İstanbul uzun bir kuşatmadan sonra 29 Mayıs sabahı başlayan büyük bir taarruz ile fethedildi. Surlara ilk bayrak diken asker, zaman içinde “Ulubatlı” olarak somut bir kişilik kazanırken Haliç’ten şehre giren Cebe Ali Bey, Cibali semtine adını miras bıraktı.
Aslında 2. Mehmed kenti harap olmadan almak istiyordu. Ama Bizanslılar başından beri teslim olma önerilerini kabul etmediler. Şehri savunanlar surların mazgallarında korunuyorlardı. Osmanlı ordusu ise açıkta olduğu için ciddi kayıplar veriyordu. 2. Mehmed bir yandan bu çetin savaş koşullarıyla, bir yandan içeride kuşatmanın kalkmasını isteyen ulemayla uğraşıyordu. Kuşatmayı hızla sonuçlandırmak zorundaydı.
“Sultan gecikmeden son bir genel saldırı kararı alınması gerektiğini anladı. Agriboz’da demirlemiş olan Venedik donanması İstanbul üzerine hareket için elverişli rüzgâr bekliyordu. Donanma 29 Mayıs’ta harekete geçtiği zaman Kostantiniyye’nin düştüğü haberi geldi.” Halil İnalcık
26 Mayıs günü toplanan Meşveret Meclisi’nde 29 Mayıs için genel taarruz kararı alındı. İstanbul’un surları nihayet 29 Mayıs sabahı, alacakaranlıkta başlayan büyük saldırı ile saatler içinde aşıldı. Dönem kaynakları, özellikle bugün Topkapı-Edirnekapı arasında kalan surlarda büyük gedikler açıldığını bildiriyor. Başlangıçta yıkılan duvarlar hemen onarılırken, aralıksız devam eden saldırılar karşısında artık buna yetişilemeyince duvarın arkasına kazılan bir hendekle savunma güçlendirilmeye çalışılmıştı, ama bu da Osmanlı askerlerini durdurmaya yetmemişti. Sonunda bir grup asker, surların bir kulesine sancak dikmeyi başardı. Ancak bugün surlara çıkıp sancak diken askerlerden yalnızca Ulubatlı Hasan hatırlanıyor. Bazı araştırmacılar onun gerçekte varolmadığını düşünse de Ulubatlı Hasan bugün fetih denilince akla ilk gelen isimlerden biri.
Tarihsel kişiliklerle efsanelerin birbirine karıştığı hikayelerden birinin kahramanı da bugünkü Cibali semtine adını veren Cebe Ali Bey’di. Bazı kaynaklar Cebe Ali Bey’in beraberindeki dervişlerle Haliç’i “yürüyerek suya batmadan” geçtiğini, bugün kendi adıyla anılan kapıdan şehre girdiğini anlatır. Rivayete göre buradan kente girenler hızla ilerlemiş ve kara surlarını aşanlarla Aksaray çevresinde karşılaşmış, Ayasofya’ya doğru ilerlemişlerdi.