17. asır sonunda duraklama dönemine giren Osmanlı Devleti’nin başkentinde düzen bozulmuş, asayiş kalmamış, ahlaksızlık almış yürümüştü. Bu dönemde gayrimeşru birleşmelerden doğup cami avlusuna bırakılan çocuklar, hamamların “külhan” kısmını mesken edinenler tarafından himayeye alınmış; örgütlenmiş ve “iyi aileden peydahlanmış” olmaları dolayısıyla bunlara “bey”, “külhan”da yetiştikleri için de külhanbeyi denmişti. Reşat Ekrem Koçu anlatıyor…
İstanbul’un kütüğünü tutan adam olarak ünlenen Reşat Ekrem Koçu’nun 1970’te yazdığı tefrika yazılarının üstbaşlığı “İstanbul Külhan Beyleri”dir. Tercüman gazetesinde yayımlanan bu tefrikalar; gençlik yıllarından beri ilgilendiği ve çeşitli vesilelerle yazdığı İstanbul’daki mertlik, kuvvet, mahalle adabı, güçlülük, yiğitlik gibi konuları işlediği yazıları gibidir.
Reşat Ekrem Bey’in bu konuda kaleme aldığı kitaplarından biri ise Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri isimli çalışmasıdır. İlk defa 1947’de “İstanbul Ansiklopedisi Bürosu Notları” başlıklı seriden çıkan bu özel kitapta Reşat Ekrem Bey şöyle diyor:
“Eski İstanbul meyhaneleri ile namlı meyhaneciler hakkında ilk mühim kayıtlara Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde rastlanır. Büyük seyyah ve muharrir Galata’dan bahsederken ‘Lebideryada Ortahisar’da ikiyüz adet kat kat harabat haneler, meyhaneler vardır ki her birinde beşer onbeşer yüz fâsık iyş ve işret edip hanende ve sazendegan ile hay huy iderler ki dillerle tarifi mümkün değildir’ diyor ve bu harabathanelerden Taş Merdiven meyhanesi ile Kefeli’nin, Manyalı’nın, Mihalaki’nin, Kaşkaval’ın, Sünbüllü’nün, Konstantin’in ve Saranda’nın meyhaneleri diye sekiz tanesinin adını veriyor; buralarda türlü türlü misket şarapları, Akona, Sakız, Mudanya, Edremit, Bozcaada şarapları bulunur, sokaklarda ayak başı açık yüzlerce sarhoşa rastlanır, perişan halleri sorulunca:
‘Öyle sermestim ki idrâk etmezem dünya nedir
Ben kimim, sâki olan kimdir, mey-i sahba nedir?’ cevabını verirler”.
Külhanilik ve külhaniler, Koçu’nun bu kitabı gibi İstanbul Ansiklopedisi’nde, Erkek Kızlar, Patrona Halil, Haşmetli Yosmalar, Forsa Halil, Kabakçı Mustafa gibi popüler tarih kitaplarında da sıkça karşımıza çıkar.
Yarım asır öncenin
bir İstanbul tipi
Dr. Kâmil Yazgıç gazetedeki
köşesinde “külhanbeyi”nin
bir karikatürünü çizmiş;
onu 25 yaşlarında, kaytan
bıyıklı, keman kaşlı, filiz
gibi bir delikanlı olarak
resmetmişti. Başında dar
Beyoğlu dedikleri sıfır
numara kalıba çekilmiş
siyah fesin püskülü daima
önde..
Reşat Ekrem Bey’in Tercüman’da yazdığı tefrikaların ilki “Lehcei Külhaniye- Külhan Beyler Argosu” başlığını taşır. Bu yazıda Koçu, kendisinde bulunan “Lehcei Külhaniye” isimli yazma risaleden çevirdiği 100’e yakın kelimenin kaldığını, müstehcen olanların karşılıklarını boş bıraktığını, diğerlerini kaydettiğini yazar. 93 kelimelik bu küçük sözlükte “Bohça, Habaza, Hançer, Karanfil, Kasık Mancası, Lamelif, Mefret, Papaz, Şahmerdan, Şakaayık, Tirid, Zıbık” kelimelerinin karşılıkları müstehcen olduğu için boş bırakılmıştır.
Koçu’nun ikinci yazısı “Tarikat-ı Lâyhâriye’nin tarihçesi ve bazı vak’alar” başlığını taşır. Sonraki yazılarında da “Külhan Beyi Evren’in Hikayesi, Külhan Beyi Arslan’ın Hikayesi, Son Külhan Beylerinden Sâmi’nin Hikâyesi” başlıkları görülür.
Dedesi Ebüzziya Tevfik Bey’in Yeni Osmanlılar Tarihi’ni notlar ile yayımlayan (İstanbul, 1973-1974, Kervan Yayınları) Ziyad Ebüzziya’nın Reşad Ekrem Koçu’nun yayımlanmamış notlarını görerek onun izniyle neşrettiği bilgilere göre külhanbeyliğin izahı ve tanımı şöyledir:
“Külhanbeyliğin bir çeşit tarikat halinde doğması 17. asır sonu ve 18. asır başlarına dayanır. Viyana bozgunundan sonra koca koca eyaletler elden çıkmış, devlet büyük bir tehlike karşısında kalmıştır. Hünkar ve sadrıazam Edirne’ye yerleşmişler. Bitmeyen harp hareketlerini oradan idare etmektedirler. İstanbul’un idaresi sadaret kaymakamına bırakılmış, düzen bozulmuş, asayiş kalmamış, ahlaksızlık almış yürümüştür. Bu sırada fuhuş geniş ölçüde artmıştır. Bu meşrû olmayan birleşmelerden doğan çocuklar ya süt annelere verilir, bir zaman burada bırakılır sonra büsbütün terkedilirdi; veya bunlar doğrudan doğruya cami avlularına bırakılırdı. Uzun yıllar süren bu düzensizlik devresinde, o zaman pek çok olan hamamların külhan kısmını kendilerine mesken edinen kimsesizlerin yaşlıcaları sokaklara düşen çocukları da buralarda himayelerine almışlar ve yavaş yavaş teşkilatlanarak ‘ocak’ meydana gelmiştir. Buraya düşen terkedilmiş çocukların çoğunun ‘beyzade’ (iyi aileden peydahlanmış) olmaları dolayısıyla bunlara ‘bey’, ‘külhan’da yetiştikleri için de ‘külhanbeyi’ denilmiştir” şeklindedir.
Bu genel çerçeveyi çizen izahat daha sonra Tercüman gazetesindeki tefrikada bütün detayları ile açıklanacak, Ziyad Ebüzziya’nın dedesi Ebüzziya Tevfik Bey’in Rodos’ta sürgün iken tanıdığı Külhanbeyi Sami’den aldığı bilgileri Reşat Ekrem Bey bu tefrikalarda yayımlayacaktır.
Civanlar, hamam tellakları, haşmetli yosmalar, bazulu Yeniçeriler, civelekler gibi özel isimlerle İstanbul kent tarihinde özel bir ekol açan Reşat Ekrem Koçu, eğer İstanbul Ansiklopedisi’ni tamamlayabilseydi, eminiz ki külhanbeyleri hakkında da çok önemli bilgileri bizlere aktaracaktı.