Rus Devrimi ve sinema uzmanı Fransız tarihçi Marc Ferro, tarihi liderlerin değil işçilerin, köylülerin, kadınların gözünden yazdı. Televizyon programlarından çocuklara tarih anlatma projelerine, tarihyazımının demokratikleşmesi ve totaliter, şoven anlatımlardan arındırılması için çalıştı. 95 yaşında çıkardığı 65. kitabıyla hayatının sonuna dek üretmeye devam etmiş bir tarihçinin mirası…
Türkçeye Sömürgecilik Tarihi: Fetihlerden Bağımsızlık Hareketlerine (13. Yüzyıl – 20. Yüzyıl), İslamın Şoku, Sinema ve Tarih gibi kitapları çevrilen, hayatının son anına kadar tarihin ve dünyanın evrimine karşı duyduğu heyecanı yitirmeyen Rus Devrimi ve sinema uzmanı Fransız tarihçi Marc Ferro, 21 Nisan 2021’de Covid-19 nedeniyle 96 yaşında vefat etti.
12 yıl boyunca bir televizyon kanalında “Paralel Tarih” programı yaparak geniş kitlelerin tarihe ilgisini uyandırmaya çalışan Ferro, geçen yıl önemli şahsiyetlerin kaderlerini konu alan ve 65. eseri olan L’Entrée dans la vie’yi (Hayata Giriş) yayımlayarak ilerleyen yaşına rağmen üretkenliğini ve merakını yitirmediğini göstermişti.
1943’te Auschwitz’te ölen annesi Ukrayna kökenli bir Yahudi, henüz çocukken yitirdiği babası ise Yunan-İtalyan’dı. Çok farklı kültürlerin içinde yerleşmiş; orada büyümüştü. Genç yaşta Direniş’e katılmış; 1948-56 arasında öğretmenlik yaptığı Cezayir’in Oran kentinde, Cezayir’in bağımsızlığından yana bir tutum takınmıştı. 1960’da Paris’e gelip 1917 Rus Devrimi’ne ilişkin tezini hazırlamıştı. Devrimin liderlerin gözünden anlatılmasının veya bir “darbe” olarak nitelendirilmesinin karşısında Ferro burada, devrimin dipten gelen dalgasını, kökenlerini açıklıyordu.
Onun tarihinde yalnızca işçiler de yoktu. Köylüler, kadınlar bu devrimin olmazsa olmaz özneleriydi. İyisiyle kötüsüyle devrim tarihi, bir “parti” tarihi olarak açıklanamazdı. Bütün halk sınıflarının, ezilenlerin kıyıdaki köşedeki köyden büyük kentteki fabrikaya kadar yönetenlere, mülk sahiplerine karşı isyanıydı.
Fernand Braudel’in ardından Ferro, 1970’lerden itibaren ünlü Annales dergisinin ortak yöneticisi olarak da akademi dışı diyebileceğimiz bir tarihçiydi. “Komünizmin cürümlerini” ele alan Komünizmin Kara Kitabı günlerinde Sömürgeciliğin “Kara Kitabı”nı yazarak 13. yüzyıldan başlayarak medeniyetin vahşetini serimlemişti. 1991’de “Tarih Çocuklara Nasıl Anlatılır?” gibi projelerde yer alan Ferro, tarihi gelecekle ilişkilendirirken demokratikleştirilmesi için de önemli adımlar atıyordu. Tarihin Tabuları kitabıyla bir putkırıcı olarak tarihin utanç verici geleneksel kullanımına karşı çıkıyordu.
1989-2001 arasında, 50 yıl önce filme alınmış (1939-51) malzemeyle “Paralel Tarih” serisini yaptı. Farklı ve karşıt görüşleri, davet ettiği tarihçiler veya olayların tanıklarıyla birlikte yorumlayarak, seyircilerin zekasına seslendi. Geleneksel tarih filmlerinde tarihin felaketlerini haklı çıkaran, totaliter, şoven anlatımları ıskartaya çıkarmaya çalıştı.
