Çok partili yaşama geçip geçmemenin konuşulduğu 1945’te, Türkiye’nin demokratik parlamenter sisteme henüz hazır olmadığını düşünenler vardı. Bunlardan bazılarının Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye “Bizim memleket buna alışık değil. Seçime girersek birbirimizi kırarız, beceremeyiz” diye itiraz ettiğini, Paşa’nın ise şöyle dediğini, bir dönem CHP’nin en önemli simalarından olan Kasım Gülek aktarır: “Ben Harbiye’de okurken futbol Türkiye’ye daha yeni gelmişti. Maç yapardık. Daha maç bitmeden yenileceğini anlayan takım kayışlarını çıkarır öbürlerinin üzerine yürürdü. Bu, zamanla kayboldu. Demokraside de böyle olacak. İlk zamanlar kayışları çekip birbirimize hücum edeceğiz, ama zamanla alışacağız”. Neyse ki İsmet Paşa haklı çıktı; Türkiye çok partili yaşama çabuk alıştı. 1946’daki şaibeli seçimden sonra yargı denetiminin sağlanması sandık güvenliğini garantilerken, en azından genel seçimlerde büyük çaplı bir usulsüzlük yaşanmadı. 1950 seçimlerinde “asla gitmez” denilen tek parti iktidarını oylarıyla gönderip gücünün farkına varan seçmenler 19 genel seçimden 9’unda iktidarı değiştirdi.
Siyasi partiler ve liderler zaman içinde değişti. Seçmenle yüzyüze iletişime ve liderlerin hitabet performansına dayanan seçim çalışmaları zaman içinde Amerikanvari büyük kampanyalara dönüştü. Bazı seçimler bir sürpriz sonuçla, bazıları bir sloganla, bir vaatle, bir yasakla, bir reklamla hafızalara kazındı. Türkiye’nin en önemli seçimlerinden birine yaklaşırken, 77 yıllık çok partili sistem tarihiminizden unutulmaz kesitleri okurlarımızın dikkatine sunuyoruz.