Kasım
sayımız çıktı

Nizami harpler şeytani hileler

Bundan 25 asır önce Sun Tzu, aldatmanın savaşın temeli olduğunu söylüyordu. Ona göre güçlüyken zayıf, güçsüzken kuvvetli görünmek gerekirdi. Bu temel prensibi uygulayan birlikler, birçok defa tarihin akışını değiştirdi. 1. Dünya Savaşı sırasında sistemleşmeye başlayan dezenformasyon ve aldatma teknikleri, 2. Dünya Savaşı’nda tayin edici bir karakter kazandı.

6 Haziran 1944 sabahı bin lerce Müttefik gemisi Normandiya sahillerine asker çıkarırken, gökyüzüne hakim olan İngiliz ve Amerikalıların on bin sortisine karşı Luftwaffe sadece birkaç yüz etkisiz çıkış yapabildi. Buradaki Alman 7. Ordusu, üzerine gelen kuvvetler karşısında sıkıştı, çaresiz, direnerek çekilmeye başladı.

Çıkarmanın ilk saatlerinde Müttefikleri denize dökebilecek zırhlı birliklere hareket emri de verilmedi. Bunu izleyen kritik günlerde, az kuzeyde Calais kıyılarını tutan 15. Ordu, 7. Ordu’nun yardımına koşacak yerde, hiç gelmeyecek olan “asıl çıkarma”yı bekledi, bekledi, bekledi… Sonra da tek başına kalıp dört Müttefik ordusuna karşı direnme olanağını yitirdi. Böylece Almanlar Paris’i boşaltırken zafere giden yolda en korkulan aşama geride bırakılıyordu. “Asıl çıkarma” devasa bir aldatma planından ibaretti.

20 dakikada savaşa hazır! II. Dünya Savaşı’nda İngiliz mekanize kuvvetlerinin Almanların gözünü korkutmak için kullandığı şişirilebilir sahte tanklardan birinin başında nöbet tutan iki asker. Bu tanklardan birinin kullanıma hazır hale getirilmesi yaklaşık 20 dakika sürüyordu.

Almanlar batıdan gelmesi kaçınılmaz olan Müttefik istilasına karşı Atlantik duvarını inşa ederken, çıkarmanın nereye yapılacağını öğrenemediler. Böylece ordularını Normandiya ile Calais arasında böldüler. Tarihin en büyük ve en karmaşık aldatma operasyonları başarıya ulaşmıştı: Fortitude adı verilen esas aldatma operasyonunun yanı sıra, Vendetta, Ironside, Zeppelin ve Diadem adınını taşıyan diğer operasyonlar Alman ordularını çok uzak bölgelerde tutmak üzere aylardır yürürlükteydi. Hepsi başarılı oldu. Tecrübeli Alman kurmaylarının aklı gerçekten karıştırılmıştı. Savunmacılar güçlerini yaymak zorunda kalmasaydı, çıkarmayı kıyıda karşılayan birliklerin yanıbaşında mevzilenmiş iki panzer tümeninin hücumu, Müttefikleri pekala denize dökebilirdi. Ama onlar tarihte savaş aldatmacalarına kurban giden ilk komutanlar değildi, sonuncu da olmayacaklardı.

En iyi düşman aldanmış düşmandır Nazilerin çekilirken cephede bıraktıkları makinalı tüfek süsü verilmiş bir kütük.

Zayıf noktalar ve aldatma tekniği

Savaş aldatmacaları, hasmı beklemediği yerden ve beklemediği zamanda ya da en azından beklemediği şekilde vurmak için yapılır. Bazen de onu belli eylemlerden vazgeçirmek veya belli eylemlere sürüklemek için kullanılır. Savaşın en önemli konuları olan baskın, emniyet ve ağırlık merkezi prensipleriyle ilgilidir. Tayin edici noktada gücünüzü yoğunlaştırırken, hasmınızın gücünün dağılmasını ya da en azından dengesini yitirmesini sağlarsınız. En kısa ifadesiyle savaş aldatmacası, olan şeyleri yokmuş, olmayan şeyleri varmış gibi, yani her şeyi olduğundan farklı göstererek düşman komutanının kafasını karıştırmak, onu hatalı yollara yöneltmektir. Bozkır süvarilerinin sahte çekilme içeren hilal taktiği, sayısız muharebede Türklere zafer kazandırmıştır. Osmanlılar’ın Haçlı rakipleri bunu bildikleri halde çoğu zaman sahte çekilmeyi gerçek sanmış, zaferi kazandıklarını sanarak coşkuyla ilerlemiş, tuzağa düşüp imha olmuşlardır.

