Kasım
sayımız çıktı

Nazilerden kurtuldu Benfica’nın Béla’sı oldu!

BELA GUTTMANN (1899-1981)

Macar teknik direktör Béla Guttmann, kariyerine 13 ülkede 22 takım, 2 Şampiyon Kulüpler Kupası, Macaristan Portekiz-Brezilya’da şampiyonluklar ve onlarca kupa sığdırdı. 4-2-4 taktiğiyle futbolun alfabesini değiştirdi. Toplama kampından kaçısından Benfica’ya ettiği bedduaya, çalkantılı bir dönemin futbol efsanesi.

Macaristan’ın, besteci Bartók’tan sonra dün­yaya armağan ettiği ikinci Béla… Futbolda devrim kabul edilen 4-2-4 taktiğinin yaratıcısı bir teknik direktör… Takımına 4 ülkede şampiyonluk yaşatan, Benfica’yı üst üste 2 defa Şampiyon Kulüpler Kupa­sı’na kavuşturan, Eusébio’yu Portekiz’e getirerek ülkenin çim sahalardaki yazgısını değiştiren bir düşünürdü Béla Guttmann.

82 yıllık yaşamında, futbo­lun abecesini değiştirmekle kalmamış; toplama kampından kaçışından eski takımına ettiği “lanet”e, dünya tarihinin kritik sayfaları arasında dolaşan müthiş bir maceraya da imza atmıştı.

Hikaye 1899’da Budapeşte’de dans öğretmenliği yapan Yahudi bir ailede başlamıştı. Meşin yuvarlağın peşine Törekvés’in altyapısında takılan delikanlı, 20’sinde geldiği MTK Budapeş­te’de iki şampiyonluk kazanmış­tı. Ancak dinî mensubiyeti gün geçtikçe başına daha fazla bela oluyordu. Macaristan Kral Naibi Miklós Horthy’nin antisemitist politikalarını sertleştirmesiyle, Viyana’ya taşınmaktan başka çaresi kalmamıştı. Hem defans hem de orta sahada oynayan futbolcu, 1922’de tamamı Yahu­dilerden oluşan Hakoah Wien’de forma giymeye başlamıştı. Göğ­sünde Davut yıldızı bulunan ma­vi-beyazlılar siyonist hareketin temsilcisiydi. O takımın tam 7 oyuncusu Holokost’ta hayatını kaybedecekti…

resim_2024-08-26_012644618
Futbol tarihinin en iyi teknik direktörlerinden Béla Guttmann.

1924 Olimpiyat Oyunları, Gut­tmann’ın kariyerindeki dönüm noktalarından biri olmuştu. Kamp için Paris’in göbeğindeki Monmartre’ı seçen yöneticiler gece hayatının güzelliklerinin peşinden koşarken, odalarında farelerin cirit attığı, gürültülü otelde gözlerine uyku girmeyen oyuncular isyan etmiş; Gutt­mann ve arkadaşlarının tepki olarak yakaladıkları fareleri yöneticilerin kapılarına asması ise affedilmemişti. Guttmann bu hadise nedeniyle bir daha millî takım kadrosuna alınma­yacaktı.

Öte yandan ertesi yıl onu Hakoah ile kavuşacağı bir şam­piyonluk heyecanı bekliyordu. Guttmann bu şampiyonlukla bir mucizenin parçası olmuş; bu küçük takım, yeryüzünün en önemli futbol ülkelerinden Avusturya’da ipi göğüslemeyi başarmıştı.

1926, Guttmann’ın hayatında yeni bir sayfa açacaktı. Takı­mının Amerika turu sırasında Yeni Dünya’nın cazibesine kapılan futbolcu, kıta değiştir­meye karar verecek; 6 yıl kaldığı ABD’de farklı takımlarda forma giyecekti. Bu fasılanın sonunu ise, milyonlarca insan gibi onun da her şeyini kaybetmesine neden olan Büyük Buhran (1929) getirecekti.

