Kasım
sayımız çıktı

Leśniak: Kendisi Polonyalı çocukları ise Türkiyeli…

POLONYA’NIN İSTANBUL BAŞKONSOLOSU

1969 doğumlu Witold Leśniak, iki yıldır Polonya’nın İstanbul Başkonsolosu. 2009’dan bu yana Ankara ve İstanbul’da çalışan Leśniak, aynı zamanda tarih eğitimi almış ve Türkiye’yi iyi tanıyan bir diplomat. “Türkiye benim en önemli mesleki deneyimim olmaya devam ediyor” diyen Leśniak’ın çocukları da Türkiye doğumlu.

Sayın Başkonsolos, tarih eğitimi almış olmanız, diplomasi alanın­daki kariyerinizi nasıl etkiledi?

Tüm iş hayatımı etkiledi diyebi­lirim. Çalıştığım her iş yerinin, ülkemin, komşu ülkelerin ve dünyanın tarihiyle ortak bir yanı olduğunu erken dönemde gördüm. Etrafımızdaki gerçek­lik geçmişte şekillendirilmiştir. İnsanların gelenekleri, hukuk, kurumlar ve nihayetinde ulus­lararası ilişkiler, hepsi önceki nesillerin deneyim ve çalışmala­rından kaynaklanıyor. Tarihten koptuğumuzu ilan ettiğimizde bile tarihe atıfta bulunuruz. Tarihsel olaylar ve süreçler hakkındaki bilgi, bugünü daha iyi anlamamıza ve sorunların üste­sinden gelmemize yardımcı olur.

Mayıs 2021’de Polonya’nın İstanbul Başkonsolosu olarak atanmanızdan önceki misyonla­rınızdan bahseder misiniz?

İlk görevim, 20 yıldan uzun bir süre önce muavin konsolos ola­rak çalıştığım Berlin Büyükelçi­liği’ndeydi. O zamanlar şehir hâlâ Soğuk Savaş döneminin birçok izini taşıyordu; Berlin Duvarı’nın boş alanları merkezde, cam ve çelikle parıldayan Potsdamer Platz’ın (Potsdam Meydanı) yanında hâlâ görülebiliyordu. Al­manya kültürel olarak Polonya’ya yakın bir ülke; ancak özellikle 2. Dünya Savaşı olmak üzere zor bir tarihi paylaşıyoruz.

Kahire’deki büyükelçilikte çalışmak tamamen farklı bir de­neyimdi. Aniden kendimi Avrupa medeniyet çemberinin dışında, piramitlerin, El Ezher Üniversite­si’nin ve Muhammed Ali Cami­i’nin gölgesinde buldum.

Daha sonraki görevlerim sa­dece Türkiye’deydi; İstanbul’da, sonra Ankara’da ve şimdi yine İstanbul’da. Dolayısıyla Türkiye benim en önemli mesleki deneyi­mim olmaya devam ediyor.

Orta Avrupa, Kuzey Afrika ve Türkiye’de çalışmak arasında nasıl farklar var?

Diplomat olarak çalışırken, başka ülkelerde yaşamaya hazır olmanız gerekir. Bu nedenle diğer kültürlerin sunabileceklerine açık olmak önemlidir. Alman­ya ve Mısır’daki görevlerimle ilgili güzel anılarım var; ancak bence en verimli olanı Türki­ye’de bulunduğum dönem oldu; kariyerimde en çok ilerlediğim ve çocuklarımın doğduğu yer burası. Sonuç olarak Türkiye’ye her zaman bağlı kalacağım.

İstanbul’da en çok hoşlandığınız yer neresi? Türkiye’de ziyaret ettiğiniz yerlerden sizi en çok etkileyenleri de soracağım tabii.

İstanbul’un bir bütün olarak, ilk çağlardan bu yana insanlık tarihini biraraya getiren bir dünya incisi olduğuna inanı­yorum. Yenikapı’daki neolitik yerleşim izlerinden Fenike Kalkedonu’na, Yunan Bizansı’na, Roma Konstantinopolisi’ne, Osmanlıların çokuluslu başkenti Kostantiniyye’ye ve modern Türk İstanbulu’na uzanan bu miras, gelecek nesiller için korunmalı ve muhafaza edilmelidir. Şahsen ben tarihî merkezde, Hipod­rom’da, Ayasofya ve Sultanahmet Camii’nin gölgesinde olmayı seviyorum. Boğaz kıyılarını ve tabii ilginç tarihiyle İstanbul’da Polonya’dan bir parça olan Polo­nezköy’ü de seviyorum.

İstanbul dışında antik Mardin’den ve ne yazık ki son depremde büyük hasar gören Ha­tay’dan çok etkilendim. Daha da güzel bir şekilde yeniden doğaca­ğına inanıyorum.

resim_2024-08-25_031813419
14 yıldır Türkiye’de bulunan Leśniak özellikle 1842’den bu yana gelişen Polonya-Türkiye ilişkilerinin önemini vurguluyor.

Polonezköy’ün tarihçesinden ve öneminden bahseder misiniz?

