Futbolun bu topraklardaki sesiydi Halit Kıvanç. Yıllarca radyolarda maç anlatan unutulmaz spiker, 10 Dünya Kupası’nı radyo ve televizyondan Türkiye’ye nakleden yegane isimdi. Kıvanç gibi Alman Herbert Zimmermann, İngiliz Kenneth Wolstenholme ve Uruguaylı Victor Hugo Morales de 20. yüzyılda futbolun ve dünya kupalarının sesleri oldular.
Milyarları peşinden sürükleyen oyunun çok önemli bir parçası onlar. Ağızlarından çıkan bir kelime günlerce tartışılıyor, internet anında onların sözcükleriyle çalkalanıyor. Kimi zaman kamera önünde yer almasalar da mikrofonlarından dökülenler dilden dile yayılıyor. Öyle spikerler var ki mesleklerinin emekleme günlerinde yaptıkları bugün bile anılıyor. Kültleşmiş bu figürlerin anlatımları, kelimeleri, popüler kültürün de köşebaşlarında dimdik karşımıza çıkıyor.
Futbolun bu topraklardaki sesiydi Halit Kıvanç. Yıllarca radyolarda maç anlatan unutulmaz spiker, 10 Dünya Kupası’nı radyo ve televizyondan Türkiye’ye aktaran yegane isimdi. Organizasyonları yerinde takip eden duayen, 1958’de tüm yeryüzünü kendisine âşık edecek 17 yaşındaki Pelé’yle ilk görüşen yabancı gazetecilerdendi. Milyonlar, “47 ayın sultanı”nı onun ağzından dinlemiş; takımlara, futbolculara dair birçok ayrıntıyı ondan öğrenmişti. Bilgiye ulaşmanın deveye hendek atlatmaktan zor olduğu günlerde, bu detaylar birer hazine niteliğindeydi.
1986 Dünya Kupası öncesinde şampiyona tarihini arşiv görüntüleri eşliğinde anlattığı program, benim ve birçok insan için şüphesiz bir milattı. Kupaların kupası Dünya Kupası’nın sesiydi Halit Kıvanç. Tıpkı iki ulusun hafızasına kazınan iki meslektaşı gibi: Avrupa futbolunda iki spiker var ki hâlâ bugün büyük bir coşkuyla anlatılıyor. Mikrofonları başında ağızlarından dökülenler, popüler kültürün incileri olarak paylaşılıyor.
Herbert Zimmermann
1917’de Almanya’da doğan Herbert Zimmermann, 1954 Dünya Kupası finali sayesinde ölümsüzleşmişti. 2. Dünya Savaşı’nın korkunç yıkımını üzerinden atmaya çalışan ülkenin belki de tekrar ayağa kalktığı günü milyonlarca vatandaşına radyodan aktaran şanslı insandı Zimmermann. Şanslıydı, zira Bern’de bir mucize yaşanacak ve 31 maçtır yenilmeyen Macaristan’ı sürpriz bir şekilde yeneceklerdi. Harpte Doğu Cephesi’nde savaşan Zimmermann, madalyalar kazanmış bir askerdi. 1942’de ağır yaralandıktan sonra Berlin Radyosu’nda medyaya adım atmış, savaştan sonra da Alman Kuzeybatı Radyosu’nda (Nordwestdeutsche Rundfunk) çalışmaya başlamıştı. Maçın favorisi Macaristan, fırtına gibi bir başlangıçtan sonra 8. dakikada 2-0 öndeydi. Ferenc Puskás ve Zoltán Czibor’un gollerinden sonra “korkulan oldu” diyen Zimmermann, hızını alamayıp kalecileri Toni Turek’in cehennemden çıktığını bile ima etmişti. Max Morlock fileleri bulduğunda Tanrı’ya şükreden Zimmermann’ın sesi, Helmut Rahn’ın beraberlik golünde tir tir titremişti. Dakikalar 84’ü gösteriyor, Almanya için zaman donuyordu. O anlatım bugün bile tüyleri ürpertiyor:
“Bern’deki Wankdorf Stadumu’nda bitişe daha altı dakika var. Yağmur durmuyorsa da kimse kılını bile kıpırdatmıyor. Zor ama izleyiciler istifini bozmuyor. Nasıl yapsınlar… Dünya Kupası 4 yılda bir oynanıyor ve böyle bir final bir daha ne zaman görülür? Almanya şimdi sol kanatta Schäfer ile geliyor. Schäfer, Morlock’a uzatıyor. Macaristan araya giriyor. Bozsik, yine Bozsik… Macaristan’ın sağ kanat oyuncusu yine topla geliyor. Top onda… Bu sefer Schäfer’e kaybetti. Schäfer içeri ortalıyor. Kafayla uzaklaştırılıyor. Bu mesafeden Rahn vurmalı. Rahn vuruyor. Goooooooool! Goooooool! Goooooool!”