Guttmann bu ümitsizlik anında yine cebindeki jokere sarılmıştı: Futbola… Yaşlı kıtaya ayak basar basmaz tekrar Ha­koah’ya dönmüş, çok geçmeden teknik direktörlük koltuğuna oturmuştu. 41 yıl sürecek ve Porto’da noktalanacak hocalık serüveni, böylece 1933’te Viya­na’dan start almıştı.

resim_2024-08-26_012649819
1961’de Barcelona’yı yenerek ilk Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kazanan Benfica takımı.

Holokost’a çalım!

Çıraklık dönemini Viyana’da tamamlayan taze hoca, kalfa­lığını Macaristan’da yapmış; 1939’da doğduğu toprakların takımı Újpest’i şampiyonluğa taşımıştı. Kulüpler düzeyinde Avrupa’nın en iyi takımlarını buluşturan Mitropa Kupası’nı kazanması, onu markalaşmaya doğru götürüyordu ki dünya düzenini altüst eden 2. Dünya Savaşı patlak verdi.

Savaşın gölgesinde çıkarılan antisemitist kanunlar, Macaris­tan’daki Yahudiler için hayatı zorlaştırıyordu. Ancak, sonra­dan kendisi de toplama kampına gönderilecek Újpest Başkanı Lipót Aschner’in maddi-manevi desteğini alan Guttmann, bir süreliğine bu gelişmelerden fazla etkilenmemişti. Teknik direktörlük koltuğuna veda etmek zorunda kal­mıştı belki ama, takım­da idari görev üstlenmiş; ülkenin dörtbir yanında kulüp adına futbol­cuları izlemeye başlamıştı.

spor trihi png

Yine de bu günler uzun sürme­yecekti. 1944’ün Mart ayında Naziler ta­rafından işgal edilen ülkede, önce Yahudilere göğüslerinde sarı yıldız taşıma zorunluluğu getirildi. Ardından Yahudiler, Guttmann’ın 1939’da Mitropa Kupası’nı kaldırdığı stadyumun yakınlarında kuru­lan getto’da toplandı. Sonunda 400 binin üzerinde insanı ölüm kamplarına taşıyacak trenler hareket etmeye başladı.

O günlerde 45 yaşında olan Guttmann evli değildi ama, Mariann Moldován isimli Hı­ristiyan bir kadınla beraberdi. Bu ilişki sayesinde, Auschwitz’e gönderilip hemen katledi­len babası Abraham ve ablası Szeren gibi ölüm trenlerine ilk binenlerden olmamıştı. Zira Mariann’ın erkek kardeşi Pál, onu çatı katında saklamayı kabul etmişti. Pál, tutuklandı­ğında tüm baskılara rağmen eniştesinin yerini söylememişti. Guttmann tüm bu olup biten karşısında çaresiz hissediyordu. Sonunda bir çalışma kampında görev yapmak için gönüllü oldu.

Gittiği yer Auschwitz’e kıyas­la korunaklı sayılırdı. En azın­dan bir süreliğine… Şansına, 20 yıl önce birlikte futbol oynadığı meslektaşı Ernő Egri Erbste­in da kamptaydı ve kampın başındaki gardiyan ile Erbstein 1. Dünya Savaşı’nda birlikte görev yapmışlardı. Bu nispeten “rahat” günler çok sürmedi. 1944 sonlarında Kızılordu’nun Budapeşte’ye yaklaş­tığı haberi ulaşınca, Guttmann’ın da bulunduğu çalışma kampındakilerin başka bir yere akta­rılmasına karar verildi. Gidecek­leri yerde başla­rına ne geleceği meçhuldü. Erbstein, asker­lik arkadaşının yardımıyla bir kaçış planı yaptı. Bindik­leri trenin camından atlayan 5 kişi özgürlüklerine kavuştu. Guttmann, yıllar sonra verdiği bir röportajda önünden atlaya­nın aktör Sándor Gál olduğunu söyleyecekti. Ne onlarla birlikte atlayan diğer iki kişiyi ne de meslektaşının askerlik arkada­şını tanıyordu. Artık Macaristan Millî Takımı’nda oynamasının ya da Újpest’i şampiyonluğa ta­şımasının toplama kamplarında hiçbir anlam ifade etmediğini öğrenmişti.