Örneğin 1396’da Niğbolu’da çoğu Fransız olan Haçlı şövalyeleri Türkleri tanıyan Sigismund’un tavsiyesine rağmen öne geçip şan kazanmak için yarış edince Yıldırım’ın eline düştüler. 1444 Varna Muharebesi’nde de bu kez Janos Hunyadi’nin ısrarı, Haçlılar’ın merkezden hücuma geçip Türk kanat unsurları tarafından kuşatılmalarını önleyemedi. Kendilerine aşırı güvenen Batılılar, Osmanlıları iyi tanıyan Balkan liderlerini dinlememenin cezasını ağır şekilde çektiler.

II. Dünya Savaşı sırasında, Okinawa’daki Kadena Town yakınlarındaki havaalanında Amerikan pilotları tarafından defalarca vurulmuş Japon ‘maket’ uçakları.

Kosova ve Haçova muharebeleri

Bundan dört yıl sonra Haçlılar uzun süre için son büyük kara seferini açtılar. Sonuç II. Kosova Muharebesi’nde belirlendi. Bu, o dönem için olağandışı bir hadise oldu. Meydan muharebelerinin genelde tek günde bittiği bir çağda, muharebe üç gün sürdü. İlk gün karşılıklı yoklamayla geçti ve ikinci gün taraflar büyük bir çatışmaya girmelerine rağmen sonucu belirleyemediler. Üçüncü gün Türk ordusu çekilmeye başladı ama kanatlar merkezden daha yavaş çekilirken Haçlılar gene tuzağa düştü. Bu yenilgiden sonra yeni bir sefer açacak halleri kalmadı ve İstanbul’un fethi gerçekleşti.

Söz konusu taktik Batılıların zihnine o kadar kazınmıştı ki, Osmanlılar’a bedavadan bir zafer de kazandıracaktı. Bu olay 1596’da, Batılıların Keresztes dediği Haçova muharebesinde meydana geldi. Osmanlı ordusunun bozulduğu ve Haçlıların III. Mehmet’in gözü önünde Osmanlı ordugahını yağmalamaya başladığı sırada yapılan mevzi bir karşı hücum, her şeyin bittiği bir anda düşmanın yersiz paniğe kapılmasına neden oldu. Felaket, bir anda büyük bir zafere dönüştü; çünkü Avusturyalıların liderliğindeki Haçlılar Osmanlı hilal pususuna düştüklerini sandılar. Kuşkusuz ki, bunun nedeni Osmanlıların hâlâ güçlü olduğu imajının sürmesiydi. Halbuki çürüme başlamıştı ve bu bir daha tekrarlanmayacaktı. Haçova, savaşanların zihin durumlarının mücadele için ne kadar önemli olduğuna mükemmel bir örnektir. İnsanlar gerçekte neyin olup bittiğine göre değil, durumu nasıl kavradıklarına göre davranır.

Savaş sanatı ve Sun Tzu’nun kitabı

Bundan 25 asır önce savaş sanatı üzerine yazmış olan Sun Tzu, aldatmanın savaşın temeli olduğunu söylüyordu. En kuvvetli ordu dahi buna başvurmalıydı. Ona göre güçlüyken zayıf, güçsüzken kuvvetli görünmek gerekir. Özellikle zayıf görünmek, düşmanı aşırı güvene ve tedbirsizliğe sevk edebilirdi. Keza düşmana yakınken uzak, uzaktayken de yakındaymış gibi görünmek önemliydi ve şayet düşman ajanları kontrol altına alınıp, onlar vasıtasıyla sahte bilgiler gönderilebilirse, bu da çok iyi olurdu. Düşmanı tanıyan ama onun kendisini tanımasını önleyen komutan, başarıya en yakın olandı.

Sun Tzu’yu okuduklarını sanmıyoruz ama Osmanlılar genişleme döneminde bunu akıncı kollarıyla çok iyi başarırlardı. Bunlar orduyla düşman kuvvetleri arasında bir perde oluşturur, kendileri keşif yaparken birçok koldan ilerler, düşman keşif kollarının faaliyetine olanak vermezlerdi. Akıncılar kapıkulu paşalarının hırsına kurban gittikten sonra ordu bu avantajını yitirdi. Bir süre Kırım süvarileriyle bu iş yürütülmeye çalışıldı ama, onların Viyana’daki ihaneti, Osmanlı gerilemesinin en önemli hezimetine yol açtı.

