1980’lerde Türkiye’ye gelen Fransız koleksiyoner Pierre de Gigord, arşivine Osmanlı dönemine ait binlerce fotoğraf eklemişti. 19. yüzyıl ile erken 20. yüzyılda Osmanlı coğrafyasında çekilen ve sayıları altı bini aşan bu fotoğraflardan bir kısmı bugüne kadar araştırmalarda kullanılmış, kitapları süslemiş ya da sergilere konu olmuştu. Sembol yapılardan şehir panoramalarına, doğa manzaralarından tarihî hadiselere, arkeolojik sitlerden günlük hayat görüntülerine kadar son derece geniş bir tematik içeriğe sahip olan koleksiyonun tamamı, şimdi Getty Araştırma Enstitüsü tarafından dijital ortama aktarıldı ve araştırmacıların, meraklıların ücretsiz kullanımına açıldı. Pierre de Gigord’un Osmanlı dünyasına ayna tutan zengin koleksiyonundan yaptığımız seçki… (www.getty.edu/research/)
Kozmopolit zenginlik İstanbul’un en canlı arterlerinden Cadde-i Kebir’de (İstiklal Caddesi) yoğun yaya trafiği. Günün hemen her saatinde ana baba günü olan güzergâh kalabalıklığıyla günümüzü aratmıyor. önde siyah tüller içinde bir kadın, arkada müthiş bir kültürel çeşitlilik. (bilinmeyen fotoğrafçı, 1900’lerin başları.)
Liman-ı Kebir’in “dolmuş”ları Karaköy Limanı, o zamanki adıyla Liman-ı Kebir yani Büyük Liman. Önde o günlerde yolcu ve yük taşımada kullanılan irili ufaklı kayıklar. Kimi bağlı, kimi seyir halinde. Arka plandaki yapı kalabalığının içinde Galata kulesi ile Osmanlı Bankası binası seçiliyor. Görüntüdeki kayıklar Lale Devri’nden beri “dolmuş” adıyla anılıyor. Günümüzdeki dolmuş sözü, doldukları zaman kalkan bu kayıklardan geliyor. (bilinmeyen fotoğrafçı, 1919.)
Kazan kaynıyor, içler ısınıyor Karaköy Limanı yakınlarında, muhtemelen Perşembe Pazarı civarında bir seyyar çorbacı. Fonda görülen kahvehanenin önüne atılmış masa üzerindeki sönmüş mumlar, henüz semte ya da binaya elektriğin gelmediğini gösteriyor. Kaynayan çorbayla ısınan esnaf grubunun arasında, gayrimüslim bir çift görülüyor. Poşulular, sarıklılar, fesliler, modern giyimliler… Osmanlı Dönemi’nin son yıllarından, İstanbul’un kozmopolit dünyasından bir başka kesit. (bilinmeyen fotoğrafçı, 1919.)
Şehir merkezinde sakin bir sokak Nuruosmaniye Camii’nin yanından geçen dar sokaktan bir günlük hayat manzarası. Caminin sütun ve revakları ile sokağın arnavut kaldırımı zemininin bakıma muhtaç olduğu dikkat çekiyor. Revakların üzerindeki terasta Nuruosmaniye Medresesi öğrencisi genç bir molla; aşağıda, sokakta başında yeldirmesi, kucağında çocuğuyla yürüyen bir kadın, fonda Mısır Çarşısı’nın dükkanları göze çarpıyor. (Sébah&Joailiers, 1880.)
Eminönü Meydanı’nda sıradan bir gün Dersaadet’te ekonomik faaliyetlerin önemli merkezi Eminönü Meydanı’nda iğne atılsa yere düşmeyecek… Valide Camii’nin önüne inşa edilmiş süslü cepheli, saat kuleli bina, turistik Eminönü Palas. Otel ile tarihi caminin öngörünümünü kapatan diğer yapılar Lütfi Kırdar’ın belediye başkanlığı sırasında yıkılacak, meydan bu fotoğrafın çekilmesinden yıllar sonra orijinal görünümüne kavuşacak. (Sébah&Joailiers, 1884-1900.)
Ağır eşyalarınız itinayla taşınır! Osmanlı Dönemi’nde günümüzün nakliyecilerinin yaptığı işi sırık hamalları yapar, ağır ve nakli zor eşyaları onlar taşırdı. Kamyonların, vinçlerin, yükleyicilerin olmadığı bir çağda sırık hamallığı kendine has teknikleri olan, deneyim gerektiren çok özel bir meslekti. Fotoğrafta, sırık hamalları büyük bir fıçıyı kaldırıp taşımaya hazırlanırken görülüyor. (Sébah&Joailiers, 1880’lerin ortaları.)
