Ekim 2024 Sayımız Çıktı

38 ışık yılı sonra efsane hâlâ formda

İlk filmden 38 yıl sonra yeni bölümüyle (Güç Uyanıyor) tekrar vizyona giren ‘Yıldız Savaşları’, popüler kültürün yakın tarihte iz bırakan önemli yapımlarından oldu. Yaratıcısı George Lucas’ın kişisel macerası eşliğinde, bir döneme damgasını vuran seri filmin gerçek hikayesi…

Star Wars (Yıldız Savaş­ları) filmlerinin yara­tıcısı George Lucas’ın babası, 1929’daki Büyük Bu­nalım sırasında büyümüş­tü ve ofis malzemeleri satan muhafazakar bir işadamıy­dı. California’nın küçük bir kasabasında, Modesto’da, Dorothy Ellinore Bom­berger Lucas’la yaşıyordu. Küçük Lucas, ABD’nin üç senedir 2. Dünya Savaşı’nda olduğu 1944’de doğdu. He­nüz Japonya’ya atom bom­bası atılmamıştı.

Annesi, zayıf bünyesi yü­zünden hayatının büyük bir bölümünü yatağına mah­kum olarak geçirmişti. Kısa boylu, zayıf, içine kapanık George babası için bir ha­yalkırıklığı olmuştu. George Sr., oğlundan, küçümseye­rek “sıska küçük şeytan” di­ye bahsederdi.

Lucas, insan ilişkile­rinde de beceriksiz ve ba­şarısızdı; bu yüzden okul hayatında da sürekli itilip kakılmalara, alaylara maruz kaldı. George Lucas belki her ergenin biraz yapması gerektiği gibi, içinde yetiş­tiği değerleri sorgulayarak bunlara karşı çıkmayı ba­şardı ve aşık olduğu sine­ma sanatının yakınlarından geçmediği bu kasabadan ay­rılarak, üniversitede sinema okumaya karar verdi. Ka­rarını açıkladığında, baba­sı doğal olarak Sin City’ye (Hollywood) gitmesine kar­şı çıktı. “Dönersin geri bir­kaç yıl sonra” deyince, Geo­rge bağırarak bir kehanette bulundu: “Hayatta geri dön­meyeceğim. Otuz yaşımdan önce milyoner olacağım”. 29 yaşında ilk stüdyo filmi Graffiti’nin gişe başarısıy­la milyoner oldu ve 70 ya­şından önce, yarattığı “Star Wars” evrenini Walt Disney Company’ye satarak milyar­der olmayı da başardı.

Francis Ford Coppola gi­bi daha “karanlık”, yetişkin filmler yazan bir çevresi vardı Lucas’ın bu ilk dö­nemlerinde. Hatta kendini bir odaya ka­patıp, iki buçuk yıl boyunca “Star Wars: A New Hope”un senaryosu üzerinde çalıştı­ğı sırada, “Apocalypse Now” George Lucas’ı bekliyordu. Coppola, Lucas’a senaryoyu teklif etmişti ama Lucas red­detmişti bu teklifi. Coppola ise, “Apocalyspe Now” gibi bir projeyi reddetmenin delilik olduğunu düşünüyordu.

Luke ve Leia

İlk filmde Luke Skywalker’ı canlandıran Mark Hamill 26, Prenses Leia’yı canlandıran Carrie Fisher 21 yaşındaydı.

Jedi ve Prenses

Luke Skywalker son filmde sadece finalde görülüyor. Harrison Ford ve Chewbacca ise neredeyse hiç yaşlanmamış.

Halbuki Lucas, tepesin­de Sergei Eisenstein’ın resmi, küçük odasında pop kültü­rün, mitolojinin her köşesin­den topladığı parçalarla belki “Apocalypse Now” gibi bir si­nema şaheseri değil, ama 20. yüzyıl pop kültürünün belki de en önemli eserini yaratı­yordu. En büyük ilham kayna­ğı, 1934’den beri Pazar günü gazetede yayınlanan “Flash Gordon”du. Bu çizgiroman, bilimkurgu türünde olması­nın yanında tam bir macera filmi estetiği vardı. Hiç dur­mayan bir hareket ve dina­mizm içeren bu klasik çizgi­romanın duygusunu, sinema­ya taşımayı tasarladı.

