 6 Ekim 1903’te sona ermişti.

Kapak Konusu

NÂZIM HİKMET-MÜNEVVER ANDAÇ MEKTUPLARI

‘Sensiz Paris Gülüm’

 

Nâzım Hikmet-Münevver Andaç mektuplaşmaları, şairin İstanbul’da bıraktığı karısı, oğlunun anası, aynı zamanda “dayı kızı” Münevver’e olan aşkını, özlemini yansıtır. Nâzım Hikmet ilk kez Paris’e 1958 Mayıs başında gider. Annesi Fransız olan, çocukluğunun ve ilk gençliğinin bir kısmını bu şehirde geçiren Andaç ise 60’ların sonunda Fransa’ya yerleşir ve orada ölür.

Kapak Konusu

NÂZIM AMCA’NIN VERA’SI

‘Annemin ellerini tutar, sanki kendi gidişini de engellemeye çalışırdı’

 

Nâzım Hikmet’in son eşi Vera Tulyakova Hikmet’in kızı Anna Stepanova, şair öldüğünde henüz 11 yaşındaydı. Tiyatro bilimci ve profesör Stepanova, halen Rusya Tiyatro Sanatı Üniversitesi’nde ders veriyor ve Nâzım Hikmet’in son yıllarını hatırlıyor. Bilinmeyen veya yayımlanmamış pekçok eserin günışığına çıkmasını sağlayan Stepanova’nın “Nâzım Amca”sı.

Kapak Konusu

OLAYLARIN MERKEZİNDE NELER YAŞANDI?

‘Fransa’nın canı sıkıldı’, kendiliğinden hareket klasik liderleri tanımadı

 

1968 baharında üniversitelerde başlayan gösteriler işçilerin de katılımıyla kitlesel bir hal almış, kamuoyunun sempati ve desteği de göstericilerden yana dönmüştü. Yüzbinler Paris’te gösteri yapmaya başlamış, kendiliğinden gelişen büyük hareketlenme herhangi bir liderin veya partinin veya örgütün kontrolünü reddetmişti. Ortada barikatlar, kızıl ve kara bayraklar olsa da, ne bir darbe ne de içsavaş girişimi sözkonusuydu.

Kapak Konusu

TÜRKIYE 68

Önce hak arayışları sonra baskı ve şiddet

 

Türkiye’deki öğrenci gösterileri, Paris ve dünyadaki protesto hareketleriyle eşzamanlı başladı. Başlangıçta siyasal iktidar tarafından -bugün inanılmaz ölçüde demokratik gözüken- yumuşak bir tutumla karşılaştı. ABD 6. Filosu’nu protesto gösterileri ve Vedat Demircioğlu’nu öldürülmesiyle radikalleşen hareket, kalıcı bir miras bırakamasa da bir dizi yeniliğin hazırlayıcısı oldu.

Kapak Konusu

OSMANLI SADRAZAMININ YALI OYUNU

Reşid Paşa’nın ‘akçeli ilişkiler’i

 

Tanzimat’ı ilan eden Reşid Paşa, yönetim ve ordu başta olmak üzere bir dizi yeniliğin gerçekleştiği bir evreyi temsil etti. Bununla birlikte, sadrazamlığı sırasında özellikle Galata bankerleri ile olan “akçeli ilişkiler”i, ölümünden sonraki terekesinde açığa çıktı. Paşa, kendisine ait yalıyı padişahın oluruyla hazineye satmış, sonrasında ise yine padişahın kızıyla evlenen oğluna hediye olarak geri verilen mülkün anahtarını elinde tutmuştu!

Kapak Konusu

YETKİ, HIRS VE PARA

Yedim yedirdim yönettim

 

İktidar sahipleri tarihin her döneminde her medeniyette her siyasi ve dinî yapıda, devlet işleri için ahaliden toplanan paraları gaspettiler. Doğu’da ve Batı’da, krallar ve sultanların etraflarındaki ayrıcalıklı kesimin aldığı rüşvetler, muazzam kişisel servetlerin kaynağını oluşturdu. Çok öne çıkanlar cezalandırıldı ama özellikle Osmanlı toplumunda yıllar içerisinde gelenekselleşen bu mekanizma “işini bilen” idarecilerin yanısıra, “yiyor ama çalışıyor” diye düşünen bir kitle yarattı.

Kapak Konusu

DOĞU VE GÜNEYDOĞU’DAKİ OPERASYONLARIN ANALİZİ

Gayri nizami harpte 33 yıllık mücadele

 

1984’ten bu yana PKK’ya karşı mücadeledeki en önemli zaaf, siyasi kararsızlıktır. Meselenin bir bütün olarak ele alınması, bölgede uygulanacak ekonomik ve sosyal politikalarla koordine edilerek sürekli kılınması gerekirken, bu yapılamamıştır. Başka bir önemli husus ise uzun vadeli bir askerî-politik strateji geliştirilmemesidir. PKK’nın, antlaşmalara göre müttefik olunan NATO ülkeleri tarafından desteklenmesi de sorunu ağırlaştırmıştır.