Osmanlı savaş kültürünün bu kaybına karşı, Osmanlı ordusunda yetişen subaylar, son savaşları olan 1922’deki Büyük Taarruz öncesinde çok kapsamlı bir aldatma planı uygulamayı başardılar. Birlikleri gece yürüyüşleriyle kaydırırken, Meclis’ten ordunun kıpırdayacak durumda olmadığı söylentisi yayılıyor, kritik bölgelerde ise haberleşme kesilip gerekirse boşaltma yapılıyordu. Bu tedbirler savunma amaçlıymış gibi gösterildi. Komuta heyetinin hareketi de farklı gerekçelerle gizlendi. Tüm bunların sonucunda operatif ve taktik anlamda baskın gerçekleştirildi ve zafere ulaşıldı.

Arap-İsrail savaşları ve karşılıklı aldatma

1948 savaşları İsrail’in kuruluş karmaşası içinde, 1956 savaşı da İngiltere ve Fransa’nın müdahalesine paralel bir seyir izledi. 1967’ye gelindiğinde İsrail tepeden tırnağa silahlanmış Mısır, Suriye, Ürdün ve Irak ordularının saldırıya hazırlandığını biliyordu. Bu nedenle bir baskın hazırladılar. Öncelikle hava kuvvetlerinin, inen uçakları hızla yeniden yükleyerek 10 dakika içerisinde yeni bir sortiye gönderme olanağı kazandığını gizlediler. 700 uçak karşısında kendi 196 uçaklarıyla tek şansları, ardı ardına havalanıp gün boyu Arap hava kuvvetlerini yerde imha etmekti. İkinci olarak da savaştan önceki gün binlerce askeri plajlara, tatil yerlerine gönderip savaşın uzak olduğu havasını yarattılar. Ne var ki hava karardıktan sonra gevşeklik görüntüsüne ihtiyaç kalmamış ve askerler üslerine dönmeye başlamıştı. Ertesi sabah, tam da Mısırlı pilot ve radar operatörlerinin nöbet değiştirdikleri sırada üslerini bastılar. İlk gün İsrail uçakları ortalama beşer sortiden tam 1.000 uçuşa çıktılar ve 300 Arap uçağını, ezici çoğunluğu yerde olmak üzere imha ettiler. Hava üstünlüğünü elde ettikten sonra yer hedeflerine yönelip kesin bir zafer kazandılar. Ne var ki, bu durum bölgeye barış getirmedi. Bu kez savaşı 1967’deki zaferin ganimetlerini hâlâ tam sindirememiş olan İsrail başlatmayacaktı. Bu defa Mısır istihbaratı mükemmel bir kampanya yürüttü. 1972 başından itibaren basına sürekli olarak Mısır ordusunun yetersizliklerine, yedek parça ve cephane eksikliklerine ve uçak kazalarına dair haberler sızdırılmaya başlandı. Suistimallerin yaygınlığı, ordu moralinin bozuk olduğu, pilot bulunmadığı vs. gibi haberler 1967’deki büyük zaferlerinden sonra Arapları küçümseme eğilimine girmiş olan İsraillileri rehavete yönlendirdi.

Beyrut gazetelerindeki SSCB ile Suriye’nin arasının açıldığı haberleri ve özellikle de Temmuz 1973 tarihinde Kahire yakınlarında yapılan bir tatbikata çağrılan askerî ataşelere büyük acemilikler sergilenmesi de planın bir parçasıydı. Bu sayede İsrail istihbaratı kendisine ulaşan birçok doğru bilgiyi gereken şekilde değerlendirmeye almadı ve İsrailliler 6 Ekim günü baskına uğrayarak çok sıkıntılı bir duruma düştüler. Ancak çok büyük bir gayretle Mısır 3. Ordusu’nu kuşattılar ama epey prestij yitirdiler ve savaştan sonra Sina Yarımadası’nı terketmek zorunda kaldılar. Savaş hazırlıklarının tümüyle gizlenmesi olanaksızdı. Nitekim bu konuda İsrail’e birçok bilgi sızmıştı ama, bunların yanlış değerlendirilmesi sağlandı. Bu karmaşık dezenformasyon planında Arapları silahlandıran Rusların epey yardımı olduğu öne sürülmüştür.