Develer tellal iken Bugün İzmir sokaklarında -eğer turistik bir atraksiyon sözkonusu değilse- deve görmek neredeyse imkansız. Oysa fotoğrafın çekildiği yıllarda, bu önemli liman şehrinin her iki yönde mal sevkiyatı deve kervanlarıyla yapılıyordu. Fotoğrafta kordon boyunda poz veren bir meraklının arkasından geçmekte olan kervanın iki devesi görülüyor. Onların önünde bütün deve kervanlarında olduğu gibi bir kılavuz eşek yürüyor. (bilinmeyen fotoğrafçı, 1890’lar.)
Beyoğlu sedyesi Fotoğrafta görülen taşıtın adı Beyoğlu sedyesi. O yıllarda Frenkçe paralayanlar bu araca şeza portör (chaise à porteur-hamallı koltuk) demeyi tercih ederlerdi. Civardaki zengin muhitlerde oturan aileler, özellikle madam ve matmazeller Beyoğlu’na çıkmak için bu ilginç tahtırevanlara ücret karşılığında binerler; yokuşlarda, bozuk sokaklarda yürümezler, iskarpinlerini, eteklerini kirletmezlerdi. Fotoğrafta Beyoğlu sedyesinde bir hanım ile onu taşıyan özel giysili hamallar görülüyor. (Abdullah Frères, 1865.)
Abdal Köprüsü’nden ücretsiz geçiş 19. yüzyılda Bursa’nın şehir merkezinde pek çok fotoğraf çekilmiştir. Ama Çanakkale, Afyon, Kütahya, Balıkesir, Sakarya ve Bilecik’i de içeren Hüdâvendigâr Vilayeti’nin merkezi Bursa’nın kırsal bölgelerinden manzaralara nadir rastlanır. Fotoğrafta önde Nilüfer Çayı’nın üzerine kurulu Abdal Köprüsü’nü kağnı arabası ile geçen bir aile, fonda Bursa’nın dış mahalleleri görülüyor. (Sébah&Joailiers, 1894.)
Antika olan antikacı Kapalıçarşı’daki antikacı dükkanlarından biri. Bunların başlıcaları Büyük Bedesten, Bedesten-i Atık ya da İç Bedesten adlarıyla da bilinen Cevahir Bedesteni’nde faaliyet gösterirdi. Fotoğrafta daha önceleri hâcegî denen ünlü antika satıcılarının yeni kuşakları artık ceketli, kravatlı, fesli kıyafetleriyle görülüyor. (Sébah&Joailiers, 1880.)
Kahveci ve müşterileri 19. yüzyıl sonlarında tipik bir Türk kahvesi… muhtemelen Eyüp Çarşısı’nda bulunan klasik kahvehanede nargile içenler, tavla oynayanlar, onları seyrederek vakit öldürenler ve arka plandaki kahveci görülüyor. Şişeler, kupalar, tepsiler tezgahın üstüne, büfenin içine göz alıcı bir dekor oluşturacak şekilde dizilmiş. Zamanın tabiriyle, kahveci mostra düzenlemiş. (Guillaume Berggren, 1875.)
Eski zaman piknikleri İstanbullu feraceli, yaşmaklı zarif iki hanım ve bir kız çocuğu kır arabasının yanına halı sermiş, boğaz sırtlarında ilkbahar havası alıyorlar. Bahar aylarında Kâğıthane’ye, Göksu’ya ve diğer mesire yerlerine kır gezisine gitmek İstanbullu hanımların vazgeçilmez tutkularıydı. Bu pikniklerde nevale sepetlerinde başta söğüş et, envai çeşit yiyecek bulunurdu. Gezinti sezonu Hıdırellez’le açılırdı. (Abdullah Frères, 1865.)
İyi ki doğdun ufaklık! Gayrimüslim bir Osmanlı ailesinin, olasıdır ki Ermeni bir ailenin evinde, şık bir çay sofrası kurulmuş, karenin ortasına yerleştirilmiş küçük kızın doğum günü kutlanıyor. Sol önde anne, sağ önde baba, arkada halalar, teyzeler, ablalar… Doğum günü kızı ise, pastaya yakın olmaktan pek memnun. Fotoğraf, aile içinde, mahrem alanda çekilmiş olması bakımından ilgi çekici. (bilinmeyen fotoğrafçı, 1890.)
