Aralık
sayımız çıktı

Hem büyük tarihçi hem arazi uzmanıydı

Özellikle klasik Osmanlı dönemi ve Osmanlı arkeolojisine dair ufuk açan eserleri, çalışmaları ile iz bırakan Semavi Eyice, sıradışı bir bilim insanıydı. Hocanın gerçekleştirdiği inceleme gezileri ve bunlar sonucunda ortaya konan nice tarihsel bilgi, sonraki kuşakların yolunu aydınlattı, aydınlatacak.

Semavi Eyice Hoca 96 yaşında vefat etti. Hoca, Bakanlar Kurulu kararı ile İstanbul Fatih Camii mihrabı önündeki hazireye defnedilmiştir. Aynı hazireye 2016’da vefat eden Osmanlı tarihinin büyük ismi Prof. Dr. Halil İnalcık Hoca da defnedilmişti. Her iki hocamız da, yanlarında yatan son devir Osmanlı kitap dünyasının en önemli isimlerinden Ali Emiri Efendi’nin komşuluğuna emanet edilmiştir.

Çok yönlü uzmanlığı, renkli kişiliği, olağanüstü keyifli sohbeti ve güçlü kalemi ile o kadar çok şey yapmıştır ki, onun arkasından bir yazı hazırlamak gerçekten güç bir iştir. Birçok yayında ya da televizyon programlarında bizzat kendisi, hayatından ve araştırmalarından uzun uzun bahsetmiştir. Ayrıca Semavi Eyice hoca birçok meslektaşı için samimi, bilimsel hatıra yazıları hazırlamıştır. Bu işi daha da güç hale getiriyor.

Ben kendisinin öğrencisi olma şansına sahip oldum. Yayınlarının neredeyse hepsini defalarca okudum. Hızla yazabilirim diye düşündüm ama defalarca farklı başlangıçlar yaptım. Metnin tamamını, bazı cümleleri, kelimeleri değiştirdim. Yine de metin eksik kaldı. #tarih dergisinin artık yazının hazırlanmasından umudunu kesmek üzere olduğu sırada, bu hali ile göndermek zorunda kaldım. Hocanın muhakkak bahsedilmesi gereken bilimsel yönü kadar farklı kişiliği de ilginçtir.

Semavi Eyice hocaya veda İstanbul Üniversitesi, Sanat Tarihi bölümünün en eski öğretim üyelerinden olan Semavi Hoca, uzun ömrüne inanılmaz sayıda makale, bildiri, ansiklopedi maddesi, kitap sığdırmayı başarmıştı.

Ailesi Amasralıdır. Ama o İstanbul’da doğmuştur. Doğum tarihini bile bir bilim insanı olarak ele alır, irdeler. Resmî evraklarda yazan tarihten biraz daha önce doğmuş olması gerektiğini söylerdi. Galatasaray Lisesi’nde eğitimini tamamladıktan sonra 2. Dünya Savaşı yıllarında Almanya’ya gitmiş, orada arkeoloji ve sanat tarihi eğitimi almıştır. Avrupa kıtasının korkunç bir savaş ile çalkalandığı bu yıllarda eğitim türlü güçlüklerle tamamlamış, sonunda yine binbir güçlükle Türkiye’ye dönmüştür. Neredeyse 60 sene önceki yolculuğunu, eğitimi bütün detayları ile çok keyifli tespit ve değerlendirmeler ile anlatan hoca, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi bölümünde eğitimini tamamlamış ve bu bölümün kurulup gelişmesine büyük katkı sağlamıştır.

Hocanın Karaman ve Karadağ ile Silifke ve Mersin çevresinde yaptığı yüzey araştırmaları ve yayınları oldukça önemlidir. Bu çalışmalar sırasında özellikle Toroslar’da daha önce hiç yayımlanmamış bir çok yapı kalıntısı ziyaret edilmiş, kitap ve makaleler ile bilim dünyasına tanıtılmıştır. Bu yüzey araştırmaları dışında hocanın tek kazısı Kırşehir’de “Üçayak” adıyla bilinen kilise kalıntısında yapılmıştır. Sayısız inceleme gezisi yanında tatiller, dost ziyaretleri bile hocanın çalışmaları için fırsat olmuştur. Hatta askerlik görevini yerine getirdiği sırada bile Çağlayan Kasrı ile ilgili bir makale hazırlama fırsatını bulmuştur.

Bazı araştırmacılar ve bilim insanları “anlatmayı” sever. Güzel ve etkileyici anlatabilirler. Ama onlar için yazı yazmak biraz zordur. Bazıları da tam tersi güzel yazarlar ama konuşmayı, anlatmayı hiç sevmezler. Semavi Eyice Hoca çok az bilim insanına nasip olan iki özelliğe de sahipti. Konuşurken de yazarken de olağanüstü hafızası, sınıflandırma ve değerlendirme gücü sayesinde çok sayıda yayın hazırlamış, inanılmaz keyifli dersler ve konferanslar vermiştir. Bazıları saatler süren muhteşem televizyon programlarına katılmıştır.

Emekliliğinden sonra hocanın Bostancı’daki evi arkeoloji, sanat tarihi, tarih öğrencileri, hocaları, araştırmacıları ve meraklıları ile dolmuş ve neredeyse gelen herkesin sorularını inanılmaz detaylarla uzun uzun cevaplamıştır. Daha samimi olduğu öğrencilerine hatta bazen onu ilk kez arayan ve soru soranlara bile “telefonda verdiği konferanslar” da meşhurdur.

Hoca uzun ömrüne inanılmaz sayıda makale, bildiri, ansiklopedi maddesi, kitap sığdırmayı başarmıştır. İstanbul Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü’nün en eski öğretim üyelerindendi. Makaleleri Bizans sanatı, Osmanlı sanatı, Balkanlar, Türkiye’de İtalyan şehirlerinin kolonileri, hamamlar, zaviyeli camiler, yok olmuş veya günümüze ulaşmış tek tek bir çok yapı gibi konuları kapsar. Bunların bazıları dünyanın sayılı süreli yayınlarında, bazıları popüler dergilerde, armağan ve hatıra kitaplarında, ansiklopedilerde Türkçe, İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca gibi birçok dilde yayınlanmıştır. Bu metinler bir-iki sayfadan adeta birer kitap hacmine ulaşan onlarca sayfaya kadar farklı boyutlardadır. Bunların bazıları bizzat Hoca tarafından çekilmiş, bazıları hocanın ya da değişik kurum ve kuruluşların arşivlerinden eski fotoğraf ve gravürlerle zenginleştirilmiştir. Çoğu ilk kez hoca tarafından tespit edilen veya ele alınan bu çalışmalar hâlâ güncelliğini korumaktadır.

Sıkça başvurulan canlı bir tarihti

Emekliliğinden sonra hocanın Bostancı’daki evi arkeoloji, sanat tarihi, tarih öğrencileri, hocaları, araştırmacıları ve meraklıları ile dolmuş, hoca neredeyse gelen herkesin sorularını inanılmaz detaylarla uzun uzun cevaplamıştır. Daha samimi olduğu öğrencilerine hatta bazen onu ilk kez arayan ve soru soranlara bile “telefonda verdiği konferanslar” da meşhurdur.


(Fotoğraf: Nevzat Yıldırım.)