Savaştan yeni çıkmış, imkanları son derece sınırlı bir ülkenin uçak üretimi gibi yüksek teknoloji gerektiren bir alanda yaptığı büyük atılım şaşırtıcıdır. Vecihi Hürkuş, Wright kardeşlerden sadece 20 yıl sonra ilk Türk uçağını üretmiş, ardından pekçok başarılı proje gelmiştir. Mustafa Kemal’in “İstikbal göklerdedir” vizyonuyla hızlı bir yükseliş kaydeden Türk uçak imalat sanayii, onun ölümünden sonra inişe geçecek, 1950’lerden itibaren dışa bağımlı hale gelecektir.
Çok zengin bir geçmişi olan havacılık tarihimiz, adeta unutturulmuştur. Memleketimizde cumhuriyetin ilanından hemen sonra uçak imal ettiğimizi, bu uçağın test uçuşunu 28 Ocak 1925 günü başarıyla gerçekleştirdiğimizi maalesef çok sınırlı sayıda kişi bilmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün 1925 yılında işaret ettiği “İstikbal göklerdedir, çünkü göklerini koruyamayan milletler yarınlarından asla emin olamazlar” sözü ile birçok özgün proje ve yüzde seksen-doksanı yerli imalat uçaklar yapılmış, bunlar başarıyla uçurulmuş fakat daha sonraki dönemlerde dünyaya mâl olmuş havacılığımız ve uçak imalat sanayiimiz bir darboğaza sıkışmıştır.
Dünya havacılık tarihinde ilk devrim, Wright Kardeşler’in uçağının 17 Aralık 1903’te Kuzey Karolina’da havada sadece 12 saniye kalarak 37 metre mesafe katettiği uçuştur. Türkiye’de havacılığın tarihi yine çok erken bir dönemde, 1911 yılının temmuz ayında Yüzbaşı Fesâ ve Teğmen Kenan’ın Fransa’da Bleriot uçak fabrikasının uçuş okuluna gönderilmeleri ve 15 Mart 1912 yılında iki adet Deperdussin tipi uçak alınmasıyla başlamıştır. Uçak imalatımızın miladı ise Vecihi Hürkuş ve arkadaşlarının Halkapınar Tayyare Atölyesinde Vecihi K-VI uçağını ürettikleri tarih olan 24 Haziran 1923’tür.
Atatürk’ün 1 Kasım 1937 yılında TBMM’nin açılış konuşmasında “Bundan sonrası için bütün tayyarelerimizin ve motörlerinin memleketimizde yapılması ve harp sanayimizin de bu esasa göre inkişaf ettirilmesi iktiza eder” sözü ile göstermiş olduğu hedefe eninde sonunda ulaşmayı amaçladığı anlaşılmaktadır. 1925’te Türk Tayyare Cemiyeti kurulduktan sonra çoğu gece Atatürk’ün sofrasında bu konu üzerinde durulmuştur. Sadece yurtdışından uçak almayı değil, aynı zamanda kurulacak havacılık sanayii ile bu alanda dünyada söz sahibi bir ülke olmayı amaçlayan Atatürk, bu yemeklerden birinde kararlılığını şu sözlerle ifade etmiştir:
“Eskimiş teknolojileri değil, en yeni teknolojiyi ülkeye getirmediğimiz, getiremediğimiz sürece, yabancı ülkelere bağımlı olmaktan kurtulamayız… Eski teknolojileri bize kolaylıklar tanıyarak getiren yabancı devletlerin kurnazlıklarını anlamamak için insanın ya kör ya da aptal olması gerekir… Dünya Savaşı biter bitmez, bu kara günlerde kullanılan tüm silahlar birdenbire demode oluverdi. Almanlar, Fransızlar, İngilizler, Amerikalılar ellerindeki bu silah fabrikalarını uzun vadeler tanıyarak geri kalmış ülkelere satmaya çalışıyorlar. Neden? Çünkü onlar daha modernlerini, daha etkili olanlarını yapabilecek fabrikalar kurmakla meşguller. Biz yeni genç bir Türkiye kuruyoruz. Dost düşman ülkelerin geride kalmış teknolojilerine gereksinmemiz yok. Ya en yenisini kurar, onlarla boy ölçüşürüz, ya da biraz daha sabreder, bunu yapabilecek güce erişmemizi bekleriz”.