Kapak Konusu

16. YÜZYILIN GİZLİ AJANLARI

Sultanın casusları

 

16. yüzyıl Akdeniz’i, en güçlü dönemini yaşayan Osmanlı Devleti için en önemli ticari ve siyasi faaliyet alanıydı. Kurumsal bir istihbarat anlayışından yaklaşık 400 sene evvelki belgeler, Osmanlı yönetiminin dünya siyaset ve diplomasisinde neler olup bittiğinden ziyadesiyle haberdar olduklarını göstermektedir. Avrupa arşivlerinde, para karşılığı İstanbul’a bilgi veren casusların yazışmaları ve Osmanlı istihbarat ağı. 

Çanakkale Zaferi 102. Yıl

MUSTAFA KEMAL’İN İŞARETİYLE...

Tarihin değiştiği an: 10 Ağustos 1915 Conkbayırı taarruzu

 

Çanakkale muharebeleri sadece Türk tarihini değil, dünya tarihini değiştirdi. 25 Nisan 1915’te, çıkarmanın ilk günü düşman taarruzunu durduran Mustafa Kemal; 10 Ağustos’taki karşı saldırıyla da hakim tepeler silsilesini kesinkes ele geçirdi. Böylelikle İtilaf kuvvetleri Boğaz’a inemedi, İstanbul’u ele geçiremedi ve savaşı erken tarihte sonlandıramayıp çekilmek zorunda kaldı. Türkiye’yi yeniden bir millet, Mustafa Kemal’i Atatürk yapan hadise…

Genel

‘ASAR-I ATİKA’NIN İDEOLOJİK TARİHİ

Osmanlıların arkeoloji kavgası

 

Eski eserler (Âsâr-ı atîka) ile ilgili ilk nizamname 1869’da çıktı, aynı yıl Müze-i Hümayun resmen kuruldu. Osmanlı Devleti’nin, genel modernleşme projesinin bir parçası olarak eski eserlerin çıkarılması, korunması, sergilenmesi için attığı adımlar, Batılı bilim çevrelerinde rahatsızlığa yol açtı. Türkiye arkeoloji tarihinin bir yönü de, topraklarındaki eski uygarlıklara ait kalıntıların Türklerin “hakkı” olmadığını ileri sürenlerle yaşanan bu gerilimli ilişkilerdi.

 
Genel

ARŞİV BELGELERİNDE ÂSÂR-I ATÎKA

Osmanlı padişahları eski eserler için ‘verdim gitti’ demedi

 

Osmanlı padişah ve devlet adamlarının eski eserlere olan yaklaşımı, “Memalik-i şâhânemde taş mı kalmadı, verin gitsin!” diye karikatürize edilen derecede duyarsız ve ilgisiz değildi. Padişah, bizzat kendi imzasıyla çıkarılan nizamnamelere rağmen, “özel izinlerle” eski eserlerin ait oldukları topraklardan koparılmalarına gözyummak zorunda kaldı.

 
Kapak Konusu

HEM MODERN HEM YERLİ

Theodor Makridi Bey: Türkiye arkeolojisinin Rum asıllı kahramanı

 

Osman Hamdi Bey zamanında arkeolojik kazıları bilfiil yürütmeye başlayan Theodor Makridi Bey, Türk arkeolojisi ve müzeciliğinin altyapısını oluşturan çok değerli projeleri gerçekleştirdi. İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde görevine uzun yıllar devam eden Theodor Makridi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk resmî kazılarını da gerçekleştiren isimdi.

Kapak Konusu

II. ABDÜLHAMİD’İN ZADEGÂN VE GÜVENLİK SİYASETİ

‘Halife padişah’a bağlı sivil ve askerî kuvvetler

 

Meclis-i Mebusan, II. Abdülhamid kadar Bâb-ı Âlî paşalarını da rahatsız etmişti. Birçok taşra soylusu da meclissiz bir yaşam istiyordu. Bunların oğulları saraydaki “Aşiret Mektebi”nde eğitiliyor, her şeyden önce padişaha/halifeye bağlı bireyler olarak yetiştiriliyordu. Hamidiye Alayları da, sadece adını taşıdıkları sultana hesap vermekteydi.

