750 yıl önce doğan ünlü İtalyan şairin ve dünya edebiyatının başyapıtı İlâhi Komedya, son yüz yıldır içerdiği İslami motifler bakımından da tartışılıyor. Kur’an’daki Cennet-Cehennem tasvirlerini, Mi’rac, nur gibi kavramları, Arap şairlerinin üslubunu, spekülasyon yapmadan ele almak önemli.
Madrid’de 1919’da bir İspanyol yazarının yankı uyandıracak bir kitabı yayımlandı: İlâhi Komedya’daki Müslüman Bâtıni Bilgiler. Miguel Asin Palacios, Dante’nin bu dev klasiği ile İslâm’ın bâtıni (içrek, ezoterik)) perspektifi arasında, “öteki dünya” açısından önemli bağlar bulunduğu görüşündeydi. Asin’den çok daha önce, başka yazarlar Dante ve döneminin Latin edebiyatı üzerinde Müslümanlığın etkilerinden söz açmışlardı, ancak bu çalışmalar kısıtlı bir uzman çevresinde ilgi uyandırabilmişti.
Asin’in kitabı büyük yankı doğurdu ve bilim-kültür çevrelerinde genellikle olumsuz bakışlar getiren polemiklerin doğmasına yolaçtı. O sıralarda, büyük İtalyan şairinin 600. doğum yılı nedeniyle çeşitli anma törenleri düzenlenmişti ve bu kadar tepki oluşmasına yol açan da, yanlış anlamalardan kaynaklanan bir ulusal gurur sorunuydu: Nasıl olurdu da, İtalya’nın ‘medar-ı iftiharı’ Dante, yabancı kaynaklardan, üstelik yabancı bir dinin verilerinden yararlanmış olabilirdi? Temelde, en fazla karşı çıkılanın, Dante’nin İslâm kültüründen yararlanmış olduğunun söylenmesi olduğu çabuk anlaşıldı: Karşı çıkanlar, bu tezi çürütmek için olmadık başka yabancı kaynaklar gösterme yolunu seçtiler.
Asin, inanılmaz miktarda belgeyi ve öteki dünya kavramıyla ilgili tüm İslâmi kaynakları incelemiş, İlâhi Komedya’nın yazarını etkilemiş olabilecek dolaylı-dolaysız her tür yazılı metne ve görsel malzemeye başvurmuştu. Şairin cehennemi kafasında kurma biçimi, cennete değgin efsaneler, olağanüstü deniz yolculuğu öyküleri… Bütün bunlarda az ya da çok Müslüman dünyanın bir damgası vardı. Özellikle de “Dante’nin dünyasının ahlâksal yapısı” sayılan İlâhi Komedya’da bu motiflerin ağırlığı göze çarpıyordu. Hazreti Muhammed’in Mir’ac’ı ve gece yolculuğu ile ilgili İslâmi anlatılarla Dante’nin yapıtı arasında şaşırtıcı ölçüde ortak öğeler bulmuştu Asin. Cehennemin tasarımlanma biçimi buna iyi bir örnekti: Herbiri ayrı bir günâh kategorisine giren cezaların içiçe geçen çemberlerinden oluşan o dev huni iki tarafta da hemen hemen aynıydı. İki tarafta da Cehennem, Kudüs’ün altında gösteriliyordu, bazı ceza biçimleri tıpatıp benziyordu, Müslüman kişiye Cebrail, Dante’ye Vergilius eşlik ediyordu, her iki tarafta da yolcuların karşısına vahşi hayvanlar çıkıyordu.
Kur’an’da yeralan cennet tasvirleriyle Dante’nin İlâhi Komedya’da yaptığı tasvirler arasında da büyük benzerlikler ortaya çıkarmıştı Asin. Müminlerin içinde yaşadığı yuvalarla Dante’nin gökleri arasında da anlatım paralellikleri az değildi. Dante’nin final için seçtiği tema da İslâm kaynaklıdır: Nur karşısında yolcu benliğini ve belleğini yitirir.
