Aralık
sayımız çıktı

Düşmanı yenen şehitler maden/mermer ocağına, ilgisizliğe yenik düştüler!

BÜYÜK TAARRUZ / BAŞKOMUTAN MEYDAN MUHAREBESİ SAHALARI

Türk milletinin kaderini tayin eden, bugünlere ulaşmamızı sağlayan büyük zaferin elde edildiği arazi ve muharebe anı-izleri, aradan geçen 100 yıl içerisinde maalesef gerektiği gibi korun(a)madı. Bugün Millî Park Müdürlüğü bu geçmişten gelen yanlışları gidermek için yoğun mesai harcıyor ama, konuya ve alana müdahil olan çok fazla kurum/kişi varken bu iş hiç de kolay değil.

Yüz yıl önce yaşanan Bü­yük Taarruz ve Başko­mutan Meydan Muha­rebesi’ne ilişkin internet üze­rinden sağlıklı, aktüel, temel bilgiler sunan bir tanıtım olma­dığı gibi; hadiselerin yaşandığı ve geniş bir coğrafyaya yayılmış olan muharebe noktaları için de arazi üzerinde yeterli yön­lendirme bulunmuyor. 1980’le­rin başında, Başkomutan Tarihî Millî Parkı’nın ilanı aşamasın­da coğrafya bileşenini dışarıda bırakan bir harp tarihi anlayışı bugünlere kadar sürdürülmüş; bu da hem asıl korunması ve zi­yaretçilere sunulması gereken önemli noktaların atlanmasına yolaçmış; kimi sahalara gereğin­den fazla fonksiyon yüklenmiş kimileri ise maalesef değişik dü­zenlemelerle orijinal dokusunu yitirmiştir.

Bugün Millî Park Müdürlüğü geçmişten gelen yanlışları gidermek için yoğun mesai harcıyor ama konuya müdahil olan çok sayıda kurum ve kişi varken bu hiç de kolay görünmüyor.

Düşmanı yenen şehitler maden/mermer ocağına, ilgisizliğe yenik düştüler!
Toklusivrisi

Sadece Büyük Taarruz saha­sında değil, Türkiye’nin hemen her yerinde varolan yanlış anla­yış ve uygulamalar arasında ilk sırada “temsilî şehitlik”ler var. Sahaya çıkıp, araştırıp gerçek şehitlikleri bulmak yerine, mu­harebe sahasının en can alıcı ye­rine gösterişli, pahalı, “müteah­hit dostu” şehitlik yapmak; şehit listelerinden rastgele -500 gibi hep yuvarlak sayılı- isimler seç­mek; bu isimlerin Türkiye’nin dörtbir yanından olmasına, hat­ta Halep, Trablus gibi eski Os­manlı topraklarını da temsil et­mesine “özen göstermek”; 100 yıl önceki şehitler üzerinden “hepimiz din kardeşiyiz” veya “bu vatan için hepimiz savaştık” gibi sosyo-politik mesajlar ver­mek… Tüm bunlar yapılırken de, ilgili coğrafyada bulunan gerçek şüheda mezarları/kabristanla­rı hiçe saymak, bunları yokoluşa terketmek…

Bugün örneğin “Çiğiltepe Şehitliği”, Kocatepe’den sonra Büyük Taarruz sahasının en çok ziyaret alan noktası. Geçmiş­te buraya gösterişli bir şehitlik yapılmış; tabii altında bir tek şehit bulunmuyor. Altıgen form­da bir alana yapılmış şehitlikte, mezartaşları her yöne dönük; İslâmî usullere göre batıda olup doğuya dönük olması gereken baştaşları da dört farklı yöne ba­kıyor!

Ancak “Çiğiltepe Şehitli­ği” olarak adlandırılan bu ya­pının en büyük zararı, sahada­ki gerçek şehitliklere… 26-27 Ağustos’ta 57. Tümen’nin taar­ruz ettiği Çiğiltepe blokundaki direnek merkezine yapılan bu temsilî şehitlik o kadar geniş bir alana yayılmış ki, Kızıltaş Yayla­sı’nda sürülerini yayan köylü­ler geniş bir otlaktan mahrum kalmış. Oysa direneğin kuzey­batısında, muharebeler sırasın­da silah arkadaşlarınca defnedi­len 57. Tümen askerlerinin asıl şehitlikleri uzanıyor! Düştükle­ri yerde vatana eklenen 60’tan fazla Mehmet’in gerçek şehitli­ği, geçen yıl Başkomutan Tarihî Millî Parkı’ndan uzmanlarla bir­likte bulunmuştu. Ne tarihî ne dinî, hiçbir doğruyu temsil et­meyen “temsilî şehitlik” yüzün­den, Çiğiltepe şehitleri hakettik­leri saygıdan mahrum kalıyor.