İLHAN BAŞGÖZ (1923-2021)
Türk folklorunu dünyaya tanıttı
Halkbiliminin en önemli isimlerinden, cumhuriyetle yaşıt İlhan Başgöz’ün hikayesi, bir yandan tüm dönemeçleriyle Türkiye’nin de bir haritası… 1940’ta Sivas Lisesi’ni bitiren 9 kişiden biri olan Başgöz, önce burslu olduğu için Ziraat Fakültesi’ne sonra neredeyse bir asır verdiği mesleğini öğreneceği Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ne girer. Burada Saffet Korkut’un, Petev Naili Boratav’ın, Abdülbaki Gölpınarlı’nın öğrencisi olur. Şiir sevgisi, ona okula giriş sınavından başlayarak tüm hayatı boyunca eşlik eder. 1949’da doktorasını bitirdiğindeyse okuldan uzaklaştırılarak Tokat’a öğretmen olarak atanır. Tokat Lisesi’ndeki öğrencileri, onlara açtığı nice ufukların yanında Bedri Rahmi Eyüboğlu’nu Safiye Ayla’yı onun sayesinde kanlı-canlı görür. Ödülüyse görevine son verilmesi olur. Ocak 1953’te TCK’nın 141. Maddesi onun da başını yakar, özellikle solcuların mahkum edilmesine neden olan madde nedeniyle iki yıl hapiste kalır. Nihayet bilmecesinden türküsüne, masalından fıkrasına âşık olduğu topraklardan Amerika’ya doğru yola çıkar; Indiana Üniversitesi’nde öğretim üyesi olur. Folklorist Dan Ben-Amos onun disipline katkısını şöyle özetliyor: “Türkçeyi hiç bilmeyen Amerikalı folklorculardan oluşan bir kuşağa, Türk folklorunu İlhan Başgöz tanıttı. Bize hem geçmişimizin büyük folklor geleneğini, hem de çağdaş Türk toplumunda folklorun uğradığı değişimi o öğretti. Kahvehanelerinizdeki hikayecileri, çocuklarınızın sorduğu bilmeceleri, ihtiyarlarınızın söylediği atasözlerini, biz onun sayesinde öğrendik. Hepimizin folklorda yeni kuramlar aradığımız bir dönemde, o bize, yeni yaklaşımları üzerine kurmamız gereken temeli sundu”. Başgöz, 98 yaşında tedavi için geri döndüğü Türkiye’de 13 Nisan’da hayata gözlerini yumdu.
MEHMET GENÇ (1934-2021)
Çalışmakla eşanlamlı bir hayat
Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi adı altında makalelerini derlediği kitabına “Bu çalışmaları, bana hayatın çalışma ile eşanlamlı olduğunu öğreten rahmetli annemin ve öğrenmenin hiç bitmeyeceğini öğreten rahmetli babamın muazzez ruhlarına ithaf ediyorum” diye başlıyordu. Gerçekten de çalışmakla eşanlamlı tuttuğu, öğrenmekten hiç vazgeçmediği 87 yıllık hayatının bir özetiydi belki bu ithaf. Kendi ifadesiyle bu “ilim heyecanı”nı ona ilk sezdiren bir doktor olmuştu. Mülkiye’de okuduğu yıllarda, henüz 20 yaşında bir gençken vereme yakalandıktan sonra röntgenini heyecanla öğrencilerine gösteren “İşte bu, ders kitaplarında gördüğünüz tipik bir tüberküloz vakasıdır” diyen doktor, onu etkilemiş; hasta yatağında ilk defa ilgisini celbeden edebiyat, hayata bakışını dönüştürmüştü. Bir süre Diyarbakır Çüngüş ve Şereflikoçhisar’da yaptığı kaymakamlık stajının ardından “Benim Türkiye’de gördüğüm tek ilim adamıydı” dediği Ömer Lütfi Barkan’ın asistanı olarak İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Türk İktisat Tarihi Enstitüsü’nde çalışmaya başlamıştı. Örnek aldığı kişi, iktisat tarihinden yola çıkarak yeni bir sosyoloji inşa eden Marx Weber’di. Fakat Osmanlı arşiv belgelerinin kargacık burgacık vergi kayıtları, muhasebe defterleri arasında genel bir teoriye ulaşmanın nasıl bir emek ve zaman gerektirdiğiyle yüzleşmesi üzerine “Sanayi Devrimi karşısında Osmanlı ekonomisi” üzerine çalışmaya başladı. 1960’larda girdiği arşivden hayatı boyunca çıkmadı; disiplinler arası düşünme alışkanlığı, özellikle malikane sisteminin analizi, klasik Osmanlı iktisadi zihniyetinin temel prensipleri ve Osmanlı tarihinin dönemlendirilmesi konusunda yaptığı çalışmalara yansıdı. O yine de 18 Mart’taki vefatına dek kendini “Hac yolunda bir karınca” olarak görmeye devam etti.
