On çocuklu bir ailenin kıt olanaklarıyla büyüyen Jesse Owens’ın dört altın madalyayla tarih yazdığı 1936 Berlin Olimpiyatları’ndaki serüveni filme konu oldu. Yardımcı karakterlerin sağlamlığı hikayeyi daha değerli, filmi daha izlenir kılıyor.
Olimpiyat fenomeni Jesse Owens, ırkçılığın kol gezdiği 1936’nın adaletsiz düzenini basitçe özetlemişti: “Birleşik Devletler’e döndüğümde, herkes Hitler hikâyesini anlatıyordu, oysa ben otobüse ön kapıdan binemiyordum. Hitler’in elini sıkmak için huzura çağırılmadım, ama Beyaz Saray’a, başkanın yanına da çıkamadım.” Yıllar içinde herkes onu Adolf Hitler’e karşı muzaffer bir savaşçı olarak betimlerken, ne hikmetse kendi ülkesindeki durum görmezden geliniyordu. Dönemin ABD Başkanı Franklin Roosevelt şampiyon atleti değil saraya çağırmak, ne telefonla ne de mektupla tebrik etmişti.
Bu ay vizyona giren ve hem yarış hem ırk anlamına gelen Race filminde, Ohio State atletizm koçu Larry Snyder’ın ön plandaki karakterlerden biri olması isabetli bir seçim olmuş. Zira siyahların üniversite takımlarında bile yer almasının zor olduğu dönemde Jesse’ye kapıları açan Snyder’ın bu hikâyenin yazılmasına katkısı hayli fazla.
Larry Snyder, 1935’te Michigan’da 45 dakika içinde üç dünya rekoru kırıp, bir diğerine ortak olduğu gün Jesse’nin geleceğini çizmişti. Ancak bir yıl sonra atletini olimpiyat takımına aldırırken binbir güçlükle karşılaştı. Üstelik Owens, kırdığı rekorlarla (Berlin’den iki ay önceki 10.2’lik 100 metre rekoru 20 yıl geçilemedi) yıldız mertebesindeydi.
Jesse Owens, Adi Dassler’in kendisine özel el yapımı ayakkabılarıyla yarıştığı Berlin’de ilk altını 3 Ağustos günü 100 metrede 10.3 ile aldı. Ardından uzun atlamada olimpiyat rekoru (8.09 m), 200 metrede dünya rekoruyla (20.7 sn) altına uzandı. 4×100’de ise 39.8 koşan ABD takımının dünya rekoru kırmasına önemli katkıyı yaparak dördüncü altını boynuna taktı. İşi, beyaz ırkın üstünlüğüne vurgu yapan Alman diktatörüyle maça çeviren gazeteler başlıkları atmıştı: Owens 4, Hitler 0.
Başarının en kritik anında uzun atlamadaki rakibi Alman Luz Long’dan aldığı yardım, Owens’a göre ‘kazandığı tüm altınlardan’ daha değerliydi. Isınma atlayışı faullü sayılan Jesse’ye son hakkında sıçrama tahtasına koyduğu havluyla yardımcı olan Luz, olası bir kumpası önledi.
Gerçi spor tarihçisi Tom Ecker, Jesse’nin Luz ile yarışma sonrası tanıştığını, ünlü atletin 1964’te anlattığı bu hikâyenin uydurma olduğunu iddia etmişti. Yine de, 1943’te cephede yaşamını yitiren Long’un son mektubunda Owens’a yazdığı satırlar, dostluğu özel kılmaya yetti: “Bir gün oğlumu bul ve ona savaşın bizi birbirimizden ayrı düşürmediği zamanları anlat. Ve ona de ki insanlar için her şey çok daha farklı olabilirdi.”