Bunun için çok beklemek gerekmeyecektir. İlk uçak fabrikası olan TOMTAŞ kurulacak ve 1926’dan itibaren faaliyete geçecek, özel sektör de bu hamleye destek verecektir.
Nuri Demirağ, Avrupa ve Amerika’da mühendisleriyle birlikte bütün laboratuarları, imalat tezgâhlarını, muazzam ısı fırınlarını, presleri; imalat, plan, proje salonlarını inceledikten sonra “Neden kendi uçaklarımızı yapmalıyız?” sorusuna 1936’da şu cevabı vermiştir:
“Avrupa’dan, Amerika’dan lisanslar alıp tayyare yapmak bir kopyacılıktan ibarettir. Çünkü demode tipler için lisans verilmektedir. Yeni icat edilenler ise büyük bir kıskançlıkla muhafaza edilmektedir. Dolayısıyla kopyacılığa devam edilirse, demode şeylerle boş yere zaman geçirilecektir. O halde Avrupa ve Amerika’nın son sistem tayyarelerine karşılık yeni bir Türk modeli yapmak lazımdır”.
Nuri Demirağ, kurduğu uçak fabrikalarında NuD-36 ve NuD-38 uçaklarının motor haricinde tüm parçalarını imal etmiştir. Başarılı olduğunda ise motoruna kadar en küçük vidasına kadar imal edeceğini söylemiş, planlamış ve gerçekleştirdiği projelerle bunu yapabileceğini kanıtlamıştır. Tezi bütünüyle doğru ve geçerlidir. Lisans altında yaptığınız uçak sizin özgürlüğünüz değil, bağımlılığınızdır.
Cumhuriyetin mucizevi uçak fabrikaları serüveninde geriye gidiş, Atatürk’ün vefatı ile başlamıştır. Bu tarihten itibaren büyük bir politik değişime uğrayan Türkiye, bağımsızlık hedefinden şaşmıştır. Alınan yanlış kararlar neticesinde 1925’te temelleri atılan ve 1950’de neredeyse tamamen yerli olan THK-15 “Uğur” uçağını (motoru Gazi Uçak Motor Fabrikasında yapılmaktaydı) üreten uçak fabrikalarımız, siparişler kesildiği için önce MKEK’ye devredilerek şekil değiştirmişler, 1954’te ise tamamen kapatılmışlardır. 1960’lara gelindiğinde Türkiye’nin, Menderes hükümetleri tarafından artık her yönden Amerika’ya bağımlı hale getirildiğini net olarak görmekteyiz.
5 Haziran 1964’te ABD başkanı Lyndon Johnson tarafından İsmet İnönü’ye gönderilen mektupta Kıbrıs’a yapılacak bir harekâtta Türkiye’ye hibe edilen uçak ve askerî malzemelerin ABD’nin izni olmadan kullanılamayacağı bildirilmekteydi. Gerçek 12 Temmuz 1947’de ABD ile Türkiye arasında yapılan “Truman doktrini” antlaşmasında yatıyordu. Daha sonra Marshall Planı çerçevesinde geliştirilen bu antlaşma ile Türkiye’ye yardım olarak verilen 137 milyon dolar ve hibe edilen 2. Dünya Savaşı’ndan kalma C-47 uçakları ile kullanılmış askerî teçhizat İnönü’nün yüzüne vuruluyordu. Başbakan İnönü 1964’te karşılaştığı bu durumu şu sözlerle dile getiriyordu: “Amerika’nın sorumluluğuna inanıyordum, yanılmışım”. Ne var ki uçak ve bomba fabrikaları kapatılmış, farkına varılmadan dışa bağımlı olunmuştu. Aslında Mustafa Kemal, 6 Mart 1922 TBMM’deki konuşmasında; “Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Hâlbuki hangi istiklal vardır ki, ecnebilerin nasihatleri ile ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!” diyerek başa gelecekleri net bir biçimde öngörmüştü.