Bu sıralarda okuduğu Jo­seph Cambell de Lucas’ı çok etkilemişti. Cambell’ın kitapla­rında, tarih boyunca belli başlı parçaları sürekli olarak karşı­mıza çıkan tek bir mitos oldu­ğu fikri, Lucas’ın “Star Wars”u yazarken en çok faydalandığı formüldü. Tabii yalnızca eski moda çizgi romanlar ve mitos­lar değildi “Star Wars” evrenini yaratacak olan. ABD’nin 70’ler­de yaşadığı travmalar da ortaya çıkacaktı hikayelerde.

2015
1977

Soğuk Savaş’ın yarattı­ğı kıyamet senaryoları, Death Star’ın gezegenleri yokedici gücünde gösteriyordu kendi­ni. ‘İmparatorluk’un yenilmez görünen kudretinin, Endor gezegeninde yaşayan kısacık, tüylü, şirin Ewok’lar tarafın­dan dize getirilmesinde, Ame­rika’nın Vietnam’da yaşadığı mağlubiyetin izleri vardı. Tam bir tarih tutkunu olan Geor­ge Lucas’a İmparator Palpa­tine’in bir zamanlar bir Jedi olup olmadığı sorulduğunda, şöyle cevap verdiği aktarılır: “Hayır, bir siyasetçiydi. İsmi de Richard M. Nixon’dı. Parla­mentoyu devre dışı bıraktı, ba­şa geçti ve tam bir imparator­luk neferi oldu. Gerçekten kö­tü biriydi. Ama gerçekten iyi bir insanmış gibi davranırdı”.

George Lucas’ın güce karşı olan şüpheciliği ve karşıt tu­tumu, filmlerinin yakaladığı inanılmaz başarıyla meşruiyet kazanmış oldu. “Star Wars”u ilk izlettiğinde, film, özellikle de John Williams’ın artık bir klasik haline gelmiş inanılmaz müzikleri de olmadan, nere­deyse hiçbir arkadaşı tarafın­dan beğenilmedi. İnadı biraz da bundandı belki.

Yaratıcı Lucas George Lucas ilk filmin çekimleri sırasında, henüz 30’larının başında (üstte). Bugün 71 yaşındaki Lucas, kendi yarattığı askerlerden de korkmuş görünüyor! (altta).

Bir bilimkurguydu “Star Wars”, ama gücü temelde bir sihir olarak ele alıyordu. Ka­çış edebiyatı olarak yıllarca küçümsense de (son yıllarda hakettiği saygınlığı kazandığı söylenebilir) fantastik edebi­yatın değişmez unsurlarından biriydi sihir. Fakat bu kaçış, her zaman yüzleşmeden kaçmak, mücadeleden çekilmek anla­mına gelmiyordu. “Star Wars” kimilerine göre “yüzeysel”, yeni nesil patlamış mısır sinema­sını dünyanın başına saran B sınıfı ucuz bir eğlenceydi. Ama kesin olan şey kalbinin doğru yerde, yani direnenlerin tara­fında bulunduğu gerçeğiydi.

“İster Julius Ceasar, Na­poléon ya da Adolf Hitler ol­sun, demokrasiden vazgeçme fikrini –çoğu zaman kriz dö­nemlerinde vazgeçilir- tarih boyunca görürsünüz” diyordu George Lucas. Galaktik Cum­huriyet Parlamentosu’nun Palpatine’in başını çektiği darbeyle yıkılmasına şahit ol­duğunda Padmé Naberrie’nin gözlemlediği gibi, özgürlük ba­zen alkışlar eşliğinde de ölü­yordu. Cumhuriyet içeriden çürüyebiliyordu. Tek adam yönetimleri, yalnızca Palpa­tine gibi Sith lordları tarafın­dan yaratılmamaktaydı; ken­disine alkış tutanlar da en az lordlar kadar suçluydu. Palpa­tine gibi diktatörleri, kültürel olarak cılızlaşan, aşırı büyü­meye ve tüketime odaklanan toplum başa geçiriyordu.