Aldatma içinde aldatma

Laf Mısır’a gelmişken, 1942 sonbaharında, bu ülkenin Batı Çölünde, İkinci El Alamein Muharebeleri öncesinde General Montgomery tarafından yapılan ve “Operation Bertram” adı verilen aldatma operasyonlarına değinmeden geçmeyelim. Burada birçok düzeyde şaşırtmaca vardı. Öncelikle, bugüne kadar çöl savaşlarında tüm taarruzlar Akdeniz tarafından değil, güneyden, çölün lojistik olarak mümkün olduğu kadar derinliklerinden zırhlı birliklerle çevirme yapmak suretiyle gerçekleşmişti. İngilizler batıya, Rommel de doğuya ilerlerken bu yolu seçmişti. Şimdi, son aşamaya yaklaşılırken, Montgomery hem güneyden, hem de kuzeyden taarruz edecek ama esas darbeyi kuzeyden vuracaktı. Ne var ki, bunu yapması için ileri hatlara büyük güç yığınağı ve bunları için yakın mesafede depolar inşa etmesi gerekiyordu. Çöl koşulları, bunları düşmanın keşif uçuşlarından saklamayı olanaksız kılmaktaydı. Alanın darlığı da, manevra yoluyla yapılacak baskınları olanaksız hale getirmişti. Zaten, 1. Alamein’de Rommel burada alanın daralması sayesinde durdurulabilmişti. Şimdi bu dar alandan hücuma geçilirken düşmanın aldatılması daha bir önem kazanıyordu, ama nasıl?

Bunun için dahiyane bir yol bulundu. Hareketler gizlenemeyeceğine göre olduğundan farklı gösterilecekti. Gerçek yığınak, sahte gibi sunulmalıydı. Tahtadan, kullanılmış petrol bidonlarından ve brandadan yapılmış maketler İngiliz hatlarını doldurmaya başladı. Kuzeyde de çok sayıda nakliye aracı göze çarptı. Ama bunlar haftalar boyunca aynı yerde kalınca Alman ilgisi dağıldı. En ilerideki yeni siper hatları dikkatlerini çekti ama onlar da değişmiyordu.

Bu sırada, daha gerideki toplanma bölgelerinde gerçek tanklar ve diğer araçlar yığılmaya başladı. Almanlar bunların muharebe hattına ancak iki günde ulaşabileceğini hesapladılar. Keza güneye giden bir boru hattı ve su dağıtım istasyonları gördüler. Bu bölgedeki zırhlı birliklerin açıkça mevzilendikleri göze çarpıyor, ayrıca harekata hazırlanan bir tank birliğinin telsizleri dinleniyordu. Ne var ki düşman bu boru hattının kullanılmayan petrol varillinden yapıldığını, bir zırhlı tümenin sessizce güneydeki mevzilerden ayrıldığını ve geride maketler kaldığını, kuzeyde ise maketlerin yerini gerçek vasıtaların aldığını göremiyor, bilemiyordu. Keza, piyadenin önceden kazılan siperlere doğru ilerlediğini de izleyemediler. Böylece Montgomery rahatça istediği yığınağı yaptı ve güney taarruzuna paralel olarak kuzeyde büyük bir yıpratma savaşına girerek Rommel kuvvetlerini tüketti. Gerisi Tunus’a kadar sürecek bir uzun bir kovalamaca oldu.

Kıbrıs Harekatı’nda başarı ve trajedi

1974 Kıbrıs Harekatı’nda Türk Silahlı Kuvvetleri zor bir operasyonu başarırken bir yandan başarılı bir aldatma yaptı diğer yandan da bir aldatma süphesine kurban gitti. Öncelikle, çıkarmanın Magosa tarafına yapılacağı izlenimini vermek için yük gemilerinden oluşan bir konvoyu o bölgeye gönderdiler. Bunlar radarda görününce, Rumlar adanın doğusunda önemli bir kuvvet bulundurmak zorunda kaldılar. Esasen Magosa kalesinin güçlü bir mevzi olarak Türk Mukavemet Teşkilatı’nın elinde bulunması bu fikri güçlendiriyordu. Buna ek olarak hava indirme birliklerinin kullanılması Rum güçlerini daha da dağılmasına yol açtı. Böylece, Girne yakınlarında hiç beklenmedik bir plaja yapılan çıkarma, ilk anda yeterli güç çıkamamasına rağmen başarılı oldu. Taşıma kapasitesindeki eksiklik, aldatma planıyla telafi edildi.