Futbol tarihinin yönünü de­ğiştiren firarın mimarı Erbstein ise kaçtığı kaderin ağlarına 5 yıl sonra takılacaktı. Savaştan son­ra yine Torino’da görev yapar­ken, o efsane takımın yokolduğu 4 Mayıs 1949 uçak kazasında ölen 31 kişiden biri de o olacaktı.

resim_2024-08-26_012800081
Guttmann, hocalık kariyerine 2 Şampiyon Kulüpler Kupası, 10 lig şampiyonluğu sığdırmıştı.

Yeni hayat

Ölümün elinden mucizevi bir şekilde kurtulan Guttmann, savaştan sonra yeni hayatına Macaristan’da başladı. Savaş bitmişti ama bu sefer de kıtlık başgöstermişti. Öyle ki Bük­reş’in Yahudi cemaatinin takımı olan Ciocanul’ün başındayken, maaşını sebze-meyve olarak tahsil etmek zorunda kalmıştı.

Guttmann, 1947’de Újpest’i Macaristan şampiyonluğuna taşıdıktan sonra Budapeşte ta­kımı Kispest’in başına geçmişti. Ancak takımın genç yıldızı Ferenc Puskás, babasının yerini bu adamın almasından hiç hoş­lanmamış; Guttmann’a hayatı zindan ederek bir süre sonra da ayağını kaydırmıştı. Kispest’in kaybı, dünya futbolunun kazan­cı olacaktı. Puskás Macaristan’ı şaha kaldırırken, Guttmann da dünyaya açılacaktı.

Bir sonraki durağı Milan’da şampiyonluğa yürürken çıkan bir kriz, koltuğundan olması­na yol açmıştı. Tevatüre göre Macar futbol efsanesi, bundan sonra her gittiği kulüpte sözleş­mesine “liderken kovulamaya­cağı” hükmünü koydurmuştu. 1956’da Macaristan Ayaklan­ması’nın Sovyetler tarafın­dan bastırılmasından sonra Brezilya’ya yelken açmıştı. Macaristan Ordusu’nun takımı Honvéd’le Güney Amerika turnesine çıkan teknik direk­tör, oyuncularını Budapeşte’ye geri gönderirken kendisi São Paulo’nun başına geçmişti. Orada da şampiyonluk kazan­makla kalmamış, oynattığı 4-2-4 taktiğiyle kısa süre sonra Brezilya’ya 1958 Dünya Kupa­sı’nı getirmişti.

São Paulo’dan sonra Por­tekiz’e ayak basan Guttmann, 1959’da bir şampiyonluk da Porto’ya kazandırmıştı. Herkes orada kök salmasını bekleye­dursun, hoca sezonun ikin­cisi Benfica’ya imza atmıştı. Lizbon’daki ortam, tam istediği gibiydi. Macar hocadan yeni bir takım oluşturması bekle­niyordu. Takıma “gençlik aşısı” için 20 tecrübeli futbolcusuyla yollarını ayıran camiada ise soru işaretleri dolaşıyordu. Ünü kulaktan kulağa yayılsa da, teknik direktörün yarattığı efsanenin kağıt üzerinde kalıp kalmayacağı merak konusuydu.

Neyse ki maya tutmuş, sıfırdan kurulan bu genç kadro, hocanın Brezilya’da olgunlaş­tırıp sahanın her santimine yerleştirdiği hücum felsefesiy­le birleşerek ligi tahakkümü altına almıştı. 1960’da Benfica mutlu sona ulaşacak, ertesi yıl kırmızı-beyazlılar hem unvan­larını koruyacak hem de Barce­lona’yı 3-2’lik skorla devirerek Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kazanacaktı.

Bu rüyanın tek eksiği iyi bir golcüydü. O da bir berberde bulunmuştu. Guttmann bir gün saçlarını kestirirken, yan koltukta oturan meslektaşı José Carlos’un Afrika’da bir maçta izleyip anlata anlata bitiremediği Eusébio’yu takıma almayı aklına koymuştu. Mo­zambikli santrfor, önce Ben­fica’nın ardından Portekiz’in yazgısını değiştirecekti.

resim_2024-08-26_012805226
Fakat 1944’te Macaristan’ın Nazilerce işgal edildiği günlerde bu başarılar hiçbir anlam ifade
etmeyecekti.

