Dünün ve bugünün gündemi e-postanıza gelsin.
0,00 ₺

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Ruhun sesi sustu

Tüm zamanların en güçlü seslerinden olan Aretha Franklin’in ne kendisinden sonra gelen sayısız şarkıcıyı etkilemesi ne Rolling Stones’un ‘Tüm Zamanların En İyi 100 Şarkıcısı’ listesinde yer alması ne de Time’ın kapağında boy gösteren ikinci siyah kadın olması şaşırtıcıdır. O sadece iyi şarkıcılığıyla tarif edilemez. Aretha’nın hikayesi verdiği insanlık ve onur kavgalarıyla birlikte anılmalıdır.

Aretha Franklin’in soul müziğinin kraliçeliğine uzanan yolu zahmetsiz ve engelsiz değildi, kısa desen hiç değildi. Belki de onu 1966 yılında Atlantic Records’a transfer eden yapımcı Jerry Wexler ile yolları kesişmeseydi, Aretha pop müzik tarihinde silik bir satır olarak kalakalacaktı.

Aretha Franklin, Atlantic Records ile sözleşme imzalamadan evvel onun doğal yeteneğini keşfedemeyen, ona sıradan bir gece kulübü şarkıcı muamelesi yapan, onu standart şarkıların ötesine geçmeyen bir repertuvara mahkûm eden Columbia firması ile tam altı yılı ve dokuz albümü harcamıştı.  

Yavan pop şarkıları zinciriyle bağlandığı eski işvereni Columbia’nın prangaları, bu genç ve yetenekli yapımcı sayesinde parçalanmış ve onun insanı mest eden sesi ve yürek kabartan özgür ruhu serbest kalmıştı.

Ünlü şarkıcı Andy Williams televizyon şovunda şarkı söylüyor, 1969.

1967 yılında çıkan ilk Atlantic etiketli albüm “I Never Loved A Man The Way I Love You”da Waxler, Aretha’nın sesini Memphis kökenli Muscle Shoals Sound Rhythm Section ile buluşturmuştu. Aretha bu albümde dört şarkıya söz yazmış, piyano çalmış ve geçmişten gelen bazı alışkanlıklarını bir kenara bırakarak, hem kendisi hem de genç kulaklar için yeni bir sayfa açmıştı. Piyano sitili Ray Charles ile karşılaştırılıyordu ama, sesini daha önce olmadığı kadar serbest kullanıyordu.

Albümün açılışında yer alan Otis Redding bestesi “Respect”, Aretha’nın dilinde adeta feminist bir marşa dönüşmüş, Sam Cooke’un insan hakları klasiği olan “A Change is Gonna Come”da benzer şekilde kadın haklarına işaret edercesine okunmuştu. “Dr. Feelgood” ise yüklendiği aşırı özgüven sayesinde, daha önce hiçbir siyah kadında rastlanmayan cinsten bir cinselliğe bürünmüştü. Bu albüm, Aretha Franklin’in duygularını en yüksek seviyede ifade etmiş,  ona soul kraliçesi olma yolunu açmıştı.

Atlantic etiketli üçüncü albüm “Aretha: Lady Soul” ile sa- natçı artık resmen taç giyiyordu. Bu albümde aynı derecede tutkulu olduğu iki türü, R&B ile gospeli buluşturmuş, açılıştaki “Chain Of Fools” ile büyük sükse yapmıştı. “Good To Me as I Am To You” parçasında gitar çalan Eric Clapton, albüme güncel blues dokunuşlar yapmıştı.

‘Lady Soul’ Aretha Franklin 20’li yaşlarının ortalarında bir stüdyo çekiminde.

Sadece bariyerleri aşan bir şarkıcı olarak değil, politik tutumuyla da dikkatleri üzerinde topluyordu Aretha Franklin. Örneğin 1970’de tutuklu bulunan siyah kadın eylemci Angela Davis için istenen kefalet parasını ödemeyi teklif etmiş; ardından “komünizme inandığım için değil, siyah bir kadın olduğu için ve siyahlara özgürlük istediği için teklif ediyorum bunu” demişti.

Aretha Franklin’in gospel şarkıcısı, aynı zamanda Baptist din adamı C. L. Franklin’in kızı olduğu her halinden belliydi. Hakkında bazı çok çirkin iddialar bulunsa da, Baba Franklin 1963’te Detroit’teki Özgürlüğe Yürüyüş eylemini organize etmişti ki bu o zamana değin ABD’de düzenlenen en büyük sivil haklar eylemiydi. Martin Luther King iki ay sonra Washington’da düzenlenen büyük yürüyüşten önceki ünlü “Bir Rüyam Var” başlıklı konuşmasının provasını burada yapmıştı.

Siyah hareketin yeni yeni bayrak kaldırmaya başladığı günlerde, babasının görev yaptığı kilise korosunda şarkı söylemeye başlayan Aretha, bilhassa yorumladığı şarkılara kendine has kadınsı tehditkâr tavrı ustaca yansıtarak, yeni kuşaklar üzerinde rol model oluyordu. Kendisine “Ree Teyze” diye hitap Whitney Houston’ın vaftiz annesiydi.

Tüm zamanların en güçlü seslerinden biri olan Aretha’nın ne kendinden sonra gelen sayısız şarkıcıyı doğrudan etkilemesi ne de Rolling Stones dergisinin ‘Tüm Zamanların En İyi 100 Şarkıcısı ’ listesindeki ilk sırasındaki yeri şaşırtıcıydı. Zira, o kariyerinde kazandığı 18 Grammy ödülü, yaptığı 42 stüdyo albümü, listelerden inmeyen şarkıları ve 75 milyon albüm satışı ile taçlandırmıştı müzik tarihini. Rock’n Roll Hall of Fame’e kabul edilen ilk kadın sanatçıydı. Time dergisinin kapağında yer alan ikinci siyah kadındı. 

Time dergisi, Aretha Franklin’i 28 Haziran 1968 tarihli sayısında kapağına taşımıştı.

Sinema perdesinde de boy göstermişti Aretha Franklin. Dan Aykroyd ve John Belushi, “Blues Brothers” filmi için Aretha’yı düşünmüş, ancak Universal Stüdyoları beyaz bir kadın isteyerek bu öneriyi reddetmişti. İkili bu şartlarda filmi çekmeyeceklerini söyleyerek direnince, tüm dünya Aretha’yı bir de “Think” karakteriyle tanımış ve sevmişti.

Çok abartılı bir yorum olduğu düşünülmesin: Bugün şöhretin zirvesinde ve para destelerinin üzerine kurulmuş divaların sürdükleri sefanın bedelini yıllar önce ödemiş birkaç isimden biriydi Aretha. Her türlü ırkçılığı ve ayrımcılığı yaşamış, bu adaletsizliğe karşı sesini yükseltmekten çekinmemiş bir insanlık tarihi değeriydi. İlk çocuğunu 12, ikincisini 14 yaşındayken doğurmuş olması, onun kadın hakları konusundaki hassasiyetini bileyen bir travmaydı. Benzer nedenlerle çok genç yaşta alkol ve sigara bağımlısı olmuştu. Yaptığı evliliklerin ve yaşadığı ilişkilerin bazılarında şiddet görmüştü.

16 Ağustos 2018 tarihinde 76 yaşındayken pankreas kanserine yenilen Aretha Franklin’i sadece bir müzisyen olarak tarif etmek her zaman eksik kalır. O, aynı zamanda verdiği insanlık ve onur kavgalarıyla birlikte anlatılacak, anılacak, dinlenecek.

Devamını Oku

Son Haberler