Aralık
sayımız çıktı

Duvar yapmak, duvar yıkmak ve tarih duyarlılığı

Bursa’daki Sinan Paşa Külliyesi’nin duvarının yıkılması, yakın geçmişte yaşanmış ve halen devam eden tahribatları yine gündeme taşıdı. Ama tarihî eserlerimiz, sadece tahribat haberleriyle anılmamalı.

Kültür varlıkları çoğu zaman içinde bulundukları sokak dokusuna doğrudan açılmazlar, onları koruyan bir duvar ile çevrelenirler. Bu duvar saraylarda, konaklarda gayet yüksek, içeriyi meraklı bakışlardan koruyan duvarlardır. Camiler, tekkeler ve benzeri kamusal yapılar ise birçok pencere ile içinde bulundukları sokaklara açılırlar. Bu duvarlar genelde, çevreledikleri yapıdan daha niteliksiz malzeme ile inşa edilirler. Cami kesme taş ise çevre duvarı moloz taş olur. Ancak bunlar yapının ayrılmaz parçalarıdır.

Ne yazık ki ülkemizde bu tür duvarlar her zaman bir bahane bulunup yenilenebilir, yükseltilebilir, daha güzel, pahalı bir malzeme ile kaplanabilir. Asırlardır içlerindeki yapıları koruyan kollayan bu duvarlar, günümüzde kendilerini bile koruyamazlar.

Bursa Yenişehir’deki Sinan Paşa Külliyesi, çevre duvarlarında inşaat için yıkılan bir kısımla gündeme geldi. Yapı Osmanlı mimarisinin klasik çağında Bursa’da inşa edilen en görkemli anıtlardan biridir. 16. yüzyılın sonlarında dönemin önde gelen devlet adamlarından Yemen ve Tunus fatihi unvanları ile hatırlanan Sinan Paşa tarafından inşa ettirilmiş. Külliye, cami, medrese, kervansaray, imaret gibi yapılardan oluşuyormuş. Ancak bunların bazıları günümüze ulaşamamış. Cami zengin çinileri ile tanınıyor. Ne yazık ki onlar da sadece yaşanan hırsızlıklar nedeniyle hatırlanıyor.

Yapıları çevreleyen duvar, son restorasyonlarda yenilenmiş. Yine de duvarın yıkımı ile ilgili alınması gereken izinler alınmamış. Yapılan inşaata malzeme sevketmek zor olunca kamyonlar girip çıkabilsin diye duvarın bir kısmı yıkılmış. Savunma olarak da “işimiz bitince yeniden örülecek” deniyor. Üzücü ve korkutucu olan birkaç metre duvarın yıkılması değil. Uygulamacıların kültür varlığına bakış açısı. Maalesef restorasyon adı altında, geri dönülemez tahribatlar yapılıyor. Düzelme umudu da pek yok. Çünkü toplum, medya, kültür varlığı ile ilgilenmiyor. Ne külliyenin banisi Sinan Paşa, ne mimari tasarımın özellikleri, ne muhteşem çiniler kimsenin umurunda değil. Ancak bir tahribat, hırsızlık, kötü uygulama haber olabilir. Her makamdan ilgisiz ve bilgisiz kişiler feryad eder. Dövünür ama ertesi gün artık kendilerine başka bir konu bulup onunla devam ederler.

Sinan Paşa Külliyesi duvarının yıkılması ve demir kapı yapılması için izin alınmadığı ortaya çıktı, soruşturma sürüyor (en üstte). Yedikule’de Aziz Konstantin Azize Eleni Kilisesi’nin 19. yüzyıla ait çevre duvarı da araç girişi için yıkılmış. Hatta modern bir kepenk de eklenmiş.

Kültür varlıklarını yaşatmak için “farkındalık” yaratmak, korumak için bilinci geliştirmek ne yazık ki medyanın sorumlulukları arasında değil. Sahip çıkmak sadece tahribatları ve diğer olumsuzlukları haber yapmaktan ibaret. “Konuyla ilgili bilinç düzeyi ne yazık ki daha fazlasını kaldırabilecek durumda değil” deniyor.

Dövünmek, ağıt yakmak isteyenler için benzer birçok örnek olduğunu hatırlatmak gerekli. Yıllar önce İstanbul’da tarihî mezarlıkların çevre duvarlarını yenilemek adına benzer korkunç işler yapıldı. Eyüp ve Karacaahmet bu uygulamaların utanç verici örnekleri ile çevrili. Çırağan Sarayı restore edildiğinde haremin yüksek duvarları turizmcileri korkutmuş, otele elverişli giriş çıkışı sağlamak için çevre duvarlarının bir kısmı “sarayı halka açıyoruz” diyerek yıktırılmıştı. Şehrin içinde başka örnekler de var. Yedikule’de Aziz Konstantin Azize Eleni Kilisesi’nin 19. yüzyıla ait çevre duvarında da bir kısım yıkılmış. Burada bir araç park etmek gibi bir uygulama tercih edilmiş. İlgililer burada duvara güzel modern bir kepenk eklemeyi de ihmal etmemişler. Galata’da Türk Ortodoks Patrikhanesi, Meryem Ana, Vaftizci Yahya ve Aya Nikola Kiliselerinin bahçe duvarlarını yıkıp küçük küçük dükkanlara yer açılmış. Yani liste uzun.

İSTANBUL-SİLİVRİ-AKÖREN

Rüzgar türbini inşaatında Bizans mezarları ortaya çıktı

Silivri’nin Fener, Kurfallı, Akören köyleri yakınlarındaki Rüzgar Enerji Santrali (RES), rüzgar türbinleri inşası sırasında tarihî eserler günışığına çıktı. Müzeye götürülen parçaların 11.-12. yüzyıl Geç Bizans dönemine ait olduğu düşünülürken, küçük buluntuların da farklı dönemlere ait olduğu söylentiler arasında. Rüzgar türbinlerinin yapılacağı alanın yakın çevresinde bir mezarlık alanıda bulundu. Bunun bir manastır kompleksine ait olduğu tahmin ediliyor. Karadeniz’den Marmara Denizi’ne kadar uzanan yaklaşık 52 km. uzunluğundaki Anastasius surları, Doğu Roma’nın batısını koruyan en önemli savunma yapısıydı. Bu çevrede antik Silivri ( Selymbria) ve Çatalca (Metrai) gibi iki büyük yerleşimin yanısıra, çok sayıda tarihi köy ve birçok manastır bulunuyor. Rüzgar enerji santralini kuran şirketin (Arıkanlı Holding -Arien Elektrik Üretim AŞ) bir an önce türbinlerini yerleştirmek istediği ve Anıtlar Kurulunda nihai kararın henüz verilmediği de gelen bilgiler arasında.

Geç dönem Bizans mezarlarında bozulmamış durumda iskeletler ortaya çıktı.