‘Bern mucizesi’ ve mikrofonda Zimmermann
1954 Dünya Kupası zaferi, Almanya’da “Bern Mucizesi” olarak anılıyor. Zaferden sonra oyuncular sarmaş dolaş (altta), Herbert Zimmermann ise mikrofon başında (solda).
Kendinden geçmişti Alman spiker; skoru bile karıştırmıştı. Bir ara Macarları galip ilan etmiş, sonradan özür dilemişti. 87. dakikada Puskas’ın attığı golde “ofsayt” diye bağırmış, kabininden attığı çığlıklarla hakemleri ikna etmeye çalışmıştı. Son düdükle birlikte defalarca “Bitti” diye bağırmış; “Almanya dünya şampiyonu” diye haykırmıştı.
Milyonlarca Alman, Zimmermann’ın çoğu zaman kendisini kaybetmesiyle, hop oturup hop kalkmışlardı salonlarında. Karşılaşmanın banttan tekrar anlatılması sırasında, hafiften rötuşlar yapılmasına da şaşmamalı. Spikerin kaleci Turek’i cehennemin dibinden göklere çıkarması da unutulmazdı. Hatta kaleci için kullandığı “Futbol Tanrısı” ibaresi yüzünden, Eski Alman Başbakanı Konrad Adenauer’in büyük destekçilerinden bankacı Robert Pferdmenges’in zoruyla özür dilemek zorunda bile kalacaktı. Meslekten el çektirilmesi bile tartışılmışsa da “Bern’in sesi” en iyi bildiği işi yapmaya devam etmişti.
Alman spiker, 1966 sonunda geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybettiğinde sadece 49’undaydı. O orijinal anlatımın telif hakları bugün yeğenlerinde. Onlardan biri de “Birlik 90/Yeşiller Partisi’nin önemli yüzlerinden eski milletvekili Hans-Christian Ströbele…
1987’de Almanya’da müzik listelerinde 2. sıraya yükselen Okay grubunun “Okay” ve Alman hiphop grubu Die Fantastischen Vier’ın “Das Spiel ist aus” şarkısında onun unutulmaz kelimelerine rastlamak mümkün.
İsmi, spor gazetecilerine verilen ödüllerde yaşatılan Zimmermann, 1958, 1962 ve 1966’da da Dünya Kupası’nın Alman sesiydi. En son radyodan naklen anlatımı 1966 Dünya Kupası finaliydi. Ancak o gün İngiltere, Federal Almanya’yı devirecek; hâliyle Zimmermann değil de Ada’ya maçı aktaran İngiliz meslektaşı ölümsüzleşecekti…
Kenneth Wolstenholme
1920’de İngiltere’de doğan Kenneth Wolstenholme, gazeteciliğe Manchester’da başlamıştı. Zimmermann gibi o da 2. Dünya Savaşı’na katılmış, Almanlara karşı çarpışmıştı. Harbin ardından önce radyoda başlıyor, ardından televizyona transfer oluyordu. BBC’nin aranan yüzüydü, İngiliz futbolu ondan sorulurdu. İlk 1951’de Federasyon Kupası finalini anlatan spiker, 1953- 71 arası tüm finalleri Birleşik Krallık’a aktarmıştı. Beş Dünya Kupası’nın İngiliz sesiydi.
BBC’nin alamet-i farikalarından, 1964’ten bu yana devam eden futbolun en uzun süreli programı Match of the Day’in ilk yorumcusu da oydu. Günümüzde İngilizlerin unutulmaz golcüsü Gary Lineker’le özdeşleşen programda 1967’ye kadar sahne alan Wolstenholme, BBC ekranlarına Ajax’ın Panathinaikos’u devirdiği 1971 Şampiyon Kulüpler Kupası finaliyle veda etmişti.