Düşmanı yenen şehitler maden/mermer ocağına, ilgisizliğe yenik düştüler!
Şaphane

Bugün en çok ziyaretçi alan Afyon Kocatepe ve Çiğiltepe Şe­hitliklerinin her ikisi de temsilî. Mezartaşlarında yazan yüzler­ce isim, listelerden rastgele se­çilmiş isimler. Oysa Afyon’da 10’dan fazla noktada sayıları 1.000 yakın gerçek şehit, torun­larıyla buluşmayı bekliyor.

Büyük Taarruz sahasında, Kocatepe’den sonra ziyaretçi­lere sunulan ikinci önemli nok­tanın Çiğiltepe olması da bir başka paradoks. Zira muharebe­ler sırasında 1. ve 4. Kolordular asıl sonucu, Çiğiltepe’den daha doğuda bulunan, Tınaztepe-Be­lentepe-Kalecik Sivrisi direnek­lerinin temsil ettiği, 20 kilomet­re uzunluğundaki hatta aramış­tır. En şiddetli muharebelerin yaşandığı, cephenin yarıldığı, taarruz planının odağındaki di­renekler bunlardır. Ancak ziya­retçilerin bu direneklere, mev­zilere kendi başlarına ulaşma­ları mümkün değil. Yapılan tüm kilitli parke taş yollar, yönlen­dirme tabelaları, hepsi Çiğilte­pe’dedir. Bunun nedeni 57. Tü­men komutanının trajik öyküsü nedeniyle Çiğiltepe’nin popüler olmasıdır. Oysa muharebe tarihi ziyaretçilere doğru verilecekse, Tınaztepe-Belentepe-Poyralıka­ya-Erkmen mevzileri ziyaretçi­lere öncelikli olarak gösterilme­lidir. Kilitli taş döşenecek yollar seçilirken kişisel tercihler değil, muharebe tarihinin belirledi­ği öncelikler dikkate alınmalı­dır. Çiğiltepe’yi her yönde ulusal karayolu ağına dahil etmek ye­rine, en azından bir güzergah da cephenin yarıldığı Çamlıca Ko­rusu’ndan, Tınaztepe blokunda Gepli mevzilerinden, Belentepe direnek merkezinden geçiril­melidir. Bu noktaların çoğunda gerçek şehit defin sahaları da bulunmaktadır.

Benzer şekilde, hiç gündeme gelmeyen, sahaya tur getiren ço­ğu rehberin de bilmediği önem­li bir nokta Toklusivrisi’dir. 26 Ağustos sabahı taarruz ettiğimiz Yunan birinci savunma hattının en batı ucundaki bu görkemli direnek, aynı zamanda Yunan­ların yelpaze şeklinde planladı­ğı üç hatlı savunma ağının tüm hatlarının birleştiği, dolayısıyla sadece Büyük Taarruz’da değil, 30 Ağustos gecesi Kaplangı Dağı Muharebesi’nde de şiddetli mu­harebeler görmüş bir yerdir. Yu­nan 1/38 Evzon Alayı’nın en son terkettiği mevziler buradadır. Kaya tahkimat siperlerin hepsi hâlâ son derece iyi durumdadır. Toklusivrisi’nin olmadığı Büyük Taarruz anlatımı asla tam ola­maz. Buna rağmen bu siperle­re giden düzgün bir yol yoktur. Uzaktan dahi olsa bilgilendire­cek, burayı Büyük Taarruz an­latımına dahil edecek hiçbir şey yıllardır yapılmamıştır.