Tulumbacılar tatbikatta İstanbul tarihi boyunca yangınlardan çok çekmiş, birçok semti farklı tarihlerde meydana gelen büyük felaketlerde yanıp kül olmuştu. Fotoğrafta Cibali Tütün Fabrikası’nın kurum içi itfaiye teşkilatı bir yangın tatbikatı sırasında görülüyor. Uzun merdivenler yüksek binaya dayanmış, tulumbacılar, amirlerinin direktiflerine uyarak söndürme çalışması yapıyor. (Guillaume Berggren, 1885.)
Hastane bahçesinde ameliyat 93 Harbi’nde (Osmanlı-Rus savaşı) yaralanan Osmanlı askerlerinin tedavi edildiği Beylerbeyi Hastanesi’nde, ihtimaldir ki gün ışığından yararlanmak için açık havada yapılan bir ameliyat. Fotoğraf çekimi için tüm hastane personeli ve durumu iyi olan hastalar da kapı önüne çıkmış. Fessiz ve sakallı hekimler ile başlarında diğerlerinden farklı geniş kep taşıyan hemşirelerin müttefik Almanya’dan gelmiş olmaları kuvvetle muhtemel. (bilinmeyen fotoğrafçı, 1877-78.)
Al sunağı, ver çeşmeyi! II. Abdülhamid’in Bergama Sunağı’nın Berlin’e götürülmesine izin vermesine karşılık olarak Alman İmparatoru Wilhelm de bir teşekkür jesti yapmış, Sultanahmet’e tüm malzemesi Almanya’dan getirilen bir çeşme inşa ettirmişti. Alman çeşmesi adıyla bilinen eserin açılış töreni sırasında çekilen tarihi belge niteliğindeki fotoğrafta, Alman diplomatik misyonu ile saray erkanı bir arada poz veriyor. (Ali Sami, 27 ocak 1901.)
Deniz yoluyla cuma selamlığı Ortaköy Büyük Mecidiye Camii’nde bir cuma selamlığı. Sultanın maiyeti ve geleneksel ritüel için toplanan kalabalık tören sonunu bekliyor. Ortada görülen köşklü saltanat kayığı, dönemin padişahı II. Abdülhamid’in selamlığa deniz yoluyla geldiğini ve camiden deniz yoluyla ayrılacağını gösteriyor. (Pascal Sébah, 1885.)
‘Boynuzlu’lar İstanbul caddelerinde Gelişen teknolojiyle birlikte atlı tramvay döneminin sonlarına gelinmiş, İstanbul’da şehiriçi ulaşımda elektrikli tramvaylar kullanılmaya başlamıştı. Ulaşım tarihi açısından özel bir kıymete sahip bu fotoğraf, yeni açılan Karaköy-Beşiktaş hattındaki ilk elektrikli tramvay seferinin yapıldığı gün çekilmiş. Zamane aracı, Tophane Çeşmesi’nin önünde. (bilinmeyen fotoğrafçı, 20 şubat 1914.)
Katledilmeden üç yıl önce Harbiye Nazırı (Savaş Bakanı) Mahmut Şevket Paşa, yaverleri eşliğinde bugün İstanbul Üniversitesi olarak kullanılan Savaş Bakanlığı binasından çıkıyor. 23 Ocak 1913’teki Bâbıâlî Baskını’nın ardından sadrazamlığa getirilecek olan Mahmud Şevket Paşa, bu tarihten birkaç ay sonra silahlı bir saldırıya kurban gidecek, büyük bir törenle Âbide-i Hürriyet’e defnedilecekti. (1910.)
Cephe gerisinde savaşanlar Kurtuluş Savaşı sırasında Erzurum’dan Eskişehir’e, Ankara’dan Konya’ya Anadolu’nun birçok ilinde silah tamirhaneleri, cephane ve mühimmat atölye ve fabrikaları kurulmuştu. Bu onarım ve üretim tesisleri var güçleriyle çalışarak cephedeki Mehmetçik’e silah ve cephane yetiştirmiş, zaferin kazanılmasında önemli rol oynamıştı. Tezgahlarının başında gururla poz veren, aralarında çocukların da bulunduğu silah imalathanesi çalışanları. (bilinmeyen fotoğrafçı, 1920-1922.)