Şüphe yok ki, benzerlikler küçümsenecek gibi değildir. Ancak, Asin’in bütün “buluş sahipleri” gibi biraz işi abarttığı ve Dante’nin doğrudan doğruya, kendinden bir şey katmaksızın İslâmi metinleri kullandığını varsaydığı görülmüştür. Öte yandan, yazarın asıl eleştiriye hedef olmasına neden olan tavrı, bu etkilenmenin nasıl gerçekleştiğine ilişkin inandırıcı bir yorum getirmemesi olmuştur. Alberto Ventura, bu konuda yazarın yalnızca İspanya yoluyla gelmiş olabilecek bir etki dalgasını ciddiye almış olmasını sağlıklı bulmuyor. Hazreti Muhammed’in Mi’rac yolculuğunu konu edinen Arapça elyazmasından Latinceye yapılmış bir çeviri metnin varlığı biliniyor ve Levi della Vida gibi yorumcular Dante’nin kesinkes bu çeviri metnini görmüş olduğunu belirtiyorlar.
Benzeri zorluklar yalnızca Dante’nin yapıtıyla ilgili olarak değil, dönemin Latin kökenli tüm edebiyat ürünleriyle de ilgili bir dizi soru doğurmaktadır. Arap edebiyatının ve şiirinin doğrudan etkisinden sözedilebilir mi? Yalnızca biçimsel alanda mı görülür bu etki, yoksa tema seçimine kadar derinlere inmiş midir? Hem biçimsel, hem de kavramsal düzeyde Arap şiirinin etkili olduğu açıktır aslında, ama temalar sözkonusu olduğunda aynı kesinlikten hareket etmek mümkün değildir. Kadının idealleştirilmesi örneğin, yalnızca Arap metinlerine özgü bir tema değildir, Avrupalı gezgin şair için de vazgeçilmez bir konu olmuştur.
***
Bizim edebiyat dünyamızı kurcalamış konular arasında sayılamaz Dante’nin başyapıtında İslâmi motiflerin yeri. Bilebildiğim görebildiğim tek istisnayı Sezai Karakoç’un ilgisi oluşturuyor: Rimbaud’nun Harrar’da Müslümanlığa yaklaşmasına olduğu gibi, Dante’deki “olası” karşılıklara da sokulan Karakoç doğrudan bu bağlamda sözalmamış, Louis Gillet’nin Dante üzerine kitabındaki İslâm’la bağlantıları işleyen bölümü çevirerek önce Diriliş dergisinde yayımlamış, sonra da metni bir kitabına almıştı.
Gerçi Louis Gillet “esaslı” bir uzmandan çok “amatör” bir yorumcu olarak değerlendirilmiştir; Asin sonrası Dante-İslâm ilişkisine yakıcı ekler getiren Maxime Rodinson da onu “outsider” nitelemesiyle safdışı bırakır. Rodinson’un 1951’de şanlı Dinler Tarihi Dergisi’nde (cilt 140, sayı 2-internetten indirilebiliyor!) çıkan soluklu incelemesi dilimize çevrilmemiştir. Orada, İtalyan şairinin İslâm ile bağının hayli spekülatif bir perspektiften verimsiz ve dayanaktan yoksun atışmalara yolaçtığını belirtir, Mi’rac olgusuna yoğunlaşır, ardından da asıl odaklanılması gereken ortak zeminin İbn’ül Arabî’nin yapıtı olduğunu ileri sürer.
Bütün boyutlarıyla hâlâ didiklenme süreci tamamlanmamış bir araştırma alanı bu. Bizim, öncelikle Asin Palacios’un çalışmalarının eleştirel basımını Türkçede sağlıklı biçimde ağırlamamız önemli. Yeni basımlara Carlo Ossala’nın sunuşunun eklenmiş olması ayrı bir heyecan kaynağı; çağdaş yorumbilim açısından bakarsak.
Yedi yüzyıl sonra “buradan” da konuya ışık tutacak birilerinin çıkmasını beklemek safdillik mi?