Türkiye’de genel algı, Sünnî çoğunluk dolayısıyla bizim dinen Araplara daha yakın durduğumuz yönünde. Ne de olsa Şiîlik ve Alevîlik ile olan tarihsel ve aktüel gerilimler, bunların Anadolu ve komşu coğrafyalardaki önemli etkisi, hafızası; oysa Vehhabîliğin daha uzak bir coğrafyada yeşerip yaşaması ve hac dışındaki ilişkilerde öne çıkmaması bu kanaati pekiştirmiş.
Son yıllara damgasını vuran ve IŞİD’le birlikte İslâm’la terörü yanyana getiren kanlı eylemleri açıklamak, bu alandaki şiddetin tarihini ve aktörlerini bilmekten geçiyor elbette. Diğer türlü ona buna İngiliz ajanı yaftası yapıştırmak, Batı emperyalizmi diye başlayan cümlelerle kahve muhabbetleri kıvamında yazılar yazmak oldukça yaygın ve maalesef hâlâ geçerli. Konu Müslümanlarsa, olumsuz hadiselerden “kâfir”i sorumlu tutmak ne denli hastalıklı bir yaklaşımsa; İslâm coğrafyasındaki problemleri sürekli olarak dine ve “gericiliğe” bağlayarak izah etmeye çalışmak da aynı ölçüde sakat.
18. yüzyıl sonlarında Vehhabîliğin, son yıllarda IŞİD’in ortaya çıkışı, yükselişi arasında bol miktarda anakronik ilişki bulunabilir. Ancak, yarım yamalak kanaatlerle kurulan çeşitli paralellikler, bir dizi yanılgıya da yol açabilir. İlber Hoca gibi uzmanların soğukkanlı ve bilgiyle yapılanmış yazıları, bu noktada ufuk açıcı, tazeleyici ayrıntılar sunuyor.
Osmanlıların 19. yüzyıl başlarında Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa marifetiyle bastırdığı Vehhabî isyanı, bizde pek bilinmeyen, belki de pek deşilmek istenmeyen kavgalı, kanlı uzun bir sürecin kritik eşiklerden biri. Suud emiri ve prenslerin 196 yıl önce İstanbul’da idam edilmeleri ise Vehhabîlikle Anadolu Müslümanlığı arasındaki Sırat köprüsünü bile atmış.
Vehhabîlik, İslâmiyet’in neredeyse tüm kültürel-düşünsel mirasını reddeden, bir anlamda İslâm tarihinin kendisini tanımayan, hatta bu tanıklık ve hatıraları yok etmek üzerine kurulu bir siyasal mezhep.
Buna rağmen en büyük mücadele anlamaktan, öğrenmekten geçiyor. “Onlara anladıkları dilden cevap vermek”, belki de onların mevcudiyetini, zihniyetini kuvvetlendiriyor; son 200 yılda en azından yaşananlar bunu gösteriyor.