Hayatı durduran pandemi yüzünden 1 sene ertelenen Tokyo Olimpiyat Oyunları, 21 Temmuz’da futbol ve softball müsabakalarıyla başlıyor. Meraklıları 23 Temmuz’da yapılacak açılış töreni için gün sayadursun, 8 Ağustos’a kadar sürecek organizasyonda -11 bin sporcu denmesine karşın- katılımın sınırlı olması bekleniyor. Daha önce sadece üç defa dünya savaşlarına yenik düşen “sporun şahikası”, yine insanları ve insanlığı birleştirecek.
MODERN DÖNEMDE İLK ORGANİZASYON
Bundan 2.797 yıl önce başlayan Olimpiyat serüveni, o dönemin Yunanistan’ında sitelerin adeta meşru savaşıydı.
19. yüzyılda bu geleneği canlandırmak isteyen Evangelos Zappas, Yunanistan Kralı 1. Otto’dan aldığı destekle 1859’da yarışmalar düzenlemişti. 1870, 1875 ve 1888’de düzenlenen bu organizasyona da Olimpiyat adı verilmişti. Ondan bayrağı devralan Baron Pierre de Coubertin bir adım daha ileri gitmiş, bu buluşmaların uluslararası nitelikte olması için harekete geçmişti.
23 Haziran 1894’te Sorbonne Üniversitesi’nde Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ni (IOC) kuran Coubertin, başkanlığı Demetrius Vikelas’a bırakmıştı.
İlk başkanın çabalarıyla rüyalar Atina’da gerçek olduğunda takvimler 6 Nisan 1896’yı gösteriyor, Panathinaiko Stadyumu’daki açılış töreninden geriye bu kare kalıyordu.
OLİMPİYAT MOTTOSU VE YEMİNİ
Citius, altius, fortius (daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü) sözcüklerini, rahip Henri Didon öğretmenlik yaptığı okulun bayrağına yazdırmıştı. Coubertin, arkadaşından etkilenerek Olimpiyat ruhuna uygun bulduğu bu kelimelerin bir motto olmasını istemiş, ilk IOC toplantısında da bunu dile getirmişti. Bir sporcunun yapabileceğinin en iyisine ulaşması için söylenmiş olsa da, 1908’de önemli olanın katılmak olduğu vurgulanmış; kazanmak adına yapılabilecek her şeyin meşru olamayacağının altı çizilmek istenmişti. Daha dopinglerle tanışmamıza vardı; lakin insanoğlunun doğasını tarif etmeye gerek yoktu…
1920’den bu yana gayrımeşru yollara sapılmaması için “Olimpiyat yemini” ediliyor. Organizatör ülkeden bir sporcu, bütün katılımcılar adına şunu söylüyor: “Olimpiyat Oyunları’nda ülkemin şerefi ve sporun zaferi için kurallara uyarak dürüst yarışacağımıza ve gerçek sportmenlik ruhu içinde mücadele edeceğimize and içeriz”. 1972’den itibaren hakemler, 2012’den itibaren antrenörler de yemin ediyor. Tabii madalya uğruna bu sözden dönen çok oluyor!
ALTIN, GÜMÜŞ VE BRONZ…
Antik Yunan’da birincilerin başına zeytin dalı takılırken, ikinci ve üçüncülere bir şey verilmezdi. İlk modern oyunlarda birincilere gümüş madalya verilmişti. 1904’te bildiğimiz uygulama başladı: Birinciliği kazanan sporculara altın, ikincilere gümüş, üçüncülere de bronz madalya. 60 milimetre çapında ve üç milimetre kalınlığındaki bu madalyaların bir yüzünde, 1928’den beri İtalyan sanatçı Giuseppe Cassioli tarafından çizilen, elinde zafer çelengi tutan Zafer Tanrıçası Nike’nin kabartması yer alıyor. Madalyanın arka yüzünde ise Olimpiyatı düzenleyen ülkenin amblemi bulunuyor.