SELAHATTİN DUMAN (1950-2021)
Temmuz ayında geçirdiği trafik kazasının ardından uzun süredir tedavi gören gazeteci Selahattin Duman, 71 yaşında hayatını kaybetti. Sabah ve Vatan gazetelerinde hem yöneticilik hem de köşe yazarlığı yapan Duman, Kendimi Tebrik Ederim, Suçumuz Mükemmel Olmak, Bankamatik Kursu Açan Yok Mu kitaplarının da yazarıydı. Ayrıca “Komser Şekspir”, “Romantik” ve “Bir Erkeğin Anatomisi” filmlerinde rol almıştı. Son olarak Oksijen Gazetesi’nde yazmaya başlamıştı.
Selahattin Duman müstesna bir zekaydı. “Seyrek bıyıklı asabi şahsiyet” tabirinin yanısıra birçok deyimi de literatüre kattı. Köşe yazarlığında aslında geleneksel, ancak bu denli kaliteli mizahla örülü bir kombinasyon pek görülmüş bir örnek değildir. Ancak Selahattin Abi, bu Allah vergisi yeteneğinin ve yüksek IQ’sunun avantajıyla iş yapan bir insan olmadı. Türk basınındaki ender çalışkan gazetecilerden biriydi. Mesai yapmaz; sürekli çalışır, okur, öğrenir, sorar-soruşturur, yazardı. Dışardan asla göstermezdi; ancak basınımızın yine ender entelektüel şahsiyetlerindendi. Hem yazılarından hem kendisinden çok şey öğrendik; hem güldük hem bildik. Kendisiyle de dalga geçebilecek kadar cesur olanlara has bilgeliğiyle silinmez bir iz bıraktı. Unutulmayacak hiç.
Gürsel Göncü
YILDIRIM AKBULUT (1935-2021)
Eski başbakanlardan Yıldırım Akbulut, 14 Nisan’da kalp rahatsızlığı nedeniyle tedavi gördüğü Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 86 yaşında hayatını kaybetti. Turgut Özal’ın cumhurbaşkanı olmasının ardından 1989’da Anavatan Partisi’nin genel başkanlığı ve başbakanlık koltuğuna oturan Akbulut, Mesut Yılmaz’ın 1991’de seçilmesine kadar bu görevlerini sürdürmüştü. Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi Akbulut, ayrıca 1987-89 ve 1999-2000 yılları arasında TBMM Başkanlığı da yapmıştı.
EROL DEMİRÖZ (1940-2021)
Yılmaz Güney’in “Sürü”, Mahsun Kırmızıgül’ün “Beyaz Melek” ve “Güneşi Gördüm” filmleriyle tanınan usta oyuncu Erol Demiröz, 81 yaşında hayatını kaybetti. 1961’de Halkevleri Genel Merkezi’nde sahneye adım atan Demiröz, 1968’de girdiği Ankara Sanat Tiyatrosu’nda (AST) yüzlerce oyunda oynamış ve yönetmenlik yapmış; “Bereketli Topraklar Üstünde”, “At”, “Yılanı Öldürseler” ve “Hakkâri’de Bir Mevsim”in de dahil olduğu 15 sinema filminin yanında senaryo çalışmaları da yapmıştı. AST’nin unutulmazları arasında yer alan “Dimitrof”, “Zengin Mutfağı”, “Sacco ile Vanzetti”, “Sakıncalı Piyade”, “Akrep”, “Mefisto” rol aldığı oyunlardan sadece birkaçıydı… Demiröz, 1977’de “Ulvi Uraz En İyi Yönetmen Ödülü”nü almıştı.
CAN ÜNER (1974-2021)
Çağla Büyükakçay ve Marsel İlhan gibi tenisçilerin antrenörlüğünü yapan ve üç senedir kanser tedavisi gören eski tenisçi Can Üner, 14 Nisan’da 47 yaşında hayata gözlerini yumdu. Kadın ve erkek tenisinde “Dünya ilk 10” sıralamasına oyuncu sokan ilk Türk tenis antrenörü olan Can Üner, 16-18 yaş döneminde millî takımın vazgeçilmez oyuncularından olmuş; spordaki başarısı ona ABD’deki üniversite eğitimini burslu yapma fırsatı vermişti. Öner, 2019’da Uluslararası Tenis Federasyonu’nun “Oyuna Olan Üstün Hizmet Ödülü”ne de layık görülmüştü.