Aralık
sayımız çıktı

İlk kilometrelerden Über’e‘ sarı araçlar’ın akçeli tarihi

TEKNOLOJİNİN TAKSİYE BİNİŞİ VE ‘MÜSAİT BİR YERDE’ İNİŞİ

Ne güzel değil mi? Bir teknoloji çıkıyor; taksicilik işinin tüm çalışma şartları, hakları, güvenceleri bir anda 1907’deki hâline geri dönüyor; ama olsun, biz daha rahat taksi çağırıyoruz, her şey daha kolay oluyor ya! 20. yüzyılın başlarından günümüze, Über’lerden plaka sahiplerine, ABD’de ve bizde taksicilik modeli ve şirketlerin “hayırlı işleri.”

Yalan yok, internetin sağ­ladığı kolaylıkların abar­tılmasına ve birçok şeyin sanki internet öncesi dönemde mümkün olmadığının zannedil­mesine bozuluyorum doğrusu. Bilgi, hele ki gugıldan arama çubuğuyla ulaşılabilen bilgi, internetten önce de gayet ula­şılabilirdi. Yani evet, kalkıp kü­tüphaneye gideceksiniz; şimdi linkten linke koştuğunuz gibi o kitabın referansından bu kitaba, oradaki dipnottan şu almanaka zıplayacaksınız ve bütün bunlar bir click’ten uzun sürecek sür­mesine de… Neticede ulaştığınız kitabı, makaleyi okumanız yine aynı zamanı almayacak mı?

İşin kötüsü, kütüphaneye gidip 1-2 günde ulaşabildiğiniz kitabı, muhtemelen oturup 3 günde sindire sindire oku­yacaksınız ama, internetten bir linkle 2 saniye ulaştığınız kitap pdf’sini scroll barı kaydı­rarak aradığınız key word’leri CTRL+F’leyerek 10 dakikada okumuş sayma ihtimaliniz bir hayli yüksek. Yani internetteki bilgi gökten zembille inmedi, zaten hep vardı. Üstelik şimdi bu kadar kolay ulaşılabildiği için değerini de kaybettiğinden çabucak tüketilmek istenen bir şeye dönüştü (karşılaştırınız: Para biriktirip yeni albüm alıp sonra evde günlerce o yeni albü­mü dinlemek veya spotify’dan bir albüme tıklamak ve bir-iki şarkısını dinleyip başka bir albüme geçmek).

Hatırlarsanız, internet haya­tımıza ilk girdiğinde “aracılar ortadan kalkacak!” diye heyecan fırtınası vardı. Eskiden köşe­deki büfeyi telefonla arayıp tost söylüyorduk, geliyordu. Şimdi bir web sitesinden sipariş verip ödeme yapıyoruz; hem site hem ödeme sağlayıcı komisyonlarını alıyor ve büfeciyle aramıza iki aracı giriveriyor. Aynısı taksi­de de var. Eskiden taksi çevirir binerdiniz, inerken öderdiniz. Şimdi önce ödeme kuruluşu %2-5 komisyon alıyor. Sonra uy­gulama da paranın %25-30’una el koyuyor. Taksici-überci para­sını çekmek istediğinde, ödeme sağlayıcıya bir komisyon da onlar ödüyor. Vallahi kumarha­nede bu kadar mano almıyorlar. Ha bizim için kolay oluyor güzel oluyor da, bu şimdi ilerleme mi? Bu işin geçmişine bir bakalım da siz karar verin.

Esasen bu özel yolcu taşıma­cılığı işinin ilk yıllarında, 20. yüzyıl başlarında taksi şoförle­rinin hiçbir güvencesi, sigortası, tatili, izni yok. Aynı zamanda yolcuların da sigortası yok. Bu ay kutladığımız İşçi Bayramı’nı borçlu olduğumuz işçi hareketi elbette bu alanda da mücadele veriyor ve bunu da bir takım kazanımlarla taçlandırıyor (taçlandırmak fiilini ilk defa kullanıyorum, ellerim titriyor). Hatta aklımda yanlış kalma­dıysa, şu meşhur “Roaring 20’s” (Kükreyen 20’ler) döneminden itibaren ABD’de taksi şoförlüğü sendikalı bir iş kolu hâline geli­yor. Günde 8 saat çalışma hakkı kazanıyorlar. Yani 24 saat çalışa­cak bir taksi için 3 şoför zorunlu. Yılda 7 gün ücretsiz izin hakkı elde ediyorlar ki bugün ABD’de ücretsiz izin hakkı az rastlanan bir şey. Tabii orada plaka ağaları değil büyük taksi şirketleri var ki bizdeki plaka ağalarına zorla taksi şirketi kurdurup tüm şoförlerini sigortalatma zorun­luluğu neden getirilmiyor, onu da anlamıyorum.

