Oldukça meşhur olan Osman Gazi’nin rüyası hem Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu hem de İstanbul’un fethini müjdeler. Bununla birlikte hükümdarlık ve fetih müjdelerinin “ağaç” imgesiyle anlatıldığı rüyaları Babil hükümdarı Nabukadnezar; Reşidüddîn’in Oğuzname’sinde yer alan Türk kağanı Tuğrul ve kardeşleri; Selçuklu Devleti’nin kurucusu Selçuk Bey’in babası da görmüştür!
Annemarie Schimmel, “Arapça, Farsça ve Türkçe kaynaklarda kayıtlı olan rüyalardan yola çıkarak geçen 1400 yılın İslâm tarihini yeniden kurgulamak mümkündür” der. Bu kaynaklardaki rüyaların kimileri tarih oyununun aktörlerine, kimileri de izleyicilerine aittir. Birçoğu siyasi tasarıları ortaya çıkarmaktadır, kimileri de sonradan uydurulmuştur. Aynı tespit bir nebzeye kadar Anadolu tarihi için de geçerlidir.
Anadolu Selçuklu Devleti’nin çöküşü, en güçlü hükümdarı olan Alâeddin Keykubat’a bir rüyasında önceden bil- dirildiği gibi, Osmanlı Devleti’nin kuruluş hikayesi de bir rüyaya dayandırılmıştır. Rüyanın en yaygın versiyonuna göre, Osman Gazi bir gece bir Müslüman’ın yanına gider; bu kişi ona Kur’an’ı verir. Osman bütün gece ayakta Kur’an okur ve sonra rüyasında bir melek görür; melek ona Allah’ın kelamını getirmiştir: “Sen Ben’im sonsuz kelamımı böylesine saygıyla okuduğun için, çocukların ve torunların kuşaktan kuşağa onurlandırılacaklardır”.
Osman’ın rüyası dallanıp budaklandı
Osman Gazi’nin dallanıp budaklanan rüyası 1299’dan 1922’ye kadar 36 sultanın hüküm sürdüğü dev bir imparatorluğa dönüştü.
Sık sık anlatılan bir başka rüyada ise, Edebalı adlı bir kadıve onun bir kızı vardır; Osman Gazi bu kızla evlenmek istemektedir; ancak Edebalı iki yıl boyunca ona izin vermez. Sonra Osman Gazi bir rüya görür: Edebalı’nın bedeninden bir ay çıkmakta, bu ay dolunay halinde gelip Osman’ın göğsüne girmektedir. Ardından karnından büyük yeşil bir ağaç çıkar; Kafkasya, Atlas, Toroslar ve Balkanlar bu ağacın gölgesinde kalmakta, ağacın köklerinden Dicle, Fırat, Nil ve Tuna fışkırmaktadır. Ağacın yaprakları birer kılıca dönüşmekte, rüzgar onları Kostantiniyye yönüne sürüklemektedir.
Kemal Ramazan Haykıran’ın “Hâkimiyet alameti: Hükümdar rüyaları” makalesinde (Doğu-Batı, s. 76) aktardığı gibi hükümdarlık müjdesinin ağaç imgesiyle anlatıldığı rüyaların Türk geleneğindeki ilk örneği değildir Osman Gazi’nin rüyası. Türk kültürüne ait edebi metinlerde geçen Türk beyi Toğurmış, rüyasında göğsünden bir ağaç çıktığını, yükselip, dallanıp budaklanıp yapraklarla dolduğunu görmüş. Sabah olup da Miran-Kahin’e rüyasını anlattığında “Sakın bu rüyanı hiç kimseye anlatma! Bu çok iyi bir rüyadır” cevabını almıştı.
Manas Destanı’nda geçen başka bir rüyada Manas’ın dirileceği de bir ağaç rüyasıyla bildirilir. Buna göre destanda Manas’ın evinin ocağından çıkıp göklere yükselen bir ağaçtan söz edilir. Babil hükümdarı Nabukadnezar’ın; Reşidüddîn’in Oğuzname’sinde yer alan Türk Kağanı Tuğrul ve kardeşlerinin; Selçuklu Devleti’nin kurucusu Selçuk Bey’in babasının hep hükümdarlıklarına işaret olarak dünyayı dallarıyla saran, insanlığı gölgesinde toplayan ağaç rüyaları gördükleri anlatılır. Bu rüyalar tabii yaşanacakları müjdelediklerine yorulmuş ya da bütün yaşanan bu başarılar bu rüyalar ile meşruiyet bulmuştu.
Osman Gazi’ye rüyasında müjdelenen Kostantiniyye fethi için yaklaşık 150 yıl beklemek gerekecekti, fakat fetih rüyaları bu süre içinde ve fetih sırasında da gelmeye devam edecekti. Halil İnalcık’ın “İstanbul’un fethinin başladığı yer” olarak tanımladığı Aydos Kalesi’nin (fethedilmesi 1328) arka planında, Âşık Paşazade tarafından aktarılan rüya bu bağlamda önemli kabul edilebilir. Tekfurunun adı verilmeyen kızı, rüyasında bir çukura düşmüşken kendisini kurtaran bir genç görür. Kız, gazinin onu çukurdan çıkardıktan sonra yıkadığını, yuğduğunu ve yeni kıyafetler giydirdiğini görür rüyasında. Ona âşık olur. Yerleşimi kuşatan Osmanlı askerlerinin başında Abdurrahman Gazi’nin yüzünü görünce rüyasındaki kahraman olduğunu hatırlar ve kaleyi onlara teslim edeceğini bildiren bir notla birlikte askerlere bir taş atar. Kaleyi kuşatan askerlerin başında olan Abdurrahman Gazi’ye sahte bir geri çekilme yapmalarını, sonra gece bir baskın ile geri gelmelerini, kendisinin onları içeri alacağını söyler. Gece tekrar dönen Osmanlı ordusu komutanı Abdurrahman Gazi, tekfurun kızı tarafından içeri alınır, daha sonra kapıların açılmasıyla Osmanlı askerleri kaleyi ele geçirir. Tekfur kızı ile Osmanlı Komutanı Abdurrahman Gazi arasında geçen bu aşk daha sonra mutlu bir şekilde sonlanır ve bir de çocukları olur.
İlginç olan, aynı rüyanın 16. yüzyılda yaşamış Hoca Sadettin Efendi’nin Tâcü’t-Tevârîh adlı eserinde geçirdiği dönüşümdür. Aynı rüyada bu sefer Hz. Muhammed tarafından çukurdan çıkarılan kızın rüyasından, gazileri coşturup genç kızların aşkını elde etme ümidiyle sefere teşvik eden detaylar çıkartılmış. Yerine daha çok şehirli, entelektüel zümreye hitap edecek detaylar eklenmiştir.
İstanbul’un fethi sırasında, en mucizevi kabul edilen rüyalardan bir diğeri ise Ak Şemseddin’in (öl. 1459) gördüğü rüyadır. Fatih Sultan Mehmed’in manevi önderi olan bu derviş, gördüğü rüya yoluyla, Peygamber’in efsanevi sancaktarı Ebû Eyyüb Ensâri’nin mezarını keşfetmiş; bu sayede İstanbul’un fethine karşı muhalifleri susturmuş, askerleri cesaretlendirmişti. Haliç kıyılarındaki Eyüb Sultan türbesi, günümüzde bile pek çok insanın ziyaret ettiği kutsal bir yer olmayı sürdürür. Bununla birlikte aynı mekanın gerek Hıristiyanlık önce pagan dönemde gerekse Bizans döneminde bir kutsal alan olduğu kayıtlarda karşımıza çıkar.