1966 Dünya Kupası finali, iki ismi ölümsüzleştirmişti. Uzatmalarda Geoff Hurst’ün üst direğe vurup çizgiyle raks eden şutuna “gol” diyen yan hakem Tevfik Behramov, İngiltere’de kahraman olmuştu. İngiliz gazetelerinin “Rus” dediği Behramov, aslında Azeriydi. Azerbaycan’ın ulusal stadyumu bugün onun ismini taşıyor. Heykeli dikilen ve adı bir stada verilen ilk hakem de olan Behramov 1993’te ölmüştü. Maç 3-2 bitecek derken, uzatmaların sonunda Wolstenholme’ün söylediği bir söz televizyonda program adı olacak, şarkılarda bile karşımıza çıkacaktı. Hakem Gottfried Dienst’in maçı bitirdiğini zannedip sahaya doluşanlara istinaden söylediği “Some people are on the pitch. They think it’s all over” (Bazıları sahaya girdi. Maçın bittiğini düşünüyorlar) cümlesi tam kulaklarda çınlıyordu ki Hurst’ün bütün gücüyle vurduğu top doksana gidince, “It is now!” (Şimdi bitti) demiş ve popüler kültür ikonu olmuştu. New Order’ın “World in Motion” şarkısından Beatles’ın “Glass Onion” şarkısının 1996 tarihli mix’ine onun kültleşen cümlesi kulaklarımıza çarpıyor; bilgisayar oyunlarında bile karşımıza çıktıktan sonra 2002’de ölen İngiltere’nin Halit Kıvanç’ı Ada’da asla unutulmuyor.
Victor Hugo Morales
1947’de doğan Uruguaylı Victor Hugo Morales, İspanyolca konuşan dünyanın en iyi spikeri kabul ediliyor. Sadece futbola ilgi duymayan, en son 2016’da siyasi baskılarla radyo programı yayından kaldırıldığında, yüzlerce muhalifin onun için Buenos Aires’te gösteri yaptığı haberiyle de manşetleri süsleyen gazeteci henüz 19’unda bu mesleğe başlamış; 23’ünde Uruguay’ın en büyük radyolarından Radio Oriental’e spor müdürü olarak transfer olmuştu. Ülkesinin belki de en popüler sesi olmasına rağmen tutuklanması, bardağı taşıran son damlaydı. 1981’de Uruguay’daki askerî diktatörlükten Arjantin’e kaçmıştı. Orada da kısa sürede efsaneleşecek; Diego Armando Maradona’nın önderliğinde Tangocular 1986 Dünya Kupası’nı kaldırırken, onun sesi de sadece İspanyolca konuşulan topraklarda değil tüm dünyada hafızalara kazınacaktı. Tangoyla elektronik müziği harika bir şekilde harmanlayan Gotan Project’in “La Gloria” adlı parçasında da sesini duyduğumuz spikerin efsanevi gol nidası yerine “Gotan” diye bağırması unutulmazdı.
22 Haziran 1986’da oynanan çeyrek finalde ölümsüz solak İngiltere karşısında “Tanrı’nın Eli” lakabını alırken, maestronun attığı ikinci gol de tarihe geçmişti. Orta sahanın gerisinden aldığı topla rakip savunmacıları inci gibi ipe dizen Maradona’nın golünü anlatırken kendini kaybeden Morales, Tanrı’ya şükrediyor, “ağlamak istiyorum” diye haykırıyordu. Kendisini biraz toparladıktan sonra “hangi gezegenden geldin bu kadar İngiliz’i yolda bırakmak için” diye konuştuğu biricik yıldız için kullandığı “barrilete cósmico” ifadesini İspanyollar bile anlamıyordu. Onlar “fıçı” dedi zannededursun, Arjantin dilinde “barrilete” uçurtma demekti. Morales’in yaptığı da, Maradona henüz 16 yaşındayken hakkında yazılan ilk büyük haberin başlığına göndermeydi. O manşetin de bir tangodan geliyor olmasına şaşırmamalı, orası Arjantin’di!