1976-1980 arasında yayımlanan Halkın Kurtuluşu gazetesinin beyin takımında yer alan Veli Yılmaz’ı anlatan Devrimci Gazeteci: Veli Yılmaz İletişim Yayınları’ndan çıktı. Tirajı 40 binleri bulan gazete, mizanpajı, renk kullanımı, başlıklarıyla Türkiye sosyalist hareketi içerisindeki muadilleri arasında müstesna bir yere sahipti.
Sevgilim… Ne kadar çok şey yaşadık ve ne kadar az.”
Yıl 1991. Cümle, evliliğinin henüz yedinci ayında hapse gönderdiği sevgilisine, demir parmaklıklar ardından bakışarak geçen 11 yılın ardından tahliye ışığına tutunan satırlar kaleme almaya çalışan bir kadının mektubundan. Mektubun ulaştığı adres, hakkında 748 yıl hapis cezası kararı verilen bir gazetecinin, Veli Yılmaz’ın o esnada yatmakta olduğu Bartın Cezaevi. İnsan yazarken bile bir an tereddüt ediyor. 748 yıl mı?
Evet, 748 yıl. Veli Yılmaz, Halkın Kurtuluşu gazetesinde icra ettiği “devrimci gazetecilik” faaliyeti nedeniyle 311. ve 312. maddelerin 25 kez ihlalinden 12 yıl 9 ay, 159. maddenin 141 kez ihlalinden 147 yıl ve 142. maddenin 75 kez ihlalinden 588 yıl 9 ay hapis cezası alarak bu alanda bir “dünya rekorunun” sahibi olmuş.
En başta sözünü ettiğim mektubu kaleme alan ise Veli Yılmaz’ın eşi, basın dünyasında iyi tanınan bir diğer usta gazeteci, Neyyire Özkan…
Ayrı geçen onca yıla günlerce süren gözaltılar, bitmek bilmeyen duruşmalar, değişip duran cezaevleri ve tüm bunlara rağmen demir parmaklıklar arasına bir aşk sığdıran iki sevgilinin birbirlerine yazdığı bu mektuplar, İletişim Yayınları’ndan çıkan Devrimci Gazeteci: Veli Yılmaz isimli çalışmanın ekler bölümünde yer alıyor. Kitabın yazarı ise Yılmaz’ın yeğeni, tarihçi Eray Yılmaz.
Kitabı okuyunca anlıyoruz ki, Veli Yılmaz parıltıyla doğan çocuklardan. Dedesinin sponsorluğunda aralarına gömüldüğü kitaplar, onu çok genç yaşta siyasal bir çizgiye, sosyalizm çizgisine taşıyor. Siyaseten “hazır” geldiği üniversitede THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) ile başlayan devrimci yaşamı, Halkın Kurtuluşu gazetesi sorumlu yazıişleri müdürlüğü ve TDKP (Türkiye Devrimci Komünist Partisi) yöneticiliğiyle devam ediyor.
Halkın Kurtuluşu gazetesinin tirajının bir dönem 40 binlere ulaşmasında, gazetenin mizanpajı, başlıkları, fotoğraf seçimiyle muadillerinden ayrılarak Türkiye sosyalistleri arasında farklı bir yer edinmesinde en büyük emeği geçen isim belli ki Veli Yılmaz. Öyle durumlar oluyor ki, Veli Yılmaz sadece gazeteyi yapmakla kalmıyor, arkadaşlarının tabiriyle gazeteyi “yazıyor”.
12 Eylül’ün hemen ardından tutuklanan Yılmaz, hakkında 748 yıl hapis cezası kararı verilmesinin ardından 11 yılını cezaevlerinde geçiriyor ve 17 Nisan 1991’de yeni Terörle Mücadele Yasası’na eklenen geçici bir maddeyle özgürlüğüne kavuşuyor. Kitapta Veli Yılmaz’ın ne yazık ki sadece 43 yıl süren yaşamöyküsüne Türkiye solunun 68’den 78’e ve sonrasında 12 Eylül’e giden süreçte içinden geçtiği anafor eşlik ediyor.