Ahşaptan Japon topu

II. Dünya Savaşı’nın Pasifik cephesinde, Japon sahil savunmasının kullandığı ağaç gövdesinden yapılma sözde bir AA topu.

Buna karşılık, Türk gemilerinin aynı modeldeki Yunan gemileri sanılarak bombalanması ve Kocatepe felaketi, Türk gemilerine konulan işaret levhalarının aldatma sanılması nedeniyle gerçekleşti. Gerçi, havacılar durumdan kuşkulanmamış değillerdi ama, deniz kuvvetleri karargahındaki yetersiz ve yeteneksiz nöbetçi subayın son soruya “orada gemimiz yoktur” yanıtını vermesi felaketin asıl sorumlularının bu karargahta olduğuna işaret etmekteydi. Belli ki orada yeterli kadro bulundurmayan üst komutanlar da sorumluydu. Ayrıca, Akdeniz’de seyreden farklı ülkelerin gemilerini uzaktan Yunan konvoyu olarak değerlendiren ve yakın keşiften kaçan deniz karakol uçağı pilotları da çok hatalıydı. Yaz güneşinde Akdeniz’e kuzeyden güneye doğru bakınca karaltılardan başka bir şey görülemeyeceği denizcilerin temel bilgileri arasında olmalı, tam rota istenmeli ve bu bilgiler en azından üst karargahlarda tekrar değerlendirilmeliydi. Onlar da hatalıdır. Kesin emir alan Hava Kuvvetleri pilotlarının diğer işaretleri savaş aldatmacası sayması ise normal bir durumdu. Kaldı ki, Yunanlıların muhtelif tatbikatlarda en azından telsiz aldatmacası yaptığına birçok kez şahit olunmuştu.

Tanklarımız öyle çok ki! Gerçeğinin yanında duran bir İngiliz tank maketi. II. Savaş’ta ordular kendi kuvvetlerini olduğundan daha güçlü göstermek için sık sık bu savaş aldatmacasına başvurmuşlardı.

Aralarında 18 asır olan iki büyük komutanın, düşmanın tuttuğu bir nehri geçmek için buldukları yaratıcı çözümler ilginçtir. Sezar düşman arazisinde bir nehrin kıyısında ilerlerken, hasım ordu da karşı kıyıda ona paralel yürüyor, geçişine izin vermiyordu. Bir sabah Sezar ordusunun bir kısmını ormana gizledi ve diğer grubu biraz daha dağınık düzende yürüyüşe geçirdi. Hasım ordu ana grupla birlikte uzaklaştıktan sonra kalanlar ortaya çıkıp nehri geçtiler ve tahkimat yaptılar. Sezar döndü ve iyi korunan köprübaşından geçerek düşmanı bozguna uğrattı. Napoleon ise Po Nehri’ni geçerken Avusturyalıları ana kuvvetiyle köprü inşa edecekmiş gibi yaparak aldattı. O sırada gizlice ileriye gönderdiği bir grup, uygun bir yerde geçiş yapıyordu.

Dünya Savaşı’nda ‘Operation Mincemeat’

İngilizler tarafından 2. Dünya Savaşı sırasında gayet başarılı bir aldatma faaliyeti gerçekleştirildi: Mincemeat Operasyonu! Sicilya’ya çıkmaya hazırlanan Müttefikler, Almanları Sardinya ve Yunanistan’a çıkılacağına inandırmak istiyordu. Bu nedenle ölen bir alkoliğe komando subayı üniforması giydirip İspanya’da kıyıya sürüklenecek şekilde denize bıraktılar. Bileğine kelepçelenmiş bir evrak çantasında planlar ve sözde Binbaşı Martin’e nişanlısından gelen aşk mektupları vardı. Ceset ortaya çıkınca İngilizler onu almak için muazzam bir gayrete giriştiler. Bu arada Times’da yayınlanan kayıp listelerinde de adı vardı. İspanyollar ise beklendiği gibi belgeleri Almanlar’a iletti. Sonuçta Almanlar Sicilya, Korsika ve Yunanistan’a takviye gönderdiler. Gerçi Sicilya’ya ya da gönderdiler ama bunlar Müttefikleri’ durduracak sayıda değildi.