85 YILDIR YANAN ATEŞ
Yunanistan’ın Olimpos Dağı’nda güneş ışığından dev mercekler vasıtasıyla tutuşturulan meşale, oyunların yapılacağı ülkeye kadar koşarak taşınıyor; geleneksel olarak Olimpiyat Stadyumu’ndaki ateş de böyle yakılıyor. Açılış töreninde yanan meşale, kapanış töreni sonuna kadar sönmüyor. İlk olarak Alman Millî Olimpiyat Komitesi Başkanı Carl Diem tarafından ortaya atılmıştı meşale fikri. Yüzyılların unutulmuş geleneği 1936’da hayat bulmuştu. Viyana’da koşunun önü kesiliyor, Avusturyalı Naziler tarafından ilhak çağrısı yapılıyordu. Prag’da ise bu sefer Nazi karşıtları ayaklanmıştı. Ne zaman ki meşale Çekoslovakya sınırını aşmış, asıl propaganda o zaman başlamıştı. Binlerce gamalı haçlı bayrak sınırda yükseliyor; söylenen zafer marşlarının eşliğinde meşale Berlin’e getiriliyordu. Meşale, 85 yıldır Olimpiyat’ın vazgeçilmezi…
BAYRAĞIN GÖLGESİNDE…
Baron Coubertin tarafından 1913’te ortaya atılmıştı Olimpiyat bayrağı. Beyaz zemin üzerine içiçe geçmiş beş ayrı renkteki halka, ilk kez 1920’de insanlığı selamlamıştı. Modern Oyunların babasına göre, bu halkalar organizasyonda boy gösteren ülkelerin bayraklarını simgeliyordu. Onun ölümünden sonra IOC tarafından 1940’ların sonunda çıkarılan kitapçıklara göre mavi Avrupa, sarı Asya, siyah Afrika, yeşil Avustralya ve Okyanusya, kırmızı da Amerika’yı ifade ediyordu. 1951’de bu yorum tamamen terkedildi; ifade yazılı materyallerden çıkarıldı. 1992’den bu yana kendi bayraklarının altında yarışmalarına izin verilmeyen ülkeler -(yeni kurulduğu için Olimpiyat komitesi olmayanlar, uluslararası yaptırımlar yüzünden katılamayanlar) ile 2016’dan beri mülteci sporcular Olimpiyat bayrağı altında yarışıyor; Oyunlar insanlığı birleştiriyor.
KADINLARIN ORANI ARTIK YÜZDE 45
Kadınlar ilk defa 1900’de Olimpiyat’taydı. 1896’da Atina’da maratonda koşmak isteyen Stamata Revithi’ye izin çıkmamış, o da yarışmanın ertesi günü parkuru tamamlayarak Oyunlar tarihinin ilk sivil itaatsizlik eylemine imzasını atmıştı. Bugün ismi sadece kitaplarda yaşayan Revithi sayesinde kapılar ikinci Olimpiyat’ta kadınlara açıldı. Paris’teki yarışmalarda 975 erkek, 22 kadın boy göstermişti. Olimpiyat tarihinin altın madalya kazanan ilk kadın sporcusu olan Charlotte Cooper, ayrıca Wimbledon’da da beş defa şampiyon olmuştu. Başlangıçta kadınlar için uygun görülen sadece dört spor dalı vardı. Cinsiyetler arasındaki uçurum zamanla azalıyor; katılımdaki eşitsizlik dengeleniyor. Rio’da düzenlenen son Yaz Oyunları’nda sahne alan 11 bin 238 sporcunun yüzde 45’i kadındı. Bu Tokyo’da daha da artacak.
MADALYA KOLEKSİYONERLERİ
1896’da başlayan Olimpiyat serüveninin en başarılı ülkesi Amerika Birleşik Devletleri. Yaz Oyunları tarihinde bugüne dek 27 Olimpiyat’ta 1.022’si altın olmak üzere toplam 2.522 madalya alan ABD’yi, bir dönemin Sovyetler Birliği takip ediyor. Sovyetler’in 9 Olimpiyat’ta topladığı 395’i altın olmak üzere toplam 1.010 madalyası var. Tüm zamanlarda üçüncü sırada yer alan Birleşik Krallık, 28 Olimpiyat’ta 263’ü altın olmak üzere toplam 851 madalya almış durumda.
Olimpiyat tarihinin en başarılı sporcusu ise Michael Phelps. Amerikalı yüzücü 23 altın, 3 gümüş, 2 bronz madalya kazandı. Artık emekli olan efsanenin kazandığı altın sayısı, onu tüm zamanların Olimpiyat madalya sıralamasında 37. basamağa yerleştiriyor.