‘Lanet’ meselesi

Béla Guttmann’ın futbol dünya­sının “nefesi en kuvvetli” üyesi olarak anılmasına neden olan hadise, 1962’de yaşanmıştı. O yıl Şampiyon Kulüpler Ku­pası finali Amsterdam’da oynanıyordu. Daha önce bu organizasyonda 5 defa taç­lanan rakipleri Real Mad­rid’de zamanında Guttmann’ı kulüpten kovduran Puskás’ın hat-trick’ine rağmen, Portekiz­liler maçı 5-3 kazanmış; iki gol atan Eusébio yıldızlaşmıştı.

Kurt hoca bu başarının ar­dından ücretine zam istemişti. Ancak kulüp istediği rakama yanaşmayınca Guttmann, Por­tekiz Kupası finali öncesinde öfkeli bir şekilde ülkeyi terket­mişti. İddiaya göre, giderken “Benfica bir asır Avrupa’da zafer görmeyecek” diye beddua etmeyi de ihmal etmemişti.

1963’te laneti başlamıştı. Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde Benfica, Eusébio’yla öne geçse de kazanan Milan olmuştu. Ertesi sene Avusturya Millî Takımı’nı çalıştırma­ya başlayan efsane ise iyi bir grafik yakalasa da 6 maç sonra görevine veda etmişti. Söylen­tilere göre kararında antisemi­tizm rol oynamıştı.

1965’te Benfica yine Şam­piyon Kulüpler Kupası’nın finalindeydi. Kırmızı-beyaz­lılar bu sefer Milano’nun diğer temsilcisi Inter’e kaybetmişti. Ertesi sezon yeniden Benfi­ca’nın başına geçen usta, orada o kadar kısa süre kalmıştı ki “laneti kaldıracak zaman bula­mamıştı”.

resim_2024-08-26_012829951
Guttmann’ın berberde ününü duyup transfer ettiği büyük golcü Eusébio, Portekiz’in çim sahalardaki kaderini değiştirecekti.

Yeşil sahaların Evliya Çe­lebi’si bundan sonra artık bir orada bir buradaydı. Servette, Panathinaikos derken, yavaş yavaş futboldan kopmaya baş­lamıştı. 1968’de Benfica üçüncü defa Kupa 1’de avucunu yalar­ken, bu defa zafer uzatmalarda Manchester United’ın olmuştu. Austria Wien’de idari görevler alan Guttmann ise 1974’te 75 yaşındayken Porto’da kariyeri­ne nokta koymuştu.

Viyana’da son nefesini ver­diğinde takvimler 28 Ağustos 1981’i gösteriyordu. 1962’de “lanetlenen” Benfica ise aradan geçen 60 yılda oynanan 8 finalde laneti bozmayı halen başaramadı.

Peki efsane hoca gerçekten böyle bir beddua etmiş miydi? 2017’de Guttmann’ın biyogra­fisini yazan David Bolchover’a göre hayır! İlk defa 1968’in Mart ayında Portekiz’de çıkan A Bola gazetesinde geçen ifade, teknik direktörün 5 ay önce artık ya­yımlanmayan bir Alman dergisi olan Sport-Illustrierte’ye verdiği röportaja dayandırılmıştı. Ger­çek olsun olmasın, tarihin en devrimci hocalarından birine atfedilen bu lanetin bozulup bozulmayacağı halen merak ediliyor. Futbol tarihinin en büyük efsanelerinden biri, 60 yıldır Kartallar’ın üzerinde bir kara bulut gibi durmaya devam ediyor.

Benfica ise belki de yeşil sahaların biricik Béla’sının başlarına açtığı beladan kurtul­mak için, 2009’da 110. yaşgünü şerefine hocayı iki Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kucaklarken gösteren bir heykelini stadyu­muna dikti. Ne olursa olsun, kulübü Avrupa’nın en büyüğü yapan Guttmann’dı…

resim_2024-08-26_012835706
Benfica’nın stadında bulunan Guttmann heykeli, efsane hocanın yaş günü için dikilmişti.