Karada-havada Landspeeder’lar ilk filmlerin uzay araçları kadar beğenilmişti (altta solda). Son filmde Rey’in (Daisy Ridley) kullandığı araçlar teknik olarak gelişmiş, ama “retro” tasarım devam ediyor (altta).

Başka küçük ayrıntılarda da, “Star Wars”un temel yapı­sı, Roma İmparatorluğu’nun tarihini yansıtır. Senato, Cum­huriyet gibi oluşumlar Roma İmparatorluğu’ndan gelirken, askerlerin kıyafetleri ve sim­geleri de açıkça Nazileri çağ­rıştırır. Tarihin bu dev impa­ratorlukları gibi, Palpatine ve “İmparatorluk” da üstün as­kerî gücünü ve ölümcül silah­larının yarattığı tehdidi kulla­narak galaksiyi kontrol eder. Alderaan gezegenin ilk üçle­mede nedensiz yere yok edil­mesi de bundandır. Göz göre göre yapılan kat­liamlara, yolsuzluklara ve kötülüklere rağmen, halkın büyük çoğunluğu nasıl bir za­manlar Hitler’i desteklediy­se, Palpatine de aynı şekilde destek bulur. Halkın çoğunlu­ğunun desteğini almış bu dik­tatörlerin ellerinde silahları, bombaları, dünyaları yok ede­cek güçleri varken, direnmek mümkün değil gibi görünür. İşte böyle zamanlarda, başlan­gıç olarak Yoda gibi bilge sa­vaşçılara kulak vermek gerekir belki de. Eğer “İmparatorluk”u alt etmek istiyorlarsa, “âsiler önce bildiklerini unutmalıdır” diye salık verir Yoda. Death Star ya da atom bombası gibi silahların karşısına şiddetle karşı çıkmak aptallıktır. An­cak umutsuzluğa kapılmak da yenilgiyi kabullenmek olur. O yüzden imkansızı başaracak­larından emin olmalıdır dire­nenler ve ne kadar kötü gün­lerden geçiyor olsalar da, eğer gerçekten haklılarsa, bu inan­ca sarılıp, vazgeçmemelidirler.

İkinci üçlemede Annakin Skywalker, Darth Vader olur. Luke Skywalker ise, babası­nın bakış açısını ne olursa ol­sun kabullenmez. Ölmeden önce Darth Vader’ın karanlık tarafı redderek bir nevi tek­rar Annakin Skywalker olma­sı da, aslında Darth Vader’ın gerçek yokoluşudur. Seyirci­yi memnun etmek konusunda inanılmaz bir içgüdüsü olan George Lucas, böylece döne­min ABD’sinde yaşadıkları kö­tü günlerin bir gün biteceğini, Richard Nixon gibi despotla­rın sonsuza kadar yaşamaya­cağını, Carter yıllarının geride kaldığını ve Vietnam savaşı­nın yaralarının elbet bir gün sarılacağını telkin eder. Bu an­lamda, Star Wars’un kalbi her zaman doğru yerde olmuştur.

Fakat “Star Wars”un ve George Lucas’ın düzen kar­şıtlığı çoğu zaman görünüşte kalır ya da en iyimser deyişle, sorunlarla doludur. Her ma­vi gözlü beyaz Amerikalı gibi, Luke Skywalker da doğuştan gelen sorumluluğunu üstlenir, lider olması kaçınılmaz gibi­dir. Güce sahip olan yine beyazlardır. Jar Jar Binks’in ko­mik bir Jamaikalı aksanı var­dır. Siyah karakterler, Lucas’ın da itiraf ettiği gibi, Afrikalı-A­merikalı seyircinin de filmle özdeşlik kurabilmesi için se­naryodadır. “Star Wars” filmle­rinde direniş, hiyerarşiye ya da düzene karşı değil, galaksinin istikrarı içindir denilebilir. Ga­laksi tarihinde “Cumhuriyet”in ve “İmparatorluk”un döngüsel olarak birbirinin yerini alması da bu karşıtlığın aslında bir ya­nılsama olduğunu gösterir.

“Klonların Saldırısı” filmindeki meşhur düello sahnesi.