BİR DAHA ASLA…
İngiltere, Fransa ve Birleşik Krallık dışındaki Batı ülkeleri 1980 Moskova’yı, Doğu Bloku da 1984 Los Angeles’ı boykot etmişti. Şüphesiz Baron Coubertin’in düşü bu değildi. Olimpiyat tarihinin en karanlık günü 1972’de yaşanmıştı. Münih’te Oyunlar’a kan sıçramış, İsrailli sporcu ve antrenörler Filistlinli Kara Eylül Örgütü tarafından öldürülmüştü. İnsanlığı spor çatısı altında birleştiren bu ülkünün bir daha asla zarar görmemesi, tüm dünyanın temennisi…
ŞAMPİYON SPORCULAR VE SİVİL İTAATSİZLİK
120 yıllık Olimpiyat serüveni boyunca kimi sporcular farkındalık yaratmaya çalıştı. Tarihin en ikonik fotoğraf karelerinden biri 1968 Olimpiyat Oyunları’nda çekilmişti. 200 metre yarışının madalya seremonisinde birinci Tommie Smith’in sağ, üçüncü John Carlos’un sol yumrukları havadaydı. Martin Luther King’in vurulmasından aylar sonra Siyah Amerika’nın öfkesi canlı yayındaydı. 4 sene sonra Vince Matthews’la Wayne Collett 400 metre madalya töreninde Amerikan Millî Marşı çalarken, kendi aralarında konuşarak tarihe geçiyordu. Bu atletler ömürboyu spordan men edildiler. 2016’da Feyisa Lilesa sayesinde Etiyopya’daki etnik azınlıklardan Oromoların hükümet karşıtı eylemlerde kullandığı hareketi tüm dünya öğrendi. Yine 1968’de tek başına birinci olması gerekirken jüri üyeleri yüzünden Larisa Petrik’le altını paylaşan Çekoslovak Vera Caslavska’nın Sovyetler Birliği marşı çalmaya başladığı anda başını eğmesi, tarihe geçen bir meydan okumaydı.
Türkiye ve Naim Süleymanoğlu
Türkiye’nin Olimpiyat serüveni 1908’de başladı. Baron Coubertin’in özel izniyle Londra’nın yolunu tutan Aleko Mulos, adını kitaplara yazdırıyordu. Rum jimnastikçinin madalya kazanmamasının ne önemi vardı; önemli olan katılmaktı. 4 yıl sonra Osmanlı Devleti’ni Vahram Papazyan ile Mıgırdıç Mıgırdıçyan temsil etmişti.
1. Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan ilk Oyunlar’a, “harbe neden olan ülkelerden biri olduğumuz gerekçesiyle” katılamamıştık. İlk kez 1924’te Olimpiyat sahnesinde yerini alan genç Türkiye Cumhuriyeti, ilk madalyayla 1936’da tanışıyor; güreşte bronz kazanan Ahmet Kireççi tarihe geçiyordu. Yine güreşte Berlin’de altına ulaşan Yaşar Erkan bir ilk oluyordu. Tüm bu başarılar yaşanırken, Adolf Hitler’le tanışmayı reddeden Halet Çambel’le Suat Fetgeri tarihe geçiyordu. Olimpiyat’a katılan ilk kadın sporcularımız, ayrıca bu gururu yaşayan ilk Müslüman kadın sporculardı. Onlardan bir ömür sonra Hülya Şenyurt 1992’de judoda bronz kazanacak, 2004’te ise halterde Nurcan Taylan altın alacaktı.
Üç Olimpiyat’ta birincilik kürsüsünde olan halterciler Naim Süleymanoğlu ve Halil Mutlu tarihimizin en başarılı sporcuları olurken, güreşçiler Mithat Bayrak, Mustafa Dağıstanlı ve Hamza Yerlikaya da iki defa altına ulaştı. Yine onlar gibi iki Olimpiyat’ta zafere ulaşan tekvandocu Nur Tatar, bunu başaran tek kadın sporcumuz durumunda.
Bugüne dek 39 altın, 24 gümüş, 28 bronz olmak üzere toplam 91 madalya kazanan Türkiye, bakalım Tokyo’da kaç defa madalya törenine katılacak? Oyunlar tarihinde en büyük başarılarımız olan 1948 Londra’da, 6’sı altın olmak üzere alınan 12 madalya ve 1960 Roma’da kazanılan 7 altın, bir ömür sonra Japonya’da aşılabilecek mi? Bekleyip göreceğiz…