Ve özgürlük ne yazık ki bu öyküde trajediyle birlikte geliyor. Tahliyesiyle birlikte Neyyire’sine, doğumunu hapishanede öğrendiği ve “sivilde” ilk kez 10 yaşındayken kucaklayabildiği Hazal’ına, kitaplarına, kalemlerine kavuşan Veli’nin özgürlüğü; sadece -hakkında istenen hapis cezasına atıfla ve hafif yuvarlatılmış bir hesapla- 748 gün sürüyor. 27 Mart 1993’te sinsi bir kalp krizi atağı, hayatının yeni bir sayfasına henüz başlamış ve belli ki devam edebilse gazeteciliğe, yazın dünyasına çok şey katabilecek bu parlak insanı aramızdan alıyor.
Devrimci Gazeteci: Veli Yılmaz, İletişim Yayınları etiketiyle yayında. Veli Yılmaz’ın ve onunla birlikte Neyyire Özkan’ın ve Hazal’ın insanın içinde “çok beklemiş, çok eski bir yeri kanatan” yaşamöyküsüne ortak olmak, devrimci mücadelenin izini bir de Yılmaz’ın yaşamı üzerinden sürmek isteyenleri bekliyor.
Eray Özer’in yazısı “t24” sitesinden alınmıştır.
Kutsal Emanetler’in son seferleri
M. Şinasi Acar ile Şeyhmus Dirim’in ortak ve titiz bir çalışma sonucu hazırladıkları, Kutsal Emanetler’in Son Seferleri, Topkapı Sarayı’nın içindeki Hasoda’da toplanan eşsiz benzersiz “manevi hazineler”in yolculuğunun izlerini sürüyor.
İslâmiyet, Mekke’de Kâbe’yi, Medine’de Mescid-i Nebevî’yi, Kudüs’ü ibadet ve ziyaret amacıyla kutsamıştır. Türkiye’de ise Eyüp Sultan ve Konya Mevlâna Dergâhı inançla ziyaret edilen mekanlar arasındadır. Taşınabilir kutsallara saygıda, bunları korumada da Türkler öndedir. İstanbul Topkapı Sarayı’nda korunan ve sergilenen hem kutsal eşya, araç ve gereçlerden, dünya müze ve koleksiyonları arasında bir eşi olmayan “manevi hazine” değerinde bir müze kurulabilir.
Osmanlı Devleti’nin saray ve saltanat tarihine bakıldığında da Topkapı’da Fatih’in tasarımı olan kışlık iç köşk Hasoda’nın, padişahların saltanatlarının manevi dayanağı saydıkları Kutsal Emanetler’e tahsis edilmesi anlamlıdır. Sultanlar, tahta çıkışlarında ve saltanatları boyunca, İç Biat, Hırka-i Saadet Ziyareti, Sancak-ı Şerif İhracı gibi törenlerin burada yapılmasını gelenekleştirerek saray tarihine ayrı bir zenginlik kazandırmışlardır.
Hz. Muhammed’e, kimi peygamberlere, din ulularına atfedilen, hırka, sancak, asâ, kılıç, nalın, sarık, hatta dendan-ı şerif (diş), lihye-i saadet (sakal) ile teberrükât denen altın, gümüş şamdanlar, şebekeler, değerli taşlar, mücevher askılar, kandiller, tesbihler, elyazması Kur’an-ı Kerim’ler, örtüler, seccadeler Hasoda’da toplandığından burası bir anlamda peygamberin de manevi makamı sayılmıştır.
Yavuz Sultan Selim, 1516-17 seferi sırasında Kahire’de iken, Hicaz emirinin Mekke’den ve Medine’den getirdiği kutsallarla Şam’da Emevi Halifelerinden, Bağdat’ta Abbasi halifelerinden kalma eşyayı İstanbul’a göndermiştir. 1917’de Medine Muhafızı Fahreddin Paşa’nın İstanbul’a yolladığı Mescid-i Nebevî’deki teberrükât ise hazineye katılan son parçalar olmuştur.
M. Şinasi Acar ile Şeyhmus Dirim’in ortak ve titiz çalışmalarının konusu, özetlediğimiz bu eserlerdir.
Kutsal Emanetler’in Son Seferleri adlı eser, 2006’da yayımlanmıştı. Kitabın anılar, harita, fotoğraf ve belgelerle zenginleştirilen ikinci baskısı, raflarında yer alacağı kitaplık ve kütüphanelere yeni bir değer katacaktır.
Necdet Sakaoğlu