Mustafa Kemal’in onbeş yıldır sürdürmekte olduğu tam bağımsızlık politikaları daha sonraları aynı cesaretle devam ettirilememiştir. 2. Savaş’ını izleyen Soğuk Savaş yıllarında SSCB tehdidine karşı Amerika’ya yanaşılmış, iki kutuplu dünyanın Batılı liderinin neredeyse tüm dikte ettirdikleri yapılmış, Türkiye’nin kendi uçaklarını üretmesi artık bir hayal olmuştur. Türkiye’yi yönetenler kendi tasarım uçaklarını imal eder durumda iken siparişlerini THK Etimesgut Uçak veya Nuri Demirağ Uçak fabrikalarına vermeyerek bu fabrikaların kapatılmasına neden olmuş, ülke siparişlerini ABD’ye verir duruma getirilmiştir.
1925’te kurulan Şakir Zümre Bomba Fabrikası, 1939 yılında 300, 500, 1000 kg’lık bombalar ve mayınlar imal etmekte, yaptığı yerli bombalar Kara, Deniz, Hava Kuvvetlerinde kullanılmaktaydı. Fabrika yurtdışına da satışlar gerçekleştirmiş, Yunanistan, Bulgaristan, Polonya ve Mısır gibi ülkelerden bomba siparişi almıştır. 2. Dünya Savaşı’na giren Yunanistan’la, ülke ordusunun bomba gereksinimi karşılamak üzere 1937’de imzalanan 1,5 milyon liralık sözleşme Türkiye için büyük bir ekonomik zafer niteliğindedir. 1950’lerden sonra Amerika’ya sipariş verilen uçaklarla birlikte bomba siparişleri de verilmiştir. Stratejik önem taşıyan Şakir Zümre Bomba Fabrikası ise işçilerinin maaşını soba üreterek ödeyebilmiştir. Kaybolan bomba yapma kabiliyeti, bizim için çok çarpıcı bir örnek olduğu kadar aynı zamanda acı bir durumdur. Görüldüğü gibi sadece uçak yapma kabiliyeti değil bomba yapma kabiliyetimiz de kaybolmuştur.
Uçak fabrikalarımızın kapanmasında büyük etkisi olan Max Weston Thornburg’un 1949-1950 yıllarında Türkiye’nin gelişimi için hazırladığı rapor, bağımlılığa geçiş için çok iyi bir örnek arzetmektedir. Çünkü Thornburg raporuna göre ağır yerli endüstrinin gerekli olmadığı, ihtiyaç duyulan araçların Amerika’dan satın alınabileceği, Türkiye’nin bir tarım ülkesi olduğu, planlarını da buna göre yapması gerektiği yazıyordu ve ne yazık ki bu raporlar hiç tereddütsüz uygulandı. Böylece büyük zorluklarla 25 yılda büyük gelişim gösteren uçak sanayii elimizden kayıp gitmiş, Türkiye bağımlı hale getirilmiştir. 1974 Kıbrıs Harekâtı’ndan sonra uygulanan ambargo, Atatürk’ün bağımsız politikalarında ne kadar haklı olduğunun tam bir ispatıdır.