Maskirovka ve Ruslar’ın başarılı eylemi

Ruslar tarafından kullanılan bir terim olan “maskirovka”, askerî aldatma faaliyetlerinin tümünü içerir. Aldatıcı gösteriler, kamuflaj, dezenformasyon, sahte tehdit oluşturma vs. Bu konudaki en başarılı çalışmalardan birisi 1944 yazında, Alman Merkez Ordular Grubu’nun imha edildiği “Bagramyan” operasyonu öncesinde yapılmıştır. Bilindiği gibi bu cepheler Karadeniz ile Baltık arasındaki iki bin kilometreye yayılmış olup, girinti çıkıntılar ile çok daha uzundu. Ruslar Belarus cephesinde hazırladıkları hücumu gizlemek için güneydeki Ukrayna cephesi ile kuzeydeki Baltık cephesini hareketlendirdiler. Bu cephelere açıkça takviye gönderdiler, sonra bunları gece yürüyüşleriyle merkeze çektiler. Almanlar ihtiyatlarını güneye gönderince merkez cephesinin çökmesi kolaylaştı. 30’a yakın Alman tümeni imha edildi ve bundan sonra bir daha inisiyatifi ele geçiremediler.

Körfez Savaşı’nda aşikar bir aldatmaca

Bir ordu ne kadar kuvvetli olursa olsun, her operasyon planına ek bir aldatma planı yapılır. Bu planlar, bazen operasyon planından bile daha kapsamlı ve karmaşıktır ama bazen de kolayca anlaşılır. Bu nedenle muhtemel hasım güçlerin askerî eğitimi ve doktrinleri iyice anlaşılmaya çalışılır.

Körfez Savaşı sırasında da Amerikalılar bazı çıkarma gemilerini göndererek, deniz piyadeleriyle çıkarma yapacakları izlenimi vermek suretiyle büyük bir Irak gücünü kıyıya bağladılar. Esas saldırıyı karadan geniş bir çevirme hareketi şeklinde yaparak kıyıya yığılan birlikleri tecrit ve imha ettiler. Bu aslında bizim bile o günlerde rahatlıkla gördüğümüz, aşikar bir aldatmacaydı. Amerikalıların, karadan ilerleme olanağı varken daha zor bir çıkarmaya girişmeyecekleri gün gibi açıktı. Ama Iraklılar yemi yuttular. Kaldı ki Saddam ve kurmayları savaşı zaten tümüyle yanlış yönettiler ve bu hataları yenilmelerini hızlandırdı.

2. DÜNYA SAVAŞI

Normandiya ve sonrasında aldatmaca operasyonları

Fortitude, Vendetta, Ironside, Zeppelin ve Diadem. Bunların hepsi, bir bütünün parçaları olarak, Normandiya çıkarmasıyla ilgili karmaşık aldatma operasyonlarına verilen adlardır. Genel amaç karşı tarafı Norveç’e veya başka bir yere çıkarma yapılacağına inandırmak, Batı Fransa’ya yapılacak çıkarmanın yerini ve zamanını gizlemek ve nihayet çıkarma yapıldıktan sonra da düşmanı hatalı taktik tertiplenmelere zorlamaktı.

Fortitude planı ikiye ayrılmıştı. Fortitude North, Hitler’in Norveç takıntısından istifade ederek onu burada büyük bir güç tutmaya devam ettirmekti. Bu nedenle İskoçya’da İngiliz 4. Ordusu adı verilen, sözde 350.000 kişilik bir güç kuruldu. Kod adı “Syke” olan söz konusu aldatma operasyonu, bin kadar İngiliz askeriyle yürütüldü. Bu sözde güç, gerçekte var olan 15. Amerikan Kolordusu ile birlikte Norveç’i istila için tatbikat yapıyor, birlik karargahlarını temsil eden birimlerin haberleşmesi Almanlar tarafından dinleniyordu. Sonuçta, Hitler, tüm cephelerde sıkışmasına rağmen savaşın sonuna kadar 27 tümenlik bir gücü orada tuttu.

Fortitude South ise çok daha karmaşıktı. Sadece bir ordu değil, sahte bir ordular grubu yaratılıyordu. Güney İngiltere’de Montgomery’nin 21. ve Bradley’in 12. ordular grubu yığınak yaparken, Almanlar güneydoğu İngiltere’de, en yakın Fransa sahili olan Calais’ye çıkacak üçüncü bir ordular grubunun hazırlandığına inandırılacaktı.

