Ne güzel değil mi? Bir teknoloji çıkıyor; taksicilik işinin tüm çalışma şartları, hakları, güvenceleri bir anda 1907’deki hâline geri dönüyor; ama olsun, biz daha rahat taksi çağırıyoruz, her şey daha kolay oluyor ya! 20. yüzyılın başlarından günümüze, Über’lerden plaka sahiplerine, ABD’de ve bizde taksicilik modeli ve şirketlerin “hayırlı işleri.”
Yalan yok, internetin sağladığı kolaylıkların abartılmasına ve birçok şeyin sanki internet öncesi dönemde mümkün olmadığının zannedilmesine bozuluyorum doğrusu. Bilgi, hele ki gugıldan arama çubuğuyla ulaşılabilen bilgi, internetten önce de gayet ulaşılabilirdi. Yani evet, kalkıp kütüphaneye gideceksiniz; şimdi linkten linke koştuğunuz gibi o kitabın referansından bu kitaba, oradaki dipnottan şu almanaka zıplayacaksınız ve bütün bunlar bir click’ten uzun sürecek sürmesine de… Neticede ulaştığınız kitabı, makaleyi okumanız yine aynı zamanı almayacak mı?
İşin kötüsü, kütüphaneye gidip 1-2 günde ulaşabildiğiniz kitabı, muhtemelen oturup 3 günde sindire sindire okuyacaksınız ama, internetten bir linkle 2 saniye ulaştığınız kitap pdf’sini scroll barı kaydırarak aradığınız key word’leri CTRL+F’leyerek 10 dakikada okumuş sayma ihtimaliniz bir hayli yüksek. Yani internetteki bilgi gökten zembille inmedi, zaten hep vardı. Üstelik şimdi bu kadar kolay ulaşılabildiği için değerini de kaybettiğinden çabucak tüketilmek istenen bir şeye dönüştü (karşılaştırınız: Para biriktirip yeni albüm alıp sonra evde günlerce o yeni albümü dinlemek veya spotify’dan bir albüme tıklamak ve bir-iki şarkısını dinleyip başka bir albüme geçmek).
Hatırlarsanız, internet hayatımıza ilk girdiğinde “aracılar ortadan kalkacak!” diye heyecan fırtınası vardı. Eskiden köşedeki büfeyi telefonla arayıp tost söylüyorduk, geliyordu. Şimdi bir web sitesinden sipariş verip ödeme yapıyoruz; hem site hem ödeme sağlayıcı komisyonlarını alıyor ve büfeciyle aramıza iki aracı giriveriyor. Aynısı takside de var. Eskiden taksi çevirir binerdiniz, inerken öderdiniz. Şimdi önce ödeme kuruluşu %2-5 komisyon alıyor. Sonra uygulama da paranın %25-30’una el koyuyor. Taksici-überci parasını çekmek istediğinde, ödeme sağlayıcıya bir komisyon da onlar ödüyor. Vallahi kumarhanede bu kadar mano almıyorlar. Ha bizim için kolay oluyor güzel oluyor da, bu şimdi ilerleme mi? Bu işin geçmişine bir bakalım da siz karar verin.
Esasen bu özel yolcu taşımacılığı işinin ilk yıllarında, 20. yüzyıl başlarında taksi şoförlerinin hiçbir güvencesi, sigortası, tatili, izni yok. Aynı zamanda yolcuların da sigortası yok. Bu ay kutladığımız İşçi Bayramı’nı borçlu olduğumuz işçi hareketi elbette bu alanda da mücadele veriyor ve bunu da bir takım kazanımlarla taçlandırıyor (taçlandırmak fiilini ilk defa kullanıyorum, ellerim titriyor). Hatta aklımda yanlış kalmadıysa, şu meşhur “Roaring 20’s” (Kükreyen 20’ler) döneminden itibaren ABD’de taksi şoförlüğü sendikalı bir iş kolu hâline geliyor. Günde 8 saat çalışma hakkı kazanıyorlar. Yani 24 saat çalışacak bir taksi için 3 şoför zorunlu. Yılda 7 gün ücretsiz izin hakkı elde ediyorlar ki bugün ABD’de ücretsiz izin hakkı az rastlanan bir şey. Tabii orada plaka ağaları değil büyük taksi şirketleri var ki bizdeki plaka ağalarına zorla taksi şirketi kurdurup tüm şoförlerini sigortalatma zorunluluğu neden getirilmiyor, onu da anlamıyorum.