TÜRKİYE’NİN UÇAK İMALAT KURULUŞLARI :
Seydiköy (Gaziemir) Hava Meydanı (1923 – 1925)
TOMTAŞ – Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi (1925 – 1928)
Kayseri Tayyare Fabrikası (1930 – 1942)
Vecihi Faham Tayyare Inşaa Fabrikası (1932 – 1935)
Eskisehir Tayyare Fabrikası 1932
Nuri Demirağ Tayyare Fabrikası (1936 – 1943)
Türk Hava Kurumu Etimesgut Tayyare Fabrikası (1939 – 1950)
Türk Hava Kurumu Uçak Motor Fabrikası (1948 – 1950)
TUSAŞ -Türk Havacilik Ve Uzay Sanayii A.Ş. 1984 –
TÜRK YAPIMI EFSANE UÇAKLAR
İLK TÜRK TAYYARESI: VECİHİK-V1
Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşlarında değişik marka ve modelde Fransız, İtalyan, İngiliz ve Alman uçaklarıyla uçan ve birçok cephede büyük yararlılıklar gösteren Vecihi Hürkuş, Vecihi “K-V1” uçağını 24 Haziran 1923’te tasarlamış, aynı yıl teknik çizimlerini tamamlamıştır. Arkadaşlarıyla birlikte, uçağın gövdesini, kanatlarını ve diğer parçalarını Halkapınar Tayyare Atölyesi’nde yerli malzeme kullanarak imal eder. Pilot mahalli borda saatleri Sadefi Vasıf Bey, yağ deposu Agop Usta tarafından yapılan tayyarenin Çekoslovak malı Gnomm et Rohn motoru 110 beygir gücündedir. Uçağın motoru, kaçan Yunan ordusunun bıraktığı bir uçaktan alınır. 14 ayda montajı tamamlanan Vecihi K-V1 Seydiköy (Gaziemir) Hava Meydanı’na taşınır. Motor ve taksi testleri yapılarak uçuşa hazır hale getirilen uçak, 15 dakika süren ilk tecrübe uçunu Vecihi Hürkuş’un pilotajında burada yapmıştır. Hızı saatte 207 kilometre olan K-V1’in teknik özellikleri dönemin modern av teyyareleriyle aynı seviyededir.
EN GELİŞMİŞ SPOR UÇAKLARDAN: VECİHİ-XIV
“Vecihi – XIV” uçağının imalatı 19 Haziran 1930’da başlamış, insanüstü bir çalışmayla dört ay gibi kısa bir sürede tamamlamıştır. Uçağın imalatını ikisi makinist, ikisi marangoz, dört yardımcısıyla yapan Vecihi Hürkuş, üretim için gerekli tasarım, kalite kontrol, uçuş/yer test işlemleri gibi adımların tümünü kendisi gerçekleştirir. Vecihi Hürkuş ilk tecrübe uçuşunu 16 Eylül 1930’da saat 15.00’da Kadıköy Kızıltoprak mevkiinde büyük bir kalabalığın önünde başarıyla gerçekleştirmiştir. Havada on beş dakika kalmış, uçağının tüm kumanda ve kabiliyetini kontrol etmiş ve tam netice alarak yere inmiştir. Bu uçuş, Türk havacılık makamlarınca onaylanmayınca, uçağını trene koymuş ve Çekoslovakya’ya götürmüştür. Uçak, Prag’da Uluslararası Sivil Havacılık Komisyonu CINA (Committee International De Navigation) 9 – 25 Nisan 1931 tarihleri arasında altı uçuşla test edilmiş, 2500 metrede sıcaklık -22 ºC dereceye düştüğü halde test başarıyla sonuçlanmıştır. Uçağın yapısında kullanılan malzemelerin sertlik ve sağlamlık kontrolleri neticesinde, “dünyanın en iyi spor tayyarelerinden biridir” olarak sertifikalandırılmıştır.
F-4 FANTOM’DA OLMAYAN SİSTEME SAHİP: NUD-36
THK tarafından uçak alımı için kendisinden maddi yardım istenen işadamı Nuri Demirağ, cevap olarak “madem ki bir millet tayyaresiz yaşayamaz öyle ise, ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim“ der ve işe koyulur. 1936 yılında tasarlandığı için NuD-36 ismi verilen uçak, 17 Ağustos 1941’de kurulan Yeşilköy Nuri Demirağ Tayyare Fabrikası’nda üretilen, tasarımları mühendis Selahattin Reşit Alan tarafından yapılan iki modelden biridir. Tek motorlu (Çekoslovak Gama I, 1750 dev/dk. 150 bg); 9.74 m uzunluğa, 7.3 m. kanat genişliğine, 650 kg ağırlığa sahip uçak çift kanatlı ve çift kumandalı gövdelidir. Kanatları ve kuyruğu bez kaplı uçak 500 km menzile ve 182 km sürata sahiptir. İniş takımları sabit olmakla birlikte amortisörlü olan NuD-36’da motor çalıştırma sistemi (engine starting system) mevcuttur. Bu önemli bir yeniliktir ve ABD’nin 1960’larda üretilmeye başladığı F-4 Fantom savaş uçaklarında bile bulunmamaktadır. NuD-36’dan 10 adet üretilmiştir.