FUSAG (First United States Army Group) adı verilen bu hayali güç, Almanlar Normandiya’ya yapılacak tali taarruz için buradaki kuvvetlerini güneye gönderince, sözde derhal Calais’ye yüklenecekti.

Hepsi olmasa da yeteri kadar Alman “Quicksilver” adı verilen bu aldatmaya inandı ve 15. Ordu Calais’de e bekleyip durdu. Bu arada havadan yapılan hazırlık bombardımanlarının Calais çevresinde yoğunlaştırılması da aldatma tedbirlerinin önemli bir parçasıydı. Çok popüler Amerikan dergilerinde sözde yanlışlıkla FUSAG amblemi taşıyan askerlerin resmi basıldı ve bir iki gün sonra bunlar aceleyle toplatılarak bu ordular grubunun var olduğuna inandırma çabasına ek bir boyut getirildi.

Sahte gemiler Normandiya çıkarması öncesi Almanlara yem olarak yerleştirilen sahte İngiliz çıkarma gemileri.

Bunların dışında Biscay Körfezine çıkacak gibi yapıp Alman 1. Ordusu’nu Bordeaux havalisinde tutacak Ironside, güneydeki Alman 19. Ordusu’nu Marsilya civarlarında oyalayacak Vendetta, Balkanlarda baskı yapmayı sürdürecek Zeppelin ve İtalya’daki Alman ordularını yeni operasyon beklentisine sokacak Diadem operasyonları yürürlüğe konuldu. Bunların yanında, Alman ordularını Normandiya’dan uzak tutacak daha düzinelerce küçük operasyon planlandı. Tüm bunlar son derece titiz bir hazırlık ve koordinasyon gerektiriyordu. Ayrıca açık verilmemeliydi; çünkü Almanlar Londra sokaklarındaki inzibat jeeplerinin telsizlerini bile dinleyebiliyordu. Bu arada FUSAG’a inandırıcılık katmak için düzinelerce havaalanı ve üs inşa edilip maket uçaklar, toplar, tanklar ve kamyonlar yerleştirildi. Sahte karargahların yayınlarının planları ifşa etmemesi ancak çok sıkı bir denetimle sağlanabildi. 1944 baharında İskoçya’daki İngiliz 4. Ordusu ve FUSAG’ın hayali birimleri alt ve üst karargahlarla şifreli ve şifresiz binlerce telsiz konuşması yapıyordu.

Bu oyuna Ruslar da katıldılar. Temmuz’a kadar büyük bir hücuma geçemeyecekleri izlenimi yaratmaya çalıştılar. Buna göre, Norveç veya Balkanlar’a yönelecek Rus orduları Alman ihtiyatlarını bağlayacak ve çıkarma ancak ondan sonra yapılacaktı.

1. DÜNYA SAVAŞI

Çanakkale ve Filistin’de hileli düzenlemeler

Düşmanı şaşırtmak, zayıflat mak ve neticede yenmek amacıyla savaş hilelerinin kullanılmasına Çanakkale Savaşı esnasında çok defa başvurulmuştur.

Daha ziyade İngiliz-Fransız müttefik ordusunun düzenlemiş olduğu savaş hileleri ve aldatma hareketleri en çok 25 Nisan çıkarmalarında ve Çanakkale’nin tahliyesinde görülür:

Soba borusu ve ahşap malzemeden sahte top imali: Çanakkale Boğazı’nın Müttefik filo tarafından zorlandığı sırada Boğaz’ı savunan Türk komutanlığının yapmış olduğu bir savaş hilesidir. Düşman donanmasının tabyaları bombardıman etmesini önlemek için hazırlanan sahte toplar, içinden duman çıkarılarak düşmana ateş eden top görünümü vermekte ve gerçek toplar yerine bu sahte toplar gemi ateşini üzerlerine çekmekteydi.

River Clyde kömür gemisinin çıkarma gemisine dönüştürülmesi: 25 Nisan 1915 günü Seddülbahir’de Ertuğrul Koyu’na yapılan çıkarmada River Clyde kömür gemisi, üzerinde bazı değişiklikler yapılarak çıkarma gemisine dönüştürülmüştü. Gemiye bindirilen iki bin asker Seddülbahir sahiline baştankara edilecek gemiden hızla inip Türk siperlerini işgal edecekti. Ne var ki gemi sahilin uzağında karaya oturunca askerler karaya çıkamamış, çıkmak isteyenler Türk askerleri tarafından avlanınca iki bin askerin büyük kısmı karaya çıkabilmek için havanın kararmasını beklemek zorunda kalmıştı. Truva Şavaşı’ndaki meşhur Truva Atı’ndan esinlenerek yapılan bu aldatma çok da başarılı olamamıştı.