Polonezköy’ün (eski adıyla Adampol) kurucusu Prens Adam Czartoryski, 1842’de Polonyalı göçmenleri yerleştirmek için İstanbul yakınlarında (bugünkü Beykoz) bir arazi satın alıyor. Po­lonyalılar, Rusya tarafından işgal edilen Polonya topraklarındaki zulümden kaçmak için Osmanlı topraklarına geliyorlardı. Prensin vasiyetini yerine getiren kişi Mic­hał Czajkowski (Sadık Paşa) oldu. Polonya birliklerinin Osmanlı ve Britanya imparatorluklarının ya­nında yer aldığı Kırım Savaşı’nın 1855’te sona ermesinin ardından, Polonezköy’e bir göçmen dalgası daha geldi. Sonraki yıllarda Po­lonezköy, İstanbul’un kenarında varlığını sürdürmeye devam etti, Polonyalı sakinleri ise dillerini ve kimliklerini korudular. Örneğin annesi Polonyalı olan ünlü şarkıcı Leyla Gencer buralıdır. Yerleşim, 1937’de Mustafa Kemal Atatürk tarafından ziyaret edildi. Günü­müzde Polonezköy, haftasonu gezileri için popüler bir yer. Yerel müzeyi (Zosia Teyze’nin Anı Evi), tarihî yazıtların bulundu­ğu mezarlığı ve kiliseyi ziyaret etmek mümkün. Yerel oteller, restoranlar ve yürüyüş alanları haftasonu hoşça vakit geçirme­ye olanak sağlıyor. Polonezköy, Polonya-Türkiye ilişkilerinin önemli bir sembolü. Son 30 yılda Türkiye’yi ziyaret eden her Po­lonya cumhurbaşkanı burayı da ziyaret etmiştir.

Rusya-Ukrayna savaşı konusun­da düşünceleriniz ve öngörünüz nedir?

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali­nin tarihte bir dönüm noktası olduğuna inanıyorum. Rusya’nın askerî saldırganlığa başvurması, Birleşmiş Milletler çerçevesinde işbirliği ve sorun çözmeye dayalı mevcut dünya düzeninin altını oymaktadır. Bu ilkelerin BM Güvenlik Konseyi’nin daimî üyesi olan bir ülke tarafından redde­dilmesi talihsizliktir. 1 yılı aşkın bir süredir ülkelerini cesurca savunan Ukraynalıların direnme iradesine, cesaretine ve azmine hayranım.

Polonya’nın, komşusu Ukray­na’ya verdiği büyük desteği nasıl değerlendiriyorsunuz?

resim_2024-08-25_031820031
Leśniak: “Polonya, AB üyeliği yolunda Türkiye’yi destekleyen ülkelerden biri”.

Ukrayna’ya yardım etmek tabii çok önemli. Bu aynı zamanda kalbimizin de bir refleksidir; ancak siyasi veya askerî destek Polonya’nın tarihî deneyimine dayanmaktadır. Komşu devlet­lerin genişlemesi bizim için her zaman felaketle sonuçlanmıştır. Dolayısıyla özgür ve demokra­tik bir Ukrayna ile komşuluk, güvenliğimiz için hayati önem taşımaktadır.

Polonya’nın Avrupa Birliği’ne katılması ülkenize ne gibi de­ğişiklikler getirdi? Türkiye’nin AB’ye katılımı ile ilgili olumlu görüşünüz güçlendi mi?

AB’ye katılım Polonya tarihindeki dönüm noktalarından biri. NATO üyeliğinin yanısıra AB üyeliği de Polonya’yı Batı’nın bir parça­sı olarak tanımlıyor. Bu, Doğu Bloku’nun çöküşünden sonra zaten Polonya’nın siyasi hedefiy­di. Uygarlık tercihinin yanısıra, ülkemin AB’ye katılımıyla elde ettiği ekonomik olanaklar da elbette önemlidir. Avrupa’nın insan, işgücü ve sermaye için serbest dolaşım alanına katılım, ülkenin kalkınmasına yardımcı olmaktadır.

Türkiye’nin AB’ye katılımı konusunda sürdürülmekte olan müzakerelerin başarıyla sonuç­lanmasını temenni ediyorum. Polonya, AB üyeliği yolunda Türkiye’yi destekleyen ülkeler­den biri.

Polonya’nın, Türkiye’deki deprem felaketlerinden sonra verdiği destek hakkında bilgi verir misiniz?

Türkiye’de meydana gelen dep­remler Polonya’da da şok etkisi yarattı. Hemen yardım organize edildi; kurtarma ekipleri ve uçak­lar tonlarca maddi yardımla Tür­kiye’ye ulaştı. Polonya Ordusu, yardım sağlamak üzere Adana’ya personeliyle birlikte bir sahra hastanesi gönderdi. Gönüllüler ve özel kuruluşlar da yardıma geldi. Polonya’da depremzedelere yardım amacıyla bağış kampan­yaları düzenlendi. Ankara’daki büyükelçiliğimiz tarafından koordine edilen yardım prog­ramları halen devam ediyor.