Gündemin Tarihi

27 MAYIS DÖNEMİ-147’LER VAKASI

Şarklıyı “kürtçü” diye inançlıyı “gerici” diye

 

Daha sonra 14’lerle birlikte kendisi de tasfiye edilecek olan 1960 darbesinin Milli Birlik Komitesi üyesi Kurmay Binbaşı Orhan Erkanlı’nın anıları, çeşitli üniversitelerden 147 öğretim üyesinin tasfiyesinin yanlış ve haksız bir uygulama olduğuna tanıklık ediyor: “Her türlü kanaate, inanışa taarruz ediyor, solcusunu da sağcısını da atıyorduk…”

 
Gündemin Tarihi

ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİ-HEYETİ MAHSUSALAR

Mağdurları 10. Yıl Affı bile kurtaramadı

 

Cumhuriyet’in kuruluş döneminde Osmanlı Devleti’nden “miras alınan” kadroları “temizlemek” amacıyla özel yetkilerle donatılmış askerî ve sivil kurullar oluşturuldu. Heyeti Mahsusalar, Milli Mücadele’ye katılmayan, düşmanla işbirliği yapan asker ve sivil kişileri yargılamakla görevliydi. Bütün büyük tasfiyelerde olduğu gibi, günahsızlarda hırpalandı.

 
Gündemin Tarihi

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ-TENSİKAT KANUNU

Liyakat unutuldu, sonuç tensikat oldu

 

II. Meşrutiyet döneminin tensikat siyaseti haklı bir nedene dayanıyordu. Zira, Sultan II. Abdülhamit döneminde, Tanzimat’ın devlet hizmetinde çalışmanın tek ölçütü olarak getirdiği liyakat ilkesi büyük yara almış, olur olmadık insanlar hak etmedikleri yerlere getirilmiş, kendilerine yüksek rütbeler bahşedilmişti. Meclis-i Mebusan, tasfiyenin adaletli bir biçimde yürütülebilmesi için azami gayreti gösterdi, fakat uygulamanın bir toplumsal deprem yaratmasının önüne geçemedi.

 
Gündemin Tarihi

OSMANLI DÖNEMİNDE DEVLET-MEMUR İLİŞKİSİ

Önce padişahın kulu sonra devletin memuru

 

Osmanlı devlet mekanizması Fatih Kanunnamesi ile tamamen kurumsallaşmıştı. İstihdamlar, terfiler, aziller kesin kurallara bağlıydı. Bunalım, isyan ve reform dönemleri hariç, kimse rastgele işe alınmaz, sıraya, liyâkata bakılırdı. Ama devlet dairelerinde çalışanların çoğunun iş güvencesi, sabit maaşı yoktu. Maaş alan imtiyazlı yüksek bürokratların kaderi ise, “patron”un, yani padişahın iki dudağı arasındaydı.

 
Gündemin Tarihi

12 EYLÜL DÖNEMİ-1402’LİKLER

Kovmayalım da besleyelim mi?

 

12 Eylül 1980’de Ordu “emir-komuta zinciri” içinde yönetime el koymuş, cuntacı beş generalin oluşturduğu Milli Güvenlik Konseyi seçilmişleri devirmişti. Tarihe ceberrut uygulamalarıyla geçen 12 Eylül rejimi, 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası’nda yaptığı değişiklikle yaklaşık 5 bin kamu çalışanını sorgusuz sualsiz işten çıkardı. Tasfiyenin “1402’likler” olarak anılan mağdurları arasında, iki değerli akademisyen, tarihçi Mete Tunçay ve siyaset bilimci Baskın Oran da vardı…

 
Gündemin Tarihi

ULUSLARARASI BİR KÜLTÜR MİRASI

Kiliseden de camiden de daha fazlası

 

Ayasofya: 1479 yıllık İstanbul Ayasofyası, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın belki de en büyük, en muhteşem çokkültürlü anıt yapısı. 718 yıl kilise, 477 yıl cami, 82 yıldır müze olarak hizmet veren tarihî eser, inançların, mimarinin ve sanatın tepe noktası. Tarih boyunca farklı coğrafyalarda kilise-cami, cami-kilise dönüşümleri ve Ayasofya tartışmalarının günümüzdeki yankıları...

 
Kapak Konusu

Osmanlı biat kültürünün yıldız oyuncuları onlardı 

Osmanlı kültürüne özel dalkavukluk, ortalama bir zamanlamayla III. Murad’dan II. Mahmud’a 260 yıllık süreçte olageldi. Tanzimat öncesi evrelerde dalkavuklara rağbet zirvede olmalı ki, dalkavuk esnafı, loncası, kâhyası, öyküleri; ellerini eteklerini öptükleri sultanları, kapılarını çaldıkları saraylar, konaklar, dip bucağında oturdukları meclisler hep vardı.

Kapak Konusu

ZORUNLU GÖÇLER

İnsanlık durumundan, insanlık dramına…

 

İkinci Dünya Savaşı’ndan beri ilk kez dünyada mülteci sayısı 40 milyonu geçti. 1945 yılında da buna yakın sayıda mülteci Avrupa’nın dört bir yanında aç, sefil dolanıp duruyordu. Şimdi, en kalabalık kafileler, savaşlar ve katliamların paramparça ettiği Ortadoğu ülkelerinden dünyaya dağılıyorlar. İlk durakları komşu ülkeler, yolları da çoğu zaman Akdeniz oluyor, ama hiçbir yolu denemekten vazgeçmiyorlar.