Hafizai-Beser

Derken hepimizin bildiği gibi Reaganism/Thatcherism (bizde Özalizm) dönemi geliyor ve taksi şoförleri haklarını yavaş yavaş kaybetmeye başlıyorlar. Hatta Batı’daki bu büyük taksi şirketleri tam da bu dönemde denetim ve kuralların gevşeme­siyle şoför çalıştırmak yerine ellerindeki taksileri şoförlere kiralayarak onları “bağımsız yüklenici” konumuna getirmeye başlıyor ki, bu da bizdeki plaka ağalığı modelinin aynısı zaten. E, Reagan bir yandan, Thatcher bir yandan sendikalara karşı savaş açmış; sendikaların da gücü azaldıkça azalıyor. Kazanılmış hakların birçoğu yerli yerinde olsa da, taksi şirketleri giderek daha fazla “bağımsız yüklenici” çalıştırmaya başlıyor, sendikalar zayıfladıkça zayıflıyor.

Bütün bunlar Über, Lift gibi şirketlerin taksi işine el at­masıyla son buluyor. İlk etapta tüm ABD’de Über yasak. Hatta yakalandıklarında aklımda yanlış kalmadıysa taşıdıkları yolcu başına 5 bin USD ceza ödemeleri gerekiyor falan ama Über’in umurunda mı? Bir de orası ABD; kanun hoşuna gitmi­yorsa 2 senatör satın alıyorsun, üstelik bunu bayağı bayağı açıktan yapıyorsun, hop istediğin kanunu çıkarıyorlar. E, halk da bu yeni hizmetten çok memnun, o bakımdan gayet kolay oluyor bu iş. Aslında taksi şirketlerinin işçi haklarından kurtulmak için uydurduğu “ba­ğımsız yüklenici” modeli kendi sonlarını da hazırlıyor, ayarları­nı bozdukları kantar, gün geliyor onları tartıyor.

Tabii eklemek gerek; tam da bu teknoloji şirketlerinin piyasaya el atmasından hemen önceki 5-10 yılda tüm ABD’de sanki biliyorlarmış gibi “her şoför kendi taksi plakasının (onlar “madalyon” diyor) sahibi olsun” kampanyası yapılıyor; uygun kredilerle şoförler yüz­binlerce USD’lik borcun altına girip madalyonları üzerlerine alıyor.

Ancak bu yeni modelde şöyle bir sorun var. Über hiçbir şeye karışmıyor. Über süren şoförün benzini, arabasının bakımı, amortismanı, sağlığı, sigortası, yıllık izni bir anda buharla­şıveriyor. Yetmiyor 70’lerde Beyoğlu pavyoncusu gibi, ucuz krediler falan dağıtıp şoför olmak isteyenlere yeni oto­mobiller aldırıp bir de üzerine bu insanları borçlandırıyor­lar. Kaza? Umurunda değil. Yolcu sigortası? “Valla kardeş o seninle bağımsız yüklenici arasında beni bağlamaz.” Peki belediyelerin şehir yönetim­lerinin bu taksi madalyonla­rından kazandığı para? “Valla kardeş biz teknoloji şirketiyiz, bizi alakadar eden bir du­rum yok.”

Ne güzel değil mi? Bir teknoloji çıkıyor; bir iş ko­lunun tüm çalış­ma şartları, hak­ları, güvenceleri bir anda 1907’deki hâline geri dönü­yor; ama olsun, biz daha rahat taksi çağırıyoruz, her şey daha kolay oluyor ya! Hayır, ne bizde ne onlarda da yıllardır kimse çıkıp “arkadaş taksicilik yapmak isteyen, tak­sicilik sınavını geçsin; ücretini verip 5 yıllığına taksi lisansını alsın; ondan sonra isterse über yapsın, isterse damalı taksi ol­sun; çalışmadığı saatlerde biri­ni sigortalayıp onu çalıştırsın; hem plaka ağalarını ortadan kaldıralım hem şoförler hem yolcular kazansın” demiyor. En azından 1930’lardan sonra diyen olmamış.