Kendisi de aslında olduk­ça muhafazakar ve apolitik olan Lucas’ın, “Star Wars”u bir marka, dev bir endüstri ha­line getirebilmesi, bu projenin en başından beri çok zekice bir pazarlamayla tasarlanmış olmasına bağlı şüphesiz. İlk filmden, şu anda hâlâ sinema­larda oynayan ve rekor üstüne rekor kırarak sinema tarihi­ne geçen “The Force Awa­kens”e (Güç Uyanıyor) kadar yedi film de, George Lucas’ın da açıkça söylediği gibi “Walt Disney filmleri”dir. O günlerde üretilen karamsar, siyasi film­lere karşı cesur ama oldukça sorunlu bir “franchise”dır.

Filmlerin pop kültür üze­rinde inanılmaz bir etkisi ol­duğu tartışılmaz. Kimilerine göre sinema sanatını ucuzlaş­tırmıştır, kimilerine göre birer deha eserleridir. Oysa gerçek belki de daha heyecansızdır. George Lucas’a göre “patlamış mısır” filmleri hep varolmuş­tur, varolacaktır. Onun yaptığı sadece pop kültürü tarayarak bir Frankenstein yaratmak ve filmlerin suya sabuna dokun­madan da seyircinin kalbine dokunabileceğini göstermek olmuştur. Ama film tüketme alışkanlığımızı, bilimkurguya yaklaşımımızı ve hayal dünya­mızı kökünden değiştirdiği de tartışılmaz bir gerçektir.

Han Solo 977 Harrison Ford’un parladığı ilk film, aynı zamanda aktörün “Kutsal Hazine Avcıları”yla doruğa ulaşacak bilimkurgufantastik filmler kariyerinde dönüm noktası oldu.
Han Solo 015 Bugün 73 yaşında olan ünlü aktörün son filmindeki performansı 38 yıl öncesini aratmıyor. Aktörün son filmde diğer başrol oyuncularından fazla para alması (x50) tartışma yaratmıştı.

‘YILDIZ SAVAŞLARI’NDAN GÜNÜMÜZ TEKNOLOJİSİNE

Gerçek olan bilimkurgu

Boston Dynamics’in tasarladığı savaş robotu “BigDog”.

“Yıldız Savaşları” serisi sadece izleyicileri etkilemekle kalmadı, biliminsanlarına da ilham verdi. Bunların bir kısmı, maalesef savaş endüstrisini besleyen tasarımlar…

Film serisi boyunca emirleri yeri­ne getiren ve savaşlarda hayat kurtaran ‘Battle Droid’ler, Ameri­kan ordusuna ilham kaynağı oldu. Boston Dynamics tarafından Battle Droid’lerden ilhamla tasarlanan, uzaktan kumandalı robot BigDog, yakın gelecekte savaş meydanla­rında boy gösterecek gibi.

Luke’un kullanmaya tenez­zül etmediği baş üstü göstergesi (HUD), günümüzde modern savaş jetlerinde navigasyon ve saldırı amaçlı kullanılıyor. Hatta General Motors ve BMW, bazı arabalarına bu teknolojiyi entegre etmiş du­rumda. Yakın gelecekte tüm araba­larda kullanılmaya başlanacak olan bu teknoloji sayesinde, arabanın burun kısmında hız, konum ve daha bir çok bilgiyi görmek mümkün.

Prenses Leia’nın Obi Wan-Ke­nobi’ ye gönderdiği hologram me­saj, Arizona Üniversitesi profesörü Nasser Peyghambarian tarafından hayata geçirildi. ‘İmparator’ bölümünde Luke Skywalker’ın Darth Wader ile savaşırken kaybettiği elinin yerine takılan biyonik el de

Touch Bionics tarafından tasarla­nan el, koldaki elektriksel sinyal­lerini okuyup ele göndererek, elin doğasına uygun olarak hareket etmesine olanak tanıyor.

Serinin havalı ikilisi R2D2 ve C-3PO robotları, film hayranla­rının en çok sahip olmak istediği teknolojilerden biriydi. Honda’nın ASIMO adını verdiği insansı robot beklentileri karşılayacak gibi görünüyor. Son sürat havada süzülen ‘Landspeeder’ da yaklaşık 3 metre yerden yükselebilen ve 50 km hıza ulaşabilen ‘M200G’ adındaki kırmızı uçan araba ile hayatımızda yerini aldı.