Boş gemilerin sahillere yaklaştırılması: 25 Nisan çıkarmalarında Müttefiklerin aldatma harekâtlarından birisini “gösteriş çıkarması” denilen, boş gemileri Bolayır ve Beşige koylarına yaklaştırarak bu bölgelerdeki Türk birliklerini meşgul edip esas çıkarma alanından uzak tutma hilesiydi. Bu hile bir ölçüde amacına ulaşmıştı. Türk ordusu komutanı olan Liman Paşa düşmanın Bolayır’a çıkarma yapmasından hep endişe ettiğinden, Bolayır’a yaklaşan boş gemileri bir gün boyunca izlemiş ve buradaki tümeni ancak bir gün sonra esas çıkarma bölgesine gönderebilmişti.

Geri çekilme esnasında aldatma örnekleri: Çanakkale’de Müttefikler’in tahliye harekâtı, on beş günlük bir dönemde kademeli olarak gerçekleşmişti. Cephede azalan askerlerin yerine kukla askerler, gemilere nakledilen topların yerine de ahşap malzemeden toplar koymak, boş çadırlarda ışık ve ateş yakmak gibi hilelerle savaş alanındaki eksikler gizlenmeye çalışılmıştı. (Muzaffer Albayrak)

İngilizlerin Çanakkale hileleri İngilizler, Gelibolu Yarımadası’nı tahliye planlarına çeşitli aldatmacaları dahil ettiler. Asker görünümü verilmiş manklenler ve su mekanizmasıyla kendi kendine ateş eden tüfekler, Türk savunmasını oyalamıştı.

Filistin cephesinden bir savaş hilesi

İngiliz ordusu, Filistin cephesinde bulunan Gazze-Birüssebi hattını savunan Türk birlikleri mağlup edip kendilerine Kudüs ve Şam yolunu açmak için 1917 Mart ve Nisan aylarında iki teşebbüste bulunmuştu. 1. ve 2. Gazze Muharebesi adı verilen bu muharebelerde İngilizler Türk birlikleri tarafından mağlup edilmişti.

İngilizler 1917 Ekim ayı sonunda üçüncü defa yapacakları taarruz öncesi oldukça büyük bir kuvvet topladıkları gibi Türk ordu komutanlığını aldatmak için de filmleri aratmayacak bir hile tertiplediler.

Buna göre Filistin cephesindeki İngiliz ordusunda görev yapan Meinertzhagen isimli Hollanda asıllı bir İngiliz istihbaratçıya ait çanta, hazırlanan taarruz planlarının tam tersi bilgileri içerecek şekilde Türklerin eline geçecekti. Meinertzhagen, bu hileyi uygulamak için Türk hatlarına doğru atıyla gidip bilerek bir Türk keşif kolunun önüne çıkmış ve onlarla kısa süreli bir kovalama ve karşılıklı ateşten sonra çantasını düşürüp kaçmıştı.

Meinertzhagen, çantanın üzerine atının kanını sürerek sanki yaralanmış da düşürmüş izlenimi vermişti. Ayrıca inandırıcı olması için kendisine ait özel mektupları ve gözlük vs. şahsi eşyasını da çantada bırakmıştı. Çantayı ele geçiren Türk komutanlığı bunun bir savaş hilesi olduğu ihtimalini düşünmekle birlikte çantadaki bilgiler doğrultusunda tedbir almaktan geri durmamıştı.

Esasında İngilizlerin böyle bir senaryo hazırlamalarına gerek de yoktu. Zira topladıkları 100 bin kişilik taarruz gücünün karşısında ancak 23 bin Türk askeri vardı. Yeterli şekilde takviye edilmeyen Gazze-Birüssebi hattı bir hafta içinde düşecek ve İngilizler bir ay içinde Kudüs’ü ele geçirecekti. İngilizlerin bu “çanta hilesi”, 1987 yılı yapımı “The Lighthorsemen” filminde ayrıntılı işlenmiştir.