1969’da Günaydın gazetesinde Başbakan Demirel’in eşiyle ilgili bir haber, iktidarla gazetenin arasında 12 Mart 1971 darbesine kadar süren bir kriz yarattı.
15 Kasım 1969’da Günaydın’ın Ankara baskısında çıkan Başbakan Demirel’in eşiyle ilgili bir haber, iktidarla gazete arasında kriz yarattı. Sözkonusu habere göre, Nazmiye Demirel’in kunduracısı Osman Nuri Tepe’nin öldüğü trafik kazası aslında bir cinayetti. Ölenin kardeşi, olayı ağabeyinin Nazmiye Demirel’le tanışıklığına bağlıyordu; ama bu bağın ne olduğu imalar ve dolambaçlı ifadelerle dolu haberden tam anlaşılmıyordu. Ertesi gün haberi yazan Necdet Onur ve yazı işleri müdürü Rahmi Turan gözaltına alındı, gazete binası kurşunlandı, gazetenin patronu Haldun Simavi’nin evindeki mürebbiye Brenda, İngiliz casusu olduğu gerekçesiyle sınırdışı edildi.


23 Kasım’da Günaydın “Bu Baskı Niye ve Kime?” başlığıyla çıktı. O günden sonra aylarca birinci sayfasını Demirel’e ayırdı. Necati Zincirkıran anılarında söz konusu haber için “Böyle bir haberi koymak elbette bir gaftı…” diyecekti ama gazete, olay olduğu sırada haberden geri adım atmadı, günlerce devam ettirmeye çalıştı. 8 Şubat 1970’te oklarını Demirel ailesinin yolsuzluklarına çevirdi. Manşetler çok etkileyiciydi. Necati Zincirkıran devamını şöyle anlatıyor: “Bu talihsiz olay sonrasında Demirel aleyhinde başlattığımız büyük kampanya (…) sonucu iktidar sarsıntı geçirdi. 12 Mart Muhtırası ile Demirel alaşağı edildi. Aslında bu isteyerek yaptığımız bir şey değildi…”
Gazeteci Ahmet Kahraman ise kavganın sözkonusu haberden önce başladığını, asıl sebebinin Haldun Simavi’nin yurtdışından getirttiği ve gümrükte el konulan klozetini kurtarmak için yardım istediği Demirel’in ters cevap vermesi olduğunu yazmış ve kavgayı “helâ taşı kavgası” olarak adlandırmıştı.
1971 darbesinin ardından
12 Mart 1971 darbesinin ardından çok sayıda gazeteci de tutuklandı ve bazı gazete ve dergilere kapatma cezası verildi. Tutuklanan gazetecilerin çoğu 1974’te af çıkana kadar cezaevinde kaldı. Eylül ayında anayasadaki gazete ve dergilerin ancak yargıç kararıyla toplatılmasını öngören madde değiştirildi ve savcılara da toplatma yetkisi verildi. Yeni yasa maddesi, tek parti ve DP dönemlerinin basın yasalarındaki yoruma açık maddeleri hatırlatan ifadelerle doluydu. Politik kutuplaşmanın arttığı ve toplumun iki kampa bölündüğü 1970’li yıllar, enteresan bir şekilde büyük basının politikadan uzaklaştığı, gazeteci Orhan Koloğlu’nun “apolitik olmayı meziyet gibi sunuyorlardı” diye tanımladığı bir dönem oldu. Ancak 1970’li yılların ikinci yarısındaki politik şiddet gazetecileri de vurdu. Gazeteciler Cemiyeti’nin verdiği rakamlara göre sadece 1978- 1980 yılları arasında sekiz gazeteci öldürüldü.
Bunlardan biri de 1 Şubat 1979’da evine dönerken arabasının içinde kurşunlanarak öldürülen Milliyet gazetesi genel yayın yönetmeni Abdi İpekçi’ydi. Türk basınına “çifte kontrol” ve çağdaş haber yazma teknikleri başta olmak üzere birçok yenilik getiren, kitle gazeteciliğine seviye kazandıran, kendi ekolünü yaratan ve kendisinden önce birkaç kez yayına başlayıp başarısız olan Milliyet’i Türkiye’nin en büyük gazetelerinden biri yapan İpekçi, öldürüldüğünde 50 yaşındaydı.