Düşmanı yenen şehitler maden/mermer ocağına, ilgisizliğe yenik düştüler!
Belentepe

Nasıl ki Büyük Taarruz’da 1. Ordu’nun muharebe idare ye­ri Kocatepe olmuşsa, Şaphane Dağı da Yakup Şevki (Sübaşı) Paşa’nın 2. Ordu muharebe ida­re yeri de çok önemli bir yerdir. Harekat planı uyarınca 2. Or­du’nun kesin sonuçlu muharebe değil, oyalama taarruzu yapmış olması, bu kesimdeki mevzileri, ordugah yerlerini ve şehitlikle­ri daha az önemli yapmaz. Oysa Çavdarlı köyü kuzey sırtların­dan başlayarak Güzelim Da­ğı-Dede Sivrisi-Oyuktepe-Ka­zuçuran direnekleri boyunca kuzeye uzanan 6. Kolordu ile Se­yitgazi-Kırgız Dağı kesimindeki 3. Kolordu cepheleri Büyük Ta­arruz anlatımında hiç yer almaz. Bu nedenle bu cepheye yönelik bir alan koruması ya da ziyaret programı geliştirilmiş değildir!

Güzelim Dağı’ndaki kaya tahkimat mevziler, Yunan bir­liklerinin barınak/zeminlik ya­pıları, topçu sütreleri, Kazuçu­ran’daki boy siperleri… Bunların hepsi bugün kaderine terkedil­miş durumdadır. Oysa Yunanla­rın asıl taarruz beklediği kesim olduğundan, en kuvvetli şekilde tahkim ettikleri direnekler bu­radadır. Bu denli güçlü tahkim edildiği için de kalıcı olmuş, Bü­yük Taarruz sahasındaki en ko­runmuş, en temsil edici örnek­lere evsahipliği yapmıştır, yap­maktadır.

Şaphane Dağı’nın duru­mu aslında çarpıcı ve acık­lı bir özettir. Dağın neredeyse yarısı birkaç maden işletmesi tarafından yarılmıştır! Büyük bir ironi oluşturacak şekilde, Yakup Şevki Paşa’nın ordugah yapısının üstüne yapılan baz istasyonları bu katliamın tüm tepeyi yutmasına engel olmuş­tur! İstasyon kulelerinin etra­fında müstahkem hatları, ma­ğara koruganları, rasıt noktala­rını ve eteklere kadar inen boy siperleri görülebilir. Dağdaki madencilik faaliyeti bütün hı­zıyla devam etmektedir ve aynı şekilde baz istasyonlarıyla bir­likte “nefis” bir görüntü oluş­turmaktadır.

Düşmanı yenen şehitler maden/mermer ocağına, ilgisizliğe yenik düştüler!
Çiğiltepe

Yunan ikinci savunma hat­tının geçtiği İlbulak Dağı’ndaki siperler de benzer bir kaderin kurbanıdır. Mermer madenci­liği Afyon’da diğer her tür faali­yete göre öncelikli olduğundan, dağdaki kaya tahkimat siperlere yaslanan mermer ocağı faaliye­tine devam etmektedir. Burada­ki orijinal siperler de şu sıralar ya yokedilmiş ya da yokedilmek üzeredir.

Bu kara tablo, bilindiği gibi sadece Büyük Taarruz ve Baş­komutan Meydan Muharebe­si için değil, tüm İstiklal Harbi ve öncesindeki 1. Dünya Savaşı muharebe sahalarında mevcut­tur. Farklı kurumların yetkisin­deki SİT’ler; millî park, tarihî alan başkanlığı gibi korunan alan statülerinin çakışması; ku­rumlararası sinerji oluşturula­maması; zaten kısıtlı olan bütçe olanaklarının etkin ve maalesef genellikle doğru-düzgün işler kullanılamaması, ilgili sahalar­da etkili bir koruma sağlama­dığı gibi yeni yanlışlara yolaç­maktadır.

Ziyaretçi planlaması yapılır­ken stratejik önem ve kronolo­jik sıra yerine, idare açısından kolaylık ve “halkın talebi” esas alınmaktadır. Oysa bu alanlar aynı zamanda birer eğitim yeri­dir. Yanlış bilinenlerin düzelti­leceği, bilinmeyenlerin öğreni­leceği yerler ve harp tarihinin açıkhava arşivleri olarak bu sa­halarda bilginin en doğru şek­liyle aktarılması en önemli so­rumluluktur.

Bu nedenle tarihimizin dö­nüm noktaları olan bu muhare­be sahalarında bilimsel araştır­ma, uygulama ve ziyaretçi yö­netiminin ihtisas sahibi bir tek kurum tarafından yürütülmesi ve bu kurumun özerk yapıda ol­ması şarttır.

Düşmanı yenen şehitler maden/mermer ocağına, ilgisizliğe yenik düştüler!
Tınaz Tepe