Ve tabii tüm sinema tarihinin en harika silahı, vazgeçilmez ışın kılıçları! Şimdiye kadar sadece içine ışık konulmuş plastik oyun­caklar ve film kalitesinde yapılmış replikalarıyla yetindiğimiz ışın kılıçları uzmanlara göre hiçbir zaman –inşallah- hayata geçeme­yecek gibi görünüyor. Fakat lazer teknolojili silahlar araştırılmaya devam ediliyor. günümüzde hayata geçmiş teknolojiler arasında.

İlk filmlerdeki süper savaş droid’leri.

STAR WARS 1977-2015

BÖLÜM IV: YILDIZ SAVAŞLARI
(YENI BIR UMUT)

STAR WARS (A NEW HOPE)

Serinin sonradan “Bölüm 4” olarak adlandırılacak ilk filmi. Gösterime girmeden önce filmi seyredenler arasında beğenen tek kişi Steven Spielberg’dü. Tamamlanmış hali birkaç ay sonra, 25 Mayıs 1977’de gösterime girdiğinde, “Jaws”u geride bırakarak dünya gişe rekorunu kırdı.

BÖLÜM V: İMPARATOR
THE EMPIRE STRIKES BACK

Lucas’ın, Leigh Brackett’la birlikte yazdığı ikinci filmin senaryosu 1977’de tamamlanmıştı. Film, 21 Mayıs 1980’de gösterime girdi. Eleştirmenler baştan beğenmese de serinin belki de en iyi filmiydi ve zaman içinde sinema tarihinin klasiklerinden biri olduğu genel kabul gördü.

BÖLÜM VI: JEDI’IN DÖNÜŞÜ
RETURN OF THE JEDI

David Lynch ve David Cronenberg filmi yönetmeleri için yapılan teklifi kabul etmediler. Sonunda yönetmen olan Richard Marquand, sürekli sette bulunan George Lucas’la çalışmasını şöyle anlatacaktı: “Kral Lear’ı yönetmeye çalışmak gibi –yan odada Shakespeare varken!”.

BÖLÜM I: GIZLI TEHLIKE
THE PHANTOM MENACE

16 senelik bir aradan sonra yapılan ilk filmdi. Çok sayıda “Star Wars” hayranı için bir felaket yılı oldu. Orijinal serinin öncesinde geçen olayları anlatan ve merkezine de Annakin Skywalker’ın “karanlık taraf”a geçmesini alan bu yeni üçleme, neredeyse herkes tarafından eleştirildi.

BÖLÜM II: KLONLARIN SALDIRISI
ATTACK OF THE CLONES

Lucas’ın senaryosunu Jonathan Hales ile birlikte yazdığı film gişe başarısına rağmen (1 milyar dolar) önceki filmde olduğu gibi eleştirmenler tarafından beğenilmedi. Daha ziyade aksiyon sahnelerinin başarısı ile öne çıktı. Yoda ile Dooku arasındaki düello sahnesi bir efsane oldu.

BÖLÜM III: SITH’IN İNTIKAMI
REVENGE OF THE SITH

Müziklerini yine John Williams’ın yaptığı film, bu defa hem gişe başarısı (850 milyon dolar) hem de eleştirmenlerin övgüsüyle (Oscar’a aday gösterildi) öne çıktı. Kimileri filmin Irak Savaşı’nı eleştirdiğini kimileri de Faust’un modern bir uyarlaması olduğunu iddia etti.

BÖLÜM VII: GÜÇ UYANIYOR
THE FORCE AWAKENS

İlk filmden 38 yıl sonra vizyona giren yeni bölüm, yine “İmparatorluk” ve “Asiler” arasındaki mücadeleyi anlatıyor. Bu sefer yönetmenlik, “Star Trek” (Uzay Yolu) evrenini de tazeleyerek tekrar izlenilebilir kılan J. J. Abrams’ta. Filmin hasılatı şimdiden 530 milyon doları geçti.