Derken hepimizin bildiği gibi Reaganism/Thatcherism (bizde Özalizm) dönemi geliyor ve taksi şoförleri haklarını yavaş yavaş kaybetmeye başlıyorlar. Hatta Batı’daki bu büyük taksi şirketleri tam da bu dönemde denetim ve kuralların gevşemesiyle şoför çalıştırmak yerine ellerindeki taksileri şoförlere kiralayarak onları “bağımsız yüklenici” konumuna getirmeye başlıyor ki, bu da bizdeki plaka ağalığı modelinin aynısı zaten. E, Reagan bir yandan, Thatcher bir yandan sendikalara karşı savaş açmış; sendikaların da gücü azaldıkça azalıyor. Kazanılmış hakların birçoğu yerli yerinde olsa da, taksi şirketleri giderek daha fazla “bağımsız yüklenici” çalıştırmaya başlıyor, sendikalar zayıfladıkça zayıflıyor.
Bütün bunlar Über, Lift gibi şirketlerin taksi işine el atmasıyla son buluyor. İlk etapta tüm ABD’de Über yasak. Hatta yakalandıklarında aklımda yanlış kalmadıysa taşıdıkları yolcu başına 5 bin USD ceza ödemeleri gerekiyor falan ama Über’in umurunda mı? Bir de orası ABD; kanun hoşuna gitmiyorsa 2 senatör satın alıyorsun, üstelik bunu bayağı bayağı açıktan yapıyorsun, hop istediğin kanunu çıkarıyorlar. E, halk da bu yeni hizmetten çok memnun, o bakımdan gayet kolay oluyor bu iş. Aslında taksi şirketlerinin işçi haklarından kurtulmak için uydurduğu “bağımsız yüklenici” modeli kendi sonlarını da hazırlıyor, ayarlarını bozdukları kantar, gün geliyor onları tartıyor.
Tabii eklemek gerek; tam da bu teknoloji şirketlerinin piyasaya el atmasından hemen önceki 5-10 yılda tüm ABD’de sanki biliyorlarmış gibi “her şoför kendi taksi plakasının (onlar “madalyon” diyor) sahibi olsun” kampanyası yapılıyor; uygun kredilerle şoförler yüzbinlerce USD’lik borcun altına girip madalyonları üzerlerine alıyor.
Ancak bu yeni modelde şöyle bir sorun var. Über hiçbir şeye karışmıyor. Über süren şoförün benzini, arabasının bakımı, amortismanı, sağlığı, sigortası, yıllık izni bir anda buharlaşıveriyor. Yetmiyor 70’lerde Beyoğlu pavyoncusu gibi, ucuz krediler falan dağıtıp şoför olmak isteyenlere yeni otomobiller aldırıp bir de üzerine bu insanları borçlandırıyorlar. Kaza? Umurunda değil. Yolcu sigortası? “Valla kardeş o seninle bağımsız yüklenici arasında beni bağlamaz.” Peki belediyelerin şehir yönetimlerinin bu taksi madalyonlarından kazandığı para? “Valla kardeş biz teknoloji şirketiyiz, bizi alakadar eden bir durum yok.”
Ne güzel değil mi? Bir teknoloji çıkıyor; bir iş kolunun tüm çalışma şartları, hakları, güvenceleri bir anda 1907’deki hâline geri dönüyor; ama olsun, biz daha rahat taksi çağırıyoruz, her şey daha kolay oluyor ya! Hayır, ne bizde ne onlarda da yıllardır kimse çıkıp “arkadaş taksicilik yapmak isteyen, taksicilik sınavını geçsin; ücretini verip 5 yıllığına taksi lisansını alsın; ondan sonra isterse über yapsın, isterse damalı taksi olsun; çalışmadığı saatlerde birini sigortalayıp onu çalıştırsın; hem plaka ağalarını ortadan kaldıralım hem şoförler hem yolcular kazansın” demiyor. En azından 1930’lardan sonra diyen olmamış.