FAZLASI VAR, EKSİĞİ YOK: NUD-38
NuD-38 Yeşilköy Nuri Demirağ Tayyare Fabrikası’nda üretilen ikinci uçaktır. Altı kişilik, çift motorlu, 150 beygir gücünde, dakikada 1750 devir yapan Çekoslovak Gama motorlu, 1000 km menzilli, 3,5 saat havada kalabilen uçağın tek bir prototipi üretilmiştir. NuD-38 kısa sürede yapılan konfigürasyon değişikliğiyle bombardıman uçağına dönüştürülebiliyordu ve üretildiği dönemin dünyada en üstün teknik özellikleri barındıran uçaklarındandı. Selahattin Reşit Alan, bir NuD-36 ile uçarken pilotaj hatası nedeniyle düşerek hayatını kaybedince, NuD-38’in seri üretime geçilememiş, üretilen 10 adet NuD-36 ise teknik hata gerekçesiyle THK tarafından geri çevrilmiştir. Hukuki mücadeleyi kaybeden üstelik –muhtemelen ABD’nin baskısıyla- uçaklarının yurtdışına satışı yasaklanan Nuri Demirağ, kurduğu Gök Okulu’nda kendi üretimi modellerle kırımsız 16.000 saat uçmuş ve Türk havacılığına 290 yetkin pilot armağan etmiştir.
YURTDIŞINA SATILAN TEK TÜRK UÇAĞI: THK-5A
1944–1946 yıllarında tasarlanan THK–5A uçağı, iki motorlu, iki dümenli, semi-monokok ahşap gövdeli, ahşap pervanelidir. Uçakta, İki adet 130 Bg. gücünde 4 silindirli Gipsy-Major motoru kullanılmıştır. Bu Motorlar T.H.K. Gazi Motor fabrikasında lisans altında imal edilmiştir. Türkiye’nin kendi tasarlayarak imal ettiği ve uçuşa elverişlilik belgesi vererek yurtdışına sattığı tek uçaktır. THK-5A altı yolcu kapasiteli hafif nakliye uçağı, 1949 yılında Paris Air Show’a gönderilmiş ve büyük ilgi toplamıştır. Bu esnada Danimarka’dan bir adet sipariş alınmıştır. Bu sipariş üzerine yeni bir THK–5A ambulans uçağı olarak üretilmiş, imalat 12 Eylül 1951 tarihinde tamamlanmış, TC-THK AY kuyruk numarası verilen uçak 11 Aralık 1951’de Danimarkalı iki pilota teslim edilmiştir. Danimarka’nın uzak ve ıssız adalarından yaz, kış, gece ve gündüz hasta taşımak için kullanılan bu uçak; Polonya, Lüksemburg ve Hollanda’ya uzun menzilli uçuşlar gerçekleştirmiş, hasta taşımanın yanı sıra, Dan köylerine broşür atmak için de kullanılmış, yıllarca başarıyla hizmet vermiştir.
ABD’YE YAKIN TAKİP: THK -13 “UÇAN KANAT”
Yüksek Mühendis Yavuz Kansu tarafından tasarlanmış ve planör olarak imal edilmiş, test uçuşları Pilot Kadri Kavukçu ve Pilot Cemal Uygun tarafından yapılmıştır. Projede başarı sağlanmış fakat test uçuşu için alınan yanlış kararlar neticesinde planör düşmüş ve proje sonlandırılmıştır. Oysa aynı tarihlerde Amerikalılar da Northrop YB-49 Flying Wing adı altında aynı proje üzerinde çalışmışlar fakat onlar da başarılı olamamışlardır. 1980’li yıllarda yeniden ele alınan projenin meyvesi, bugün ABD Hava Kuvvetleri’nde bulunan B-2 uçağıdır.